Devrimin sırrı: Jin jiyan azadî (5)

  • 09:01 21 Kasım 2022
  • Dosya
 
Kadınlar tahakkümü kabul etmiyor
 
Şehriban Aslan
 
AMED - TJA aktivisti Emine İnan, kadınların tahakkümü kabul etmediklerini belirterek buna karşı  25 Kasım’a giderken izledikleri yol haritasını “Ne olursa olsun bütün saldırı, baskı ve sindirme politikasına rağmen kadınlar alanlarda olacak. Biz kadın hareketi olarak 25 Kasım’da kadın dayanışması, birlikteliği, ruhu, iradesi ve düşüncesiyle alanlarda olacağız” sözleriyle anlattı. 
 
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, dünyanın yüzlerce merkezinde kitlesel eylemlerle karşılanıyor. Kürdistan’da da Tevgera Jinên Azad (TJA), 5 Kasım’da açıkladığı deklarasyonla "Faşizme ve Kadın Kırımına Karşı Kadın Özgürlük Zamanı” şiarıyla 25 Kasım gündemini duyurdu. TJA, eylemlerinin startını ise 11 Kasım’da, Güney Kürdistan’da katledilen Jineoloji Araştırma Merkezi üyesi ve gazeteci Nagihan Akarsel’in doğduğu köy olan Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Gölyazı köyündeki mezarı başında; 12 Kasım’da ise Kürt kadınlara yönelik özel savaş politikalarına dikkat çekmek amacıyla Şirnex’in  Qileban ilçesinde, Rojhilat’ta süren direnişi selamlamak amacıyla da Wan’ın Qelqelî (Özalp) ilçesinde verdi.
 
Bu yılki 25 Kasım’ı “Jin jiyan azadî” sloganının görkemiyle karşılayan TJA’nın bir yılına ve bu yılın Kürt kadınlar açısından önemine dair TJA aktivisti Emine İnan ile konuştuk.
 
* 25 Kasım arifesindeyiz. Kasım ayı yaklaştığında hep akla kadına yönelik şiddet gelir. Ancak gerçekte ise bir kadın özgürlük mücadelesi var. Buradan şunu sormakla başlayalım. Bu bir yılı kadın mücadelesi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Tabi ki çok önemli ve yoğun bir süreçten geçiyoruz. Böylesi bir süreçte 25 Kasım’a girerken bizim cephemizde sürekli arz eden bir mücadele tarihimiz var. Erkek-devlet düşmanlığına karşı kadına yönelik şiddet ve kadın katliamlarına karşı, her türlü baskı ve zulme karşı mücadele ederek özgür yaşamı inşa ediyoruz. 2022 yılı hem direniş yılı hem de baskı ve zulme karşı bir yıldı. 25 Kasım’a girerken de bu çerçevede giriyoruz. 
 
Kadına yönelik her dönem kendisini farklı boyutlarda gösteren hunharca saldırılar var. Kadınlar bu soykırımcı, katliamcı politikalara karşı da net cevap verdi. Bizler kadınlar olarak özgürlük mücadelesini, yaşamın her alanında dilini, kimliğini, kültürünü, iradeni korumak olduğunu net bir şekilde ifade ettik. Bu nedenle de bizler mücadele alanı olarak bugün Kürdistan’da mihenk taşını belki Saralardan Rosa Luxemburglara ve günümüzde Sêvêlere kadar taşan bir tarihle beraber bir süreci yaşarken, bu mücadele ekseninde ele alıyoruz. 
 
‘Üniformalılar tarafından katlediliyor’
 
Kadınlar sokakta, evinde, işyerinde, çalıştığı her alanda katlediliyorlar ve kendini ifade ettiği anda da tahakkümle cevap veriliyor. 25 Kasım’ın şiarıyla “Faşizme ve Kadın Kırımına Karşı Şimdi Kadın Özgürlük Zamanı” dedik. Bu noktada tarihten ele alırsak günümüzdeki kadın rolü ve duruşunu çok daha net görebiliyoruz. Hükümet kendi kirli savaş politikalarıyla kadınlara saldırarak bunu seçtiği iller veya bölgeler nezdinde yapıyor. Özellikle kadınlar üniformalılar tarafından katledilmektedir. “Sen kadın kimliğinle kendini, kendi coğrafyanda ifade ediyorsan ve sahip çıkıyorsan bunun karşılığı bu olur” diyor.
 
* Bir yıl içerisinde kadın kırımının önüne geçmek, kadın mücadelesini ve örgütlülüğünü geliştirmek için neler yaptınız?
 
Başta da belirttiğim gibi 2022 yılı bütün baskıya, kadın kırımına, toplum kırımına rağmen bu eksende bir mücadele döneminde kadın hareketi olarak; yaşanan ve yaşatılmak istenen, meşrulaştırmak istenen kadın katliamlarının karşısında bizler her alan ve sahada cevabımızı net verdik. Erkek egemen zihniyete karşı mücadelemiz nettir. Direkt Kürt kadınlarına bir saldırı var. Bu saldırıda Kürt kadınının yanında yer alanlar ve dayanışma gösteren kadınlar da hedef alınıyor. Yeri geldi yazarlar oldu, aktivistler oldu, sanatçı oldu. Tabi kararlı bir duruş vardı. Evet, gözaltılar, tutuklamalar oldu fakat bu dayanışma hiçbir zaman zayıflamadı.
 
* Kürt kadın mücadelesi ve Türkiye kadın hareketinin kadınların ortak sorunlarına karşı birlikte mücadele etmedeki düzeyini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ortaklaşabiliyor mu?
 
Özel savaş politikaları kendi rolünü nasıl oynayacağını biliyor. Mesela Kürdistan’da kadın iradesine, mücadelesine farklı saldırılarla müdahale ediyor. Bu batı tarafı için de geçerli. Kadınlarla dayanışmayı, o ruhu, birlikteliği, duruşu sergilemeyi bu dönem çok güçlü bir şekilde açığa çıkardık. Bizler açısından örneğin kadına dair bir sorun yaşandığında kolektif bir şekilde batıda bulunan kadınlarla bir araya gelebiliyoruz. Ortaklaşarak karar alıp hemen alanlarda bulunma durumu var.
 
Kadınlar son süreçte de hem İstanbul Sözleşmesi’nde kolektif ruhu hem de genel anlamıyla katledilen kadınlar şahsında net duruş sergiledi. Fakat bunu özel savaş politikalarına bağlarsak batıdaki kadınlarla ortaklaşmamız şöyle: Mesela politika ve saldırılar ayrı olduğu için biraz daha kendini dışında görme durumları gelişebiliyor. Tabi bunu tüm kadınlar için belirtmiyoruz.
 
* TJA olarak bu yıl içerisinde öncelikleriniz nelerdi ve neler yaptınız?
 
Bilindiği üzere muazzam bir kadın mücadelesi varken bunun karşısında da hunharca bir saldırı var. Bu saldırı senin doğana, diline, kültürüne yani yaşamın her alanında kadın bedeni üzerine yapılıyor. Biz kadın hareketi olarak son yıllarda kampanyalarla özellikle tecrit gündemini ön planda tuttuk. Öncelikli başlıklardan biri bütün topluma ve kadınlara sirayet eden tecrit konusu. 19 ay olacak ama halen Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan ile bir görüşme yaptırılmıyor. Zindanlara kadar derinleşen bir tecrit var. Demokratik bir yaşamı, siyaseti açığa çıkaran kadınlar olarak başta tecridin kaldırılması yönünde mücadele ediyoruz.
 
‘İradeyi teslim alamadığı için kimliğe saldırıyor’
 
Kadınlar açısından bir diğer sorun olan ekonomik kriz. Kadınlar bunun neresinde yer alıyor. Bunun üzerinde durduk. Bir diğer sorun doğa kırımı… Nefes aldığın coğrafyaya saldırı yapılıyor. Kürt kadın kimliğine saldırı durumu var. Hükümet bunu sürekli HDP’yi hedef alarak, TJA’yı hedef alarak dile getiriyor. İradeyi teslim alamadığından kaynaklı kimliğine saldırıyor. Mesela şu an yüzlerce kadın hareketi üyesi cezaevinde. Çünkü kadınlar tahakkümü kabul etmiyorlar. En doğal hakkın olan bir avukat görüşünden mahrum bırakılıyorsan ya da şiddete maruz kalıp bunu avukatınla paylaşıp tecride alınıyorsan bu noktada da mücadele ortaya çıkıyor. Biz de TJA olarak bu eksende mücadelemize devam edeceğiz.
 
* Bu yıl konferansınızı da gerçekleştirdiniz, konferans öncesini ve sonrasını nasıl değerlendirirsiniz? Kararlaşma, pratikleşme düzeyi olarak…
 
Tabi ki böylesi bir süreçte çok görkemli bir konferans gerçekleştirdik. Sadece Kürt kadınlar değil, birçok kesimden kadınlar vardı. Kendi kimlikleri ile kendilerini ifade ederek bunu dile getirme durumları vardı. Yine Lübnan’dan, Başûr’dan, Rojhilat’tan Rojava’dan ve birçok ülkeden misafirler vardı. Bütün kadınların ortak mesajları, net cevapları vardı. Ama kadınlar açısından en önemli mesaj şuydu: ‘Biz Kürt hareketinden güç, moral ve enerji alıyoruz, bu bizim aynamızdır.’ Biz bunu en derinden hissettik. Bu mesaj bizler açısından çok önemli. Bu demek oluyor ki bizler bu konferansı geçekleştirirken kadınlara ulaşmada zorluk çektik ama mesela 700 delege ile bin 500’e yakın kadın buluşması oldu. Bütün baskı ve gözaltılara rağmen konferans çok güzel ve moralli geçti. 
 
‘Konferans kararlı bir mesajla sonlandı’
 
Yine İran’da katledilen Jîna Emînî şahsında “Jin jiyan azadî” sloganının evrenselleştiği gerçekliği var. Bu sloganı Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın felsefesi olarak konferansta da gördüğümüz gibi bütün dünyada ve Rojhilat’ta evrensel bir slogan oldu. Direniş selamlandı ve bu direnişin daha önemli bir aşamaya geçişinin mesajı verildi. Bu nedenle de çok anlamlı bir konferanstı. Konferansın moral ve motivesi sokaklara kadar yansıdı, sokaktaki kadına yansıdı. Konferansta tecridi kırma noktasında, özel savaş politikaları noktasında mücadele etme açığa çıktı. Bu eksende kararlı bir mesajla konferans sonlandırıldı.
 
* Konferansınızda yeni dönem yol haritanızı “Tecride karşı mücadele, erkek-devlet anlayışı ve şiddet politikalarına karşı mücadele, kayyım, işgal ve sömürgecilik siyasetine karşı mücadele, tutsak kadınların özgürlüğü, kadına yönelik özel savaş, ekoloji mücadelesi, komünal kadın ekonomisi, kültür ve anadil çalışması, enternasyonal kadın dayanışma ağı” gibi birçok konu başlığı şeklinde belirlediniz. Nasıl bir başlangıç yaptınız, bu konulara ilişkin neler yapacaksınız?
 
Bu başlıklar ekseninde konferanstan hemen sonra güçlü bir kararlılıkla alanlara indik. Bunun en iyi noktalarında biri mahalleler oldu. Tüm moral ve motivasyonu mahallelere yansıttık, mahalledeki kadınlarla bir araya geldik. Çünkü bir kararı alırken o kararı yaşamsallaştırma noktasında hemen hareket geçilmelidir. Kendi yapılarımızla bir araya geldik. Batıda kadınlarla bir araya geldik. Bu eksende programlar çıkartıldı, atölye çalışmaları yürütüldü. Daha çok mahalle ve evlerde olan kadınlar şiddetle yüz yüze kaldığı için en önemli yerlerin mahalleler olduğunu düşündük ve ilk çalışmamızı mahallede başlattık. Tabi bunu yeri geldiğinde sokaklarda eylem ve etkinliklerle dile getirdik. Yeri geldiğinde farklı mekânlarda toplantılarda dile getirdik.
 
* 25 Kasım’a giderken bu yıl en dikkat çeken Kürt kadınlarının özgürlük sloganı olan “Jin jiyan azadî” Rojhilat ve İran’dan başlayarak dünya kadınlarının özgürlük formülüne hatta bir felsefeye dönüştü. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Dört parça Kürdistan olmak üzere tüm dünyada kadınların verdiği muazzam bir direniş var. 25 Kasım’a girerken direnişin verdiği moral, motivasyonla alanlarda olacağız. Ayrıca devam eden adalet nöbetleri var. Kayıp yakınları var. Kadınlara tahakkümü dayatan bir sisteme karşı bu mesajı tekrar veriyoruz; ne olursa olsun bütün saldırı, baskı ve sindirme politikasına rağmen kadınlar alanlarda olacak. Biz kadın hareketi olarak 25 Kasım’da kadın dayanışması, birlikteliği, ruhu, iradesi ve düşüncesiyle alanlarda olacağız.
 
YARIN: Kadınlar emek sömürüsüne karşı nasıl mücadele veriyor?