Aigaion’dan İmralı tecrit sistemine bir adanın tarihsel dönüşümü (1)

  • 09:01 21 Nisan 2020
  • Dosya
Yıkık kilise duvarı, numune cezaevi ve direniş 
 
Safiye Alağaş
 
İSTANBUL -  PKK Lideri Abdullah Öcalan ile anılan İmralı Adası, birçok halka ev sahipliği yaptı. Aigaion’dan İmralı’ya dönüşen ada, bugünde benzeri olmayan bir tecride ve tarihsel bir direnişe tanıklık ediyor.
 
İmralı Adası, özellikle PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo ile Türkiye’ye getirildikten sonra, tutulduğu yer olarak bilinir. Ancak cezaevi dışında da bir yaşam alanı olan İmralı, birçok halka da beşiklik etmiş bir ada. Peki, İmralı Adası’nın tarihsel yolculuğu neydi? Nasıl cezaevine dönüştü? Özel politikaların hayata geçtiği nasıl bir sistem haline getirildi?
 
İmralı Adası, yüzölçümü 10 kilometrekare olan ve milattan önce 7’nci yüzyıldan itibaren imparatorluklar için stratejik görülen bir yerdir. İmralı Adası, ilk olarak Bitinler (Nikea başkentli Bitinya Krallığı veya Bitinya olarak bilinen İzmit Körfezi, İstanbul, Sakarya ve Bursa arasında kalan bölgede hüküm sürmüş, Trakya kökenli halk) tarafından fethedilmeye çalışılır. Tarihteki en eski adı “Aigaion” olan İmralı Adası, sırasıyla Bitinler, Persler ve Romalıların hakimiyeti altına girerken, Doğu Roma İmparatorluğu adada bin yıl boyunca hüküm sürer.
 
Kesin tarihi bilinmemekle birlikte, 1324-1352 yılları arasında Türklerin hakimiyetine giren ada, ilk olarak Bursa’nın Bizans İmparatorluğu ile temasının kesilmesi amacıyla deniz üssü olarak kullanılır.
 
Kalolimnos ‘İmralı’ olarak değiştirilir
 
İlk Osmanlı denizcisi olarak tarihe geçen Emir Ali Bey tarafından ele geçirildiği için ''Cezire-i Emir Ali'' adı verilen ve Osmanlılar tarafından alınan ilk ada olan İmralı, Mogas-Agrs Manastırı'ndan çıkarılan Bizanslı tarihçi Theophanes'e de ev sahipliği yapar. Ada Bizanslılardan alındığında adanın adı Kalolimnos’dur. Emir Ali Bizanslılardan aldığı adanın adını “Emir Ali” olarak değiştirir. “Emir Ali” zamanla İmralı'ya dönüşür.
 
Ada, Osmanlı döneminde Mudanya ilçesine bağlı bir bölgedir. 20’nci yüzyıl başlarına değin varlığını koruyan üç Rum köyü bulunan adada 1913 yılında 250 hane, bir okul, üç manastır vardı ve tamamı Rumlardan oluşan bin 200 kişi yaşıyordu. Adanın başlıca uğraşları soğan tarımı ve balıkçılıktır. Yetiştirilen soğanlar da İstanbul'a satılır. Sebze yetiştirilmediği için adalıların başlıca gıdasını balık oluşturur.
 
Türklerin hakimiyetine giren ada daha sonra Ortodoks Rumların yerleşimine açılır. Ada, 1’inci Dünya Savaşı sırasında boşaltılırken, ada sakinleri savaşın bitmesi ile yeniden evlerine döner. Lozan Antlaşması’nın ardından gerçekleşen nüfus mübadelesi (1924) ile ada halkının Yunanistan'a gitmesi üzerine İmralı Adası bir süre boş kalır. 
 
Cezaevi fikri hayata geçirilir
 
Bir kasap, İmralı'yı mera olarak kullanmak üzere üç yıllığına 350 lira vererek kiraladıktan sonra, İmralı'nın ne olacağı konusu kamuoyunun gündemine gelir. İlk olarak İstanbullu bazı hamallar, özellikle işsiz olanların çoğunlukta olduğu bir grup "İmralı'yı bize verin, ziraat ve balıkçılık yapıp, adayı imar edelim" diye başvuruda bulunur ama kabul edilmez.
 
En sonunda 1935 yılında adayı cezaevi yapma kararı alınır. Fikir, dönemin İzmir Valisi olup daha önce Bursa Valiliği yapan Fazlı Güleç'e aittir. Kararı veren ise Bakan Şükrü Saraçoğlu'dur. O dönemin Adalet Bakanlığı müfettişlerinden olan Mutahhar Başoğlu, bu işle görevlendirilir. 
 
Ada cezaevi, inşaat ustası ve hükümlü Fahri usta tarafından harabe halindeki bir kilisenin duvarlarının tamamlanarak koğuşa çevrilmesiyle, 11 Ağustos 1935'te faaliyete geçer. İlk götürülen mahkumların sayısı 50'dir. Seçilen mahkumlarda aranan şartlar şöyledir: 21 yaşından küçük, 40 yaşından büyük olmayacak, cezasının bir kısmını özellikle de varsa hücre cezasını önceden başka bir cezaevinde çekmiş olacak, kalan cezası 2 buçuk yıldan az ama 10 yıldan da fazla olmayacak. Daha önceden ziraat ile uğraşmış olmak da tercih nedenidir. Çünkü asıl amaç adayı bir ziraat cezaevi yapmaktır. Adanın soğanı meşhurdur ama sadece soğan değil üzüm ve zeytin de yetiştirilmesi hedeflenir adada.
 
Kiliseden cezaevine
 
Faaliyete geçen İmralı Cezaevi’nin ilk mahkumları, cinayet suçundan ceza almış 50 hükümlüdür. 1937 tarihli Cumhuriyet Almanağı’nda, İmralı Cezaevi’nin ilk yıllarından: “Hapse mahkum olan mücrimlerin, salah bulmuş birer vatandaş olarak yeniden hayata karışmalarını temine çalışan Cumhuriyet Hükümeti, asri hapishaneler tesisine gayret ederken, İmralı Adası’nı bir numune hapishanesi haline getirmiştir. Buradaki mahpuslar tamamen serbest bulunmakta, ziraat işleriyle uğraşarak mahsullerinin kazancı ile kendilerini geçindirmektedirler.” Böylece İmralı Adası ilk yarı açık cezaevi olarak faaliyete geçer.
İmralı Cezaevi kurulurken belirtilen numune hapishanesi söylemi ilerleyen yıllarda ortaya koyulan İmralı sistemi ile daha iyi anlaşılacaktı.
 
‘Islah etme projesi’ 
 
Ödemiş Belediye Başkanlığı yapmış olan Muhattar Başoğlu, adaya ilk ayak basan mahkumlarla beraberdir. Tek tip giydirilen mahkumlar, çadırları kurar ve inşaatlar başlar. Aslında burası bir deneme cezaevidir. Muhattar Başoğlu'nun Avrupa'da gördüğü o zamanki deyimle asri cezaevlerinin ilki yapılmaya çalışılıyordur İmralı’da da.
 
Temeli İtalyan psikiyatr ve kriminolog Cesare Lombroso’ya dayanan ve “suçlu tipolojisine uyan” bireylerin de ıslah yeri olarak kullanılma projesi olarak inşa edilen İmralı, bu amaçla ilk “vakasını” da ağırlar. "Cinayet işlemeye eğilimli" olarak addedilen bir mahkum da İmralı'ya nakledilip “ıslah olup olmayacağı” incelenir ve iddialara göre sonuç “olumlu”dur. İşte İmralı bu deneye de sahne olur.
 
“İlk deney” başarılı gittiği için adadaki mahkum sayısı önce 80'e, sonra da 200'e çıkarılır. Bu arada artık sadece tarım yapılmaz adada; halı dokuma da başlar. Hatta bunun için Isparta Cezaevi'nden dokuyucular getirilir. Bu şekilde İmralı’daki mahkum sayısı 1938'de 750'yi bulur.
 
İlk firar 
 
İmralı'dan ilk firar 1939'da, cinayetten 15 yıl ceza verilen Cafer tarafından gerçekleştirilir. Ancak firar kısa sürer. Cafer, Yalova'da bir bekçi tarafından yakalanır. Fakat ıslah projesinde Cafer’in pratiğiyle ciddi bir yara almıştır.
 
Yassıada yargılamalarının cezaları İmralı’da infaz edilir
 
27 Mayıs 1960 Darbesi'nden sonra Demokrat Parti yönetimine dönük yapılan Yassıada Yargılamaları (1960-61) sonucunda ölüm cezasına çarptırılan Demokrat Partili Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın cezaları da İmralı Adası’nda infaz edilir. Üç siyasetçinin cenazesi 29 sene İmralı Adası’nda tutulduktan sonra, 1990’da İstanbul'daki anıtmezara getirilir.
 
Oyuncu, yönetmen ve yapımcı Yılmaz Güney, bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılanır ve 1961 yılında bir buçuk yıl hapis cezasına mahkum olur. Yılmaz Güney cezasının bir kısmını İmralı Cezaevi’nde geçirir. İmralı Adası, ressamlar İbrahim Balaban ve Angulos Stafonodis'i de bir süre ağırlar. 
 
Ve Abdullah Öcalan İmralı’ya getirilir
 
İmralı Adası kuruluşundan bu yana tarihi olaylara ve siyasal krizlere tanıklık etmiştir. Fakat ada,1999 yılında, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo sonucu Türkiye’ye getirilişiyle  21 yılı geride bırakacak tarihi bir sürece daha tanıklık edecekti.
 
PKK Lideri’nin adaya getirilişine kadar çok sayıda mahkumun bulunduğu ve tarımsal üretimin sürdüğü bir ada cezaevi olan İmralı, Abdullah Öcalan'ın getirilmesiyle “tek kişilik ada cezaevi”ne dönüştürülür. Abdullah Öcalan’ın İmralı’da tutulmaya başlamasının ardından adadaki mahkumlar farklı cezaevlerine gönderilirken, dünyada örneğine rastlanmayacak özel uygulama ve hukukun hayata geçtiği cezaevi olarak kayıtlara geçer.
 
Yarın: İmralı: Açık cezaevinden Proto-Guantanamo sistemine geçiş