Feminist harekete yönelik saldırılar

  • 09:04 5 Ağustos 2022
  • Jıneolojî Tartışmaları
“Kadınların ezilmesi sosyal bir sorundur ve kadının özgürlüğüyle ilişkilidir: kadınlar özgür olmadan, özgür bir toplum olamaz. Feminist hareketi bir mağarada büyümüş ve uçmak isteyen bir güvercine benzetebiliriz. Düşleri ve çabası yeterli olsa da kanatları olmadan uçmayı başaramayacaktır.” 
 
Ruken Van Der Meer
 
Ataerkinin kadın hareketlerine yönelik güçlü saldırıları olmuştur. Ancak kadın hareketi çoğulculuğu ve bir arada durmasıyla gittikçe daha çok güçlenmiştir. Pek çok kadını kendine çeken sosyal bir harekettir. Bu yüzden ataerki, kadın hareketini zayıflatmak için baskı, tecrit girişimi, bölünme ve çatışma yaratma gibi çeşitli stratejiler kullanmıştır. Ataerkil yapılar özellikle kadın hareketini bölme konusunda güçlü ve başarılı olmuşlardır. 
 
Tartışmalı yöntemler 
 
Bölünme yaratan konulardan biri yönteme ve pasifizme/barışçılığa dair tartışmalar olmuştur. Pasifizm, şiddete karşılık vermemek olarak algılanıyordu. Kadın hareketinin içindeki militan eylemler tartışma yaratıyor ve kadın hareketlerinin bazıları militan eylemleri şiddet olarak görüp şiddeti de ataerkil bir şey olarak algılıyor ve onaylamıyordu. Sorunları çözmek için başka barışçıl yollar arıyorlardı. Bu yöntem tartışmaları, bölünmeye yol açmış ve kadın hareketini zayıflatmıştır. 
 
Devletin kadın hareketlerinin bölünmesindeki etkisi
 
Kadın hareketinin güçsüzleşmesine yol açan başka bir bölünme ise devlet kurumlarıyla iş birliği konusu olmuştur. Kadın hareketi, güçlü olduğu dönemlerde çoğulculuğuna rağmen bir arada durmak ve kendi yapılarını inşa etmek konusunda başarılı olmuştur. Tehdidi algılayan devlet, finansal destek sunarak kadını zayıflatmaya çalışmıştır. Devlet, kadın hareketinin bir kısmına finansal destek sunarak bir yandan hareket içerisinde bölünme yaratmış ve böylece hareketi zayıflatmış, diğer yandan da kadın hareketinin bir kısmını devlet yapılarına bağlı hale getirmiştir. Otonom yapılar, böylelikle özgünlüğünü ve gücünü yitirerek sonunda işleyiş, örgütlenme, düşünme ve konuşma biçimleri bakımından devlete benzemiş, asimile olmuş ve güçsüzleşmişlerdir. Para üzerinden bağ kurmak kadın hareketlerinin zayıflatılmasında kullanılan en güçlü strateji olmuştur.
 
Döneme göre çalışma ve kopuş
 
Üniversiteler, kadın sağlığı merkezleri, yardım birimleri, kadın evleri gibi kurumlarda çalışan kadınlar, bu işlerde gönüllülük esasına dayalı çalışılan döneme göre daha profesyonel bir şekilde çalışmış olsalar da bunun karşılığında diğer kadınlarla bağları kopmuştur. Örneğin, feminist akademisyenler kapsamlı teoriler geliştirmiştir, ancak bu çalışmalar üniversite dışındaki diğer feministlerle değil de üniversitedeki kadınlarla paylaşılmıştır. Birliktelik ve bir araya gelme, bir hareketi hareket yapan şeydir. Profesyonel işlerde çalışmaya başlayan feministler, sonunda devlet kurumlarıyla aynı mantığa uygun çalışmaya başlamış ve diğer kadınlarla ve kadın örgütleriyle bağ kurma becerilerini yitirmişlerdir. Ayrıca politik olmaktan da vazgeçmişlerdir. Kadın hareketi sosyal bir hareket olarak başlamış, fakat sonunda marjinalleştirilmiş ve toplumla bağını yitirmiştir. Bu durum, kadın hareketini büyük ölçüde zayıflatmıştır. Kadın hareketinin gücünü yitirdiği dönemde ise devlet finansal yardımı kesmiş ya da desteğini ciddi ölçüde azaltmıştır. Bunun sonucunda kadın kurumlarının önceliğinin kendi devamlılığına odaklanmak olduğu anlaşılmıştır. 
 
‘Kadın’ kavramının tartışılması 
 
Kadın hareketini önemli ölçüde zayıflatan bir başka bölünme ise ‘kadın’ kavramına dair tartışmalar olmuştur. Kadın hareketi içerisinde ‘kadın’ kavramının geniş kapsamlı bir tanım olduğu anlaşılmış, ancak bu durum dayanışma ve örgütlenme önünde bir engel olarak görülmemiştir. Seksenlerde ve doksanlarda, beyaz, orta sınıf feministlerin kadınlar arasındaki sınıf ve etnisite farkını göz ardı eden bakış açısının, beyaz feministlerin beyaz olmayan kadınlar üzerindeki baskıyı yeniden üretmelerine yol açtığını ifade eden ve özellikle batılı feministleri eleştiren tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bu görüşler ne kadar doğru olursa olsun, kadın hareketinin daha da bölünmesine yol açmış ve bundan geriye farklı eylemlere odaklanmış birbiriyle güçlü bağları olmayan küçük gruplar kalmıştır. Bu gruplar hala feministtir, ancak artık feminist bir hareketten söz etmek mümkün değildir. 
 
‘Devlet feminizmi’
 
Ataerkinin kullandığı bir diğer strateji ise “devlet feminizmidir.” Kendisinin de eşitlik için çabaladığını ve eşitliği sağlamak için gerekeni yaptığını iddia ederek feminist hareketi gereksiz kılar. Amacı kadınların özgürlüğü olmamıştır, aksine kadınların mücadelesini zayıflatmak ve kadınları kapitalist ekonominin içine çekmek olmuştur. Batıda olduğu kadar Afrika’da ve Hindistan’da pek çok kadın STK’sı kadınları kapitalist ekonominin içine çekmeye çalışır. Bu STK’lar eşitlik adına çalışır, fakat bunu devlet kurumlarıyla birlikte çalışarak yaparlar. Çalışmalarıyla, ataerkil sistemin etkilerini hafifletirler, ama yoksulluk ve şiddeti ortadan kaldırmaz ya da kaldıramazlar. Bu feminist dalganın temel amacı ataerkiyi reddeden daha radikal bir kadın hareketini güçsüzleştirmek ve bölmektir. 
 
Eşitlikten nasıl bahsedebiliriz?
 
Ataerkinin kullandığı bir diğer strateji ise kadınların eşitlik elde ettiğini ve feminizme artık ihtiyaç kalmadığını iddia ederek saldırgan bir kampanya başlatmaktır. Bu kampanyalarda kadınlar da yer alır. En saldırgan ve en etkili yol kadınların sesini kullanmaktır. Her gün bu kadar çok kadın öldürülüyor, kaçırılıp satılıyor, sömürülüyorken, erkeklerin kadınlar üzerinden büyük paralar kazandığı filmlerde, reklamlarda, seks işçiliğinde ve pornoda kadın bedeninin kullanılması normal kabul ediliyorken eşitlikten nasıl bahsedebiliriz? Batıda pek çok kadın hem çalışmanın hem de ev işleri ve çocuk bakımının sorumluluğunu aynı anda üstlenmek zorunda. Bunun yanında pek çok kadın yalnız yaşıyor ve çalışmalarına rağmen geçinmekte zorlanıyorlar.
 
Reel sosyalizmin çöküşünün kadın hareketine etkisi 
 
Reel sosyalizmin çöküşünden sonra bütün sol ideolojilere karşı başlatılan güçlü saldırı zaten zayıflamış olan kadın hareketini de etkiledi. Bu saldırı, iki yönlü bir saldırıydı. Bir yandan kapitalizm ve emperyalizm büyümeye ve tüm dünyada kendi ideolojisini ve sistemini kurmaya çalışıyor. Burada anahtar kelimemiz küreselleşme, diğer yandan, bu sistemin herkes için eşitlik, demokrasi ve itibar sağlayacak olan insancıl bir sistem olduğuna ve başka tür bir sistem için herhangi bir girişimin diktatörlükle sonuçlanacağına ikna etmeye çalışıyordu. Sonuçta, eşitlik, itibar ve demokrasiye ulaşılmadığı gibi her şey daha da kötü oldu. Umut, inanç ve bunlarla birlikte başka bir dünya hayal etme cesareti kayboldu. Oluşturulan kolektif yapılar çok zayıfladı ve herkesin sadece kendi hayatıyla ilgilendiği, farklı bir alternatifin gelişebileceğine ve mücadeleye dair umudunu yitirip, öylesine yapayalnız kaldığı bir durum ortaya çıktı. 
 
Marjinalleştirme ve kurulan tuzaklar 
 
Ataerkinin yoğun saldırıları ve strateji çeşitliliğinden dolayı, yoğun mücadelesine rağmen feminist hareket büyük ölçüde zayıflamıştır. Artık feminist hareket marjinalleştirilmiştir. Hala çeşitli gruplar ve örgütler vardır, ancak bir hareketten söz etmek mümkün değildir. Feminizme ve kadını, barışı ve ekolojiyi savunan toplumsal hareketlere ihtiyaç vardır. Ancak, feminist hareketler geçmişte tuzaklardan kurtulmayı başaramamıştır. Kadınlar, feminist bilim, medya ve edebiyat için çabalamışlarsa da bilimin, medyanın, basının, kültürün, filmin veya edebiyatın karakterini değiştirecek güce ulaşamamışlardır. Değiştirme girişimlerine rağmen, bu alanlar erkeklerin iktidar merkezi olmaya, onların elinde olmaya ve onların bakış açısıyla yürütülmeye devam etmekte ve ataerkinin ve emperyalizmin güçlenmesine hizmet etmektedir. Bu kurumlarda çalışan kadınların kurumların bu karakterini değiştirecek gücü olmamıştır. 
 
Örgütlenmiş militan feministlere ihtiyaç vardır
 
Özetle, feminist hareketin hedeflerine ulaşamamış olmasının bir nedeni de ataerkinin uyguladığı bölücü etkinin üstesinden gelememiş olmasıdır. Feminist hareket, ataerkinin böl yönet politikalarına maruz kalmış ve kadınlar arasındaki farklılıklarla etkili bir şekilde baş edememiştir. Bir başka sorun da feminizmin kendini modern kapitalizmden düşünüş ve yaşayış düzleminde özgürleştirememiş olmasıdır. Bunlarla savaşabilmek için güçlü bir şekilde örgütlenmiş militan feministlere ihtiyaç vardır. Öncesinde feminist militanlar olmuştur, ancak ataerkiyi yenmeye yetecek sayıda feminist ve yeterince güçlü örgütlenmeler olmamıştır. Ayrıca, feminizm kendisini oryantalist ve pozitivist bakış açısından da kurtarmamıştır. Son bir sebep ise feminizmin toplumsal cinsiyet sorununa odaklanırken kendisini toplumdan ayırmasıdır. Kadınların ezilmesi sosyal bir sorundur ve kadının özgürlüğüyle ilişkilidir: kadınlar özgür olmadan, özgür bir toplum olamaz. Feminist hareketi bir mağarada büyümüş ve uçmak isteyen bir güvercine benzetebiliriz. Düşleri ve çabası yeterli olsa da kanatları olmadan uçmayı başaramayacaktır.