2020'ye doğru giderken: Kadınlar bu yıl saldırılara karşı özsavunma zırhını kuşandı

  • 09:01 24 Aralık 2019
  • Dosya
Beritan Canözer
 
DİYARBAKIR - TJA aktivisti Gülcihan Şimşek, kadınların son bir yıllık süreçte kültürel soykırıma maruz kaldığını ve ekonomik kriz gibi ülkenin temel sorunlarından da çok etkilendiğini kaydederek, kadınların bu saldırılara karşı özsavunma zırhlarını kuşandıklarını söyledi. 
 
Türkiye ve bölgede kadınlar erkekler tarafından katlediliyor, şiddete maruz kalıyor, hakları ihlal ediliyor. Bir yılda 450’ye yakın kadının katledilmesi eril zihniyetin kadın düşmanlığını açıkça gözler önüne seriyor. Buna karşı kadınların da mücadelesi büyüyor ve yayılıyor. 2019 yılı boyunca kadınlar her yerde katliam ve şiddete karşı direndi, alanları terk etmedi. Bölgede de Tevgera Jinên Azad (TJA) kadınlarla birlikte alanlara çıkarak birçok eylem ve etkinlik programını hayata geçirdi. TJA 2019 yılına açlık grevi direnişleri ile başlarken, eylem ve etkinliklerde onlarca üyesi ve aktivisti gözaltına alındı, birçoğu tutuklandı. Bu baskı ve saldırılara rağmen sokaklarda olmaktan çekilmeyen TJA, kadın katliamları, kültürel soykırım, çocuk istismarı ve doğa katliamına karşı harekete geçerek, 19 Temmuz’da 6 aylık kampanya başlattı.
 
“Değişim ve Özgürlük İçin Sen de Ayağa Kalk” şiarıyla başlattıkları kampanya kapsamında aylık planlamalar çıkaran TJA, birçok kentte seminerler, paneller, etkinlikler gerçekleştirdi. Öte yandan “değişim ve dönüşümü” esas aldığını sık sık dile getiren TJA, erkeklere de eğitim atölyesi düzenleyerek, zihniyet değişimini sağlamayı amaçladı. Ev ev dolaşan TJA, kadınlara toplumsal cinsiyeti anlatarak, haklarını tanıttı.
 
‘Kadınların yüzyılı’
 
21. yüzyılı dünyada kadın direnişlerinin yüzyılı olarak tanımladıklarını söyleyen Gülcihan, bu yüzyıl içerisinde kadına yönelik faşizmin, şiddetin, militarizmin ve cinsiyetçiliğin yoğun bir şekilde yaşandığını belirtti. Erkek saldırılarına karşı kadınların direnişinin ve mücadelesinin de en çok konuşulduğu ve kadınların her türlü haksızlığa karşı sokağa çıktığı bir yüzyıl olduğunun altını çizen Gülcihan, kadınların her gün daha fazla örgütlendiğini ve mücadelesini büyüttüğünü ifade etti. Özellikle Ortadoğu’da Şengal ve Rojava şahsında kadınlara yönelik saldırılara çokça tanık olduklarını kaydeden Gülcihan, önce DAİŞ ardından ise Türkiye destekli ÖSO çetelerinin kadın bedeni üzerinden savaş politikasını yürüttüğünü söyledi. Gülcihan, kadınların hiçbir saldırıya boyun eğmediğine işaret ederek, “Rojava’da DAİŞ kadınlar nezdinde yenilgi yaşadı. Kadınların direnişi ile Rojava özgürleştirildi ve kadın direnişi yüz yılı olarak 21’inci yüzyılda tarih yazıldı. Rojava Devrimi tüm dünya tarafından bir kadın devrimi olarak görülüyor, tanınıyor” dedi.
 
‘Kadınlar özsavunma zırhını kuşandı’
 
Kadınların kültürel soykırıma maruz kaldığını ve ekonomik kriz gibi ülkenin temel sorunlarından da çok etkilendiğini söyleyen Gülcihan, kadınların bu saldırılara karşı özsavunma zırhlarını kuşandıklarını belirtti. Şili’de başlayan Las Tesis dansının neredeyse her ülkede yapıldığını ve yalnızca Türkiye’de kadınların saldırıya uğradığını dile getiren Gülcihan, “Emma Goldman ‘dans edemediğim devrim benim devrimim değildir’ demiş bundan 100 yıl önce ve bugün kadınlar dans ile şiddete, cezasızlıklara, şüpheli ölümlere dikkat çekiyor. İktidar asıl suçlunun kendisi olduğunu bildiği için de her koldan kadınlara saldırıyor. Kadınları hedef göstererek, kendi üzerindeki okları başka yöne yöneltmeye çalışıyor. Fakat artık 7’den 70’e herkes kadına yönelik şiddete, katliamlara, tecavüze karşı sokağa çıkıyor. Kimsenin artık tahammülü kalmış değil” ifadelerine yer verdi.
 
‘Eşbaşkanlık mor çizgimizdir’
 
Eşbaşkanlık sistemine ve siyasette eşit temsiliyete değinen Gülcihan, yaşamın her alanında olduğu gibi siyasette ve yerel yönetimlerde de kadınların varlığından rahatsızlık duyulduğunun altını çizdi. Gülcihan, “Kürt kadın hareketinin en büyük kazanımlarından olan eşbaşkanlık sistemine dönük bir saldırı politikası yürütüyorlar ve eşbaşkanlarımızı gözaltına alıyorlar. Eşbaşkanlık sistemi bizim mor çizgimizdir ve sistemimize yönelik hiçbir baskı, saldırı bize geri adım attıramayacak. Eşbaşkanlık sisteminde ısrarcıyız ve kararlıyız. Öte yandan onlarca kadın arkadaşımız şu an cezaevinde. Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ ve daha nice siyasetçi arkadaşımız, kadın mücadelesine yıllarını vermiş ve bedeller ödemiş arkadaşlarımız zor koşullar altında, hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutuluyor. Biz bunun aslında bir siyasi yargılama olduğunu biliyoruz. Arkadaşlarımız siyasi rehine olarak cezaevinde tutuluyor. Haklarında kesinleşmiş hiçbir suç olmamasına rağmen, demokrasi çerçevesinde, düşünce özgürlüğü ve siyasi kimlik altında yaptıkları tüm çalışmalar illegalleştiriliyor” diye aktardı.
 
‘Açlık grevi eylemleri bizim açımızdan önemliydi’
 
TJA olarak yoğun bir yılı geride bıraktıklarını kaydeden Gülcihan, 2019 yılı içerisinde çok sayıda üyelerinin, aktivistlerinin gözaltına alındığını ve tutuklandığını anımsattı. Gözaltı ve tutuklamaların yanı sıra kazanımlarının da hedef alındığını dile getiren Gülcihan, “Bu kazanımlarımıza yönelik saldırılar da gerçekleşti. 2019’un en önemli eylemleri bizim açımızdan açlık grevleri eylemleriydi. Cezaevinde Leyla Güven arkadaşımız şahsında başlayan ve tüm cezaevlerine yayılan açlık grevleri direnişleri de kadın öncülüğünde başlamış direnişlerdi. Açlık grevleri tecrit sistemine karşı başlamıştı ve talep de tecridin kırılmasına yönelikti. 3 mevsim süren direnişin ardından bu direniş bir nebze de olsa amacına ulaşmış ve tecridi kısmen kırabilmişlerdi. Tecrit yalnızca Sayın Öcalan’ın değil, kadınların da tecrit edilmesi demektir. Bu nedenle önemli bir eylemdi. Bizler de sokakta açlık grevlerini sahiplendik ve destek eylemleri düzenledik. Eylemlerimize yönelik sert saldırılar yapıldı ama hiçbir saldırı bize geri adım attıramadı. Yine beyaz tülbentli annelerin direnişi dünya gündemine geçmiş direnişlerden oldu. Anneler hiçbir polis saldırısına aldırış etmeden her gün alanlarda oldu” diye anlattı.
 
‘Topyekûn bir direniş ve mücadele’
 
8 Mart Dünya Kadınlar Günü için güçlü bir çalışma yürüttüklerini ve binlerce kadının katıldığını hatırlatan Gülcihan, hemen ardından ise aynı güçlü kadın katılımıyla Newroz’u kutladıklarını ifade etti. Gülcihan, “Yıl içinde birçok çalışmamız, eylemimiz oldu. En önemli çalışmalarımızdan biri de 19 Temmuz’da ilan ettiğimiz 6 aylık kampanyamızdı. ‘Değişim ve dönüşüm için sen de ayağa kalk’ şiarı ile TJA olarak 6 aylık bir eylem takvimi çıkardık. Planlamalar arasında paneller, köy ve mahalle çalışmaları, örgütlenme, erkeği değiştirme ve dönüştürme atölyeleri, eğitim atölyeleri, etkinlikler gibi birçok çalışmaya yer verdik. Ev ev dolaştık ve şiddete karşı mücadele yöntemlerini anlattık. Kampanyanın amacı buydu zaten. Militarizme, faşizme, cinsiyetçiliğe, kültürel ve ekolojik soykırıma, tacize, tecavüze karşı örgütlenme ve mücadele etmek. Topyekûn bir direniş, mücadele dönemiydi bizim açımızdan” diye belirtti.
 
‘6284’ün uygulanmaması katliamlara göz yummaktır’
 
Yıl boyunca yaşanan kadın katliamlarındaki artışa da değinen Gülcihan, kadınların alternatifsiz olmadığını ve bu artışa sessiz kalmayacaklarının altını çizdi. Gülcihan, “Kadınlar olarak bunu kabul edemeyiz. 12 ayda 450’ye yakın kadın katliamı yaşandı. Bu kabul edilebilecek bir durum değil. Amacımız bu rakamları düşürmek değil, ortadan kaldırmak. Kampanyamız kapsamında yaptığımız tüm çalışmalarda bunun üzerinde özellikle durduk. Kadınların örgütlenmesine ve dayanışmasına tahammül edemeyenlere karşı biz daha çok örgütleneceğiz. 24 Kasım’da Diyarbakır ve İstanbul’da yapılan gece yürüyüşü bu mücadeleden geri adım atmayacağımızın bir göstergesidir. Kadınlar sokaklarda ve alanlarda olacaklar. Mevcut yasalara karşı da mücadelemiz sürecek. Yasalar katliamları durdurmak yerine, katilleri aklayan bir taraftadır. 6284 yasasının uygulanmaması katliamlara göz yummaktır” diye vurguladı.
 
‘Kadını hedef alan zihniyete karşı mücadelemiz sürecek’
 
Kampanyanın son ayında olduklarını belirten Gülcihan, buna ilişkin ise şunları aktardı: “Aynı zamanda kadın hakları ve insan hakları haftasını da geride bıraktık. Öncelikle Türkiye hükümetinin insan hakları beyannamesinin şartlarını yerine getirmeye davet ediyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin bir an önce uygulanması gerekiyor. Biz de bunun için çalışmalarımıza ve eylemlerimize devam edeceğiz. Türkiye kadın hakları konusunda çok geridedir. Cumhuriyetçi bir ülkede bu kadar hak ihlalinin olmasına ilişkin AKP oturup düşünmelidir. Kadın sorununu kadın kurumunda çözmeye çalışıyorsun ama o kadın kurumu da kapatılıyor. Binlerce kadın, kadın mücadelesi için bedel ödedi ve biz hepsinin önünde saygıyla eğiliyoruz. Silopi’de katledilen Sevê, Pakize ve Fatma ile Paris’te katledilen Sakine, Fidan ve Leyla şahsında, katledilen tüm Kürt kadınları şahsında mücadelemiz ve direnişimiz sürecek. Her gün bir mücadele günü ve biz 2020 yılı ile beraber çalışmalarımızı yine güçlendireceğiz. 8 Mart var önümüzde, buna dönük güçlü bir saha çalışması yürüteceğiz. Kadını hedef alan zihniyete karşı mücadelemiz sürecek.”
 
Yarın: 2020’ye doğru giderken: Asıl iş AKP gittikten sonra başlayacak