Kadın özgürlük zamanı (7)

  • 09:01 6 Mart 2022
  • Dosya
 
8 Mart’a giderken: Şiddet ve katliamların sorumlusu hükümet
 
Şirin Çınar
 
DİYARBAKIR - 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle mikrofon uzattığımız Diyarbakırlı kadınlar, yargının şiddet ve kadın katliamı faillerini korumasına tepki göstererek, “Erkek egemen zihniyete boyun eğmeyelim” dedi, 8 Mart için alanları doldurma çağrısında bulundu.
 
ABD’nin New York kentinde 1857 yılında meşalesi yakılan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, her yıl olduğu gibi bu yıl da dünyanın her yerinde eylem ve etkinliklerle karşılanıyor. Yıllardır her türlü emek sömürüsü, baskı, şiddet, taciz ve tecavüze maruz bırakılan, cins kırım politikaları uygulanan kadınlar ise mücadelesini yükseltmeyi sürdürüyor. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de ve bölgede kadınlar şiddetin her türüne uğruyor. Ancak, bu şiddete karşı kadınlar alanlara çıkmaktan geri durmuyor.
 
8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla “Türkiye’de kadın olmak nasıl” sorusuyla mikrofonumuzu Diyarbakır’da yaşayan kadınlara uzattık.
 
‘Şiddet ve katliamların sorumlusu hükümet’
 
Öğretmen Müna Söker, iktidarın İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmesinin kadın katliamlarının daha çok artmasına neden olduğunu kaydetti. Özellikle ev içi şiddettin de giderek arttığını belirten Müna, “Türkiye’de kadına namus kavramı biçildiği için kadına yaşamda daha fazla zulüm edilerek her şeyin kadına biçildiğini görüyorum. Erkeğin yaşadığı toplumda ise daha çok zulüm ve şiddetin olduğunu görüyoruz. Ev içinde yaşanılan şiddet oranlarının da daha çok arttığını ve kadınlara zulüm edildiğine şahit oluyoruz. Bunların sorumlusu da tabi ki de hükümet. İstanbul Sözleşmesi’ ne ise hemen dönülmeli yoksa daha çok kadın katliamlarının olacağını düşünüyorum. 8 Mart’a giderken kadınların bunları daha çok dile getirmesi ve bu şiddetin önüne geçilmesini istiyorum. Ama bunların da pek işe yarayacağını sanmıyorum açıkçası. Evin içerisinde yaşanan şiddete karşı kesinlikle kadınların sessiz kalmamasını ve daha çok dile getirmesini istiyoruz” dedi.
 
‘Bulunduğumuz coğrafyada kadın ve erkek eşitliği yok’
 
Türkiye’de “eşitlik” kavramının olmadığını belirten öğrenci Emine Zevek de Türkiye’de kadın olmanın çok zor bir durum olduğunu söyleyerek, “Bulunduğumuz coğrafyada kadın ve erkek eşitliği yok. Erkek statü olarak biraz daha üstündür. Sorun eve ekmek getirmek ya da para getirmek değildir. Evi geçindiren zaten daima kadındır. Coğrafyamızda da, diğer ülkelerde de kadınlara saygı gösterme oranı çok düşük. Hâlbuki biz kadınlara her zaman muhtaçlar. Kadın katliamları için herhangi bir önlem aldıklarını düşünmüyorum. Şu anda yürüdüğüm sokakta bile biri ansızın çıkıp beni öldürebilir. Birçok ölümlerin olduğunu biliyoruz ama kimler tarafından katledildiklerini bilemiyoruz çünkü kim oldukları bilinmiyor. Başak Cengiz cinayetinde de gördüğümüz gibi fail sadece birini öldürmek istediğini söyledi. Şu anda bana da denk gelebilir ve kim beni koruyacak? Biz korunmuyoruz. Bunun için de kadınlar bu sorunlara karşı her zaman dik durmalıdır. Erkek egemen zihniyete boyun eğmemeliler. Bunun için de bir önlem alınmalı” diyerek kadınlara çağrıda bulundu.
 
‘Ataerkil sistem yüzünden yükselen bir kadın düşmanlığı var’
 
Türkiye’de artan kadın katliamlarından mevcut iktidarın sorumlu olduğunun altını çizen Öğretmen Menekşe Göksu ise, Türkiye’de kadın olmanın işyerlerinde daha fazla mobbinge maruz kalmasına neden olduğunu vurguladı. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin ve yargının faillere verdikleri cezaların “caydırıcı olmamasının” teşvik edici bir unsur olduğunu söyleyen Menekşe, “Özellikle yobazca fikirler yüzünden ve ataerkil sistem yüzünden yükselen bir kadın düşmanlığı var. Bununla birlikte eziliyoruz ve  yok sayılıyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasıyla kadınlara yönelik saldırıların iki kat arttığını düşünüyorum. Eğer İstanbul Sözleşmesi kaldırılmamış olsaydı, erkeklerin kadına yönelik cinayet konusunda önü açılmamış olacaktı ve bu Sözleşme tam anlamıyla uygulansaydı katliamlar, şiddet azalırdı. Kadınlara 8 Mart’a ilişkin mesajım ise hiçbir şekilde ne erkek arkadaş ne baba ve kardeş herhangi birilerine bel bağlamamaları. Kesinlikle çalışıp okusunlar ve hiç kimseden bir beklenti içerisinde olmasınlar” diye vurguladı.
 
‘Bu ülkenin kendisini sorgulaması lazım’
 
Türkiye’de işlenen suçlara karşı herhangi bir cezai işlem yapılmadığını ifade eden Muhasebeci Sena Efe de şu sözleri kullandı: “Aslında Türkiye’de kurallara uyulsa kadın olmanın bu kadar zor olacağını düşünmüyorum. Türkiye’ye baktığımızda örneğin İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekildi. İstanbul Sözleşmesi’ni erkek düşmanlığı olarak görebilirler ama hâlbuki öyle değil. Kadının beyanı esas alınacaktı. Zaten uygulanmayan bir sözleşmeydi.  Yani kadının adı yok diyorlar ya gerçekten öyle. Anlatırken bile insanın gözleri doluyor çünkü kadınların durumu gerçekten çok kötü. Hiçbir cezai işlem yok. Tam tersine sokağa salarak resmen ‘Kadınları öldürün’ diyorlar. Bir erkek bir kadına ‘seni öldürürüm bir yıl yatarım çıkarım’ diyorsa bu ülkenin kendisini sorgulaması gerekiyor bence. Kadınlar asla kendilerinden taviz vermemeliler. Erkeklerin boyunduruğu altına girmemeliler. Erkek egemen bir dünyada yaşıyoruz ama kadınların kendisini her türlü göstermesi gerekiyor. Kesinlikle bunlara boyun eğmemeliyiz ve bunun için ‘Jin jiyan azadî’ diyoruz.”
 
‘Kadın ve erkekler eşit olmalıdır’
 
Her alanda yapılan bütün işlerin kadına yükletildiğini dile getiren ev emekçisi Emine Nilüfer ise, “Kadın demek bütün işlerin onun omzunda olduğu demek. Bu yüzden 8 Mart’ta kadınlar alanları doldurmalı. Kadınlar için dünya daha iyi bir yer olmalı ve kadınlara şiddet uygulanmamalı. Aynı şekilde kadınlar haksızlığa uğratılmamalı ve erkekler kadınlara karşı saygılı olmalı. Bütün kadın ve erkekler eşit olmalıdır” dedi.