Hakikatin izinde, özgür topluma doğru (5) 2025-08-22 09:01:17   Ulus-devlet karanlığına alternatif: Kadın özneli yeni toplum modeli   Nazlıcan Nujin Yıldız    HABER MERKEZİ - Kapitalist modernitenin toplumsal kaosu aşılayan anlayışı çözümlenmeden demokratik modernitenin hayati önemi de anlaşılamaz. Doğa ve doğa ile en derin bağı kuran kadını en büyük sömürü argümanı haline getiren kapitalist moderniteyi aşmanın en önemli yolu ise demokratik ulus, ekolojik ekonomi ve kadın öznelliğini kavramak.   Kapitalist modernite ekseninde şekillenen yeni dünya düzeninde Orta Doğu ulus-devletlerin tekçi anlayışına hapsedilirken, halkların, kadınların, kültürel zenginlik ve özgünlüklerin de yok sayıldığı bir sisteme öncülük ediyor. Yüzyılları aşan kapitalist modernite sisteminin toplumları körüklediği çoklu kriz ve aşılmaz buhranların çözüm önerisini ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan “Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü Toplum” paradigması ile sunuyor.    Dosyamızın bu bölümünde, Orta Doğu’nun aşılmaz krizlerine ve kaos zeminine tarihi ve demokratik çözüm önerileriyle yeni bir perspektif kazandıran Abdullah Öcalan’ın, demokratik toplum inşası projesiyle de Orta Doğu halklarına yeni bir yaşamın kapılarını aralamasına dikkat  çekiyoruz.    Demokratik modernite, kadın devrimi çağıdır    Demokratik modernite, kapitalist modernitenin erkek egemen yapısına karşı “Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü” paradigmayı esas alan alternatif bir toplum modelidir. Bu model, demokratik ulus, ekolojik ekonomi ve kadın öznelliği eksininde, kadın merkezli toplumsal dönüşüm olanaklarını sunar. Kadın özneli yeni toplum modeli pratiklerinin de gösterdiği üzere bu model, kadının yitirilen değerleriyle buluşmasını ve özgür toplumun inşa edilmesini hedefler. Mevcut sistemin kendini kadının köleliği üzerinden inşa etmesi hakikatine karşılık, demokratik modernitenin kadın devrimi çağı olduğu hakikati aynı zamanda yeni toplum modelini gerekli kılar.   Destansı çalışma    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Orta Doğu’da üçüncü destansı çalışmasının, kadın özgürlüğüne ilişkin olduğunu ve kadının, gericiliğin, köleciliğin ilk ve köklü ezilen sınıfı, ulusu ve cinsi olduğunu söyler. Bu bağlamda tarihteki ilk egemenliğin kadın üzerinden geliştirildiği bir hakikattir. Egemenlik ilişkilerinin yarattığı toplumsal sorunların tümü, kadının köleleştirilmesiyle başlar. Toplumdaki tüm kölelikler, kadının köleleşmesinin ardından gerçekleşir. Bu durum, toplumun özgürleşmesi için kadının özgürleşmesinin şart olduğunu açıkça gösterir. Bu yalnızca bir cinsin özgürlüğü değil, aynı zamanda toplumun özgürleşmesidir. Özgürlük mücadeleleri ancak kadın eksenli olursa başarıya ulaşır. Bu kapsamda, kadınların mücadelesi tüm egemenlere karşı daha merkezi ve kapsayıcı olmak durumundadır.     Abdullah Öcalan özellikle kadın ve iktidar konusunda da yeni bir yaklaşım oluşturur. Bu yaklaşım, tarihe kadın bakış açısıyla bakabilme yaklaşımıdır. Söz konusu paradigma, “demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü” olarak somutlaşır ve kadın mücadelesinin toplumsal mücadeleyi belirleyen, toplumsal değişimin ve dönüşümün dinamiği olma gerçeğini de ele alır. Bu kapsamda, kapitalist moderniteye alternatif olarak geliştirilen demokratik modernitenin temelini kadın özgürlüğü oluşturur. Kadın özneli yeni toplum modelini anlayabilmek için demokratik ulusu, ekolojik ekonomiyi ve kadın öznelliğini de iyi kavramak gerekir.    Demokratik ulus nedir?   Peki demokratik ulus nedir? Abdullah Öcalan’ın mimarı olduğu demokratik ulus modeli, ulus-devlet zihniyetini aşarak halkların demokratik bir şekilde bir arada yaşamını mümkün kılan temel projelerin başında geliyor. 9 boyuttan oluşan demokratik ulus modeli, sunduğu yaşam perspektifi ile üçüncü yolun önem ve aciliyetini de gözler önüne seriyor. Demokratik ulus modelinin sadece bir çözüm seçeneği değil, başlıca çözüm yöntemi olduğunu vurgulayan Abdullah Öcalan, bu çözümün, özünde demokratik ulus olma ve toplumun kendini demokratik ulusal toplum olarak inşa etmesi olgusu olduğunu ifade eder. Kürdistan, Orta Doğu ve hatta dünya için alternatif bir model olan demokratik ulus modelinin 9 boyutu şu şekilde:    Demokratik ulusta özgür birey-yurttaş ve demokratik komün yaşamı     Demokratik olmayan komün veya topluluğun politik olamayacağını belirten Abdullah Öcalan, politik olmayan toplulukların veya komünlerin de özgür olamayacağını vurgular. Komünün demokratikliği, politikliği ve özgürlüğü arasında sıkı bir özdeşlik olduğunu söyleyen Abdullah Öcalan, bu nedenle demokratik ulusun ilk boyutunun bu bağlamda tanımlanması gerektiğine işaret eder. Abdullah Öcalan, demokratik ulus olmanın ilk koşulunun bireyin özgür olması ve bu özgürlüğün bağlı olduğu komün veya toplulukla birlikte demokratik politika temelinde gerçekleştirilmesi gerektiğini ifade eder.    Demokratik ulusta politik yaşam ve demokratik özerklik    Demokratik ulus inşasının politik boyutunu demokratik özerklik olarak kavramlaştıran Abdullah Öcalan, “Öz yönetimsiz demokratik ulus düşünülemez” der. Demokratik ulusların kendi öz yönetimleri olan toplumsal varoluşlar olduğunu söyleyen Abdullah Öcalan, bir toplumun kendi öz yönetiminden mahrum olmasının, onu ulus olmaktan çıkaracağına da dikkat çeker. Yönetimsiz ulusun var olamayacağını belirten Abdullah Öcalan, sömürge ulusların bile yönetimleri olduğunu söyler. Dağılma sürecine giren toplumların yönetiminden bahsedilemeyeceğini vurgulayan Abdullah Öcalan, Kürtlerin öz örgütsüz oldukları dönemde konumunun bu olduğunu belirtir. Kürtlerin öz örgütsüz oldukları dönemde sadece ulus olmaktan değil, toplum olmaktan da çıkarıldıklarını ifade eden Abdullah Öcalan, buna karşılık PKK öncülüğünün ve KCK politikasının bu süreci durdurduğunu ve politik toplumdan demokratik ulus olmaya doğru bir sürecin başlatıldığını dile getirir. Abdullah Öcalan, gelinen aşamada Kürtlerin yoğun politikleşen toplum olmak kadar, bu politik gerçekliği demokratik ulus olma doğrultusunda örgütleyen bir konumda olduklarını söyler.    Demokratik ulusta sosyal yaşam    Abdullah Öcalan, demokratik uluslaşma sürecinde sosyal yaşamda önemli dönüşümler gerçekleştiğini, kapitalist modernitede de geleneksel yaşamın büyük değişikliklere uğradığını söyler. Modernitenin kendini en çok sosyal yaşam değişikliklerinde hissettirdiğini belirten Abdullah Öcalan, bu değişikliklerin büyük kısmının biçimsel olduğunu vurgular. Abdullah Öcalan, bu konuda Leviathan örneğini vererek toplumsal kansere yakalanmaktan bahseder. Ulus-devlet iktidarını ve tekdüze homojen toplum peşindeki sınıfsallaşmayı normal karşılamanın toplumsal kansere yakalanmak olduğunu ifade eden Abdullah Öcalan, bilimsel göstergelerin gezegenin, çevrenin ve toplumun bu hızdaki büyümeyi kaldıramayacağını kanıtladığından bahseder. Bu noktada her şeyi tüketen bir canavardan bahsetmek gerektiğini söyleyen Abdullah Öcalan, Leviathan’a değinir. Buna göre, eski toplumlarda sadece devlet iktidarını niteleyen Leviathan, kapitalist modernite sisteminde gezegendeki tüm canlı yaşamı tüketen bir canavara dönüşür. Böylece Leviathan, artık modern canavar olan kapitalist modernitenin kendisi olur.     Abdullah Öcalan, hâkim modern yaşamın, en eski köle olan kadın etrafında tam bir tuzağa dönüştüğünü de vurgulayarak, kapitalist sistemde kadının “metanın kraliçesi” haline getirildiğine dikkat çeker. Kadının, tarihin hiçbir döneminde kapitalist modernitede olduğu kadar istismar edilmediğini ifade eden Abdullah Öcalan, sistemde diğer köleliklerin de kadın köleliğinin izinde geliştiğini belirtir.    Demokratik ulusta özgür eş yaşam    Abdullah Öcalan’ın “özgürleşen kadın, özgürleşen toplumdur” belirlemesi, bu boyutta en çok dikkat çekilen konudur. Demokratik uluslaşma sürecinde kadın özgürleşmesinin büyük önem taşıdığını vurgulayan Abdullah Öcalan, toplumun özgürlüğünü, kadının özgürlüğüne bağlar ve dolayısıyla özgür toplumun da demokratik ulus olduğunu dile getirir.    Demokratik ulusta ekonomik özerklik    Ulus-devletin kapitalist modernitenin azami karı gerçekleştirmeye dayanan ekonomi üzerindeki hakimiyetinin iktidar aracı olduğunu söyleyen Abdullah Öcalan, bu iktidar aracı olmadan azami kar ve sermaye birikiminin gerçekleştirilemeyeceğini dile getirir. Azami kar ve sermaye birikimleriyle ilişkisi doğru çözümlenmeden, ulus- devlet tanımının da doğru yapılamayacağını ifade eden Abdullah Öcalan, ulus-devletin tek başına bir iktidar sistemi olarak tanımlanamayacağını, bunun kapitalist modernite ve özellikle onun ekonomi üzerinde gerçekleştirdiği azami kar ve sermaye birikimiyle gerçekleştirilebileceğini belirtir. Abdullah Öcalan, ekonomik işgalin işgallerin en tehlikelisi olduğuna dikkat çekerek, bir toplumu düşürme, çökertme ve çözmenin en barbar yöntemi olarak ekonomik işgali işaret eder. Kürt toplumunun üzerindeki ulus-devlet baskısı ve zulmünden çok, ekonomik araçlarına el konularak, ekonomik yaşamı denetlenerek nefessiz hale getirildiğine dikkat çeken Abdullah Öcalan, “Bir toplumun kendi üretim araçları ve pazarı üzerinde kontrolünü kaybettikten sonra yaşamını özgürce sürdürmesi mümkün değildir. Kürtler sadece üretim araçları ve ilişkileri üzerindeki kontrollerini büyük ölçüde kaybetmediler; üretim, tüketim ve ticaretin kontrolü de ellerinden alındı” der.     Buna karşılık demokratik ulus ekonomik sisteminin yalnızca bu uygulamaları durdurmadığını, aynı zamanda toplumun ekonomi üzerinde yeniden denetim kurmasını esas aldığını belirten Abdullah Öcalan, ekonomik özerkliğin, ulus-devletle demokratik ulus arasında varılacak asgari uzlaşma olduğunu, onun altındaki bir uzlaşma veya çözümün teslimiyet anlamına geldiğini söyler. Ekonomik özerkliği bağımsızlığa taşırmanın karşı bir ulus-devlet kurma anlamına geldiğini vurgulayan Abdullah Öcalan, bu durumun kapitalist moderniteye teslim olmak olduğuna dikkat çeker.    Demokratik ulusun hukuk yapısı    Demokratik hukukun çeşitliliğe dayanan hukuk olduğunu söyleyen Abdullah Öcalan, bu hukukta, hukuk düzenlemesine az başvurulduğunu ve basit yapılı olduğunu ifade eder. Egemen ulus-devletin tarih boyunca hukuki düzenlemeleri en çok geliştiren devlet biçimi olduğunu belirten Abdullah Öcalan, bunun nedenini, toplumun her şeyine karışılması ve özellikle ahlaki ve politik toplumu tasfiye etmeye çalışması olarak açıklar. “Kapitalist modernite bütün meşruiyetini hukuka dayandırmaya çalıştı” diyen Abdullah Öcalan, topluma aşırı müdahale edilmesi ve toplumun sömürülmesinin adaleti biçimselleştirdiğini, karmaşık araca başvurulmasına yol açtığını dile getirir.   Demokratik ulusta kültür    Kültürel boyutun, ulusların oluşumunda önemli bir unsur olduğunu dile getiren Abdullah Öcalan, kültürün dar anlamda toplumların geleneksel zihniyetini ve duygusal hakikatini ifade ettiğini söyler. Ulus-devlet veya devlet eliyle ulusların oluşturulurken, kültür dünyasının büyük bir çarpıtma ve kırıma uğratıldığını ifade eden Abdullah Öcalan, kapitalist modernitenin, geleneği olduğu gibi bütün hakikatiyle kabul etmediğini belirtir. Demokratik ulusun ise tarihe ve kültüre gerçek anlamını iade ettiğine dikkat çeken Abdullah Öcalan, “Saptırılmış ve kırıma uğratılmış tarih ve kültür demokratik uluslaşmada adeta Rönesans’ını yaşar” der.    Demokratik ulusun öz savunma sistemi     Her canlı türünün bir savunması vardır ve savunma sistemi olmayan bir canlı türü düşünülemez. Abdullah Öcalan, evrendeki her elementin, her parçacığın varlığını korumak için gösterdiği direnci öz savunma olarak tanımlar. İnsanın da bir savunma sistemi olduğunu ve güçlü bir öz savunma sistemi olmazsa insanın varlığını ayakta tutamayacağını belirten Abdullah Öcalan, insan türünde hem biyolojik savunmadan hem de toplumsal savunmadan bahseder. Biyolojik savunmanın savunma güdüleri tarafından yerine getirildiğini söyleyen Abdullah Öcalan, toplumsal savunmayı, bir topluluğun tüm fertlerinin ortaklaşarak kendini savunması olarak açıklar. Öz savunmanın önemini Kürt halkı üzerinden açıklayan Abdullah Öcalan, ulus-devlet yapılanmasının, Kürtleri özgürlüklerini ve varlıklarını yitirmeleriyle karşı karşıya bıraktığını dile getirir. Demokratik ulus inşa programının önemli ve vazgeçilmez başlıklarından biri de öz savunmanın nasıl kalıcı bir sistematiğe bağlanacağı konusudur. Abdullah Öcalan, ulus-devletlerle ortak yaşamanın asgari koşulunu, Kürt öz kimliğinin ve özgür yaşamının anayasal güvenceye kavuşmasıyla açıklar. Abdullah Öcalan, “Anayasal güvence yetmez, ayrıca yasalarla belirlenecek statülerle bu güvencenin somut koşulları aranacaktır” diye belirtir.    Demokratik ulus diplomasisi    Ulus-devletin en çok geliştirdiği faaliyetlerden biri de devletler arasındaki diplomasi faaliyetidir. Abdullah Öcalan, diplomasinin devletler arasında yaşanan savaşlar öncesindeki faaliyet biçimlerini tanımladığını söyler ve bunu ulus-devletlerin tarihindeki savaşların hazırlık safhası olarak değerlendirir. Yani diplomasi, ulus-devletler arasında kanlı savaş oyunlarının bir manipülasyon aracı haline getirilmiş artık barışın değil, savaşların hazırlayıcı aracına dönüşmüştür.    Demokratik ulus geleneğiyle toplumlar arasında daha çok barış ve dayanışmanın, yaratıcı alışverişlerin aracına dönüşen diplomasinin, esas olarak sorunların çözümüyle uğraştığını belirten Abdullah Öcalan, demokratik ulus diplomasisinin savaşların değil, barışın ve yararlı ilişkilerin aracı olduğunu söyler. Yani demokratik ulusta diplomasi, bilge insanların rol oynadığı ahlaki ve politik değeri yüksek bir misyonu ifade eder.    Ekolojik ekonomi      Demokratik ulus ile birlikte demokratik toplum inşasında en önemli maddelerden biri de doğa ve emek sömürüsüne karşı ekolojik ekonomiyi esas almadır. Nedir ekolojik ekonomi?   Abdullah Öcalan, savunmalarında ekolojik toplumun ekonomisinin yaşam için üretim ilkesine dayandığını ifade eder. Yani ekolojik ekonomide, tüketim için üretim, kar için üretim, artı-değer için üretim, büyüme için üretim, sınırsız kalkınma için üretim gibi kapitalist modernitenin kavram ve uygulamaları, kabul görmez. Ekolojik ekonomi, insan ve doğa arasındaki uyumu esas alır. Bu modelde doğanın dengesini bozan, canlı türlerini tehdit eden, hava, su ve toprağı kirleten her türlü üretim tarzı, ekolojik toplumun ekonomisiyle bağdaşmaz. Üretim yerel ihtiyaçlar temelinde ve toplumun katılımıyla gerçekleştirilir. Toplumun ahlaki ve politik yapısına dayanan bu model, komünal ve kooperatif esaslı bir ekonomik yapılanmayı esas alır. Bu noktada özellikle komün meclisleri, kadın kooperatifleri gibi çalışmalar önemli örnekler oluşturuyor.     ‘Demokratik modernite, kadınsız kurulamaz’   Tüm bu boyutların hayata geçmesi elbette ki başat olan kadın özgürlüğünden geçiyor. Nesneleştirilen kadının demokratik bir özne halini alabilmesinde ise kadın özgürlükçü paradigma ekseninde kadının öznelliği geliyor. Abdullah Öcalan, “Demokratik modernite, kadınsız kurulamaz. Kadınsız bir siyaset, kadınsız bir ekonomi, kadınsız bir toplum düşünülemez” sözleriyle kadın özgürlüğü ve özneliğinin önemini özetliyor. Bu da yukarıda yer alan tüm boyutların ve modelin, kadından bağımsız oluşturulamayacağını gösterir. Hem demokratik ulusun 9 boyutunda hem de ekolojik ekonomi modelinde kadın özne konumundadır. Demokratik ulusun öncü gücünü kadın hareketi olarak tanımlayan Abdullah Öcalan, kadını yalnızca bir cins olarak değil toplumun inşacısı olarak niteler. Dolayısıyla demokratik ulusun inşasında kadın öznedir. Elbette kadının özne olduğu bir topluma ve inşaya aşina olmayan kapitalist modernitenin yarattığı toplum ve ulus-devlet modeli, bahsedilen demokratik toplumu bir ütopyadan ibaret görür ancak bunun bir ütopya olmadığı, insanlık tarihinin başlangıcında gizli olduğu gibi hem ana-kadın döneminde hem de bugün oluşturulan sistemlerde açıkça görünür.    Demokratik ulus modeli pratiği: Rojava     Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmasının yaşam bulduğu Kuzey ve Doğu Suriye'de bu sistemin temeli, 19 Temmuz 2012’de Kuzey Suriye halklarının, DAİŞ ve Esad rejimine karşı mücadelesiyle atıldı. Kobanê’de başlayan üçüncü yol inşası, kadın öncülüğünde bir devrime dönüşerek Suriye’de yaşayan tüm halklara umut olur. Kapitalist modernitenin ulus-devletine karşı alternatif olan ve kadının özne olduğu bu model, DAİŞ başta olmak üzere birçok çetenin ve devrim düşmanı güçlerin hedefinde yer alır. Ancak demokratik ulusun 9 boyutundan biri olan öz savunma boyutunun esas alındığı bu sistemde başta kadınlar olmak üzere halklar, Kobanê’de başlayan ve yayılan tarihi bir direnişle çeteleri ve devrim düşmanı güçleri bozguna uğratır. Alternatif olarak önerilen bu sistemin hayata geçirilmesi aynı zamanda bütün dünya için de yeni bir umudu doğurur.      Demokratik modernitenin en somut ve sistemli olarak uygulandığı yer Kuzey ve Doğu Suriye. 2012’den itibaren özellikle üç kanton merkezinde, Demokratik konfederalizm modeli uygulanıyor. Burada temel örgütlenme biçimi olarak kadın özgürlükçü yapılar, kooperatif ekonomi, yerel meclisler ve komünler karşımıza çıkıyor. Rojava’da halklar arası eşitlik, çok dilli eğitim ve ekolojik politikalar benimseniyor. Özellikle Rojava’da kurulan kadın köyü olan Jinwar, kadın özgürlükçü paradigmanın yaşam bulduğu temel alanlardan biri.    Halk meclislerinin güçlü olduğu, eşit temsiliyet ilkesiyle halkların doğrudan karar süreçlerine dahil olduğu bu sistem, Orta Doğu halklarının bir arada barış ve demokratik bir biçimde yaşama koşullarının da örneği oldu. Kadının öncü olduğu devrimle yaratılan bu sistemde öz yönetimlerde eşbaşkanlık sistemi uygulanıyor. Ayrıca kadınların özgün ve özerk kurumlarının yanı sıra ayrı öz savunma gücü de bulunuyor. Bu devrim DAİŞ zihniyetiyle açığa çıkan karanlığa karşı yaratılan bir kadın devrimi olarak biliniyor ve tüm dünya “Rojava Devrimi, kadın devrimidir” diyor. Öte yandan devrimin inşa süreci devam ediyor. Bu inşa sürecine tanık olmak için de dünya halklarından birçok kişi, özellikle kadınlar ve gençler Rojava’ya gidiyor.    Yerel yönetimlerde demokratik modernite pratiği    Bu modelin, Kürdistan’da da çeşitli örneklerle yaşam bulduğu söylenebilir. Belediyelerin halkın iradesiyle kazanıldığı her dönemde, halkın belediyeleri bu modeli esas alarak birçok çalışma ve projeyi hayata geçirdi. Özellikle 2007 sonrası Demokratik Toplum Kongresi (DTK) öncülüğünde il, ilçe ve mahalle düzeyinde kurulan halk meclisleri demokratik toplumun en önemli ayağını oluşturuyor. Bu meclisler ile doğrudan demokrasiyi esas almak ve her toplumun kendi temsilciliğini yapması hedeflenir. Komünler yoluyla su, elektrik, çevre sorunları gibi yerel meselelerde halk katılımı sağlanır. 2009 yerel seçimlerinden sonra eşbaşkanlık sistemi uygulanmaya başlanır. Belediyelerde Kadın Politikaları Daire Başkanlıkları, Kadın Sığınma Evleri, Kadın Kooperatifleri gibi kadın özgürlükçü yapılar kuruldu. Belediyeler sadece hizmet kurumu değil, demokratik toplumu inşa etmenin birer aracı olarak konumlandırıldı. 2014’ten sonra belediyeler düzeyinde demokratik özerklik anlayışıyla hareket edildi. Sivil anayasa, demokratik özerklik bildirgesi, yerel meclisler ve halk forumları ile bu paradigmanın fikirsel taşıyıcısı oldu. Abdullah Öcalan’ın ekolojik ekonomi vurgusuna dayalı olarak Amed, Batman, Wan, Mêrdîn ve Kürdistan’ın birçok kentinde kadın kooperatifleri, organik tarım girişimleri, yerel üretici pazarları oluşturuldu. Tüketim toplumuna karşı kolektif üretim ve ihtiyaç temelli ekonomi anlayışı geliştirilmeye çalışıldı.     Toplumun belleğinde yer edinen alternatif sistem    Kültür alanında da Kürt kültür ve edebiyatını yaşatan kültür merkezleri (Cegerxwîn Kültür Merkezi, Aram Tigran Konservatuvarı vb.) açıldı. Kürdistan doğasının talan edilmesine karşı birçok halk hareketleri tarafından önemli çalışmalar yürütüldü. Kürt hareketi yerel yönetimlerde alternatif bir eğitim ve kültürel yaşatma modeli geliştirmeye yöneldi. Bu model, Abdullah Öcalan’ın demokratik modernite paradigması doğrultusunda şekillendi ve eğitim sistemine alternatif olarak halk temelli, çok dilli, demokratik ve toplumsal cinsiyet eşitlikçi bir eğitim anlayışı esas alındı. Belediyeler öncülüğünde anadilde eğitim sunan okullar açıldı. Kürdistan’ın birçok kentinde Zarokistan ismiyle açılan okullarda okul öncesi çocuklara Kürtçe eğitim imkanı sunuldu, aynı zamanda çocukların kimlik bilinciyle büyümelerine olanak tanındı. Bu okullarda, pedagojik yaklaşımlarında demokratik ve çok kültürlü değerler öne çıkarıldı ve resmi müfredata karşı bir halk modeli oluşturuldu. Belediyelerin desteğiyle aynı zamanda ana dilde eğitim akademileri ve kültür merkezleri de kuruldu. Bunlar arasında Diyarbakır Kürt Enstitüsü, KURDÎ-DER (Kürt Dili Araştırma ve Geliştirme Derneği) ve çeşitli kültür merkezleri yer aldı. Yine belediye tarafından açılan çocuk akademileri, kültür merkezleri ve kadın merkezleri bünyesinde de çocuklara yönelik çeşitli eğitim faaliyetleri yürütüldü. Özellikle kadın merkezleri bünyesindeki “Jinwarên Zarokan” adlı yapılarda, feminist pedagojiyi esas alarak çocuklara yönelik özgürlükçü eğitim faaliyetleri gerçekleştirildi. Bütün bu çalışmalarla, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü modelin hayata geçmesi hedeflendi.    Kürt hareketi belediyeciliği çerçevesinde geliştirilen bu çalışmalar, ana dilde eğitim, toplumsal özgürlük, kadın temelli pedagojik yaklaşım ve ekolojik duyarlılıkla harmanlanmış bir halk eğitimi modeli olarak Türkiye eğitim sistemine alternatif bir örnek oluşturdu. Her ne kadar bu çalışmalar siyasal baskılar nedeniyle kesintiye uğramış olsa da toplumun belleğinde ve halk içinde etkisini sürdüren bir direniş ve kimlik inşa alanı olmayı sürdürüyor.   Türkiye’de ve Orta Doğu’da yaşanan sistem krizi, yeni bir modelin hayata geçirilmesinin önemini gözler önüne sererken, ulus-devletin erkek egemen anlayışına karşı alternatif olan kadın özneli yeni toplum modeli, yaşanan krizin çözümü olarak karşımıza çıkıyor.   Yarın: Kürt Kadını: Sürgünden direnişe, direnişten özneleşmeye