Zulme karşı diz çökmeyenlerin direnişi: Cizre (2)
- 09:01 10 Aralık 2019
- Dosya
‘Takipsizliğe bırakılan her dosya faili meçhule bırakılmıştır’
Rojda Aydın
ŞIRNAK - Cizre’de ilan edilen sokağa çıkma yasağı ve katliamın üzerinden 4 yıl geçerken, katliama ilişkin pek çok dosya “hukuka uygun” denilerek takipsizlik kararıyla sonuçlandı. Cizre davası avukatlardan Newroz Uysal, “Takipsizliğe bırakılan her dosya faili meçhule bırakılmış bir dosyadır” diyerek sürecin takipçisi olmaya devam edeceklerinin altını çizdi.
Şırnak Valiliği’nin 14 Aralık 2015’te Cizre ilçesinde ilan ettiği sokağa çıkma yasağı 79 gün sürdü. 2 Mart 2016’da sona eren abluka ve saldırılarda 300’e yakın kişi katledildi. Yasak boyunca aralarında ağır yaralıların olduğu ve bodrumlara sığınan 177 kişi, polis ve asker tarafından yakıldı. 92 kişi kimlik bilgileri açıklanmadan kimsesizler mezarlığına defnedildi.
Abluka boyunca hiçbir gazeteci, siyasetçi, kurum ya da kuruluşun Cizre’ye girmesine izin verilmedi. Cizre ablukasında sivil yerleşim alanlarına yönelik top atışları ve psikolojik baskı yöntemleriyle halk göçe zorlandı. Direniş tarihiyle tanınan Cizre halkı, baskılar karşısında da evlerini ve topraklarını terk etmedi.
Cizre katliamının yargı süreci
Katliam ve hak ihlallerine karşı 2015 ve 2016’da Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) çok sayıda başvuru yapıldı. Bu başvurularda AYM ve AİHM’den hak ihlallerinin önüne geçebilmek için geçici tedbir kararları vermeleri istendi. AİHM, içtüzüğünün 41’inci maddesi uyarınca bu başvuruların öncelikli olarak ele alınmasına karar verdi. AİHM, bu kararın bir sonucu olarak 15 Aralık 2016’da sokağa çıkma yasakları bağlamında 160’tan fazla kişiyi temsilen yapılan 34 başvuru hakkında Türkiye’den savunma istedi ve başvurucuların esası hakkında 13 Kasım 2018’de duruşma yaptı. AİHM, 7 Şubat’ta açıkladığı kararında Cizre sokağa çıkma yasağı ve ölümleri ile ilgili yapılan başvuruları “kabul edilemez” buldu.
Mahkemenin ihlallere bakışı hafifletici
AİHM, başvuruların hem esası hem de kabul edilebilirliğiyle ilgili duruşma yapmaya karar verdiğini temmuz ayında duyurdu. Ancak Mahkeme bütün dosyalar için duruşma yapmak yerine içlerinden iki dosyayı seçerek bu iki dosyada yapılacak olan usul ve esas tartışmalarını, geri kalan bütün dosyalar için de uygulamaya karar verdi. Sokağa çıkma yasağının yasallığını Ömer Elçi dosyası üzerinden, sokağa çıkma yasakları sonrasında Cizre’de yürütülen operasyonun niteliği ve meydana gelen ölümlerin hukuki tartışmasını da Orhan Tunç dosyası üzerinden yapacağını açıkladı. Kabul edilebilirlik ve esas üzerine yapılan duruşmaya, Avrupa ve Türkiye’den birçok insan hakkı kuruluşu temsilcisi ve avukat katıldı. Cizre’de devlet eliyle yapılan katliam ilk defa uluslararası bir mahkemede tartışıldı. Cizre’deki katliamlarla ilgili devlet ilk defa savunmada kaldı. Türkiye, kamuya açık alanda yasak ilan etmesi ve Cizre bodrumuyla ilgili kendini aklayan bir savunma raporu sundu.
‘Her türlü hukuksal mücadeleyi sürdürdük’
Cizre davası avukatlarından Newroz Uysal, davanın akıbeti hakkında ajansımıza konuştu. Newroz, 2015-2016 yılları arasında Şırnak ve ilçeleri ile bölgenin birçok kentinde sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiğini hatırlattı. Yasaklar sürecinde Özgür Hukukçular Derneği (ÖHD) olarak yasakların sebep olduğu ihlallere karşı arayış içerisine girdiklerini ifade eden Newroz, yasakların kaldırılması ve hak ihlallerinin hem Türkiye’de hem de uluslararası alanda duyulması ve bilinmesi için türlü çalışmalar içerisinde bulunduklarını aktardı.
‘120 kişinin dosyasını takip ediyoruz’
14 Aralık 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasağıyla birlikte resmi verilere göre 286 kişinin katledildiğini dile getiren Newroz, yaşanan olaylarda dernek olarak takip ettikleri yaklaşık 160 dosya olsa da resmi vekalet ilişkisi kurdukları ve şu an takip ettikleri 120 dosyanın olduğunu ifade etti. Newroz, “Katliam boyutuna varan devlet şiddetini, katliamın boyutunu ve devletin yaşam hakkı ihlallerini ortaya çıkarmaya çabalıyoruz. Yasak devam ederken hem Anayasa Mahkemesi’ne hem de İnsan Hakları Mahkemesi’ne bodrumlarda mahsur kalanların kurtarılması için başvurular yaptık. Bu süreç yasak sonrasında da devam etti” dedi.
‘Dünya kör, sağır, dilsizi oynadı’
Yasağın ilan edildiği 14 Aralık 2015 tarihinden 24 Ocak 2016’ya kadar olan süreçte tekil ölümlere tanıklık ettiklerini ve bu süreçte çocuk ve yaşlıların katledildiğini söyleyen Newroz, 24 Ocak tarihinden sonra “bodrumlar” sürecinin başladığını belirtti. Bodrumlarda mahsur kalan yurttaşların kurtarılması için tüm dünya kamuoyunun bilgilendirildiğini belirten Newroz, “Ancak ne yazık ki tüm girişimlere rağmen dünya siyaseti kör, sağır ve dilsizi oynadı. Üç bodrumda da insanların yakılarak ya da bomba patlaması ile katledilmesine seyirci kalındı. O noktadan sonra her üç adreste bulunan herkes yaşamını yitirdi” dedi.
'Mahkeme kendini asker yerine koydu’
Hukukçular olarak Anayasa Mahkemesi ve AİHM’e yaşam hakkı üzerine yapmış oldukları tedbir başvurularının reddedildiğini hatırlatan Newroz, “Türkiye’de Anayasa Mahkemesi kendini devlet, asker ve Genelkurmay yerine koyup süreci hukuken değerlendirmeden tedbir başvurularını reddetti” diye konuştu.
‘Savcılar katliamın üzerini kapatıyor’
“AİHM, yapılan tedbir başvurularından bir kısmını kabul etti ancak tedbir talepleri kabul edilenlerin hemen hemen hepsi hayatını kaybetti” diyen Newroz, “Bunlardan Cihan Karaman, Orhan Tunç hayatını kaybetmiş olsa da tek bir yaralı Helin Öncü kurtarıldı. Yaşanan durum hukuka aykırı olmasına rağmen bunu değerlendiren bir mahkeme bulamadık” diye ifade etti. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı’nın "olayda hukuka uygun sebeplerin mevcut olduğu anlaşıldığından" kovuşturmaya yer olmadığı kararını vermesine işaret eden Newroz, “Devlet yapmış olduğu katliamı her zaman örtmeye çalışır. Kişilerin diri diri yakıldığı otopsi raporlarında yazılmış olmasına rağmen savcılar katliamın üzerini örtmek için yarışıyor” dedi.
‘Cenazesini alamayan aileler var’
“Savcılar olay yerine gitmişler gibi tutanaklara imza atmışlar ” diyen Newroz, yaşanan hukuksuzluğu şöyle açıkladı: “O dönem kimi ailelerin kimyasal kullanıldığına dair iddiası vardı. Biz avukatlar olarak bu iddiaları ciddiye almak zorundaydık. Bunla ilgili de başvuru yaptık. Bizim itirazlarımız üzerine yapılan olay yeri incelemesinde bile savcı birinci bodrum diye tabir ettiğimiz Bostancı Sokak’taki adrese girmedi. Güvenlik kaygısı ile dışarıda bekledi. Biz kendi avukat arkadaşlarımız ile içeriye girerek kendimizce delil toplama girişimlerinde bulunduk. Olay yaşandıktan sonra kimi rakamlar ortaya çıktı. 300 kişinin hayatını kaybettiği söylendi. Yine cenazesini alamayan aileler bulunuyor.”
‘Çok sayıda dosya kapandı’
Savcıların katliama ilişkin yaptığı değerlendirmeden de söz eden Newroz şöyle konuştu: “Bugüne kadar kişilerin nasıl öldüğünden ziyade ‘terörist midir değil midir’ diye değerlendirme yaptılar. Savcı bu değerlendirmeyi 35 günlük bebek Muhammed için de yaptı. Bizim kamu personeli dediğimiz devletin bilgisi dâhilinde yaralanan İrfan Uysal dosyası için de yapıldı. Şu an savcılar ‘Ben ne yapabilirim de bu kişiyi terörist olarak lanse ederim ve dosyayı kapattırırım’ derdine girdi. Bunu da yine elini güçlendiren tanıklar aracılığıyla yaptı. Birçok dosyada aslında var mı yok mu bilinmeyen gizli tanıklar ya da işkenceye maruz bırakılarak ifade verdiğini dile getiren gizli tanıklar var. Savcılık ölüm olayını araştırmadan ‘Hukuken uygun bir ölümdür. Çünkü güvenlik güçleri ile çatışmaya girmiştir ve ölümü meşru müdafaadır’ deyip şu ana kadar 38 tane dosyayı kapattı.”
‘İtirazlarımızın çoğu reddedildi’
Dosyaların kapatılmasına ilişkin itirazlarını da sunduklarını ifade eden Newroz, itirazların çoğunun reddedildiğini söyledi. AYM’ye götürdükleri onlarca dosyada yargılama sürecinin devam ettiğini belirten Newroz, “Bunun yanında bu yaşanan durumun bir de tanzim boyutu var. İdare Mahkemesi de dosyayı ele almak yerine reddetmekle yetiniyor. Bu soruşturma dosyalarının hiçbirinde faili bulma derdi yok. Şu ana kadar savcılığın ciddi anlamda araştırma yaptığı ve iddianameye dönüştürdüğü hiçbir dosya yok. Faillerin yargılanması için değil dosyaların üstü kapatılsın diye çaba harcanıyor” diye konuştu.
‘Sorularımıza gerçek anlamda cevap alamadık’
“Bu insanlar nasıl öldü, nasıl yandı, oradan çıkma ihtimali var mıydı, AİHM’e yapılan başvurulara rağmen neden bu insanlar oradan çıkarılmadı, devletin gerçek anlamda bu ölümler ile ilgili kastı hangi derecede?” diye soran Newroz, bugüne kadar bu sorulara gerçek anlamda cevap alamadıklarını söyledi. Sokağa çıkma yasağının 4’üncü yılına girilirken hala aydınlatılmayan, karanlıkta bırakılan, hesabı sorulmayan yüzlerce dosyanın bulunduğunun altını çizen Newroz, “Ancak bu bizim için hukuki anlamda kabul edebileceğimiz gerekçeler olmadığı gibi hukuken de bunun hesap verilebilirliği üzerinden itirazlarımızı yapmaya devam ediyoruz” diye belirtti.
‘Devletin vermiş olduğu refleks hukuki bir refleks değil’
Şu ana kadar takipsizlik kararı verilen dosyalardan 62’sini Anayasa Mahkemesi’ne taşıdıklarına dikkat çeken Newroz, “AYM süreci bildiğiniz üzere AİHM’nin 35 başvuru ile ilgili kabul edilemezlik kararının ardından dosyalarımız AYM’ye gitmeye devam ediyorken, katliamın, yaşanan sürecin aydınlatılması noktasında hukuki durak olarak AYM’nin vereceği kararı belirliyoruz. Bu karar bir ihlal kararı mı olur, yoksa kabul edilemezlik kararı mı olur, yoksa ihlalin gerçekleşmediği kararı mı olur kestirilmesi şu an için güç. Çünkü devletin sokağa çıkma yasakları sürecinde vermiş olduğu refleks hukuki bir refleks değil. Aksine düşmanca, intikam alırcasına ve dosyaların üstünü kapatmaya dönük cevapsızlık politikasının sürdürülmesinin devamı olarak görüyoruz” diye vurguladı.
'Faillerin ortaya çıkması için herhangi bir adım yok'
Cizre dosyaları noktasında her türlü mekanizmayı zorlamaya çalıştıklarını ifade eden Newroz, son olarak şunları söyledi: “Biz bunu hukuken de uluslararası anlamda diplomatik olarak da sürdüreceğiz. Bu sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz. Aslında takipsizliğe bırakılan her dosya faili meçhule bırakılmış bir dosyadır. Çünkü bu dosyalar bir kişinin ölümü üzerine, gerçekleşen ölümü aydınlatmak üzerinden açılırken soruşturma bir anda kişiyi suçlayan, kişinin ‘örgüt üyesi’ olup olmadığı tartışmasına dönen bir hukuksuzluk ağına dönüştü. Bu dosyalar kapanırken kolluk güçleri tarafından bu kişilerin öldürüldüğü kabul ediliyor. Ama hangi kolluk birimi, hangi görevli, ne zaman, hangi silahla, ne şekilde öldürdüğüne dair hiçbir bilgi yok. Bizler açısından bugüne kadar hiçbir dosyanın faili ortaya çıkmamıştır. Devlet fail olduğunu kabul etmiş olsa dahi failleri ortaya çıkarmaya dönük hiçbir arayışa gidilmediği için her bir dosya faili meçhule bırakılmış dosyadır.”
Yarın: Hezni Aslan 4 yıldır Cizre bodrumlarında kızının cenazesini arıyor