Daniela Patti: Abdullah Öcalan’ın mesajı Avrupa için de yeni bir yol öneriyor 2025-12-10 09:03:25   Melek Avcı/ Elfazi Toral    İSTANBUL - İtalya Volt Parti Eş Başkanı Daniela Patti, Abdullah Öcalan'ın yeni bir yol önerdiğini belirterek, süreç için uluslararası toplum arasında bir ittifak kurulmasının önemli olduğunu, bunun içinde Abdullah Öcalan'ın özgürlüğüne ihtiyaç olduğunu söyledi.    Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Barış ve Demokratik Toplum Süreci kapsamında İstanbul'da 6-7 Aralık'ta 2 gün süren "Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı" gerçekleştirdi. Dünyanın farklı yerlerinden gelen katılımcıların deneyimlerini anlattığı konferansta çatışma ve çözüm deneyimler aktarıldı, alanlarında tanınan akademisyer, yazar, filozof ve siyasetçilerden oluşan konuşmacılar ise Kürt sorunun çözümü, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın paradigması, ulus-devlet ve kapitalizme yönelik düşünceleri, konferansa gelen mesajdaki Marksizm eleştirileri üzerine tartışarak, tüm bu paradigmanın hem Orta Doğu hem de Avrupa’daki sorunların çözümünde yaratacağı etkiyi tartıştı.    Konferansın etkileri sürerken, konferans katılımcılarından biri olan İtalya Volt Parti Eş Başkanı Daniela Patti sorularımızı yanıtladı.    * Avrupa'da uzun yıllar boyunca Kürt sorunu, çoğunlukla bireysel olarak “insan hakları ihlalleri” bağlamında tartışıldı. Avrupa'nın bu sorunu kolektif haklar bağlamında yeniden tanımlamaya başlaması neden önemli?   Kürt toplumunun, Kürdistan'da izlenen yolun ve Öcalan'ın konferansta bile verdiği mesajın, barışa ve demokratik bir toplumun inşasına giden yolun ne kadar önemli olduğunu bize gösterdiğini düşünüyorum. Avrupa'da demokrasinin büyük bir kırılganlık yaşadığı bu dönemde, burada olanlardan çok şey öğrenebileceğimizi düşünüyorum. Örneğin, demokratik konfederalizm süreci; çok kültürlü, çok dinli, çok kimlikli-ırklı bir toplumun nasıl olabileceğini yeniden düşünmek için bir fırsat. Bu fırsat, bugün Avrupa demokrasisinin dahi günümüzde karşı karşıya olduğu en önemli zorluklardan biri. Bu anlamda, Kürt halkının siyasi mücadelesi artık bireysel bir mesele değil, Avrupa'nın çok şey öğrenebileceği kolektif bir siyasi misyondur.   *Otoriter hükümetlere karşı mücadelede uluslararası dayanışmanın sınırları sizce nelerdir? Örneğin, Avrupa Türkiye'deki barış sürecini desteklemek için daha radikal adımlar atabilecek mi?    Bugün, Kürt sorunun çözümü yalnızca iç bir sorun olarak değerlendirilemez. Türkiye'deki barış süreci bugün tüm bölge için hayati önem taşıyor ve aslında küresel ölçekte de önemlidir. Çünkü Türkiye stratejik bir jeopolitik role sahiptir. Dolayısıyla böyle bir sürecin yaşanması, bölgedeki tüm bu değişime ışık tutacaktır. Ancak gördüğümüz şey, sürece yönelik çok daha güçlü bir Avrupa desteğine ihtiyaç duyduğumuzdur. Fakat bu konuda, Ukrayna ile ilgili sorunlar ve ABD ile ilişkiler açısından da bir dönüm noktasında olduğumuzdan dolayı endişe duyuyoruz. Bu nedenle, konferansa bu kadar geniş bir uluslararası heyetin katılması, bu süreçte Kürt davasını desteklemek açısından çok önemlidir. Barış sürecinin toplumsal açıdan çok önemli olduğuna gerçekten yürekten inanıyoruz.   “Sayın Öcalan'ın ‘sosyalizme giden yeni bir yol’ inşa etme mesajı çok önemlidir, çünkü bunun gerçekten ne anlama geldiği üzerine yeniden düşünmemiz gerekiyor. Buraya destek için gelen uluslararası heyet olarak aslında öğrenmek ve öğrendiklerimizi Avrupa'ya geri götürmek için buradayız.”   * Yeni bir toplumsal sözleşme önerisi, Abdullah Öcalan’ın mesajlarının ve konferansın tartışmalarından biriydi. Sizce yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç duyulmasının temel nedeni nedir? Ulus-devletin tükenmesi, kapitalizmin krizleri mi, yoksa değişen toplumsal talepler mi?   Muhtemelen bunların hepsinin birleşimidir.  Çünkü şu anda Batı toplumunda yaşadığımız aşama tam da budur. Avrupa toplumunu, refahını ve ortak bir topluluk oluşturma çabasını her zaman gururla izlemişimdir. Ancak gerçekte durum böyle değil. Toplumlarımız aşırı derecede kutuplaşmış durumda, eşitsizlikler giderek artıyor ve bunlar ekonomik eşitsizlikler olmakla birlikte, kültüre erişimle de ilgilidir. Aynı zamanda sağlık, eğitim ve tüm temel insan haklarına eşit erişimle de ilgili genel bir sorun var. Şu anda tanıklık ettiğimiz budur. Bu yüzden bunu oturup düşünmek çok önemli.  Sayın Öcalan'ın ‘sosyalizme giden yeni bir yol’ inşa etme mesajı çok önemlidir, çünkü bunun gerçekten ne anlama geldiği üzerine yeniden düşünmemiz gerekiyor. Toplumsal sözleşme, toplumun nasıl inşa edileceği konusunda üzerine anlaştığımız somut bir şekildir. Avrupa toplumunda da öğrendiğimiz en önemli derslerden biri, bu konuda kadınlarla çalışmaktır. Çünkü bunun da giderek gerilediğini görüyoruz, Avrupa'da da kadın hakları artık tanınmıyor ve yerine getirilmiyor. Bu nedenle, bu konuda daha güçlü bir mücadele geliştirmek gerekiyor. Toplumsal sözleşme bunun için kilit bir unsurdur, çünkü kadınlarda ve genellikle aile yapısında da sıklıkla görülen tüm eşitsizliklerin kesiştiği noktayı görürsünüz. Bu anlamda, konferans oturumlarında paylaşılan deneyimler ve tartışmaların bu kadar önemli olmasının nedenlerinden biri de budur.  Buraya destek için gelen uluslararası heyet, aslında biz, öğrenmek ve öğrendiklerimizi Avrupa'ya geri götürmek için buradayız, çünkü bu süreçlere, tartışmalara gerçekten ihtiyacımız var ve bu tartışmalar bizim ülkemizde de yapılıyor.    “Toplum, Orta Doğu'da barış sürecini desteklerken, hükümetler güçlü ekonomik çıkarlar nedeniyle devletlere baskı yapmıyor. Öyleyse temel olan, demokratik ulus perspektifleriyle barış sürecini desteklemek için halklar arasında, Avrupa ile Orta Doğu arasında ittifaklar kurmamızdır.”   *Avrupa'nın Kürt sorunu ve Orta Doğu'daki çatışmalara yönelik mevcut tutumunu göz önünde bulundurduğumuzda, gelecekte bölgede barışın sağlanmasında hangi etik ve siyasi tutumun belirleyici olacağını düşünüyorsunuz?   Avrupa'da, toplumsal hafızamıza sahip çıkmak konusunda çok büyük bir zorluk yaşıyoruz. Ortadoğu'daki çatışma ve Gazze'deki soykırımla ilgili sorunlardan biri de Avrupa kültürünün büyük bir kısmının İkinci Dünya Savaşı ve Holokost sırasında yaşananları hafızasında ayrıntılı olarak işleyememesidir. Bu da, siyasetin birçok kesiminde, özellikle de daha muhafazakar kesimlerde, olan biteni-barış süreçlerini destekleme konusunda bu kadar büyük bir direnç yaşanmasının nedenlerinden biri. Ancak baktığımızda sol kanadın bazı kesimlerinin de bunu kabul etmekte zorlandığını görüyoruz.  Yani bu çok karmaşık bir durum. Bu nedenle, şu anda bu konuda Avrupa'nın net bir tavrından bahsedemeyiz. Bu, üretilen politikamızdaki en büyük sınırlamalardan biridir. Avrupa Birliği tek bir ses çıkarmaya çalışırken, bazı ülkelerin farklı bir tutum sergilediğini görüyoruz. Örneğin İspanya ve İtalya. Bu da bir hafıza meselesi. Ama aynı zamanda önemli bir ekonomik çıkar meselesi, özellikle askeri ve silah üretimi ile ilgili ve en fazla üretim yapan ülkelerden biri İtalya, ama aynı zamanda Almanya, İsrail ve tüm Orta Doğu'daki askeri sektörle çok güçlü ekonomik bağlara sahip. Bu nedenle, siyasi ve kültürel duruşların yanı sıra, tüm bunların özü ekonomik çıkarlarla doğrudan da bağlantılıdır. Ve bu, günümüzde Avrupa'nın tutum almasında karşılaştığımız en önemli sorunlardan biri. Toplum, Orta Doğu'da barış sürecini desteklerken, çünkü hepimiz bunun ne kadar temel bir mesele olduğunu biliyoruz, ama hükümetler çok güçlü ekonomik çıkarlar olduğu için bu yönde devletlere baskı yapmıyor. Öyleyse temel olan, Kürt hareketi, demokratik toplum ve demokratik ulus perspektifleriyle barış sürecini desteklemek için halklar arasında, Avrupa ile Orta Doğu arasında ittifaklar kurmamızdır.   * Hem dünyada hem de temelde Avrupa’da da sol,  ulus devlet merkezli yorumlarda takılıp kalmışken, Abdullah Öcalan’ın “demokratik toplum – demokratik ulus” paradigmasının yeterince anlaşıldığını düşünüyor musunuz?   Sol kanatta, demokratik konfederalizmin Pan Avrupa ve Pan Avrupa partisi Volt'un bir parçası olarak potansiyelini tanıyan bir hareket olduğunu düşünüyorum. Biz Avrupa'ya, Avrupa federalizmine inanıyoruz. Bu aslında Kürdistan için demokratik konfederalizmin aynı biçimidir. İnsanların bu konuda daha fazla bilgi sahibi olmasını sağlamalıyız. İnsanlar bunun ne anlama geldiğini neyi ifade ettiğini tam kavrayamıyorlar ve hep kararların başka bir yerde, uzaklarda alınacağından korkuyorlar. Avrupa'nın durumunda, bu kararlar Brüksel'de alınıyor gibi düşünmek mesela. İşte tam da bu yüzden demokratik konfederalizm modelinin ne olduğunu daha iyi tanımak ve tanıtmak çok dikkat çekici ve önemlidir. Çünkü meclis ve komin örgütlenmeleri ile bu model aslında çok daha yerel bir ölçekten, ulusal veya konfederalizm modeline doğru işliyor. Ve bu bizim için çok önemli, çünkü aslında artık Avrupa içerisinde de  çok yerel ölçekte katılımcı bir toplum sürecini kaybediyoruz. İşte bu yüzden, Kürdistan'da yapılanlar ve hayata geçirileceklerden yine çok şey öğrenebiliriz.   “Temelde ihtiyaç duyduğumuz aynıdır; demokratik, katılımcı süreci izleyen, çok yerel ölçekten daha büyük ölçeğe doğru çalışan bir sistem kurmamız gerektiği.”   * Abdullah Öcalan, klasik sosyalist programda öngörülen merkezi ekonomik modelin yerine, bugün daha özerk, demokratik ve ekolojik yaklaşımlara dikkat çekiyor ve toplumda da böyle bir dönüşüm talebi var. Buna yaklaşımınız nedir?   Şuan tüm dünyada karşılaştığımız en büyük zorluklardan biri, sosyal ve çevresel açıdan ekonomik olarak sürdürülebilir bir model geliştirmektir. Çok sık gördüğümüz ve hayata geçirmeye çalıştığımız şey, küçük ölçekli prototipler. Bence fikirlerimizi, kaynaklarımızı, bilgimizi, altyapımızı ve ekonomik kaynaklarımızı buraya yatırmamız gerekiyor. Çünkü şuan temelde ihtiyaç duyduğumuz aynıdır; demokratik, katılımcı süreci izleyen, çok yerel ölçekten daha büyük ölçeğe doğru çalışan bir sistem kurmamız gerektiği. Kapitalizm, bu noktada çok güçlü olmuştur, hatta çoğumuzun hayal gücünü bile elinden almıştır. Bu nedenle, sadece prototipler üretmekle kalmayıp, bu prototipleri, döngüsel ekonomi, sürdürülebilirlik, istihdam, kaynakların verimli kullanımı, kadınlar, göçmenler ve azınlıklarla çalışma gibi unsurların yer aldığı işleyen bir sistemde ölçeklendirebilmemiz çok önemlidir. Şu anda bu, farklı ölçeklerle çalışırken sahip olduğumuz potansiyeldir, ancak henüz inşa edilmesi gereken bir potansiyeldir. Ve bu, önümüzde uzanan güzel bir yoldur.   * Günümüzde faşizm biçimleri artık militarizmden çok medya manipülasyonu, dijital nefret, kadın düşmanlığı yoluyla örgütleniyor. Uluslararası alan barış süreçlerinde bu yeni faşizm türüne nasıl yanıt vermeli?   Medya özgürlüğünün son derece sınırlı olduğunu görüyoruz. Örneğin, bakın sosyal medyadaki manipülasyonun bile seçim sonuçlarını nasıl değiştirdiğine tanıklık ediyoruz. Peki, bununla nasıl başa çıkabiliriz? Bence bu, karşı karşıya olduğumuz en büyük zorluklardan biri; çünkü faşizm, bu karanlık kara giderek daha da güçleniyor. Muhtemelen başlayabileceğimiz ilk nokta, alanlarda daha fazla varlık göstermek. Bu sadece dijital alanla ilgili bir mesele değil. Bir konferansta olmak örneğin, burada olmakla ilgili bir mesele. Mahallelere, halka gitmekle ilgili bir mesele. Tartışma meclisleri düzenlemek ve insanlarla gerçek temas kurarak konuşmakla ilgili bir mesele. Eğitim ve örgütlenmeyi sağlamakla ilgili bir mesele. Ama aynı zamanda gerçekten buna karşı güçlü ittifaklar kurmak ve siyasi mücadele vermekle de bir o kadar önemli. Bu nedenle, barış sürecinde şu anda olanlar, aslında bambaşka bir gelecek ve umut edebileceğimiz alternatif bir gelecek inşa etmenin yollarından biri olabilir.   “Öcalan'ın sözleri sayesinde, hedef demokratik bir toplum aracılığıyla barışın sağlanmasıdır. Dolayısıyla, eşit haklar yoksa barış da olamaz; bu, günümüzde dünyada yürütülen barış görüşmelerinde kaybettiğimiz temel bir unsurdur.”   *Son olarak şunu sormak istiyorum paradigmasını dünyanın konuştuğu bir lider barış sürecinde olunmasına rağmen hala cezaevinde tutuluyor buna dair ne söylersiniz? Yine barış sürecinde dayanışma nasıl güçlendirilebilir?    Konferans, Kürt toplumu ile uluslararası toplum arasında bir ittifak kurulabilmesi için çok önemli olduğu için bizim umduğumuz bir şeydi. Beklenmedik bir şekilde çok canlı, çok kalabalık, enerji dolu ve önerilerle doluydu. Tabi, kesinlikle Sayın Öcalan'ın özgürlüğüne ihtiyacımız var, barış süreci buna ihtiyaç duyuyor. Bir sonraki adım olarak, Sayın Öcalan’ın serbest bırakılmasının gerçekleşmesini umduğumuz koşullar var ve bu nedenle uluslararası heyetin bu konuda uluslararası baskı oluşturabilmesi çok önemli. Öcalan'ın sözleri sayesinde, hedef demokratik bir toplum aracılığıyla barışın sağlanmasıdır. Dolayısıyla, eşit haklar yoksa barış da olamaz; bu, günümüzde dünyada yürütülen barış görüşmelerinde kaybettiğimiz temel bir unsurdur. Bu nedenle, Avrupa olarak, konferanstan ve tartışmalardan kesinlikle ders alabileceğimize inanıyorum. Çünkü bu, Avrupa'da yaşayan bizler için de birçok ders çıkarabileceğimiz bir fırsattır. Avrupa için de , örneğin sizin Sayın Öcalan’ın verdiği mesaj çok güçlüydü, çünkü demokratik bir toplumu, yerleşik bir sosyalizm biçimini savunuyordu ve bu, hepimizin özlemini duyduğu bir şey. Bence günümüzde Avrupa'da da durum çok kırılgan ve birlikte çalışabileceğimiz birçok unsur var. Avrupa içinde Türkiye'ye olan bu bağımlılığı durdurmamız gerektiğini tartışıyoruz. Dolayısıyla, Kürdistan'daki bu hareketle birleşirsek, belki de bu, çok zayıf konumumuzdan çıkıp gerçekten bir şeyler yapabileceğimiz bir fırsat doğabilir.