29 yıldır aydınlanmayan katliam: Güçlükonak katliamı! 2025-01-15 09:05:52   ŞIRNEX- Cumhuriyet tarihinin aydınlanmamış katliamlarından biri olan Basa (Güçlükonak) katliamının üzerinden 29 yıl geçmesine rağmen ne katledilen 11 kişinin faili yargılandı ne de katliam failleri açığa çıkarıldı.   Türkiye, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana birçok katliam gerçekleştiren ülke olarak tarihe geçerken, faili meçhuller ile anılan bir ülke olarak da hafızalara kazındı. Özellikle işkence ve insanlık suçlarının ayyuka çıktığı 90’lı yıllarda devlet eliyle işlenen katliam ve suçların birçoğu karanlıkta bırakılırken, aydınlatılmayan katliamlardan biri de Basa (Güçlükonak) Katliamı.   Şirnex’in Basa (Güçlükonak) ilçesinde 11 köylü 15 Ocak 1996 tarihinde bulundukları minibüste katledilerek yakıldılar. Minibüste, katliamdan üç gün önce gözaltına alınan 6 eski korucu ile “görev” iddiasıyla çağrılan 4 korucunun yanı sıra minibüs şoförü katledildi. Devlet ilk elden katliamın PKK tarafından yapıldığını iddia etse de görgü tanıkları failin devlet olduğunu belitti. Katliam 29 yıldır aydınlığa kavuşmazken, katliamın failinin ise devlet olduğu görgü tanıkları tarafından ifade edildi.   Katliam öncesi ülke atmosferi   Katliamdan kısa bir süre önce ülke yeni bir seçime hazırlanıyordu. 24 Aralık 1995 tarihinde gerçekleşecek genel seçimler öncesinde PKK, 15 Ağustos 1995 tarihinde tek taraflı ateşkes ilan etti. PKK’nin tek taraflı ateşkes kararına devlet yetkililerinden bir karşılık verilmezken, bu kararın katliamdan iki gün önce Avrupa Parlamentosunda (AP) görüşülmesi bekleniyordu. AP’de Yeşiller ve Sosyalist grup milletvekilleri Türkiye ile ilgili verdikleri önerge ile PKK’nin ilan ettiği ateşkese Türkiye’nin ne cevap verdiğini soruyordu. Katliamın bu tarihe denk gelmesi dikkat çekerken, katliamı araştıranlar katliamın PKK’nin ateşkesi ihlal ettiğini yansıtmak amacıyla işlendiğini yorumladı.    Katliamdan üç gün önce ne oldu?   Katliamdan üç gün önce 12 Ocak 1996 tarihinde, Basa ilçesine bağlı Gêrê (Çevrimli) ve Xoran (Yatağankaya) köylerine baskın düzenleyen askerler, eski korucular Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç'u gözaltına aldı. PKK'ye yardım ettikleri iddiasıyla gözaltına alınan köylüler, Taşkonak Jandarma Taburu'na götürüldü.   Korucular ‘görev’ iddiası ile çağrıldı   15 Ocak günü ise Bizinan (Koçyurdu) köyü korucularından Hamit Yılmaz, Abdulhalim Yılmaz, Mehmet Öner ve Lokman Özdemir, "görev var" denilerek Ramazan Nas'a ait minibüsle Taşkonak Jandarma Taburuna götürüldü. Daha sonra gözaltındaki köylüler ve "görev" iddiasıyla götürülen korucular, Ramazan Nas’a ait minibüse bindirilerek yola çıkarıldı. Minibüs, tabur ile Bizinan köyü arasında silahlı saldırıya uğradı ve minibüste bulunan 11 kişi katledildikten sonra yakıldı.     Katliamdan sonra ne oldu?   Katliamın hemen ardından yapılan ilk açıklama ile Genelkurmay Başkanlığı katliamın PKK tarafından gerçekleştirildiğini iddia etti. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanlığı aralarında yabancıların da olduğu bir grup gazeteciyi özel uçakla katliamın gerçekleştiği bölgeye götürdü. Katliam yerinden Genelkurmay Başkanlığı adına açıklama yapan Oğuz Kalelioğlu, katliamın PKK tarafından yapıldığını iddia ederek PKK’nin “tek taraflı ateşkesi bozduğunu” öne sürdü. Katliamın izlerinin olduğu bölgede çekim alan gazetecilerin köylülerle görüşmesi ise engellenerek gazeteciler servis edilen görüntülerin ardından bölgeden uzaklaştırıldı. Sonrasında köye giden gazetecilere köylüler, katliamın PKK değil askerler tarafından yapıldığını belirtti.   PKK Genelkurmayı yalanladı   Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasının ardından ise PKK yaptığı bir açıklama ile katliamın kendileri tarafından gerçekleştirilmediğini duyurdu.   13 yıl sonra gelen itiraf   Genelkurmay Başkanlığının iddiasının yalanlanması üzerine, katliamdan 13 yıl sonra dönemin devlet bakanı Adnan Ekmen, katliama yönelik itiraflarda bulunarak, JİTEM tarafından yapıldığını söyledi. Adnan Ekmen 2009 yılında, “Olayı araştırınca arkasından devlet çıktı. JİTEM’in işiydi, söyleyemedik” ifadeleriyle katliama dair itirafta bulundu.      Katliamın araştırılması gönüllü heyet oluşturuldu   Devletin PKK’ye yıkmaya çalıştığı katliama yönelik yapılan açıklamalara inanmayan sivil toplum örgütü temsilcileri, aydın, gazeteci ve sanatçılar İstanbul’da toplandı. "Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu"nun çağrısı ile çeşitli sivil örgütü üyelerinden oluşan bağımsız bir heyet kuruldu. Araştırma grubu önce 12 Şubat 1996'da Diyarbakır Olağanüstü Hal Bölge Valisi ile görüştü, ardından da Basa’ya gitti. Heyet olay yerinde incelemeler yaparak, katledilenlerin yakınları ve bölgede yaşayanların bilgisine başvurdu. Katliamdan son anda kurtulan 12’nci kişinin anlatımlarıyla olay aydınlığa kavuşarak, yaşanan işkence hakkında bilgilere ulaşıldı.    Rapor hazırlandı olay açığa çıktı   Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu yaptığı araştırmalar sonucunda 16 Şubat 1996 tarihinde bir basın açıklaması düzenleyerek ulaştıkları bilgi ve verileri raporlayarak kamuoyu ile paylaştı. Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu’nun olaya dair yaptıkları açıklama şu şekilde: “Eskiden köy koruculuğu görevinde bulunan 6 kişi yakınları dağda olduğu iddiası ile gözaltına alınarak, Taşkonak'ta bulunan Jandarma Karakoluna götürüldü. 6 kişi burada işkenceyle sorgulanarak öldürüldü. 15 Ocak tarihinde karakoldan Koçyurdu köyüne telefon eden Jandarma, gözaltına alınanların serbest bırakılacağını, onları almak için bir minibüs getirilmesini istedi. Bu durumdan şüphelenen 4 köy korucusu şoförü yalnız bırakmamak için onunla birlikte karakola gittiler. Araç hareket edince bir helikopter minibüsü takip etmeye başladı. Şoförle beraber gelen 4 köy korucusu karakoldakiler için beklenmedik bir sürprizdi. Jandarmalar onları da ayrı odalara alıp öldürdüler. Daha sonra öldürülen 10 kişinin cansız bedenleri koltuklara bağlanıp başlarına çuval geçirildi, minibüs iki jandarmanın kontrolünde yola çıktı.    Taşkonak karakoluna posta götüren başka bir minibüs yolda karşılarına çıktı. Bu tuhaf görüntüye şahit olan posta minibüsü durmak istedi ama askerler tarafından engellendi. Bu sırada aynı yolu kullanan araçlar Koçyurdu Karakolu tarafından durdurulmuş bekletiliyordu. Kısa bir süre sonra makineli tüfek sesleri ve üç patlama duyuldu. Olay yerine 2,5 kilometre uzaklıktaki Koçyurdu köyünün korucuları çatışma olduğunu sanarak silahlarıyla gitmek istediler ancak karakol tarafından engellendiler. Minibüsün yakıldığı esnada nehrin diğer yanında yer alan tepedeki gözetleme yerinde bulunan Mardin'e bağlı köy korucuları telsizle olaya müdahale etmek için izin istemiş ama olaya karışmamaları söylenmiştir. Genelkurmay tarafından olay yerine gelen gazetecilere 11 kişinin öldüğü söylenmesine rağmen ortada 10 yanmış ceset vardı. 11’nci kişinin yolu kesen özel timi fark edip kaçmaya çalışırken kurşunlara hedef olan minibüs şoförüne ait olduğu anlaşıldı. Yöre halkının da gördüğü helikopterde içindeki tim yola inmiş minibüs oraya gelince içinde bulunan jandarmalar inerek uzaklaşmış şoför başına gelecekleri anlayınca kaçmaya çalışsa da vurularak öldürülmüştü. Atılan roketler sonucu minibüsteki 10 ceset kömür hâline gelmişti. Fakat yanmış kişilere ait yanmamış kimliklerin ertesi gün ailelerine teslim edildiği belirlendi.”   Tanıklar tehdit edildi   Araştırma heyetinin bölgeden ayrılmasından iki gün sonra onlara tanıklık eden iki köylü gözaltına alınarak işkenceye maruz kaldı. İşkencenin ardından Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve Genelkurmay'a yapılan başvurulardan sonuç alınamadı. Bunun üzerine 7 Mart 1996'da Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu'nun ikinci heyeti Amed’e gitti. 8 Mart'ta Bizinan köyüne giderek işkence gören ve tehdit edilen iki tanığa ulaşarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) tanıklık yapmayı kabul ettiler.   Yargı süreci   Olayın üzerinden iki ay geçmesine rağmen hiçbir soruşturma başlatılmadığını gören Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu, 16 Nisan'da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na Genelkurmay Başkanlığı hakkında “toplu cinayete azmettirme” ve “haber alma özgürlüğüne müdahale” suçlarından suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda "Katliamın birkaç askerin yapamayacağı kadar büyük organizasyon gerektirdiği ve bölgede görev yapan bütün askerlerin komplonun parçası olarak emir komuta zinciri içinde hareket ettiği" ifadelerine yer verildi. Ancak yapılan suç duyurusu da sonuçsuz bırakıldı.   Faillere değil failleri şikayet edenlere dava açıldı   Failler hakkında yapılan suç duyurusu sonuçsuz bırakılırken, suç duyurusunda bulunan insan hakları aktivistlerine dava açıldı. Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, “orduya hakaret edildiği” iddiasıyla dava açılması talebinde bulundu. İstanbul 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Eski Başkanı Ercan Kanar, Petrol-İş Sendikası Eski Genel Başkanı Minür Ceylan ve insan hakları savunucusu Şanar Yurdatapan, “ordunun manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif” suçlamasıyla yargılanarak 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ancak Yargıtay, "savcıya dilekçe vermenin aleni bir iş olmadığı"nı belirterek kararı bozdu. Yeniden yapılan yargılamada ise insan hakları savunucularının beraatlarına hükmedildi.   AİHM Türkiye’yi mahkum etti   Katliama dair yapılan suç duyurusunun sonuçsuz bırakılmasına karşı 12 Temmuz 1996 tarihinde Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu katliamı AİHM’e taşıdı. AİHM'de görülen dava sonucunda Türkiye "etkili soruşturma yürütmediği" için mahkum edildi. Katledilenlerin yakınlarının açtığı davada, 10 kişiye 15’er bin Euro manevi tazminat verilmesine karar verildi. AİHM, Türkiye’nin İbrahim Kaya’ya 5 bin 160 Euro maddi tazminat, diğer sekiz kişiye de 3 bin Euro ödemesine karar verdi.   İç hukuktan sonuç alınamadı   İç hukuk yollarına yapılan tüm başvurular sonuçsuz bırakılırken tarihinde Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu en son 2000, 2002 ve 2009 yılında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunuldu. Ancak bundan da hiçbir sonuç alınamadı.