Mehtap Işık: Umut hakkı lütuf değil, hukuki bir yükümlülük 2025-06-04 09:02:08   Memihan Hilbin Zeydan   WAN - ÖHD Wan Şubesi avukatlarından Mehtap Işık, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başlattığı sürecin mutlaka yasal bir zeminde, meclis ayağıyla birlikte yürütülmesi gerektiğini belirterek, Abdullah Öcalan’a yönelik umut hakkı’nın ise uygulanması gerektiğinin önemini vurguladı.    27 Şubat’ta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile Türkiye yeni bir sürece girdi. Abdullah Öcalan’ın çağrısının ardından, PKK 1 Mart’ta ateşkes ilan ederken, 5-7 Mayıs tarihlerinde ise 12. Kongresini gerçekleştirerek, fesih kararı aldı. PKK ve Abdullah Öcalan’ın başlattığı tarihi sürece karşı adımlar atarken, iktidar kanadından ise hala bir somut adım atılmış değil.    Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şubesi Avukatlarından Mehtap Işık, konuya dair değerlendirmelerde bulundu.   ‘Kürt halkının onurlu bir barış içerisinde yaşaması gerekiyor’   Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın “Demokratik Toplum ve Barış” çağrısının önemini belirten Mehtap Işık, “Çağrıyla beraber aslında 50 yıldan fazladır süren bir savaşın sonlanması ve eşit yurttaşlık temelinde adımların atılmasını, hukuki düzenlemelerle beraber gelecek nesiller açısından ve bizler açısından olumlu karşıladığımızı söyleyebiliriz. Çünkü artık değişen dünya konjonktüründe fiziki olan savaşların çok da yer olmadığını, insan ölümlerinin artık yaşanmaması gerektiği ve yıllardır savaş içerisinde olan Kürt halkının da onurlu bir barış içerisinde yaşamasının gerektiğini düşünüyoruz” dedi.   ‘Fesih kararı onurlu bir barışın yoludur’   PKK'nin 12. Kongresi sonrasında açıkladığı fesih kararına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Mehtap Işık, şu ifadeleri kullandı: “PKK’nin fesih kararını, basına yansıyan bilgilerden ve kamuoyuna açık tartışmalardan gördüğümüz kadarıyla, uzun süren değerlendirmeler sonucunda aldığı anlaşılıyor. Bu kararın ani bir şekilde verilmediğini düşünüyoruz. Kararda, kapitalist moderniteye karşı demokratik modernitenin inşası ve bu inşanın toplumda nasıl yer bulması gerektiğine dair kapsamlı analizlere yer veriliyor. Silahlı mücadelenin sona erdirilmesi ve yerine demokratik toplumun inşasına katkı sunabilecek yeni bir mücadele ağının oluşturulması yönünde bilgiler kamuoyuna yansıdı. Basından da takip ettiğimiz üzere, bu kararın onurlu barışa giden yolda, en azından örgütün kendi sorumluluğunu yerine getirerek attığı önemli bir adım olduğunu söyleyebiliriz. Elbette bu süreç, iki taraflı bir nitelik taşımaktadır. Bugün PKK fesih kararı almışsa, bunun muhatabı devlettir. Bu nedenle, devletin de bu karara karşılık verecek somut adımlar atması gerektiğini düşünüyoruz. Bu adımlar, fesih kararının uygulanabilir hale gelmesi, hayata geçmesi ve silahlı çatışma döneminin bir daha yaşanmaması açısından kritik önem taşımaktadır.”   ‘Devletten somut bir adım göremedik’   Mehtap Işık, sürecin henüz başında olunduğunu belirterek, bu sürecin kamuoyuna daha açık şekilde yürütülmesi gerektiğine dikkat çekti. Süreç olarak adlandırabilecekleri bir mekanizmanın nasıl ve ne şekilde işleyeceğine dair somut bir adımın atılmadığına vurgu yapan Mehtap Işık, “PKK, kendini feshederek önemli ve somut bir adım attı. Ancak devlet nezdinde, bu adıma karşılık olarak onurlu bir barışın inşası yönünde ne tür adımlar atılacağına dair henüz hiçbir somut gelişme gözlemlemedik.Hasta mahpuslar, siyasi mahpuslar, ana dil hakkının tanınması, anayasada eşit yurttaşlık temelinde yapılması gereken düzenlemeler gibi konularda da henüz hiçbir adım atılmadı. Bu durum biz hukukçular açısından kaygı verici. Çünkü bu adımların hepsinin sağlam bir yasal zemine oturtulması gerekir. Bu da ancak TBMM’de tartışılarak, gerekli yasaların çıkarılmasıyla mümkün olabilir. Ne var ki bu tartışmalar henüz Meclis gündemine bile gelmedi. Hukuki olarak sürecin şekillenmemiş olması, sürecin oldukça uzun bir vadeye yayılabileceği endişesini doğuruyor” şeklinde konuştu.     ‘İnfaz kanunun düzenlenmesi gerekiyor’   Yeni anayasa düzenlemelerine de değinen Mehtap Işık, bu değişikliklerin nasıl şekilleneceğine dair ciddi endişeler taşıdıklarını ifade etti. Mehtap Işık, “Yeni anayasa sürecinin, toplum nezdinde kabul görebilmesi için öncelikle bazı somut adımların atılması gerekiyor. Örneğin, hasta mahpusların Adli Tıp Kurumu'na (ATK) sevk edilip, ATK raporunun ardından tahliyelerinin gerçekleştirilmesi şart. Ancak bugün ATK bu raporları vermiyor, bu nedenle de tahliyeler gerçekleşmiyor. Öte yandan bizler Kürt sorunu için ‘onurlu bir barış’ ya da ‘çözüm süreci’ diyorsak, öncelikle Kürtlere uygulanan istisna hukukunu görünür kılmalı ve bu ayrımcı uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamalıyız. Bugün adli suçtan ceza alan biri, cezasının yarısını yatıyor; ardından beş yıl denetimli serbestlik alıyor ve çoğunlukla kapalı cezaevinde çok az zaman geçiriyor. Ancak siyasi mahpuslara bakıldığında, cezalarının dörtte üçünü yatmak zorunda kalıyorlar. Dahası, koşullu salıverilme tarihi geldiğinde İdare ve Gözlem Kurulu ‘iyi halli değilsin’ diyerek tahliyeyi 3 ay, 6 ay erteliyor. Böylece bazı mahpuslar cezanın tamamını, yani dörtte dördünü yatmak zorunda kalıyor” ifadelerini kullandı.     ‘Kürtlere ayrı bir hukuk uygulandı’   Kürtlere, siyasi mahpuslara ve muhaliflere istisna bir hukuk uygulandığına işaret eden Mehtap Işık, bu hukukun ortadan kaldırılması gerektiğini vurgulayarak, “Bu hukukun olmaması gerekiyor. Biz eğer anayasada eşit yurttaşlık temelini tartışıyorsak bizim bu kanunlara hepsini tartışmaya açmamız gerekiyor. Hepsinin düzeltilmesi ve o istisna hukukun, Kürtlere uygulanan ayrı hukukun kaldırılması, eşit hukukun uygulanması gerekiyor. Gerçekten de yüzyıldan fazla fazladır Kürt toplumuna hep ayrı bir toplum olarak bakıldı, ayrı bir hukuk uygulandı. Siyasi mahpusa ayrı bir infaz yasası uygulandı, Kürt illerine kayyum atandı, Kürt gazeteciler tutuklandı. Yani bize ayrı bir hukuk uygulandı. Bu çok gözle görülebilir, somutu olarak her zaman ortaya koyabileceğimiz bir durum” diye belirtti.   ‘Talebimiz eşit yurttaşlık’   "Kürt-Türk sözleşmesi" kavramına değinen Mehtap Işık şunları söyledi: “Kürtlerin taleplerinin ne olduğuna dair somutlaştırmaya ihtiyaç var. Ayrıcalık istemiyoruz; biz, eşit yurttaşlık temelinde eşit hukukun uygulanmasını ve eşit bir sözleşmenin yapılmasını talep ediyoruz. ‘Kürtler ayrı bir yerde dursun, onlara farklı ya da üstün bir hukuk uygulansın’ gibi bir derdimiz yok. Bizim talebimiz sadece, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde herkes için eşit bir hukukun geçerli olmasıdır.  Ancak kavramı daha soyut bir düzeyde değerlendirdiğimizde, bu sözleşme yıllardır fiilen birlikte yaşayan Kürt ve Türk halklarının, eşit temeldeki ortak yaşam biçimini ve anayasal haklarını ifade eder. Kürtçenin resmi dil olması, Türkiye’yi bölecek bir unsur değildir. Aksine, bu dil üzerindeki tüm engellerin kaldırılması gerekmektedir. Aynı şekilde, siyaset yapan Kürt siyasetçilerin hemen cezaevine gönderilmemesi, gazetecilerin tutuklanmaması gibi konular da bu sözleşmenin içeriğinde yer almalıdır. Sonuçta, bu coğrafyada birlikte acılar yaşamış iki halktan söz ediyoruz. Kürtler ve Türkler, birbirinden kolayca ayrıştırılabilecek halklar değildir. Bu nedenle, bu sözleşme yalnızca bir hukuk metni değil, ortak bir yaşam iradesinin ifadesi olmalıdır.”  Demokratik Modernite'nin “demokratik toplum” perspektifiyle değerlendirildiğinde, her ulusun kendi rengiyle, diliyle, kimliğiyle ve inancıyla var olma gerçekliğinin kabul edilmesi durumunda, sözleşmenin daha doğru bir şekilde değerlendirilebileceğini belirten Mehtap Işık, şu ifadeleri kullandı: “Alevilerin kendi inançlarıyla, kadınların kendi kimlikleriyle, Kürtlerin ise kendi dilleri ve kimlikleriyle var olabilmesi; özgür ve adil bir ortamda bu hakların tanınması ve bu tanınmanın bir sözleşmeye bağlanması olarak değerlendirilmelidir.”   ‘Umut hakkı gündeme alınmıyor’   Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrıya değinen Mehtap Işık, bu çağrının halkta hem bir umut hem de bir tedirginlik duygusu yarattığını ifade ederek, “Sürecin nasıl yürütüleceği ve nasıl şekilleneceğine dair ciddi bir beklenti var. Bu, tek taraflı mı olacak, yoksa her iki tarafın da dâhil olacağı bir süreç mi olacak, henüz belirsiz. Ancak kamuoyunda bu konuda açık bir beklenti söz konusu. Biz hukukçular olarak, sürecin mutlaka yasal bir zeminde, Meclis ayağıyla birlikte yürütülmesi gerektiğini düşünüyoruz ve bunu defalarca dile getirdik. ÖHD olarak biz, yıllardır 'umut hakkı'ndan söz ediyor ve bu hakkın uygulanması gerektiğini savunuyoruz. Her ne kadar Bahçeli'nin açıklamaları sonrasında umut hakkı yeniden gündeme gelmiş olsa da, biz zaten uzun süredir bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına işaret ediyoruz. Bu hakkın uygulanması için yüzlerce başvurumuz var. Ne yazık ki, siyasi mahpusların durumu yeterince gündeme getirilmiyor” şeklinde konuştu.    ‘Yasal bir çerçevede yapılmalı’   Sürecin daha sağlıklı ve somut adımlarla ilerlemesi gerektiğini vurgulayan Mehtap Işık, tüm demokratik kamuoyuna, milletvekillerine, siyasi partilere ve hukukçulara, “Bu sürecin tamamen adil ve demokratik bir zeminde, Meclis’le birlikte yürütülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Atılacak her adım ister yasa olsun, ister başka bir düzenleme mutlaka Meclis’ten geçirilerek, yasal bir çerçevede yapılmalıdır” çağrısında bulundu.