Ayfer Koçak: Hep gerilladan adım beklenemez 2025-11-02 17:21:53       ANKARA- DEM Parti ve sosyalist partilerin düzenlediği çalıştayda konuşan KESK  Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak, “Tıkanma olduğunda her seferinde gerillalardan bir pratik bekleyemeyiz. Biz tıkanma sürecinde ne yaptık? Hepimiz bekledik. Bir tıkanıklığa daha izin vermemek için ne yapacağımızı konuşabilmeliyiz ve bunun içinde bir hazırlığımız olmalı” dedi.    Hakların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ve Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Sosyalist Meclisler Federasyonu(SMF), Türkiye İşçi Partisi(TİP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP)  "Barış ve Demokrasi için Buluşuyoruz Mücadelenin Olanaklarını Konuşuyoruz" başlığı ile Makina Mühendisleri Odası'nda iki gün süren çalıştay gerçekleştirildi.    ‘Mesele iktidara güven değil kendimize güven’   Çalıştayda söz alan Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak, silahların konuştuğu dönemde herkesin çok büyük bedeller ödediğini hatırlatarak bu sürecin küçümsenecek bir mesele olmadığını belirtti.  Ayfer Koçak, “Bu meselenin çözüm süreci olarak tartışılıp tartışılmama meselesi de başka bir boyutta.Belli ki bu dönemin tartışmasında devlete ne yüklendiği ya da iktidardan ne beklendiği sorusunu soranların olduğu bir dönemden geçiyoruz. Çünkü eleştirilerin büyük bir kısmı, en azından bizim mahallede en büyük eleştiri bu iktidara güvenilir mi? Elbette ki hepimiz bu iktidarla birçok süreç yaşadık ve deneyimlerimiz var. Bu iktidara güvenmeme noktasında hepimiz hemfikiriç var. Ama mesele iktidara güvenip güvenmeme meselesi değil, kendimize güvenip güvenmeme meselesi çözüm gelişecekse eğer bizim çıkartacağımız politik hatla çözüm oluşabilecek. Hangi iktidara güvenebilirdik gerçekte bir çözüm için? Bir de bu soruyu sormak lazım” dedi.    ‘Asimilasyon AKP ile başlamadı’   “Bu ülkenin geçmiş onlarca yıllık politikaları ve Kürt sorunu AKP iktidarıyla da başlamış bir sorun değil. Asimilasyon AKP ile başlamış bir asimilasyon süreci değil” diyen Ayfer Koçak, “Bu ülkenin antidemokratik uygulamaları da AKP iktidarıyla başlamadı. İktidarın varlığının kendisi, devlet aygıtının kendisi antidemokratik uygulamaları üretmekle yükümlü krizler diyoruz. Bu krizler aynı zamanda bu iktidarların kendilerini tekrardan ürettikleri aparatlara dönüşür ve özel olarak çıkarttıkları, ürettikleri krizlerdir. Dolayısıyla meseleyi AKP güvenilir mi, güvenilmez mi meselesinden çıkartmak gerekiyor. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu olarak da buradan tartışmıyoruz. Çatışmaların olduğu dönem, emek değersizleşiyor. Emeğin hakkını almak için yapmış olduğu bütün çalışmaların sesi kısılıyor. Çatışmaların yoğun olmuş olduğu dönemlerde emeğin hakkı ikinci üçüncül bir talebe dönüşmüyor. Emekçiler kriminalize ediliyor ve darmadağın ediliyor. Bu darmadağınlığın en bariz örneklerini özellikle 2016 sonrasındaki ciddi anlamda emek örgütlerinin, mücadelenin dağıtılma meselesinde gördük” sözlerini kullandı.    Süreci iktidarı zayıflatmak için kullanmalıyız   Devamında Ayfer Koçak şunları belirtti: “Mesela bu dönem bütçe görüşmeleri olacak. Bu bütçe görüşmelerini gerçekten sorgulayarak ve kendinden doğru irdeleyerek izlemiş olsa insanlar şunu çok açık söylerler. Evet, tamda Duran Kalkan'ın demiş olduğu şeyi söylerler. Kimse bu barıştan yana olmayanların yoksuluz diye hayıflanma hakkı olmadığını görürler. Bütçe çünkü öyle oluşturuluyor. Ve bu şu andaki oluşturulan bütçe de geçmiş bütçelerden hiç farklı değil.  Temsil ve demokrasi meselesinin emekçiler açısından karşılığı özne olmamak, hiçbir sürecin içerisinde olmamak, edilgen olmak ve edilgenlikle birlikte siyaset yapmamanın övünülecek bir şeye dönüşme hali kendi örgütlerinde, emek örgütlerinde dahi siyasetsizleşme meselesinin yükselen değer olarak kabul görmesi meselesine kadar gitmiş durumda. Barış sürecinde, çatışmasızlık sürecinin oluşturmuş olduğu zeminin iktidarın rahatlayacağı bir döneme değil, iktidarın zayıf olacağı bir döneme dönüştürmek gibi sorumluluğumuz var. Bunun için de her birime, her alana dair gerektiğinde yan yana gelecek işleri yapmak gerekiyor.    Tıkanıklık süreçlerine karşı hazır olmak zorundayız   Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta bir geri çekilme meselesi gündeme geldi. Sayın Abdullah Öcalan tarafından nedeni açıklandı, Türkiye'deki güçler geri çekildi. Bunun gerekçesi olarak da tıkanmanın aşılması meselesi bu sürecin tıkanma noktasına geldiği ve bunu aşmaya yönelik bir çalışma olarak da tanımlandı. İşte basına da bu şekilde düştü. Arkadaşlar tıkanma için her seferinde gerillalardan bir pratik bekleyemeyiz. Biz tıkanma sürecinde ne yaptık? Hepimiz biraz bekleme halindeydik. Herkes kendinden doğru değerlendirmeye başlamıştı; ‘Ya süreçte bir tıkanıklık var galiba. Hiçbir şey gelişmiyor.’ Peki bunu konuşurken ne yaptık? Eğer bu süreç tehlikeye girerse, bir tıkanma noktasına gelirse bizim yapmamız gereken çok değerli bir şey var. O da bir tutum sergilemek. Bu tutum bu bileşenin daha da büyüyerek çok daha net bir şekilde emek, demokrasi ve barış talebiyle alanda buluşmak olmalı. Buna hazır olmak zorundayız. Buna izin vermemek zorundayız. Yani bir tıkanıklığa daha izin vermemek için ne yapacağımızı konuşabilmeliyiz ve bunun içinde bir hazırlığımız olmalı.”   ‘İfade özgürlüğümüz hala yok’   Sonrasında konuşan DİSK-Basın İş Genel BaşkanıTurgut Dedeoğlu, süreçte barış gazeteciğine değindi. Turgut Dedeoğlu, “Cihan'ı da öldüren, Nazım'ı da öldüren o SİHA’nın sahibi kim hepimiz çok iyi biliyoruz. Ve bunun için de bir çaba sarf etmemiz gerekiyor. Ne yaptık? 21 Aralık 2024'de Şişhane'de bu olayı protesto etmek için bir çağrı yaptık sendika olarak ve oraya gelen gazeteciler ve diğer meslek örgütlerinden arkadaşlar 9 kişi gözaltına alındı.   Bunların 7 tanesi gazeteciydi. Gözaltına alınma ve ceza davası açılma nedenlerinden bir tanesi şuydu Nazım'ın fotoğrafını taşımak. Bu ülkede bir öldürülen gazetecinin fotoğrafını taşımak maalesef suç. Peki, bitiyor mu? Bitmedi. İşte Hakan Tosun kim öldürdü? Niye öldürüldü? Bilmiyoruz. Tetikçiyi biliyoruz. Ama kimin öldürttürdüğünü de biliyoruz. Ama söyleyemiyoruz. Niye? Çünkü ifade özgürlüğü yok bu ülkede. Yazamıyoruz. Niye? Çünkü basın özgürlüğü yok bu ülkede” dedi.   Barış gazeteciliği örgütlenecek   Devamında Turgut Dedeoğlu şunları belirtti: “Uğur Mumcu'yu öldüren katil çıktı. Peki bu ülkede umut hakkı bekleyen yoldaşlarımız çıkıyorlar mı, çıkamıyorlar. Hala umut hakkını bekliyorlar. Sendikalı olarak üzerimize düşen pek çok görev var. Bunlardan bir tanesi bizim barış gazeteciliği dediğimiz bir kavram. Belki Türkiye'de çok fazla duyulmayan bir kavram bu, Barış Gazeteciliği. Şöyle tanımlanmış. Çatışmaların barışçıl çözümüne katkı sağlamayı amaçlayan toplumsal olarak sorumlu gazeteciliğin özel bir türüdür. Barış Gazeteciliği çatışanların barışçıl yollardan sonuca ulaşması ve barışı kurmayı ve korumaya katkı sağlayan bir habercilik türüdür, Barış Gazeteciliği. Barış Gazeteciliği yapanlar var mı? Ben çok ender rastlıyorum. Peki biz bugün sendikalı olarak ne yapmamız gerekiyor? İşte bu Barış Gazeteciliğini bu ağı örmemiz gerekiyor. Bunun için de sendika olarak bir yol tuttuk. Ve dedik ki Kasım ayı itibariyle Türkiye'nin çeşitli illerinde sadece batıda değil, doğuda değil, Anadolu'daki bütün topraklarda barışı savunan, barışı isteyen gazeteciler için bir forum düzenleyelim ve bunlara önce Ankara'da başlayalım, arkasından İzmir'e gidelim, Diyarbakır'a gidelim, Van'a gidelim ve Barış Gazeteciliği'nin ne olduğunu ve ne olması gerektiğini, bu  barışı nasıl örmemiz gerektiğini gazeteci arkadaşlarımızla ve bu konuya kafa patlatan arkadaşlarımızla oturup düşünelim diyoruz. Yapacağımız işlerden bir tanesi budur."