59 yıl geçti: Kelebekler bugünün diktatörlerine karşı direniyor - 3
- 09:02 21 Kasım 2019
- Dosya
Saliha Aydeniz: Toplumun her alanında olmaya devam edeceğiz
Rengin Azizoğlu
DİYARBAKIR - 25 Kasım dolayısıyla kadın siyasetçilere dönük saldırılara ve mücadelelerine ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP’li Saliha Aydeniz, “Eril sisteme karşı örgütlenmenin ve birlikte mücadele etmenin hem sözünü söylediğimiz hem de pratiğini gerçekleştirdiğimiz için bu kadar şiddete, yönelime ve baskıya maruz kalıyoruz. Bizler kadınlar olarak sokaklarda, siyasette ve toplumun her alanında olmaya devam edeceğiz” dedi.
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olan 25 Kasım Mirabal Kardeşler’in anısına her yıl kadınların sokaklara çıkıp taleplerini haykırdığı gün. Mirabal Kardeşler’in katledilişinin 59’uncu yıldönümünde de, dünyanın dört bir yanında aynı sorunların yaşandığı bir dönemde kadınlar yine mücadelelerine devam ediyor. Ülkede ve tüm dünyada fiziksel, siyasal, ekonomik veya sözlü şiddete maruz kalarak susturulmaya çalışılan kadınlar, buna rağmen özgürlük mücadelesinden geri adım atmadı. Eril zihniyetin sömürge ve tahakküme dayalı sisteminde en ağır kölelik koşullarına itilen kadınlar, bin yıllardır köleliğe karşı mücadele ediyor.
Son dönemde verilen bu mücadelede öncü misyonu ise Kürt kadınları üstlendi. Egemen eril sisteme başkaldıran Kürt kadınları, özellikle DAİŞ’e karşı verilen savaşta dünya tarihinde yeni bir sayfa açtı. Yarattığı ve geliştirdiği özsavunma gücüyle Ortadoğu’da, kadınların demokratik hayatın kuruluşu için yürüttükleri mücadeleye öncülük etti. Bir model olan eşbaşkanlık sistemini geliştirdi ve yaygınlaştırdı. Kürt kadınları verdikleri bu mücadele karşısında sokakta, mecliste, çalışma yürüttükleri kurumlarda, medyada, toplumun tüm alanlarında yoğun baskı ve şiddete maruz kaldı.
25 Kasım dolayısıyla Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Saliha Aydeniz, kadın siyasetçilerin yıl içerisinde maruz kaldığı saldırılara ve yürüttükleri mücadeleye ilişkin sorularımızı yanıtladı.
* Yıl içerisinde kadın siyasetçiler Meclis’te, alanlarda, medyada nasıl bir şiddete maruz kaldı?
Bugün içinde bulunduğumuz koşullarda, evde, okulda, sokakta, Meclis’te, kurumlarda bu toplumun belirlemiş olduğu değer yargılarını sonuna kadar savunan, direten bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu zihniyet karşısında biz toplumun yarısını oluşturan kadınlar olarak her alanda söz sahibi olacağız. Toplumsal rolleri altüst eden bir düşünce ve örgütlenme yapısı içerisindeyiz. Toplumun eril zihniyet üzerinden duruşunun karşısında her alanda söz, yetki, karar ve pratik boyutuyla yer almak için verdiğimiz bir mücadele ve geldiğimiz bir nokta var. Bizim durduğumuz yer karşısında eril devlet zihniyeti zorlanıyor ve ete kemiğe dönüşen bir şekle bürünüyor. Kadının toplumdaki yerinin sadece hizmet olmadığını, bunun yanında siyasetini üreten, eğitimini yapan, ekonomisini yürüten bir konumda olması gerektiğini savunuyor ve mücadelesini veriyoruz. Ben de bir Kürt kadın siyasetçi olarak tüm bu yapı içerisinde bu sisteme karşı sonuna kadar mücadele veren ve bu mücadeleyi verirken de sadece klasik sistemin önümüze koyduğu bürokrasiyle değil, toplumla bu sorunun çözülebileceğini savunan bir yerden sürekli olarak toplum içerisinde, sokakta, kurumlarda olmaya çalışıyorum. Biz bu erkek zihniyet karşısında dimdik duruyoruz. Korkmadığımızı, itaat etmediğimizi, susmadığımızı pratiğimizle hayata koyuyoruz. O yüzden Meclis’te, sokakta sürekli şiddete maruz kalıyoruz.
“Polisin sürekli ‘bizi görmeyen, öteleyen bir dil üzerinden topluma bir mesaj verme’ hali söz konusu. Bu yaklaşım karşısında dimdik durduğumuz için onların kimyası allak bullak oluyor.”
Polis şiddetiyle çok sık karşı karşıya kalıyoruz. Polisin sürekli bizi görmeyen, öteleyen bir dil üzerinden topluma bir mesaj verme hali söz konusu. Bu yaklaşım karşısında dimdik durduğumuz için onların kimyası allak bullak oluyor. Bize karşı sürekli olarak ‘Devletim ben’ demelerinin sebebi de tam da bundan. Hepsi kendini devletin kodlarını yerine getirenler olarak gördükleri için ağızlarından bu sözcükler çıkıyor. O ‘Ben devletim’ diyor ben de karşısına dimdik çıkıyorum ve diyorum ki ‘Devlet sen değilsin, bu toplumdur, halktır, benim’. Sadece erkekten oluşan bir yapı olmadığını duyması onun beslenmiş olduğu zihniyeti alt üst ettiği ve kendisini ifade edemediği için şiddete başvuruyor. Kendini bana ve siyasetime kabullendiremediği için yönelime, itibarsızlaştırmaya başvuruyor.
Kadın olduğunuzda sizi dikkate almayan, görmeyen ve sizin yerinize hiç olmazsa erkek vekili veya erkek yöneticiyi dikkate alan durumlarla her zaman karşılaşıyoruz. Bu, hem farklılığı kabul etmeme hem de kadın iradesini yok sayma girişimidir. Bir eylem veya etkinlikte en fazla karşılaştığımız cümle şudur; Sizinle konuşulmuyor. Neden? Çünkü onun diktesini kabul etmiyoruz. O yüzden belki kendince ‘erkekle daha iyi anlaşırım’ diye düşünerek erkeklere yöneliyorlar. Çok adım attığımızı ve ilerleme kaydettiğimizi de düşünüyorum. Toplum nezdinde de artık değişim ve dönüşümde kadın mücadelesinin başat rolü olduğunu biliyoruz. Bunu görmezden gelmeye çalışsalar da görmek zorunda kaldıkları yerler ve noktalar da oluyor. Biz bu sistemi ters düz ediyoruz, bu sisteme karşı örgütlenmenin ve birlikte mücadele etmenin hem sözünü söylediğimiz hem de pratiğini gerçekleştirdiğimiz için bu kadar şiddete, yönelime ve baskıya maruz kalıyoruz. Ancak güçleri yetmiyor bu net.
* Sadece ülke içinde değil dışında da kadın siyasetçilerin hedef alındığını görüyoruz. Türkiye’ye bağlı paramiliter güçler tarafından katledilen Kürt kadın siyasetçi Hevrîn Xelef’in görüntüleri basına sunuldu. Hevrîn’i katleden ve işkence eden bu zihniyeti nasıl değerlendiriyorsunuz?
‘Rojava’nın anlamı ne? Ve neden bu kadar yönelim alıyor?’ diye bir bakmak, sormak gerekiyor. 2011’de Suriye iç savaşı başladığında Rojava halkı ne BAAS Rejimi ne de hegemonik güçlere bağlı kalıp, kendi kendine yetebilme ve yönetebilmenin mümkün olabildiğini düşünüp oradaki halklarla birlikte 3’üncü yol yarattı. Bu 3’üncü yolda bir toplumsal inşa süreci gerçekleşti ve geldiğimiz aşamada eşbaşkanlık siteminin, her alanda kadın temsiliyetinin gerçekleştiği bir sistem inşa edildi. Bu sistem tüm dünyaya örnek olmuş bir sistemdir. Bu sistemi boğmak isteyen eril zihniyetin oluşturduğu IŞİD ilk önce kadınları hedef aldı. Kadınları köleleştirdi, kaçırdı ve birçok ülkede pazarlarda sattı. Herkes IŞİD’e karşı sözünü söyledi ancak kadınları satmasına söz söylemedi. IŞİD nasıl ki kadını orada hedefine aldıysa da en çok kadın üzerinden bitirildi. Kobanê’de kadınların verdiği mücadele IŞİD’in korkulu rüyası oldu. IŞİD’i oluşturan eril zihniyetin de korkusu kadının örgütlenmesi ve mücadelesidir. Bugün Özgür Suriye Ordusu adındaki çetelerin IŞİD’ın kılık değiştirmiş hali olduğunu çok iyi biliyoruz.
“Ekin Wan’ı unutmadık. Kadını mücadelesi veren Ekin Wan’ın bedeninin teşhir edilmesi aslında ‘Kadın mücadelesi verirseniz böyle teşhir olursunuz’ demektir. Çiçek Kobanê, Hevrîn Xelef şahsında Rojava Kadın Devrimi’nin bastırılması amaçlandı.”
Eril sistem toplumu dizayn etmek istediğinde ilk önce kadına yöneliyor. Kürt kadın siyasetçi Hevrîn Xelef’in de bu şekilde katledilmesinin sebebi budur. Siyasetçi kadın üzerinden topluma mesaj verilmek istendi. Geçtiğimiz haftalarda Çiçek Kobanê’nin esir alınması ve esir alındıktan sonra çetelerin etrafında görüntü çekerek iştah kabartması da yine aynı sebeptendir. Ekin Wan’ı unutmadık. Kadını mücadelesi veren Ekin Wan’ın bedeninin teşhir edilmesi aslında ‘Kadın mücadelesi verirseniz böyle teşhir olursunuz’ demektir. Çiçek Kobanê, Hevrîn Xelef şahsında Rojava Kadın Devrimi’nin bastırılması amaçlandı.
* Son bir yıl içerisinde en fazla saldırıya maruz kalan kadın kazanımlarından biri de ‘Eşbaşkanlık sistemi’ oldu. Bu saldırıların sebebi nedir?
Bizler eşbaşkanlığı iki koltuk olarak ya da temsilen bir kadının bulunması olarak değerlendirmiyoruz. Eşit temsiliyetle toplumun tüm alanlarında kadın ve erkeğin eşit düzeye gelmesini ve toplumsal rollerin alt üst edilmesinin pratikte hayata geçirmesi olarak görüyoruz. Halklar nezdinde de iki cins üzerinden değerlendirilmesinde de kadının toplumda eşit seviyeye gelmesi toplumun eşitlenmesi anlamına gelir. Eşbaşkanlık sisteminde iktidara yer yoktur. Eşit temsiliyette eril zihniyetin kendini var edeceği, toplumların üzerinde hegemonya kuracağı bir alan kalmayacaktır. Asimilasyon politikalarının istenilen düzeye varmaması kadın mücadelesi sayesindedir. Kadın bu politikaların karşısında anadilini kullandığı için tıkaç olarak durdu, toplumun değer yargılarını koruyup bugünlere kadar getirdi. 100 yıllık asimilasyon politikalarının tutmadığı görüldü ve o yüzden şimdi kayyım politikasıyla en önce kadın kurumları kapatıldı, kadın eşbaşkanlar tutuklandı, siyasi operasyonlarda kadınlara yöneliyor.
“Kadın katliamlarını, taciz, tecavüzü yaşamadığımız bir gün yok. Bugün diktatöryal sistem oluşturulmak isteniyor. Bu sistemde toplum yoktur, kadın yoktur dolayısıyla kadın mücadelesi yok edilmek istenir.”
Rojava’da kadın devrimi boğulmaya çalışılırken, Kuzey Kürdistan’da kadın mücadelesinin bedelleriyle oluşturulan kurumlar kayyım eliyle kapatılıyor, kadın mücadelesi yürütenler siyasi operasyonlarla gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, tehdit ediliyor ya da katlediliyorlar. Son dönemde kadın katliamlarının devasa düzeye çıkmasındaki amaç aslında tam da budur. Kadın katliamlarını, taciz, tecavüzü yaşamadığımız bir gün yok. Bugün diktatöryal sistem oluşturulmak isteniyor. Bu sistemde toplum yoktur, kadın yoktur dolayısıyla kadın mücadelesi yok edilmek istenir. Bu kadar kadın katliamının ve topluma verilen mesajların sebebi budur. Eşit temsiliyet ya da eşbaşkanlık birilerinin bize bahşettiği bir sistem değildir. 90’lı yıllardan günümüze kadar kotadan, komisyonlardan, belli düzeylerde oranlarla, bedeller ödenerek ve onlarca yıl mücadele yürüterek elde edinilmiş bir kazanımdır. Kadınlar bu kazanımlarından kolay kolay vazgeçmeyecekler.
* Tüm bu saldırılara karşı kadın siyasetçiler olarak nasıl bir mücadele hattı ortaya koyacaksınız? 25 Kasım’ı kadın siyasetçiler olarak nasıl karşılayacaksınız?
Şiddetle kendini var eden bu sistem her ne kadar siyasi operasyonlarla, katliamlarla, tacizle, tecavüzle, savaşlarla üzerimize gelse de bizler kadınlar olarak sokaklarda, siyasette ve toplumun her alanında olmaya devam edeceğiz. Onlar bir katlediyor ancak biz binleriz ve katliamları karşısında susmayacağız. Erkek sisteme karşı mücadelemizi birlikte büyüteceğimizi hep söyledik söylemeye de devam edeceğiz. Yan yana durarak ve birlikte mücadele ederek tüm dünya kadınlarıyla birlikte daha güçlü olduğumuzu defalarca kanıtladık. Bundan sonra da bu sisteme karşı kadın mücadelemizi her alanda yürütmeye devam edeceğiz. Bir kişi daha eksilmeyeceğiz.
Kadına yönelik şiddetin, katliamların, tacizin, tecavüzün yaşandığı bir dünya içerisinde yaşıyoruz. Kadına yönelik şiddet bir ay, bir hafta değil her gün her dakika her saniye konuşmalı tartışmalı ve buna dönük mücadele yürütülmeli. Bizler mücadelemizi her alanda nasıl verdiysek 25 Kasım’a giderken de alanlarda olmaya, sesimizi yükseltmeye, birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz. 25 Kasım’a doğru halkla, kadınlarla buluşarak birbirimize şiddeti anlatarak, şiddete karşı nasıl mücadele edeceğimizin farkındalığını oluşturacağız. Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü olan 25 Kasım bizim için bir fırsat. Bu gün de alanlarda kadınlarla buluşarak sesimizi daha gür çıkaracağız.
Yarın: Mevsimlik tarım işçisi kadınlar: Köle gibi çalışmak ta şiddet değil mi?