Görünmeyen emeğin isyanı (3) 2025-04-27 09:01:12       Avrupa’nın kızıl yüzü: Clara Zetkin’in izinde direniş    Derya Ceylan   HABER MERKEZİ - Almanya’da 1 Mayıs yalnızca bir tatil değil; bir bellektir. Bu belleğin içinde emek sömürüsüne karşı yükselen grevlerin, sokaklara taşan adalet taleplerinin ve en çok da kadınların görünmez emeğinin sesi vardır. Bu tarihsel direnişin ilham kaynaklarından biri olan Clara Zetkin, bugün hâlâ Almanya sokaklarında, pankartlarda ve kolektif hafızada yaşıyor. 1 Mayıs artık yalnızca geçmişi anmak değil; geleceğin mücadele gündemini yazmaktır.   Avrupa, kapitalizmin yayılmasıyla birlikte derin bir dönüşüm geçirdi. 18’inci yüzyılın sonlarından itibaren artan fabrikalaşma, kıtanın ekonomik yapısını yeniden biçimlendirirken; büyük şehirlerde yeni bir sınıf doğurdu: işçi sınıfı. Ancak bu sınıfın görünürlüğü arttıkça, içinde barındırdığı eşitsizlikler de görünür hâle geldi. Sanayi kentlerinin kalabalık ve yoksul mahallelerinde yaşayan emekçiler, uzun mesai saatleri, düşük ücret ve sağlıksız koşullarla mücadele ederken; bu yükün en görünmeyen taşıyıcıları kadın işçilerdi. Özellikle tekstil atölyelerinde, temizlik işlerinde, hizmet ve ev içi üretimde kadınlar, günün neredeyse tamamını çalışarak geçiriyor; ancak hiçbir sosyal hakka sahip olamıyordu.   Kadınların emeği sistematik olarak değersizleştirilirken, erkek merkezli sendikal yapılar kadınları ya dışlıyor ya da yalnızca “yardımcı unsur” olarak konumluyordu. Avrupa’nın sanayi kalbi Almanya’da bu eşitsizliğe karşı ilk büyük karşı çıkışlar ortaya çıkmaya başladığında, bu seslerin en güçlüsü bir kadından yükseldi: Clara Zetkin.   Clara Zetkin yolunda: Sendikal mücadele ve siyasal uyanış   19’uncu yüzyılın sonlarında Almanya’da şekillenen sosyalist işçi hareketi içinde kadınlar hala görünmezdi. Yasalar, kadınların siyaset yapmasını, örgütlenmesini, sendikalara üye olmasını dahi yasaklıyordu. Ancak Clara Zetkin, bu duvarı yıkmak için kalemi, kürsüsü ve eylemiyle büyük bir mücadele yürüttü.    Clara Zetkin, kadınların yalnızca “yardımcı işgücü” değil, sınıf mücadelesinin aktif ve kurucu öznesi olduğunu savunuyordu. Patriyarkaya karşı sınıf bilinciyle, kapitalizme karşı  örgütlü bir duruşla mücadele etti. 1891’den itibaren yayımladığı Die Gleichheit (Eşitlik) adlı dergiyle Almanya’daki sosyalist kadınlara ses oldu. Onun yayınladığı yazılar, kadın emekçilerin sorunlarını yalnızca teşhir etmiyor; aynı zamanda örgütlenme stratejileri de sunuyordu.   En sembolik adımlarından biri, 1910’da Kopenhag Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda, kadınlara ait özel bir mücadele günü önerisiydi: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Bu öneri, kısa sürede dünya çapında bir harekete dönüştü. Clara Zetkin'in çizdiği bu yol haritası, yalnızca kadınların işçi hareketine dâhil olmasını değil, bağımsız bir politik özneye dönüşmesini de sağladı.   Clara’nın sözü, kadınların sloganı    Almanya genelinde gerçekleşen 1 Mayıs yürüyüşleri, Clara Zetkin’in mirasını taşıyan kadınlar tarafından örgütlendi. Berlin, Hamburg, Köln, Leipzig gibi şehirler, feminist işçi kortejleriyle dolup taştı. Bu yılın en belirgin temalarından biri, toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle sınıfsal sömürünün kesişimiydi. Berlin'de “Kadınlar olmadan devrim olmaz” sloganıyla yürüyen grupların taşıdığı pankartlar dikkat çekti. “Emeğimiz görünür, mücadelemiz onurlu”, “Sosyal hak, bakım emeğine de gelir!” gibi sloganlarla kadınlar, ev içi emeğin de işçi mücadelesine dahil edilmesi gerektiğini vurguladı. Yürüyüş boyunca Clara Zetkin’in tarihî sözleri sıkça anıldı: “Kadınlar olmadan işçi sınıfı eksiktir. Bu eksiklikle zafer kazanılamaz.”   Göçmen kadın örgütleri, bakım emeği kolektifleri, yürüyüşlerde özel bloklar oluşturdu. Bakım hizmetleri, kreş çalışanları, yaşlı bakım işçileri, bu yıl sendikaların özel alan ayırdığı gruplardı. IG Metall, Ver.di, DGB gibi büyük işçi sendikaları, kadınların yaşadığı mobbing, ücret farkı ve iş güvencesizliği konularında yeni bildirgeler açıkladı.   Geçmişin ilhamı, bugünün mücadelesi   Almanya’daki sendikal hareket, Clara Zetkin’in bıraktığı mirası bugünün mücadele koşullarına uyarlayarak taşıyor. Onun sınıf merkezli analizine, toplumsal cinsiyet, göç ve etnisite gibi katmanlar eklendi. Bu dönüşüm, 1 Mayıs meydanlarında yalnızca daha geniş bir temsil değil; aynı zamanda çok daha radikal bir dayanışma biçimi doğurdu.   Kadın işçiler artık yalnızca eşit ücret ya da iş güvencesi değil; yeni bir emek tanımı, yeni bir mücadele dili talep ediyor. Bu, yalnızca sistem içindeki reformlarla yetinmeyen; sistemi yeniden düşünmeye çağıran bir siyasal duruş anlamına geliyor. Clara Zetkin’in işaret ettiği mücadele çizgisi, bugün Almanya’da sadece kadınların değil; herkesin eşit, adil ve özgür bir dünya hayalinin temeline yerleşiyor.   Almanya, Avrupa’nın ortasında yalnızca ekonomik kalkınmanın değil; örgütlü emek mücadelesinin, kadınların devrimci tarihinin en güçlü damarlardan biri olmayı sürdürüyor. Clara Zetkin’in attığı tohumlar, bugün 1 Mayıs’ta büyüyen çiçekler gibi her meydanda, her pankartta, her kadın sesinde açıyor.   1 Mayıs artık sadece geçmişin anısı değil; geleceğin örgütlü ütopyasıdır. Bu ütopyayı yazacak olanlar, Clara Zetkin’in dediği gibi: “Konuşan kadınlar, tarihi yeniden yazar.”   Yarın: Sömürgecilikten neoliberalizme: Direniş sürüyor