Orta Doğu Barış Konferansı sona erdi: Barışı sağlayacağız! 2025-03-16 16:11:46       İSTANBUL-KESK öncülüğünde “Barıştan Yana Barış İçin Sözümüzü Söylüyoruz” şiarıyla düzenlediği 3’üncü Orta Doğu Barış Konferansı ikinci gününde sona erdi. Konferansta, “Bu defa bu barışı sağlayacağız. Hem bizlerin hem de tüm Orta Doğu halkların bu barışa ihtiyacı var” denildi.   Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (KESK) “Barıştan Yana Barış İçin Sözümüzü Söylüyoruz” şiarıyla düzenlediği 3’üncü Orta Doğu Barış Konferansı ikinci gününde devam etti. Kadıköy Belediyesi Evlendirme Dairesi’nde düzenlenen konferansın gerçekleştiği salona “Barıştan Yana Barış İçin Sözümüzü Söylüyoruz” yazılı pankart ve KESK bayrakları asıldı. Konferansı ikinci gününde ilk oturum “Orta Doğu ve Kürtler” başlığında gerçekleştirildi.   Bu oturumda ilk konuşmayı, “Türkiye Kürtlerinden Doğru Rojava’yı Okumak: Güncel Çözüm Tartışmaları Işığında Rojava Kürtlerine Bakmak” başlığında Sosyal Araştırmalar Merkezi Genel Koordinarötü Yüksel Genç gerçekleştirdi. Konuşmasına Beyazıt ve Halepçe katliamlarında hayatını kaybedenleri anarak başlayan Yüksel Genç, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta gerçekleştirdiği çağrı etrafında gelişen sürece dair “90’lardan itibaren mücadeleden vazgeçmeden başka yollar bulmayı deneyen bir hareketten bahsediyoruz. Barışı ve özgürlüğü kendimiz yaratmamız gereken bir sürece davet edildik, bu davet ve bu çaba ilk değil. Bugün kurulmak istenen sürece dair halkların ve farklı kesimlerin müdahale etmesinin önemine değinen Yüksel Genç, “Rojava Öcalan’ın sunduğu yeni dönemin ilk örneklerinden birisi olacak. Birleşik bir Kürdistan ulusunu yaratmakla ilgili bir sürece girilmiş görünüyor; parçalanmak Kürtlerin tercihi değildi ve 100 yıldır bir mücadele veriyor, demokratik örgütlenmeler ve demokratik ulus çerçevesinde bir ulusu örgütlemeye çalışıyor” ifadelerini kullandı.   Yeni sürecin dili   Oturumda ikinci sözü Gazeteci Ali Duran Topuz aldı. “Hukuk, Medya ve Akademide Savaş Hali ve Barış Hali” başlığında konuşmasını gerçekleştiren Ali Topuz, barışın tartışıldığı yeni süreçte yeni bir ‘dik’ kurulmasına dair ihtiyaca değinerek, “Hukuk, medya ve akademi bugüne gelene kadar bir ayrım temellendirmiş ve oluşturmuştur. Hukukta bunu ‘OHAL’ olarak biliyoruz. Bu üçlünün bağlandığı mesele; dil kirlenmesi ve bozulmasıdır. Bu günlerde süren, çözüm süreci denilmeyen ama işin tarafı ve kurucusu Öcalan’ın yaptığı çağrının iki tarafta da ortak bir yeri var. 27 Şubat’taki çağrıda ‘yeni bir dil oluşturulmasında’ bahsediyordu. Bu dil savaş üzerinden üretilmiş bir savaş dilidir. Bu dil kirlenmesi, akıl kirlenmesi ve hukuk kirlenmesini yaratan terimler var. ‘Milli’lik bunlardan biridir” diyerek ülkede farklı ulus ve inanç guruplarının dil üzerinden ötekileştirilmesi sürecine dair aktarımlarda bulundu.   Rojava’da anadil mücadelesi   Oturumda son sözü “Kuzey ve Doğu Suriye Öğretmenler Sendikası’nın Kuruluşu ve Faaliyetleri” başlığı ile Nesrin Musa Raşk aldı. 2013’te düzenledikleri konferansla anadilde eğitim kararı aldıklarını belirten Nesrin Musa Raşk, “Rojava bölgesinde daha sonra öğretmenler birliği kurulmaya karar verildi. Yıllar boyunca bu dil yok sayılmış bu konferans sayesinde o bölgede çalışmalarımızı yoğun bir şekilde başlattık. Herkes özgürce kendi anadilinde eğitim görüyor. Halk ne istiyor halk ne diyor buna kulak verdik.  Savaş hala durmuş değil ve çocukları çok olumsuz etkiliyor. Kuzey ve Doğu Suriye bölgesinde bu savaşta birçok öğretmen ve çocuk yaşamını kaybetti, birçoğu göç etmek zorunda kaldı” ifadelerini kullandı.   ‘Çağrı, savunmalarda ete kemiğe bürünmüştür’   Ardından “Kürt Sorununda Barış Süreçleri ve Demokratik Toplum Çağrısı” başlığında Av. Öztürk Türkdoğan konuşmasını gerçekleştirdi. Geçmiş dönemdeki barış arayışları ve süreçlere dair aktarımlarda bulunan Öztürk Türkdoğan, “Öcalan’ın ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” savunmalarında ete kemiğe bürünmüştür. Kadın özgürlükçü, ekolojik, demokratik paradigmayı anlatmış; sorunların farklı araçlarla çözülebileceğini ifade etmiştir. 99’daki süreci iktidar değerlendirememiştir” ifadelerini kullandı.   Nusayrilere yönelik katliamlara vurgu   Konferansın ikinci oturumu “Orta Doğu Barış Mücadelesinde Kadınların Rolü” başlığında gerçekleştirildi. Bu oturumda ilk sözü alan Suriyeli Gazeteci Aber Naeseh Bilgin, konuşmasına Suriye’deki kadın mücadelesinin tarihine ve bu alanda iz bırakan kadınlara dair bir aktarımla başladı. Aber Naeseh Bilgin, “8 Aralık’ geldiğimizde ciddi bir sivil örgütlenmeden bahsedemiyorduk. Kadınlar burada ve göç ettikleri ülkelerde kimi eylemler düzenlemeye çalıştılar. 8 Aralık’ta iktidarı ele geçiren HTŞ’nin nasıl bir geçmişi olduğuna baktığımızda kaygı uyandırıyor. HTŞ’nin, El Nusra’nın geçmişi biliniyor, kadınlar konusunda, azınlıklar konusunda yaptıkları biliniyor. Bu yeni yönetimin dışa yönelik onay alma çabası var, ‘Herkese adil davranacağız’ söylemleri var ama sahada buna aykırı şeyler görüyorduk ve önlem amaçlı hiçbir şey yapılmıyordu. Ancak bir olay basında yer alırsa üstüne kapatmak için bir şey söylediler. Hükümet sözcünün ‘Kadınlar biyolojik yapısı gereği hükümette görev alamaz’ açıklaması ve karşısında ciddi bir ayaklanma oldu” diye konuştu. Nusayriler’e yönelik HTŞ çeteleri eliyle gerçekleşen katliam saldırılarına değinen Aber Naeseh Bilgin, “Gelen videolar, haberler ve tanıklar gösterdi ki herkesi öldürdü. Aralarında yaşlı, çocuk ve kadınlar var. Ve yine üstünü örtme ve inkar hamlesi yapılıyor ancak bir kabul gerekiyor” dedi.   Çağrı önemli   Sonrasında sözü  Tevgera Jinen Azad (TJA) aktivisti Sebahat Tuncel aldı. “Türkiye’de Barışın İnşasında Kadının Rolü” başlığında konuşmasını gerçekleştiren Sebahat Tuncel, dünyada farklı bölgelerdeki mücadele deneyimleri anımsatarak, “Kürt ve kadın olmak, Arap ve kadın olmak önemli, Alevi olmamız önemli, bu kimliklerimizle varız. İnsan kimlikleriyle, kültürüyle, tarihleriyle, tarihinde yaratılan ideolojik politik sistemle var. 27 Şubat’taki tarihi çağrıda en önemli madde ‘tanınma’ maddesidir. Kadınlar eşit yurttaşlık talebinde bulunuyor. Kadın erkek eşitliğini yazdığı için İstanbul Sözleşmesi kaldırıldı. Alevilerini Kürtlerin, kadınların kendini özne olarak ifade etmesi önemli. Devlet vatandaş olarak tanıdığında size hakları vermek zorunda. Türkiye’de asıl mesele hukuksuzluk meselesi, hukukun araçsallaştırılarak kadınların, Kürtlerin, Alevilerin dışta bırakılması meselesi. Yeni dönemin çağrısı sosyalistleredir. Bizler değişmek zorundayız. Türkiye devrimcilerin mücadelsiyel değişecektir.  Kadınlar çok uzun zamandır birlikte yol alıyor. Bu süreçte Kürt kadın hareketi feminist kadın hareketi ve sosyalist hareketiyle birlikte var gücümüzle çalışmalıyız. Bizim işçi sınıfı kadınlar devrimci sosyalistler olarak Sayın Abdullah Öcalan’ın bu çağrısına cevap olmamız gerekiyor. Bu defa bu barışı sağlayacağız. Hem bizlerin hem de tüm Orta Doğu halkların bu barışa ihtiyacı var” şeklinde belirtti.     Göç yolculuğu   Son olarak konuşan Dr. Lülüfer Körükmez ,”Orta Doğu’da yerinden edilme ve yeniden yerleşme sürecinde kadınlar “ başlığında söz kurdu.  Lülüfer Körükmez, “Çatışma ve savaş dönemlerinde kadınların erkeklerden farlı deneyimleri oluyor. İŞİD’in Êzidi kadınlara yapılanları gördük. Bunların hepsi devlet şiddeti. Devlet görevini yerine getirmediği için bu şiddet olayları yaşanıyor.  Çatışma felaketlerinde kadınların birçok deneyimleri var. Göç yolculuğu fiziksel şiddet, taciz, tecavüz ve her türlü şiddete maruz bırakılıyorlar.  Türkiye uzun zamandır göç alan bir ülke haline geldi.  Göçmenlerin hayatlarında doğrudan devletin şiddetini görüyoruz.  Hukuki statüleri verilmiyor.  Mülteci göçmenlerin  hiçbir koruma altına alınmadığını görüyoruz. Geri Gönderme Merkezleri’nde göçmenler kötü yaşam koşullarında yaşıyor. Devlet şiddetini bir başka boyutu da ekonomik şiddet. Göçmenlerin standart ve güvenli çalışma koşulları çok az. Emek ve ırkçılığın iç içe girdiğini görmekteyiz. Türkiye de feminist hareket göçmen konusunda yeteri kadar bir başarı kazanmadı.  Her ne kadar emek hareketinin gerilediği ama buna karşı kimlik kazanımının yükseldiği bir süreçteyiz. Barış konusundan da bahsedecek olursak ta her kesimin bu nokta da üzerine düşen sorumluluğu kendi cephesinde mücadele etmesi önemli olacaktır” dedi.   Konuşmalarının ardından konferans sona erdi.