Kadim bilgelikle örülen bir kültür: Koçerlik 2025-06-29 09:03:13     Rojda Aydın - Dilan Babat   ŞIRNEX - Bahar aylarının gelmesiyle birlikte yüksek dağlara doğru yolculuklarına başlayan Koçer kadınlar, zorlu yaşam koşullarına rağmen büyük bir emek harcıyor. Ancak, dünya düzeninin değişmesiyle birlikte Koçerlik kültürü de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya...   Koçerlik, yani göçebe yaşam, Feraşîn Yaylası’nda her bahar yeniden doğar. Elke’nin (Beytüşebap) Feraşîn yaylası’nın yüksek dağlarında, kadınlar yüzyıllardır süren bir geleneğin taşıyıcısı. Bahar gelince, dağların beyaz örtüsü kalkar, yaşam yeniden akar; koçer kadınları da bu akışın en bilge yolcuları olmaya hazırlanır. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte çadırlarda hareket başlar. Daha güneş doğmadan tandır yanar, süt kaynar, keçiler sağılıp yoğurt mayalanır. Kadınların emeği sadece çadırla sınırlı değil; doğanın diliyle konuşurlar. Bitkilerin şifasını bilir, hayvanların halini gözlerinden anlar, çocukların rahatsızlığını hisleriyle çözerler. Bu bilgi yalnızca günlük yaşamı değil, bir kültürün devamını sağlar. Koçerlikte kadın, hem geçmişin hafızası hem geleceğin öğreticisi olur.   Bizlerde, Feraşîn Yaylası’nın yüksek dağlarına doğru yol alarak, Koçer kadınların yaşamlarına misafir oluyoruz.   ‘Zahmetli bir iş’   Rojava’nın Qamişlo kentinde doğan Lema İbrahim (43), 13 yıldır koçerlik yaptığını belirterek, “Koçer biriyle evlendim, bende ilk geldiğimde yaşamlarına ayak uydurdum, onlar gibi koçer oldum. Koyun sağıyoruz, ekmek yapıyoruz. Elde ettiğimiz sütleri getirip peynir yapıyoruz. Eruh’tan geliyoruz, her yıl başka bir yayladayız. Bu yılda Feraşîn yaylalarına geldik. Koçerlik çok zahmetli bir iş, akşam geç saatlere kadar işimiz sürüyor, sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp yeniden işimize koyuluyoruz. 100’e yakın koyunumuz var, erkekler sağıyor biz koyunların başlarını tutuyoruz. Elde ettiğimiz süt ile de peynirleri yapıp Cizre’ye götürerek satıyoruz. Dağlardan topladığımız otları peynirin içine koyuyoruz, istemeyenler içinde sade bir peynir yapıyoruz. Emeğimizin karşılığını alıyoruz, başka şehirlere de yaptığımız peynirleri taşıyoruz. Şuan bu yaylada 8 aileyiz, hepimiz birbirimizi tanıyoruz. Şimdi gidip koyunları sağacağız, sütlerimizi hazırlayacağız, erkenden uyanıp yeniden hazırladığımız sütleri peynir yapmaya başlayacağız” dedi.    Yayla yolculukları bir aydır başladı   Cizre’den gelen Zeynep Ekinci (40) bahar aylarının başlamasıyla yaylalara çıktıklarını ifade etti. Ailesinin koçer olmasından kaynaklı küçük yaştan itibaren koçerlik yaptığına dikkat çeken Zeynep Ekinci, “Koçerliği ailemden öğrendim, koçerliği seviyorum. Yaylaları çok seviyorum, havalar soğuncaya kadar yaylalarda kalıyoruz. Koyunlarımızı getiriyoruz, sağıyoruz, bunlarla peynir yapıp geçimimizi sağlıyoruz. Kış aylarında Cizre’de kalıyoruz, bahar aylarına kadar. Yaşamımız böyle sürüyor. Haziran ayının başlamasıyla bizlerin yolculuğu da başlıyor. Her yıl başka yaylalarda kalıyoruz. Büyük çocuklarımız, yemek hazırlarken, bizlerde peynirlerimizi yapıyoruz. Bir aydır bu yayladayız, koçerliğin bir zahmeti yok bana göre. Sabahın erken saatlerinde uyanıp, kahvaltımızı yapıyoruz ardından işlerimize koyuluyoruz. Erkekler yaylalara çıkarken, bizlerde yemeklerimizi yapıp kıyafetlerimizi yıkıyoruz. Sabah ve akşam saatlerinde hayvanlarımızı sağıyoruz. Daha çok peynir yapıyoruz, satmak için yaptığımız peynirlerin ardından kendimize yapmaya başlıyoruz. Konaklayacağımız yerler pahalı bizler için. Bazıları 3 trilyona kiralıyor, bazıları 4 trilyona, bizi zorlayan kiraladığımız yaylalar oluyor. Elektriğimiz yok, güneş enerjisi kullanıyoruz” sözlerini kullandı.   ‘Huzur vardı’   Koçerlik kültürünün yavaş yavaş kaybolduğuna vurgu yapan Zeynep Ekinci, bu durumu ise teknolojinin gelişmesine bağlı olduğunu ifade etti. Zeynep Ekinci, “Eskiden bu kadar rahat imkanlar yoktu, şimdi daha rahat. Eskiden atlarla eşyalarımızı getirirdik, yaylalara şimdi araçlar var. En azından yaylalara da bir huzur vardı, şimdi onu çok bulamıyoruz. O yüzden bu kültürün kaybolmaması gerekiyor” ifadelerini kullandı.   ‘Kültürün sahiplenilmesi gerekiyor’   Cizre’den gelen Şehriban Ekinci, bahar aylarının başlamasıyla yaylara çıktıklarını söyleyerek, "Biz 10 gündür buraya geldik. Çocuklarımız yaylalara koyunları otlatmaya giderken, bizlerde hem yemek yapıyoruz, hem peynir yapıyoruz. Koçerlik çok zahmetli bir iş aslında. Gün boyu durmuyorsun, sürekli bir işle meşgulsün. Küçük çocuklarımız oluyor, onları sırtlarımızı alarak, gün boyu işlerimize bakıyoruz. Eskiden araçlar yoktu, yürüyerek yaylalara geliyorduk, şimdi araçlarla geliyoruz. Peynir yapıyoruz, yağ yapıyoruz. Yaylalar çok güzel, bu kültürün sahiplenilmesi gerekiyor. Gitmediğimiz tek bir yayla kalmadı. Her sene bir yayladayız” şeklinde konuştu.