Kalemimiz yere düşmeyecek!

  • 09:42 12 Haziran 2022
  • Medya Kritik
 
Öznur Değer 
 
HABER MERKEZİ - Ne sandınız acaba, Apê Musa’nın generallerinin sessizliğe gömüleceğini mi? Devlet şiddetini, zulmünü, işkencesini, katliamını mührüyle tarihe düşen özgür basın sürdürücülerinin bugün boyun eğmesini mi beklediniz? Tarihe bir notu da buradan düşmüş olalım o vakit. Ne öncülerimize eğdirebildiniz o boynu ne de biz ardıllarına…
 
Nereden başlasam diye düşünüyorum dakikalardır klavye başında. Hangisini yazmakla başlasam diye… Tarihe gidiyor zihnim bir an ve sonra geri geliyor ana. Anda takılıyorum. Sonra yine kayıyorum tarihe... Tam o sırada “Tarih günümüzde gizli biz tarihin başlangıcında gizliyiz” sözü geliyor hatırıma.
 
Tarihin tekerrüründe yükseliyor direniş
 
Bir fırtına kopuyor sonra tarih ile an arasında derinden derine. Ve göğün ardına gizleniyor sessizlik, utanç dolu duygularla… Bir çığlık basıyor ve öfke doluyor isyana kalkışan gözler. Ve bir kez daha tekerrür ediyor tarih. İşte tam da baskının, zulmün nüksettiği anda direniş meşalesinin ve mücadelenin doruğa ulaşması beliriveriyor yeniden…    
 
Ruhumuza işlemiş mücadele tohumu
 
Öfke, kızgınlık ve hüzün dolu duygularımız. En hakim duygu ise öfke ve öfkenin beraberinde getirdiği mücadele duygusu. Sahi ne zaman bıraktık ki mücadeleyi biz Kürtler? Hep direnmişti oysa Kürtler tarihten bu yana. Kawalardan Mazlumlara, Gurbetellilerden Nujiyanlara… Kan, baskı, zulüm ve gözyaşı kadar direniş ve mücadele kokuyor yüzyıllardır Kürdistan toprağı. Bedenimiz ve ruhumuza işlemiş mücadele tohumu.
 
8 Haziran 2022… Bu tarih unutulmasın, silinmesin hafızalardan diye not düşüyorum buraya. Nedir bu tarihin manası bilir misiniz? Utancın tarihidir bu. Fırtına koparken eve kilitletmenin tarihidir. Mücadele ve direniş çığlıkları yükselirken, sessizliğe hapsolmanın tarihidir. Yer yerinden oynar, kanlar dökülür, kelepçeler vurulurken özgürlüğe, kör olmanın tarihidir. Alanlar irade ile donatılırken, karanlık ruhlu zihinleri sessizce seyre dalmanın tarihidir. Suskunluğun, körlüğün, liberalliğin, bencilliğin, ortaklaşamamanın tarihidir. Ve ne olursa olsun direnmenin tarihidir. Ve bu tarih geçmişle günümüzün tam da kesiştiği, yeniden buluştuğu andır. Çünkü bu, yabancısı olmadığımız bir tekerrürün tarihidir…  
 
Sessizliğe teslim olan bedeninizi kurtarma gayesine erişmekten imtina ediyorsunuz
 
Bir kent düşünün yaklaşık 2 milyon nüfusa sahip olan. Ve yüzde 90’ı Kürtlerden oluşan. Sonra sabahın çok erken saatlerinde, henüz horozların ötmediği, şafağın sökmediği bir vakitte onlarca kapının uzun namlularla çalındığını düşünün. Düşünemiyorsunuz, çünkü bunu yaşayan, buna maruz kalan siz değilsiniz. Yüzyıllardır anlamak istemediğiniz duyguyu, hissi bugün yine anlamamakta ısrar ediyorsunuz çünkü. Körlüğe, sessizliğe, sağırlığa teslim olan bedeninizi kurtarma gayesine erişmekten imtina ediyorsunuz. Yukarıda altını çizmek istediğim tarihte, Diyarbakır’da sabah saat 04.00 sıralarında ajansımızın merkezi, Pel Prodüksiyon, Kürtçe yayın yapan Xwebûn gazetesi, Piya Yapım’ın yanı sıra birçok gazetecinin kaldığı ev Diyarbakır TEM Şube tarafından basıldı ve 20’si gazeteci olmak üzere 21 kişi gözaltına alındı. Ardından ise şaşırmadığımız bir şekilde 22’ye yükseldi bu sayı.
 
İlk haber AA ve TRT’den!
 
Henüz birçoğumuz ne olduğunu kavrayamadan “Diyarbakır'da terör örgütü PKK'ya yönelik operasyonda 21 şüpheli yakalandı” başlığıyla ilk haberi servis etti Anadolu Ajansı (AA). AA’nın manipülasyonunu destekleyen TRT-Haber de “Terör örgütü lehine haber yapan ajanslara operasyon: 19 gözaltı” başlıklı haberiyle yaratılan gerçek dışı algıyı yönetmek için adeta yarıştı. Bize, avukatlarımıza aktarılmayan bilgiler AA’ya, TRT’ye servis edilmişti bir kere. “20 Kürt gazeteci gözaltına alındı” diyemedi hiçbir ana akım medya. Gazeteciye “gazeteci” demekten bile korkan bir yandaş basın var ne yazık ki Türkiye’de. İktidarın kölesi haline bürünen havuz medyanın yanı sıra olmayan basın, yayın ve ifade özgürlüğüne yapılan yeni bir darbede muhalifler ise üç maymunu oynamaktan kaçınmadı.
 
Öyle bir devlet ki bu…
 
Çok büyük bir kazanımmış gibi manşet atıyor ana akım “Teröristler” diye… Hakikat “terör” ile bir arada kullanılabilir mi? Kime göre, neye göre “terör”, ona girmiyorum bile. Devletseniz saldırılarınızı meşru kılmak ve saldırılarınızın aleyhinize işlemesini engellemek için her şeyi yaparsınız ya, “Devlete her şey mübah” ya hani. Öyle bir devlet ki bu… İşte bir devlet düşünün ki, halkı kan dökerken sesini duyuran, ezilirken çığlık olan, kadınlar katledilir, şiddete, tacize, tecavüze, polis, korucu işkencesine maruz kalırken onun sesi olmak için gecesini gündüzüne katan gazetecileri bir saldırı ile gözaltına alsın.
 
Saldırınız haklılığımızın göstergesi
 
Bu saldırının mesleğimizin yanı sıra kimliğimize yapıldığının elbette farkındayız. Tarihten biliyoruz biz bunu. Tarihteki çeşitli katliam veya pratiklerden alışığız ne de olsa söz konusu Kürt olunca derin bir sessizliğe bürünülmesine. Haklılığımız ve güçlülüğümüzdür aslında saldırı rotasını bize çeviren. Kalemimiz güçlü ondan korkuyorlar, irademiz güçlü ondan korkuyorlar, inancımız güçlü ondan korkuyorlar. Mücadele ve direniş tarihimizden korkuyorlar. Saldırının nedeni başka türlü izah edilemez zira.  
 
Sessiz kaldığın her kötülük seni de zehirler
 
O gün Diyarbakır’da bu olağanüstü durum yaşanırken, Ankara kendi olağan akışında ilerliyordu. Çünkü kimse bir yerlerde yaşanan “olağanüstü” durumun kendilerini etkileyebileceğini düşünmüyordu. Ya da onlar için “olağan” bir durum halini almıştı bu durum. Apê Musa’nın ardılları, generalleri ve Gurbetelli’nin takipçileri adeta bir seferberlik içerisinde dayanışırken, kendine “muhalif” diyen gazeteciler, bürokratlar “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” zihniyetindeydi. Ama bu yılanın onlara da dokunacağı, elbet ve elbet zehrinden etkilenecekleri kaçırdıkları en büyük nokta sanırım. Sessiz kaldığın her kötülük seni de zehirler. Bu tarihsel bir gerçeklikten edindiğimiz temel bir deneyim.
 
20 Kürt gazeteci Sedef Kabaş kadar konuşulmadı
 
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı belgeleri canlı yayınla verdiği için para cezası kesilen Tele-1 ve Halk TV kadar konuşulmadı 20 “Kürt” gazetecinin gözaltına alınması. Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla kısa süre cezaevinde tutulan Sedef Kabaş kadar hiç konuşulmadı. Ona, buna ses çıkaranlar 5 gündür 20 Kürt gazetecinin tekli hücrede insanlık dışı koşullarda tutulduğunu biliyor mu? Gezi Davasında çıkan ağır ve hukuk dışı cezalar için ortalığı inleten muhalifler, peki ya siz biliyor musunuz? Gözler kör, kulaklar sağır ve diller lal oluyor değil mi söz konusu “Kürt” olunca. Çark dönüyor, bunu da hatırlayacaksınız.
 
İstediğinizi de alamayacaksınız bu da size dert olacak…
 
“Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun" diyor Seyit Rıza idam sehpasında. Biz de bu tarihe şu notu düşmek istiyoruz, soruşturmalarınıza engel olamadık bu bize dert olmadı ama istediğinizi de alamayacaksınız bu da size dert olacak…
 
O mürekkep asla bitmeyecek
 
Cigerxwin’in tarihi bir sözü ile noktalamak istiyorum. “Ger em nebin yek emê herin yek bi yek.” Özellikle çevirmediğimi belirtmek isterim. İşte arkadaşlarımızın 5 gündür gözaltında tutulma sebebi tam da bu. Ne yazdığımı merak eden değerli okurların bu sözü çevirmekte zorlanmayacağına olan inancımla, arkadaşlarımızın kalemi yerde kalmayacak ve o mürekkep asla bitmeyecek, sonsuzluğa akmaya devam edecek diyorum.