2020'ye doğru giderken: Bütüncül çocuk politikasının olmaması istismarı artırıyor
- 09:01 26 Aralık 2019
- Dosya
Gülistan Azak
İSTANBUL - Nüfusun üçte birini çocukların oluşturduğu Türkiye’de, 2019’da da çocuğa yönelik istismar artarak devam etti. Çocuk hakları ihlallerine dikkat çeken uzmanlar, çocuklar için koruyucu hizmet politikalarının arttırılması çağrısında bulundu.
Nüfusun üçte birini çocukların oluşturduğu Türkiye’de cinsel istismar, çocuk yaşta evlendirme, çocukların çalıştırılması gibi konuları da kapsayan çocuk istismarındaki artış, ülkedeki çocuk politikalarını tartışmayı zorunlu kılıyor. Türkiye istatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 18 Nisan tarihinde açıklanan verilere göre, Türkiye’nin 2018 yılı sonu itibariyle toplam çocuk nüfusu 22 milyon 920 bin 422. Ancak çocukların sağlığı ve güvenliğiyle ilgili konu ve tartışmalar ülke gündemi dışında tutuluyor.
Çocuk istismarından 18 bin 290 kişi hakkında dava açıldı
TÜİK verilerine göre, Türkiye’de cinsel istismara maruz kalan çocuk sayısı her geçen gün artıyor. 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü kapsamında, TÜİK’in Adalet Bakanlığı’ndan derlediği verilere göre 18 bin 290 kişi hakkında çocuğa yönelik cinsel istismar suçundan davası açıldı. Söz konusu rakamlar 2004’te 4 bin 32 civarındayken, 2010 yılına gelindiğinde ise hızlı bir artış göstererek 16 bin 135’e yükseldi.
16-17 yaş grubundaki kız çocuklarının resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2014 yılında yüzde 5.8 iken, 2018 yılında yüzde 3.8’e düştü.
18 yaş altı çalışan çocuk sayısı yükseldi
2017 yılında 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma oranı yüzde 20.3 iken bu oran 2018 yılında yüzde 21.1’e yükseldi. 2018 yılında işgücüne katılma oranı ise 15-17 yaş grubundaki erkek çocuklarında yüzde 30 iken, aynı yaş grubundaki kız çocuklarında yüzde 11.8 oldu. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) 2018 yılı verilerine göre iş cinayetinde yaşamını yitiren bin 923 işçiden 67’sini çocuklar oluştururken, bu sayı 2019 yılında ise 55 çocuk işçi ölümü olarak kayıtlara geçti.
Çocuklar suça sürükleniyor
Adalet Bakanlığı’nın “adli istatistik verileri”ne göre 2018 yılında her bin çocuktan 16’sı suça sürüklendi. Bu oran 2001 yılında yüzde 0.08 olarak kaydedilmişti. 2012 yılından itibaren her bin çocuktan ikisinin suça sürüklendiği görülüyor.
‘Caydırıcı politikalara ihtiyaç var’
Çocuk istismarındaki artışın nedenlerine dikkat çeken Halk Sağlığı Uzmanı Nilay Etiler ise, artan muhafazakarlığın çocuk istismarına olan etkisine işaret etti. Nilay, konuyla ilgili şu değerlendirmede bulundu: “Bu muhafazakarlaşma ile birlikte erkeklerin pek çok şeye cesaretlendirildiğini, hukukun, mevcut yasaların işlemediğini dolayısıyla hukukun uygulanmadığını ya da herhangi bir başvuru sırasında herhangi bir güvenlik önleminin alınmaması aslında erkek egemen sistemle ilgili bir sorun. Bu muhafazakarlaşmayı besleyerek tüm bu sorunların ortaya çıkışını cesaretlendirdiğini düşünüyorum. Bu sorunlar salgın gibi bir şey. Söz konusu bu durumları bir sağlık sorunu olarak nitelendirdiğimizde karşımızda kendisinden daha zayıf olduğunu düşündüğü kadına ve çocuğa yönelmiş bir şiddet sorunu var. Bu şiddet sadece fiziksel değil, cinsel, psikolojik ve ekonomik olarak da adlandırılıyor ama çocuk istismarı özellikle insanın vicdanını sızlatan olaylar olarak karşımızda.
Esas olan şey aslında istismar olayının engellenmesi. Engellenmesi için ise öncelikle yaşanan sorunların caydırıcılığının arttırılması gerekir. Bu caydırıcılığın da ancak devlet politikalarıyla sağlanabilecek bir durum. Kamusal düzenlemelere, caydırıcı politikalara ve istismar olayı sonrası çocuk sağlığının korunmasına dönük kimi ihtiyaçlar var. Yaşanan istismar olaylarında faile dönük öncelikle hükümetin tolerans gösterilmemesi ve en ağır cezaları almaları gerekiyor. Kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı davalarında failin ruh sağlığı hafifletici bir neden olamaz. Asıl hedeflememiz gereken şey erkek egemen yönelimi durdurmak ve cinsiyet eşitliğini sağlamak olmalıdır. Yaşanan istismar olayına karşı çocukların sağlığının korunmasına ilişkin psikolojik destek hatta gerekirse psikiyatrik tedavi uygulanılması sağlanmalı.”
‘Çocuklar risk grubundalar’
Türkiye’de çocukların koruyucu sağlık hizmetlerine erişim hakkının kısıtlı olduğunu ifade eden Nilay, sağlığın piyasalaşması ve ticarileşmesinin bu hizmetlerin erişimi önünde ciddi engel oluşturduğunu söyledi. Çocuklara aşı yapılmasının önemine dikkat çeken Nilay devamında, “Çocukların koruyucu sağlık hizmetlerine erişim haklarına ilişkin öncelikle söylenmesi gereken şey Aile Sağlığı Merkezi ve Toplum Sağlığı Merkezi tarafından yürütülen hizmetlerin niteliği. Sağlığın daha fazla piyasalaştığı ve ticarileştiği bir ortamda bu hizmetler ciddi zarar gördü. Çocuklar aslında risk grubundalar. Dolayısıyla takip edilmesi oldukça önemli. Bu anlamda özellikle koruyucu sağlık hizmetlerinin çocuklara ulaşması gerekir. Çocuklar büyüme çağında. Büyüme çağında oldukları için onların büyüme ve gelişme dönemlerinin takip edilmesi, belli başlı hastalıklara karşı korunması gerekir. Her şeyden önce aşılanması gerekiyor” dedi.
‘Kızamık vakalarında artış var’
Türkiye’deki aşı karşıtlığına da değinen Nilay, bu karşıtlığın önemli bir kesiminin ise dinin nedenler öne sürerek aşıyı reddettiğini kaydetti. Nilay, “Bu da aslında muhafazakarlaşmayla ilgili bir durum. Şu an mesela kızamık vakalarında artış var. Aşı oranları giderek düşüyor. Bu da aslında çocuklar için en temel koruyucu sağlık hizmetinin yeterince verilmemesi anlamına geliyor. Ben bu durumu da anne ve babanın çocuğuna karşı uyguladığı bir istismar olarak değerlendiriyorum. Hükümet bu reddedilişlere karşı sessizliğini koruyarak destek veren bir yerde duruyor” diye konuştu.
‘Bütüncül çocuk politikaları bulunmuyor’
İstismarın çocuğun insan hakkına yönelik bir ihlal, Türkiye'nin de taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre suç olduğunu vurgulayan Sosyal Hizmet Uzmanı ve Çocuk Hakları aktivisti Emrah Kırımsoy, artarak devam eden çocuk istismarının bütüncül çocuk politikalarının bulunmayışından kaynaklandığına dikkat çekti. Emrah, “Bu, çocuk istismarı vakalarının kanıksanmasına, devamına, infial yaratan olayların bir süre sonra unutulmasına, sorunun kök nedenlerini ortadan kaldırmak yerine ‘yama’ çözümlerle ‘-mış’ gibi yapılmasına neden olur. Hatta daha da vahim bir şekilde ‘münferit bir olay’, ‘kader’ hatta çocuğun sorumlu tutulması gibi açıklamalarla gerçeklikten uzaklaşılır. Oysa çocuk istismarı, yetişkinlerin güç ve erklerini çocuğa karşı kötüye kullanmalarıdır. Başka bir ifadeyle yetişkinlerin duygusal, fiziksel, cinsel, ekonomik, ideolojik, politik alanlarda çocuk üzerinde tahakküm kurarak hareket etmeleri veya söz konusu alanlarda çocuğu koruyacak eylemlerde bulunmamalarıdır. Bunun yanı sıra çocuk üzerinde kurulan tahakkümün türleri bakımından, çocuğa verdiği zarar açısından fark yoktur. Her biri çocuğu yok sayar ve çoğunlukla çocuğun tanıdığı, güvendiği kişiler veya onların içinde bulundukları yapılar tarafından gerçekleşir” diye konuştu.
‘Yetişkinleri tutum ve davranışları istismarı açık hale getiriyor’
Çocuk istismarına neden olan sorunlara dikkat çeken Emrah, yetişkinlerin çocuklara dönük tutum ve davranışların çocuk istismarını açık hale getirdiğinin altını çizdi. Toplumsal yapı ve yasal mevzuatın çocuk istismarına etkisine de değinen Emrah, “Çocukların yaşamlarında onarılması güç sonuçlara neden olan ve çocuk istismarının yollarını döşeyen taşlar vardır. Bunların başında çocuğun her şekilde kendisine biat etmesini bekleyen, onu nesneleştiren, araçsallaştıran, köleleştiren, rakamsallaştıran, arzu nesnesi olarak gören çocuk algısının sonucundaki yetişkin tutum ve davranışları ile bunları mümkün kılan toplumsal yapı ve yasal mevzuat gelir. Yetişkinler dünyası kendi istek ve arzularını gerçekleştirmek için çocuğu ‘ıslah’ eder, çocuğu çalıştırır, ‘işçi’ yapar, erken yaşta evlendirir, mahpus yapar, özgürlüğünü kısıtlar. Bunu da koruma, güvenlik, muhafazakarlık, toplumsal cinsiyet kalıpları, cinsiyetçilik, dayatma, tek tipleştirme, çoğunluk hegemonyası kurma gibi kaygılarla meşrulaştırır” ifadelerini kullandı.
Emrah devamında şunları dile getirdi: “Oysa çocukların yani 0-18 yaş arasındaki kişilerin özel bir statüsü vardır. Bu statü her çocuğun kendini gerçekleştirmesinin yanı sıra ona zarar verebilecek durumların önlenmesini gözetir. Yasal ve gelişimsel olarak tüm yetişkinlerin çocuklarla ilgili yaptıkları veya yapmadıklarıyla ilgili sorumluluğu, devletin de yükümlülükleri ve zorunlulukları vardır. Göz ardı edilmemesi gereken konu; çocuk bir ‘kişi’dir ve ne ailenin ne toplumun ne de devletin malı değildir.”
Çocuk istismarı sorunu için çözüm önerileri sıraladı
Sorunun çözümünün çocukların hak arama mekanizmalarını çoğaltmak ve erişebilir kılmakla mümkün olabileceğinin altını çizen Emrah, son olarak şu çözüm önerilerinde bulundu:
“* Yüzümüzü çocuklara dönmek, gündemimize çocuğu almak,
* Her bir çocuğun hak sahibi bir insan olduğu bilgisini benimsemek,
* Çocukların hak arama mekanizmalarını çoğaltmak ve erişilebilir kılmak,
* Çocuk istismarının yollarını döşeyen çarpık çocuk algısı -çocuğun her şekilde kendisine biat etmesini bekleyen, onu nesneleştiren, araçsallaştıran, köleleştiren, rakamsallaştıran, arzu nesnesi olarak gören ezberlerimiz ile yüzleşmek,
* Çocuklarla hiyerarşik ve tahakküm ile değil, eşitler ilişkisi temelinde ilişkilenmek,
* Çocuk istismarı vakalarında ‘münferit bir olay’, ‘kader’ hatta çocuğun sorumlu tutulması gibi sorumluluk zincirini görünmez kılan kabul edilemez açıklamalardan kaçınmak,
* Çocuk istismarına neden olan veya zamanında önlenmemesine neden olan sorumluluk zincirinin farkında olmak,
* Her bir çocuk istismarı vakasının çocuk koruma sisteminin aynası olduğu bilinciyle, zamanında alınmayan önlemleri ve benzer bir olayın bir daha tekrarlanmaması için cezasızlık kültürü ile mücadele etmek,
* Çocuk istismarı ile ilgili kapsayıcı, çocuk odaklı ve hak temelli veri oluşturulmasını talep etmek,
* Israrla hak temelli, bütüncül ve sorumluluk zinciri işleyen bir çocuk politikası talep etmek,
* Devletin çocuk istismarının ortadan kaldırılması konusundaki yükümlülüklerini hatırlatmak ve takip etmek.”
Yarın: 2020'ye doğru giderken: Bir yıldır öne çıkan kadın davaları ve yargının tutumu