‘Hasta mahpusların tahliyesi, sürecin samimiyet göstergesidir’ 2025-07-02 09:02:16   MERSİN – 10’uncu Yargı Paketi'nde siyasi tutsaklara dair en ufak bir cümle kurulmadığını belirten İHD üyesi Mehtap Sert, “Çözüm süreciyle ilgili vaatlerin verildiği tarihten bugüne kadar geçen süreçte 312 hastanın tahliye edilmesi çok kolay bir işti. Ancak bu yapılmadığı gibi ayrımcılık yasağına aykırı olarak da bu kanun kapsamından dışarıya çıkarılmıştır” dedi.   Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, işkence boyutuna varan uygulamalarla özellikle siyasi tutsaklar üzerinde sürdürülüyor. Adli Tıp Kurumu (ATK), bilimsel dayanağı olmayan raporlar hazırlayarak cezaevinde tutulan hasta tutsakların tedavi hakkını engellerken, cezaevlerindeki İdare ve Gözlem Kurulları (İGK) da “iyi halli olmadıkları” gibi keyfi gerekçelerle tutsakların tahliyesini engelliyor.   İnsan Hakları Derneği (İHD) üyesi Mehtap Sert, tutsakların yaşadığı bu hak ihlallerini ve Meclis’ten geçen yargı paketinde mevcut ihlallerin giderilmesine yönelik herhangi bir düzenleme yapılmamasını değerlendirdi.   Kuyu tipi cezaevlerinde tutsaklarla ilgili bilgiye ulaşmak zor   Çukurova bölgesinde toplam 46 hasta tutsağın olduğunu söyleyen Mehtap Sert, bunlardan 11’inin ağır hasta olduğunu belirtti. Mehtap Sert, “2016 sürecinden sonra Türkiye’de kuyu tipi cezaevleri inşa edilmeye başlandı. Kuyu tipi cezaevleri hem içerde yatana ulaşmak açısından hem de çevresinden onunla iletişim kuran kişilerden bilgi almak açısından sıkıntı yaratan cezaevleri olduğu için iletişim sağlanamadığından ve genel olarak mahpuslar ailelerinden çok uzak cezaevlerinde yattığı için bu 11 ağır tespiti bize iletilen bilgiler ya da yapabildiğimiz görüşmeler üzerinden yapıyoruz. Aslında 46 hasta mahpus dışında daha fazla ağır hasta olabilir ama kuyu tipi cezaevleriyle yaratılan sistem ile bunlara ulaşmak bizim açımızdan oldukça zor oldu” dedi.   Ağız içi arama ve kelepçeli muayene jandarma eliyle dayatılıyor   Hasta tutsaklarla, özellikle ağır hasta tutsaklarla ilgili tedavi sürecine değinen Mehtap Sert, şu ifadeleri kullandı: “Mahpuslar cezaevlerinde rahatsızlandıklarında ilk önce revire gönderiliyorlar. Revirdeki doktor eğer takdir ederse devlet hastanelerine gönderiliyor. Devlet hastanelerine gönderildiklerinde ağız içi arama dayatması ve oraya gittiklerinde kelepçeli muayene dayatması yapılıyor. Bazen bu kelepçeli muayene dayatması jandarma tarafından, bazen de muayene eden doktor tarafından talep edilebiliyor. Hasta hakları gözetilerek tedavi eden doktora mahpusun hangi nedenden dolayı cezaevinde bulunduğu söylenmemesi gerekmesine rağmen, bunun aksine jandarma tarafından mahpusun hangi suç isnadıyla yattığı söyleniyor. Bu sebeple buna ilişkin yeterli tedavi ya da doğru teşhis alınamaması gibi durumlar söz konusu oluyor.”     ‘Revirin yeterli görülmesi politik tercihtir’   Tutsakların devlet hastanelerinden Adli Tıp Kurumu’na (ATK) sevk edilmesine karar verildiğinde, ATK’nin doğru teşhis koymadığı durumlar olduğunu aktaran Mehtap Sert, bu süreçte “cezaevinde yatabilir” şeklinde raporlar düzenlendiğini dile getirdi. Mehtap Sert şöyle devam etti: “Revirden bahsedilen cezaevlerinde, iki ya da üç odanın revir haline dönüştürüldüğü ve yalnızca bir doktorun bulunduğu bir yerden bahsediliyor. Aile hekimi gibi bir doktorun olduğu, uzmanlık alanının bulunmadığı bir ortam var. Mesela, hasta kanser olduğunda, kanser ilaçlarının vücutta ortaya çıkardığı etkilerle ilgili teşhis koyamayacak durumda oluyorlar ve bu durumu sadece ağrı kesici veya benzeri bir şeyle geçiştirebilecek kapasitede olan, aslında liyakate sahip olmayan doktorların olduğu bir yerden bahsediyoruz.    Burada hemşireler de olmuyor, daha çok yönlendirilen gardiyanlar yardımcı oluyor. Revir diye bahsettikleri yer, hastanın orada yatarak muayene olduğu, uzun süreli serum takılabilen ya da bazı tedavilerin yapılabildiği bir yer değil; yetersiz bir yerden bahsediliyor. Bunu ağır hasta mahpuslar için bile yeterli görüyorlar. Aslında bu bir politik tercihtir. Onlar da buranın hasta için yeterli olmadığını biliyorlar. Ya da R tipi hapishanelere gönderiliyorlar.”    ‘ATK mahpusların hastalığına uygun rapor vermiyor’   Tutsakların R Tipi cezaevlerinde belli bir süre tedavi edildikten sonra yeni tedavi koşulları için mevcut hastalıklarının gözetilmediğini dile getiren Mehtap Sert, “Yine hastalara çok fazla kötü muamele yapıldığını biliyoruz ve orada tek başlarına oldukları için kendilerini savunamadıklarını görüyoruz. Burada rapor düzenleniyor, bu rapora göre ‘başka cezaevine gönderilmesi uygundur’ ya da ‘tedaviyi reddediyor’ deniliyor. Aslında mahpusun böyle bir talebi olmasa da, tedaviyi reddetmiş gibi gösterilerek önceki cezaevine geri gönderiliyor. Adli Tıp Kurumu’nun politik iklime bakarak mahpusların hastalığına uygun raporlar vermediğini, basına yansıyan tüm süreçlerden zaten takip ettik.   Bunun en çarpıcı örneği Aysel Tuğluk’tu. Sokakta bir insanın bile durumunu görüp rapor yazabilecek haldeyken, Adli Tıp aksine raporlar verdi. Bir ATK, başka bir ATK’ye göndererek süreci yavaşlatıyor. Süreç hukuka uygun olarak yürüyormuş gibi görünse de, aslında çeşitli gerekçelerle yavaşlatılarak, raporlar yetersiz denilerek ya da rapor sonuçları dikkate alınmayarak bu süreçlerin mahpusların aleyhine işlemesi sağlanıyor” diye kaydetti.   ‘Karar yetkisi İGK ve savcılardan alınmalı’   İhlaller ve hasta tutsaklara dair karar verme yetkisinin savcı, cezaevi idare ve gözlem kurullarından alınması gerektiği üzerinde duran Mehtap Sert, bunun nedenini şu sözlerle anlattı: “Sağlıkla ilgili bir konuda karar verme yetkisinin, hiçbir eğitimi ve liyakati olmayan insanlarda olması hukuk mantığına aykırı. O yüzden tam teşekküllü devlet hastanelerinden alınan raporların yeterli olması ve derhal salıverilmeleri gerekiyor. R tipi olarak oluşturulan hapishanelerin de, ağır mahpuslar için değil, tedavisi devlet hastaneleri gibi daha orta düzeyde gerçekleştirilebilecek hastaların nakil edildiği ve orada tedavi edildiği hapishaneler olması gerekirken, ağır hasta mahpusların sevk edildiği ve tahliye süreçlerinin asgari bir yıl uzatıldığı cezaevlerine dönüşmüş durumda. Çözüm süreciyle birlikte Türkiye hapishanelerinde mevcut kapasitenin iki katı kadar mahpus sayısına ulaşıldı. 36 kişilik koğuşlarda, 65 kişinin yattığı koğuşlar haline dönüştü.”    ‘Tahliye edilmeleri sürecin samimiyetinin göstergesidir’   Hükümetin hukuka aykırı birçok düzenlemeyi çözüm sürecindeki samimiyetini göstermek açısından bir yargı paketiyle düzelteceğine dair konuşmalarına değinen Mehtap Sert, “Açıklanan yargı paketinin bu söylenen vaatlere uygun bir yargı paketi olmadığını gördük. Çözüm sürecine ilişkin yürütülen tüm çalışmalarda sürecin aktörlerinin samimi olarak hareket etmesi gerekir. Aktörlerden bir taraf kendisinden beklenilen her açıklamayı yapıp kendisinin üzerine düşeni yerine getirmesine rağmen, devlet tarafından aynı vaatlerin yerine getirilmediğini görüyoruz. Özellikle ağır hasta mahpusların öncelikli ama hasta mahpusların tahliyesi, samimi ve hasta haklarına yaraşır şekilde tedavisi ile ilgili bir çözüm üretildiğinde ve gelişme yaşandığında, işte o zaman çözüm sürecinin samimi olduğu ve sürecin başarıya ulaşacağını göreceğiz. Bizim açımızdan hasta mahpusların tahliye edilmesi çözüm sürecinin samimiyetinin göstergesidir” dedi.    Cezaevlerinde 312 ağır hasta tutsak bulunuyor   Türkiye ve Kürdistan’da cezaevlerinde bin 412 hasta tutsaktan 312’sinin ağır hasta olduğunu kaydeden Mehtap Sert, “Çözüm süreciyle ilgili vaatlerin verildiği tarihten bugüne kadar geçen süreçte 312 hastanın tahliye edilmesi çok kolay bir işti. Ancak bu yapılmadığı gibi, çıkan yargı paketinde siyasi mahpuslara dair en ufak bir cümle kurulmadığı gibi tamamen ayrımcılık yasağına aykırı olarak da bu kanun kapsamından dışarıya çıkarılmıştır. Hapishanelerde tedavi edilecek ağır hasta olmayan hastaların tedavisini sağlayan revirlerin düzeltilmesi gerekiyor. Hastanın tam teşekküllü hastaneye sevkinin takdiri, revirdeki doktorun takdirinde olmamalıdır” şeklinde konuştu.   İGK, şeker hastasına diyet yemeğini ancak kurul kararıyla alıyor   Cezaevlerinde yaşanan ilaç krizine ilişkin ise Mehtap Sert şu ifadeleri kullandı: “Bir aylık kullanacağı ilacının devamının hapishanede bulunması gerekirken, o ilaç için başvuruyor, bu süreç on beş yirmi günlük bir süreyi kapsıyor. Bu şekilde hastanın devam eden hastalık sürecinde ilaç tedavisine bir ara verilmiş oluyor. Şeker ve tansiyon hastası mahpusların durumları idare ve gözlem kurulları tarafından değerlendiriliyor. Bir insanın şeker hastası olup olmadığını muayene etmeleri gibi bir durum söz konusu değil, şeker hastası olduğu hastane raporlarında da belli. İdare ve gözlem kurulu kararı, onlara diyet yemeği verilmesi için bir kurul kararı almasını gerektiriyor ki bu hayatın en saçma işlerinden bir tanesi. Bu süreçlerin kesinlikle değiştirilmesi gerekiyor.”