10 Ekim: Gökyüzüne kansız bakmak isteyenlerin ardından dört yıl (4)
- 09:01 9 Ekim 2019
- Dosya
‘Soruşturma sürecinde deliller karartıldı’
Dilan Babat - Habibe Eren
ANKARA - Gar katliamının soruşturma sürecinde delillerin karartıldığına dikkat çeken dava avukatlarından Sevinç Hocaoğulları, “Bu katliam siyasi bir katliam ve kime karşı ne amaçla işlendiğinin adının konması ve cezanın ona göre verilmesi gerekiyordu. Biz bütün bir yargılama boyunca IŞİD’in yaptığı katliamların insanlığa karşı suç kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini söyledik. Bundan da ısrarla kaçındılar. Devletle beraber işlenmiş bir suç. Bunun adını nasıl koyacağız?” diye sordu.
Ankara’da 10 Ekim 2015 tarihinde gerçekleşen ve 103 kişinin yaşamını yitirmesi ve yüzlercesinin de yaralanması ile sonuçlanan patlamanın üzerinden 4 yıl geçti. Ankara Garı’nda gerçekleştirilen katliamın iddianamesi ise katliamdan 15 gün sonra kabul edildi. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk duruşması katliamdan bir yıl sonra gerçekleşti. 36 sanıktan 24’ünün firari olduğu davada 21 aylık süreçte 10 grup duruşması şeklinde 54 celsede görüldü. Karar duruşmasında sanıklardan Abdülmubtalip Demir, Talha Güneş, Metin Akaltın, Yakub Şahin, Hakan Şahin, Halil İbrahim Alçay, Resul Demir, Hacı Ali Durmaz ve Hüseyin Tunç, “Anayasal düzeni ihlal” suçundan birer ve “100 kişiyi kasten öldürme” suçundan da 100’er kez olmak üzere toplam 101’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Diğer sanıkların çoğuna ise “örgüt üyeliğinden” ceza verildi.
Firari sanıkların duruşması 21 Kasım’da görülecek
Dava süreci, yaşamını kaybeden 103 kişinin aileleri ve yaralılarca kurulan 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği tarafından da yakından izlendi. Aileleri davada çok sayıda gönüllü avukat da temsil etti. Mahkeme, dava dosyası kapsamında suçlanan ancak Türkiye’de bulunmadıkları dolayısıyla firari oldukları belirtilen 16 sanık hakkında ise dosyayı ayırmaya kararı verdi. Firari yönden yargılanan sanıkların duruşması 21 Kasım’da görülecek.
Katliamın dördüncü yılında dava avukatlarından Sevinç Hocaoğulları yargılama sürecini ve firari yönden ayrılan sanıklar için devam eden dava sürecini değerlendirdi.
‘İlk yıl delil karartma süreciydi’
Katliamın dördüncü yılında adalet talebiyle ailelerle birlikte hep beraber alanlarda olacaklarını belirten Sevinç, yargılamada katliamın gerçek sorumlularının açığa çıkartılmadığını dile getirdi. Katliamın ilk duruşmasının yaklaşık bir yıl sonra 7 Kasım’da görüldüğünü hatırlatan Sevinç, soruşturma sürecinde dosyanın “gizlilik” kararı ile yürütüldüğünü ifade etti. Sevinç, “Müştekilerden, ailelerden ve onların vekilleri bizlerden dosya saklanmıştı. Bu süreci delil karartma süreci olarak değerlendirebiliriz. Emniyet hiçbir soruşturma ve bu konu ile ilgili hiçbir araştırma yapmadığı gibi katliamın baştan tespit edilen faillerinin olduğu yerler, bomba düzeneklerinin bulunduğu yerler, çevredeki kameralar bunların hesaplaması çok etkin bir soruşturma ile katliam şebekesi aydınlanabilirdi. Ama biz dosyaya yaklaşık bir yıl sonra eriştiğimiz için pek çok delil gizlendikten sonra yargılamaya başlandı. Yargılamada yaklaşık iki yıl gibi bir süreyle tamamlandı” dedi.
‘Yalnızca bomba düzeneklerini hazırlayanlarla sınırlı tutamayız’
36 sanıkla başlayan yargılamada 14 sanığın katliamla suçlandığını diğerleri yönünden ise “örgüt üyeliği” suçlamasının yöneltildiğini ifade eden Sevinç, “Türkiye tarihinin en kanlı kitlesel katliamı ve izinli bir mitingde gerçekleşmiş bir katliam dediğimizde; bu katliamı yalnızca bomba düzeneklerini hazırlayanlar, bombayı getirenler ve intihar eylemini gerçekleştirenler üzerinde sınırlı tuttuğumuzda adalet sağlanmayacağı ortada” diye belirtti.
‘Tek bir kamu görevlisi dahi yargılanmadı’
10 Ekim katliamının Diyarbakır ve Suruç katliamı ardından gerçekleştiğini anımsatan Sevinç, katliam faillerinin emniyet tarafından bilinen, izlenen ve fiziki takibi yapılan kişiler olduğunu belirterek katliamın Diyarbakır ve Suruç gibi göz göre gelmiş bir katliam olduğunu kaydetti. Sevinç, yargılamaya dair şunları söyledi: “Şimdi burada iki bakımdan yargılamanın sağlıklı olmadığını söylemiştik. Tek bir kamu görevlisine dahi dokunulmadı. Yaklaşık üç yıla yakın soruşturma ve yargılama sürecinden bahsediyoruz. Bu hepimizin canını acıtan bir şey. Oraya hayatını kaybeden kişilerin, yaralıların ve yaşam kurtarmaya çalışan sağlık görevlilerinin üzerine kimyasal gazlarla saldıran polisler de dâhil olmak üzere tek bir kamu görevlisi dahil yargılanmadı. Yani bu tabi ki devletin ve yargının bu katliama bakış açısını gösteriyordu. Birilerini cezalandıralım gitsin. 100 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası takdire şayan bir şey değil. 100 insan katledildiği için bu kadar ceza verildi ki sonradan hayatını kaybedenleri de eklemediler.”
‘Katliamda IŞİD ağı ve örgütlenme şebekesi ortaya çıktı’
Büyük cezalarla kimsenin gözünün boyanamayacağını vurgulayan Sevinç, katliamın gerçek sorumlularından hesap sorulmadığını, tek bir kamu görevlisinin yargılanmadığını yineledi. “Kimler, kimler atlandı. Aslında bu yargılama sürecinde bir IŞİD ağı ve örgütlenme şebekesi ortaya çıktı. Antep’ten başlayan Ankara’ya kadar gelen, Antep’in bütün mahallelerine, bütün sokaklarına yayılan sınır boyunda Suriye savaşını kaşıyan, savaşı Türkiye’ye getiren, katliamları gerçekleştiren birbiri ile koordineli jandarmanın da emniyet istihbaratının da MİT’in de içinde olduğu bir katliam şebekesinin izlerini gördük burada” diyen Sevinç, katliam ağının dava sürecinde gizlenmesine rağmen ortaya çıktığını söyledi.
‘Sanıklar göstere göstere yapmış’
Sevinç, değerlendirmesine şöyle devam etti: “İlhami Balı ile konuşanlar kim? İlhami Balı’nın cihatçı transferine onay veren onu adım adım takip eden ve bu katliamın gerçekleştirilmesine olanak sağlayanlar kim? Telefonlarını dinlemelerine rağmen, ne yaptığını görmelerine rağmen tüm bunlar kim dedik? Çünkü bunlar açığa çıkıyordu. İlhami Balı ile ilgili Konya iddianamesi var. İlhami Balı ile ilgili Antalya’da, Antep’te yürütülen bir soruşturma var. Yargıda, devlette ne kadar üstünü örtmek isterlerse, ne kadar bu katliamdaki sorumluluğunu örtmek istese de çok fazla açığa çıktı. Çünkü tüm bunları göstere göstere yapmışlar.”
‘IŞİD’i hareketsiz hale getirecek bir yargılama süreci de olmadı’
DAİŞ ağının açığa çıkarmaya dönük bir yargılama yapılmadığını dile getiren Sevinç, “IŞİD’in bir katliam örgütü olduğu ortada; ama bunlar kim? Nasıl besleniyorlar? Nasıl yer değiştiriyorlar? Nasıl maddi olanaklar sağlıyorlar? Çevrelerinde kimler var?” sorularını sık sık sorduklarını ifade etti. Katliamların peşi sıra gerçekleştiğini hatırlatan Sevinç, “IŞİD’i gerçekten hareketsiz hale getirecek bir yargılama süreci de olmadı. Sonra da büyük büyük laflarla yüzer yıllık cezalarla göz boyamaya çalışıldı. Yargılamanın toplam faillerinin yargılandığı bir süreçten bahsetmemiz ne yazık ki mümkün değil” diye konuştu.
‘Devletle beraber işlenmiş bir suçu nasıl tanımlayacağız’
Firari sanıklar yönünden yargılamanın sürdüğüne dikkat çeken Sevinç, firarilerden İlhami Balı’nın Diyarbakır ve Suruç’ta da katliamın ana planlayıcısı olarak söylenen kişilerden biri olduğunu dile getirdi. Yargılamada en çok adı geçen ve devletle bağı diğerlerine göre daha fazla görünür olan kişilerden birinin İlhami Balı olduğunu ifade eden Sevinç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şimdi firari sanıkların yargılaması devam ediyor. 21 Kasım’da duruşmamız olacak. İnsanlığa karşı suçtan da değerlendirme yapmadı mahkeme. Israrla uzak durdu. Bu katliam siyasi bir katliam ve kime karşı ne amaçla işlendiğinin adının konması gerekiyordu ve cezanın ona göre verilmesi gerekiyordu. Biz bütün bir yargılama boyunca IŞİD’in yaptığı katliamların insanlığa karşı suç kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini söyledik. Bundan da ısrarla kaçındılar. Devletle beraber işlenmiş bir suç. Biz bunu nasıl tanımayacağız? Hangi kalıba sığdıracağız. Bundan kaçınmışlar. Ama gerçekten çok ısrarlı bir çaba sonucunda sanık Erman Ekici hakkında dosyasının ‘örgüt yöneticiliğinden ceza alması gerektiği’ yönünde talebimiz olmuştu. Hakkında suç duyurumuz olmuştu. Ayrılması kararı verildi. Erman Ekici hakkında insanlığa karşı suç suçlaması var. Şimdi 21 Kasım’da firariler yönünden devam eden yargılama ile Erman Ekici hakkında yeni açılan dava birleştirildi. Adalet arayışı tefrik dosyalarla birlikte devam ediyor olacak.”
‘Katliamlar belli politik ihtiyaçlara karşılık gelen eylemler oldu’
Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamlarının tartışılmasına olanak sağlanmasına neden olan ailelerin ısrarlı takibi olduğunu ifade eden Sevinç, 10 Ekim Dava Komisyonu olarak diğer DAİŞ katliamı davalarını da incelediklerini belirtti. “Çünkü bu bir zincir, bunun her bir parçası birbiri ile bağlantılı. Biz Antep dosyalarına erişebildiğimiz kadarıyla örgütün Antep ayağını ve devletle kurduğu ilişkileri gördük ve bunları görünür kılmaya çalıştık” diyen Sevinç, burada ailelerin kararlığının çok fazla belirleyici olduğunu ifade etti. Buradan çıkan bilgilerle diğer katliam davalarına başka gözle bakılmasını sağlayabileceğinin altını çizen Sevinç, “İstanbul’da dâhil gerçekleşen katliamlarda hep belli siyasal süreçlerde, belli politik ihtiyaçlara karşılık gelen eylemler oldular. Ahmet Davutoğlu’nun açıklamasında Haziran- Kasım arasındaki Türkiye’nin en karanlık dönemi olduğunu söylenmişti. İstanbul’da da belli hedeflere ve noktalara yönelik özel eylemlerdi. Herhangi bir dosyada açığa çıkan bilginin diğerlerini aydınlatması için katkısının büyük olacağını düşünüyorum” şeklinde konuştu.
‘Kendi tarihimizi yazdığımız bir süreç oldu’
Bu toprakların katliamlara yabancı olmadığını söyleyen Sevinç, 10 Ekim katliamının kitlesel bir katliam olması bakımından farklı bir acı bıraktığını dile getirdi. Sevinç, konuşmasına şöyle devam etti: “10 Ekim katliamından sonra içinden geçtiğimiz siyasal süreçte dava şöyle bir anlam taşıdı; zaten katliamın kendisi toplumu etkisizleştirmek, pasifize etmek, tamamen demokrasi, barış, emek taleplerini üstüne bir karabasan gibi çökmek üzere yapılmış bir şeydi. Sonrasında gelişen siyasal süreçlerle öyle ilerledi. Toplum tamamen hareketsiz, örgütsüz kılmak istendi. Hakikatin açığa çıkması, görünür olması tarihin iktidarın söylediği gibi ilerlemediğinin aslında kendi tarihimizi yazdığımız bir süreç oldu. Ne yazık ki; diğer kanalların çok bastırıldığı, siyaset alanının daraltıldığı, demokrasi mücadelesinin daraltıldığı, insanlarının fikirlerinin ifade edemediği bir süreçte dava herkesin kısılan sesinin ‘hayır burada siz sorumlusunuz, katliam böyle gerçekleşmedi’ dediği en önemli kanallardan biri oldu. Onun için evet bu dava bitmedi. Bundan sonrası da önem taşıyor.”
‘Sorumluların açığa çıkartılmadığı bir yerde barış mümkün değil’
İktidarın katliamın unutulması için çabaladığını vurgulayan Sevinç, son olarak şunları söyledi: “Geleceğimizi yok sayarak bir düzen kurmak istiyorlar. Bundan sonrada kendi yazacakları tarihi katliamla hepten değiştirdikleri bir süreçte gerçeğin ne olduğunu, hakikatin ne olduğunu açığa çıkartacağımız en önemli kanallardan biri olacağını düşünüyorum. 21 Kasım davası da bu anlamda önemli. Orada eşitlik, adalet, barış, özgürlük için alana çıkanların katledildiği bir ülkede verilmiş bir sözün gereği olarak, ‘bu ülkeye barış gelsin’ diyenler katledildiyse o katliamın bütün sorumlularının açığa çıkartılmadığı bir yerde gerçek anlamda barışın kurulması da mümkün olmayacaktır.”
Yarın: Katliamda yaşamını yitiren Barış Annesi Meryem Bulut’un portresi.