Prometheus’un ateşinde erimek: Erkek iktidarın son çırpınışları 2024-09-08 09:04:01       "Kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet artarken, Kürt kadınlarının direnişi bu karanlığa karşı bir umut ışığı olarak parlıyor. Kadın mücadelesi, sadece bugünün değil, geleceğin de teminatı olacak bir direnç hattı inşa ediyor. İktidarın baskılarına rağmen hakikat ve adalet arayışı asla durmayacak."   Saliha Aydeniz    8 yaşındaki Narin’in yüzü günlerdir her yerde.    21 Ağustos’tan beri kamuoyu, etkin arama çalışmaları için otoritelere baskı yapmaya devam ediyor. Kah biri suçlanıyor, kah diğeri. Sosyal medyadan teyitli-teyitsiz onlarca iddia atılıyor ortaya. 8 yaşında bir çocuk sessizliği, kalabalık seslerin arasında insanı sağır ediyor adeta.    Narin, ilk değil. Mevcut iktidar kadına ve çocuğa yönelik politikalarında bir düzenleme yapmazsa maalesef son olmayacağını görmek için de müneccim olmaya gerek yok. Özellikle son yıllarda kadın kazanımlarına yönelik saldırıların yarattığı bu suç zemini, her geçen gün tahrip edilen toplum yapısıyla daha endişe verici bir hal alıyor.    Özellikle AB uyum sürecinde kadınların mücadelesi sonucu imzalanan İstanbul Sözleşmesi ve 2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı kanun ile kadına ve çocuğa yönelik suçların önüne büyük oranda geçilmesi adına bir zemin yakalanmıştı. Ancak AB ile uyum sürecinin rafa kalkması, Türkiye’nin ortadoğu siyasetinde farklı odaklarla yan yana gelmesi, ABD’ye karşı Rusya ile yakınlaşma süreci ile ortaya çıkan sonuç, kadın kazanımlarına yaklaşımın samimiyetsizliği oldu. Son olarak, İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece vakti tek adamın imzasıyla çıkıldı, 6284 etkin uygulanmadı. Bugün bildiğimiz üzere 1 Ocak-31 Temmuz tarihleri arasında en az 212 kadın katledildi, 122 şüpheli ölüm gerçekleşti. Bu verilere göre sadece temmuz ayında 21 kadın ve 4 çocuk katledildi, 22 kadın ve 2 çocuk şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Ağustos ayı verileri ise henüz raporlanmış değil.    Tabi bu raporlama da devlet kurumları tarafından yapılmıyor. Kadın kurumları ve JINNEWS başta olmak üzere kadın yayın kuruluşlarının raporlamaları dışında kadına ve çocuğa yönelik şiddet verilerine ulaşmak mümkün değil. Zira uzun zamandır ne resmi bir şekilde kadına ve çocuğa yönelik şiddet verileri yayınlanıyor, ne de GREVIO raporu resmi olarak Türkçe diline çevriliyor.    Elbette kadınlar ve çocuklar sadece fiziksel şiddete maruz bırakılmıyor. Başta genç kadınları hedef almak üzere dört bir yandan özel savaş politikaları yürütülüyor. Kurdistan’da özel savaş politikaları ağırlıklı olarak işsizlik dayatmaları, sistematik cinsel istismar ve bağımlılık üçgeninde yürütülürken Türkiye’de sosyal medyanın da dahil edildiği “ince bir politika” kendini gösteriyor. Bir şekilde belli bir odaktan kontrol edildiği rahatlıkla anlaşılan sosyal medya hesaplarının ifade özgürlüğü adı altında yaydığı nefret, özellikle kadınları hedef alıyor. Yine aynı hesaplara benzer başka hesaplar da kadınlar için ekonomik özgürlüğü, akademik ya da farklı bir kariyeri aşağılayan, “biat eden kadın” profilini adeta süsleyerek genç kadınların önüne sunan bir politika izliyor. Kadınların yüzyıllardır verdiği mücadele adeta bir çırpıda silinmek isteniyor.    Bunun yanında türlü politikalarla Kürt kadın mücadelesi ve Türkiyeli kadınlar arasına bir duvar örülmek isteniyor. Militarizm ile bütünleştirilmeye çalışılan feminizm tartışmaları, bugün bunun son ayağı. “Yerli ve milli bir kadınlık” inşasıyla bugüne değin kurulmuş olan ortak mücadele, yerle bir edilmek isteniyor. Genel politikada yürütülen ırkçı politikalar, şimdi de kadın mücadelesini hedef alıyor.   Öte yandan Türkiye’de ve Ortadoğu’da öncü bir konumda olan Kürt kadınların mücadelesi saldırıların hedefi oluyor. Özellikle 2015 sonrasında yürütülen kadın düşmanı politikaların panzehiri konumunda olan Kürt kadın mücadelesi baskılara, gözaltılara, tutuklamalara, hatta katliamlara karşı dimdik ayakta duruyor. Kadınlar özellikle hakikatin sesi olduklarında hedef alınıyor. JINNEWS muhabirlerinin de içinde olduğu davalar da bunun göstergesi, Süleymaniye’de katledilen kadın gazeteciler de. Ahlaki-politik toplum sorumluluğuyla yazan Nagihan, Gülistan ve Hêro’nun katledilmesi ile hakikatin dile getirilmesi engellenebilir zannediliyor. Ne büyük hata.    Bugün, kapitalist modernitenin insan onuruna aykırı her bir pratiğini yaşama geçirmeye ant içmiş, gözü kara ve yoz bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu uğurda milliyetçiliğini yaptığı halkı yokuş aşağı sürmekten çekinmeyen bu iktidarın, yakın zamanda durmayacağını tahmin etmek zor değil.  Ancak bugüne kadar ne hakikatin kalemi yere düştü, ne de Kürt kadın mücadelesi tek adım geri attı. Kürt kadın mücadelesi, sadece Kürt halkı için değil, tüm halklar için bir umut ışığı olmayı sürdürüyor. Özellikle Rojava’da kadını özgürleşmenin ve direnişin yapı taşlarından biri haline getirdi. Kadınlar, Kürdistan’da sadece birer birey olarak değil, toplumu dönüştüren güçlü birer aktör olarak tarih sahnesinde yerlerini aldılar. Bu, ataerkil yapıya ve onu besleyen her türlü otoriteye karşı bir meydan okumadır. Bugün Kürt kadınlarının mücadelesi, sınırları aşarak evrensel bir özgürlük arayışına dönüştü. Kadınların bir araya geldiği her alanda, inşa ettikleri bu direnç hattı, yalnızca bugünün değil, geleceğin de teminatı olacaktır. Bu mücadele, hakikatin ışığı altında, kök salmış adaletsizlikleri yerle bir ederek, yeni bir yaşamın tohumlarını ekmeye devam edecektir. Kadınlar, bu topraklarda umut yeşertmeyi asla bırakmayacak; ne iktidarın karanlığı ne de baskı, bu ışığı söndürebilecek. Kürt kadın mücadelesi, özgür bir toplumun inşasında yol gösterici olmaya devam edecek.