1998'den günümüze uluslararası komplo (2)

  • 09:01 8 Ekim 2020
  • Dosya
Abdullah Öcalan’ın avukatı: Bir intikam yargılaması
 
Rojda Aydın
 
ŞIRNAK - “Onlarca Avrupa ülkesi, bir halkın liderini, barışın ayağı ve çözümün adresi olan birinin ilticalığını kabul etmeyerek, hukuki bir suç işlemiştir” diyen PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatı Newroz Uysal, komplonun ardından başlayan yargılama süreci için de “Bu hukuki bir yargılama değil, intikam yargılamasıdır” değerlendirmesi yaptı.
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkarılışı ile başlatılan uluslararası komplonun üzerinden 22 yıl geçti. Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirildikten sonra kaleme aldığı savunmalarında komploda kendisine yönelik gerçekleştirilen hak ihlalleri, yasa ihlallerine dikkat çekti. Uluslararası hukukun çiğnendiği komploya ilişkin hazırladığımız dosyanın bugünkü bölümünde avukatı Newroz Uysal, müvekkili için hak ve hukukun nasıl ters yüz edildiğini, yargılama süreçlerini değerlendirdi.
 
* PKK Lideri Abdullah Öcalan, 1998’in 9 Ekim’inde uluslararası komplo ile Suriye’den çıkarıldı. Müvekkiliniz Abdullah Öcalan’a dönük komplo süreci ne zaman, kimler tarafından başlatıldı? Yani komplonun 1998’den önce bir başlangıcı olduğunu söylemek mümkün müdür?
 
Bu konu 22 yıldır sürekli tekrarlanan ve hala bazı yönleriyle karanlıkta kalan bir durum. Her ne kadar 9 Ekim 1998 ve 15 Şubat 1999 tarihleri arasında içerisinde Suriye’den başlayıp Kenya’da sona eren bir süreç olarak ifade etsek de aslında öncesinin 93 ve 92’ye kadar bizi götürebilecek bir sürecin olduğunu söyleyebiliriz. Halkın direnişinin ve mücadelesinin yansımasıdır 9 Ekim komplosu.
 
Komployu, uluslararası devletlerin Kürt halkının mücadelesine ve Sayın Öcalan’ın büyüyen, yayılan fikirlerine bir müdahale olarak görüyoruz. Bu tanımlama ya da bu şekilde tarif etme aynı zamanda Sayın Abdullah Öcalan’ın da ifade etmiş olduğu bir süreç. Kendisi bu süreci 3’üncü Dünya Savaşı’nın da bir başlangıcı olarak ele almaktadır. Kürtlerin kendi varlığını bilmeye başlaması, dil, ırk, toprak sorgulamasına başladığı, mücadele etmeye ve direnmeye başladığı süreçlerde başlayan bir Kürt düşmanlığının büyümesiyle gelinen bir aşamadır komplo. Ve bu aynı zamanda Sayın Öcalan’ın kendi görüşlerinde de belirtilmiştir.
 
"1998’in 1 Eylül’ünde Sayın Abdullah Öcalan bir basın toplantısında Dünya Barış Günü’ne özel olarak tek taraflı ateşkesi duyurmuş ve barışın getirilmesi için hazır olduklarını söyleyerek, Türkiye’deki siyasi ve askeri yetkililere açık çağrıda bulunmuştu. Tam da bu çağrıdan bir hafta sonra uluslararası komplonun ilk adımları atıldı."
 
98 yılı ve öncesine bakarak ifade etsek de hepimizin barış görüşmeleri olarak ifade ettiğimiz 1993 yılı ve sonrasında bir Özal dönemi söz konusu. Özal’ın gerçek anlamda artık Kürtlerle savaşın bir sonuç getirmeyeceğini, demokratik bir çözümün gerçekleşip gerçekleşmeyeceği noktasındaki arayışlarını bir başlangıç noktası olarak belki ifade edebiliriz. Bu arayışın kim ve kimler tarafından engellendiği, Özal’ın ölümü ve var olan görüşmelerin sona erdirilmesi süreci aslında Kürt halkı açısından çok açık olsa da uluslararası anlamda hala tam olarak ifade edilemeyen bir süreçtir. Özal’ın indirilerek yerine Çiller ekibinin getirilmesi ve iktidara geçirilmesi, daha sonra gelinen süreçlerde Kürtlere dönük operasyonların askeri anlamda artması, aynı zamanda çift güç operasyonu, Irak’ın bugün bağımsızlığa giden iç savaşın ve sonraki sürecin başlangıcı, yine özellikle 97 yılından sonra Erbakan’ın Sayın Abdullah Öcalan’a ‘bir demokratik çözüm imkanı var mıdır, yok mudur’ sorularını sorması ve arayışlarının başlamasına kadar götürebiliriz tartışmaları…
 
1998’in 1 Eylül’ünde Sayın Abdullah Öcalan bir basın toplantısında Dünya Barış Günü’ne özel olarak tek taraflı ateşkesi duyurmuş ve barışın getirilmesi için hazır olduklarını söyleyerek, Türkiye’deki siyasi ve askeri yetkililere açık çağrıda bulunmuştu. Tam da bu çağrıdan bir hafta sonra uluslararası komplonun ilk adımları atılarak, Sayın Öcalan’ın Suriye’den çıkması sağlanmış ve NATO’nun Ortadoğu planları için ilk operasyonun adımı atılmıştı. 98’den, 93’ten kalan dönemde aynı zamanda Sayın Öcalan’ın Suriye’den çıkmak zorunda bırakıldığı Yunanistan, Rusya, İtalya, Almanya, yine Yunanistan ve Kenya’ya kadar giden sürecin tamamında hem uluslararası devletlerin kendisi hem de uluslararası devletlerin istihbari güçleri ve bu uluslararası devletleree yol veren, uluslararası politikayla eş güdüm halinde olmasını sağlayan gladionun çok büyük bir payı bulunmakta. Bugün 22 yıllık tecridin devamında da Ortadoğu’nun sadece Kürt sorunu değil, ulus-devlet sorununun çözülmemesinde de var olan savaş politikalarının devam ettirilmesinde de aynı şekilde uluslararası güçlerin etkisinin olduğunu söylemek gerek.
 
* PKK Lideri, Türkiye’ye getirilişinin ardından, avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde kendisine dönük yasa dışı uygulamalara işaret etti. Bu uygulamalardan söz eder misiniz?
 
Hukuken çok açık olan bir husus vardır. Bugün bile özellikle son yıllarda çokça gündemimizde olan mültecilik, iltica, kişinin yaşam tehlikesi, özgürlüğünden alıkonulma tehlikesi, işkenceye uğrama tehlikesinden kaynaklı Avrupa devletleri başta olmak üzere uluslararası anlamda mülteci statüsü ve iltica etme hukuksal prosedürdür. Sayın Öcalan’ın ilk gitmiş olduğu ülke yani Yunanistan başta olmak üzere, İtalya, Almanya ve Rusya’da iltica başvurusunda bulunmuş ve bu başvuruları kabul edilmemişti. Sayın Öcalan aynı zamanda İngiltere devletinin de kendisini “istenmeyen adam” ilan ettiğini belirtiyor. Onlarca Avrupa ülkesi, bir halkın liderini, barışın ayağı ve çözümün adresi olan birinin ilticalığını kabul etmeyerek, hukuki bir suç işlemiştir. Bu hukuksuzluk 22 yıldır devam etmektedir.
 
İltica prosedürü doğru işletilmediği gibi, Sayın Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi veya Türkiye’ye teslim edilmesi de tam bir ihlal ve hukuksuzlukla gelişmiştir. Sayın Öcalan’ın yasadışı bir şekilde Türkiye’ye getirildiği hazırlanan raporlarda da belli oluyor. Bu konuda AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) ise üzerine düşeni yapmayarak, tüm bu hukuksuzluklara sessiz kaldı ve hukuksuzluğun sürdürülmesine göz yumdu.
 
* Abdullah Öcalan’a dönük hukuksuzluklara ilişkin, Türkiye’ye getirilişinden bu yana ulusal ve uluslararası yargı organlarında açılan davalara ve sonuçlarına ilişkin bilgi verir misiniz?
 
Sayın Abdullah Öcalan’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne sunduğu savunmaları, şu an kitap olarak hepimizin ulaşabildiği savunmalardır. Kendisi için en önemli hususlardan bir tanesi uluslararası komplonun aydınlatılması. Sayın Abdullah Öcalan, uluslararası komploda yer alan güçlerin, mevcut çözümsüzlük ve hukuksuzluk prosedürü ile savaş politikalarının tırmandırılmasını, barışçıl çözümün önündeki en büyük engellerden bir tanesi olarak ifade ediyordu. 22 yıllık süreç, bu tespitin halen geçerliliğini koruduğunu ve haklılık payı olduğunu bizlere gösterdi. Hem komplonun başlangıç süreci hem de Sayın Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinden sonra apar topar yapılan yargılamanın hukuksuzluğu, verilen idam cezası, ardından idam cezasının uzunca bir süre gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin tartışılması, Türkiye’nin idam cezası yerine, Sayın Öcalan şahsında özel olarak infaz yasasına koymuş olduğu ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını koymaları topyekun bir hukuksuzluk sürecidir. Yanı sıra yapılan kanun değişikliği ile beraber, yüzlerce devrimci Kürt tutsak da aynı şekilde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına maruz kaldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, Sayın Öcalan’ın Türkiye’deki yargılamasının hukuksal boyutu ile ilgili vermiş olduğu bir karar var. 2004 yılında verilen bu kararda, mahkemede askeri hâkimin bulunması, yargılamanın İmralı Cezaevi’nde gerçekleşmesi, savunma hakkının verilmemesi ve var olan tüm bu süreçten Sayın Abdullah Öcalan’ın kişi olarak sorumlu tutulması sebebiyle adil bir yargılamanın olmadığına hükmedildi.
 
"Avukatları olarak bizlerin, Sayın Öcalan’ın iltica hakkının engellendiği, yasadışı bir şekilde Türkiye’ye teslim edildiği ile ilgili, temsili bir rakamla açmış olduğumuz tazminat davası ise maalesef ki Yunan yargı makamları tarafından ret edildi."
 
Adil yargılamanın olmayışı yeniden yargılama gerekçesini doğurdu. Bununla ilgili Öcalan’ın avukatlarının yapmış olduğu yeniden yargılama talebi, maalesef oldu bittiye getirildi ve yalnızca kağıt üstünde ‘yeniden yargılama’ olarak ifade edildi. Türkiye’nin yapmış olduğu göstermelik yargılama hükmü maalesef ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını denetleyen Avrupa Konseyi Komitesi tarafından kabul edildi. Sonuç olarak, Sayın Öcalan’ın yargılaması ile ilgili var olan dosya bu şekilde kapatıldı. Aynı zamanda Yunanistan’la hem cezai hem de idari olarak yürüyen bir süreç var. Çünkü biliyorsunuz ki Sayın Öcalan, Kenya’da Yunan konsolosunun resmi konutundan farklı vaatlerle zorla çıkarıldı ve yine aynı şekilde Yunanistan kontrolü altında Türkiye’ye teslim gerçekleştirildi. Yunanistan cezai anlamda hem Sayın Öcalan’a hem de o süreçte kendisine yapılan bu komployu protesto eden ve o süreci yürüten kimi kişilere, ülkeye yasadışı girmekten soruşturma başlattı. Sayın Öcalan’ın bu davaya yapacağı etki gözetilerek dosyası ayrıldı ve bu ceza süreci boşa düşürüldü. Avukatları olarak bizlerin, Sayın Öcalan’ın iltica hakkının engellendiği, yasadışı bir şekilde Türkiye’ye teslim edildiği ile ilgili, temsili bir rakamla açmış olduğumuz tazminat davası ise maalesef ki Yunan yargı makamları tarafından ret edildi. Bizlerin bu süreçte uluslararası komplo ile ilgili mevcut başvurumuz Avrupa Anayasa Mahkemesi önünde beklemekte.
 
* Yargılamalar hukuki miydi, siyasi miydi?
 
Sadece Sayın Öcalan’ın avukatı olarak değil bir hukukçu olarak ifade etmek gerekir ki, Sayın Öcalan’ın yargılanmasında yani komplonun yürütülüşünden şu ana kadarki 22 yıllık sürecin hepsinde bir hukuki vasıftan değil, hukuki araçtan ancak söz edebiliriz. 2004 yılında verilen AİHM kararıyla adil yargılanma hakkının ihlalinin tespit edildiğinden söz ettik. Kapalı bir camda gerçekleşen 4 aylık yargılama sürecinde Sayın Öcalan linç edilmeye çalışıldı ve avukatları ile birlikte tehdit edildi. Bu hukuki bir yargılama değil, intikam yargılamasıdır. Bu yargılamayı siyasi bir cezalandırma ve intikam alma mahkemesi olarak ifade edebiliriz. Bunu, intikam amacı taşıyan bir tiyatro sahnesi olarak ifade edebiliriz. 22 yıllık tecrit tarihi bize, yargılamaların, mevcut disiplin cezalarının, avukat-aile engellemelerinin ve tüm hukuksal sürecin tamamının bir hukuksal amaç, hukuksal beklenti ve hukuksal bir gerekçe ile değil, siyasi bir amaç, politik bir karar ve politik sonuçla hareket edildiğini çok açık bir şekilde gösterdi.
 
* Komplonun boyutları hukuki anlamda açığa çıkarıldı mı?
 
Maalesef ki hayır. Yani şu şekilde ifade edebiliriz: Bizler komployu hem avukatları hem de objektif gözlemci olarak, 9 Ekim öncesinden 15 Şubat’a kadar olan süreci bilimsel, hukuksal, siyasal ve felsefik olarak ele aldığımızda, bu süreci hukuksal, siyasal, politik, iltica hukukunun, uluslararası insan haklarının ihlal edildiği topyekûn bir girift olarak adlandırabiliriz. Nihayetinde siyasal bir kafa içinde olunduğu, hukuksal bir sonucun olmadığı görülebilecek bir noktadadır. Bunu bizler de her seferinde söylüyoruz. Hukuksal boyutu ihlal boyutuyla da ele alabiliriz. Bunu, hukuksal görevin yerine getirilmesi değil, aksine hukuksal gerekliliklerin yerine getirilmemesi süreci olarak ifade edebiliriz. Bunun yerine getirilmemesini bizler siyasi nedenlere bağlayacağız. Sayın Öcalan, bir halkın lideridir. Kürt sorununun ulusal ve uluslararası boyutta geldiği boyut ve Ortadoğu’da gelinen aşamayı Ortadoğu’daki devletlerin, hegemonik güçlerin Ortadoğu için hesaplarının çarpışması olarak ifade edebiliriz. Bu çakışmada bir demokratik sonuç çıkabilir mi? Ortadoğu devletlerinin tavrı, demokratik bir yol seçmeleri halinde evet. Ancak bugün ne Türkiye açısından ne de diğer Ortadoğu devletleri açısından demokratik bir çözümden bahsedilemez. Maalesef diktatörleşen bir çözüm yolu seçildi. Son 10 yılı ele aldığımızda, kendini açığa çıkarmış, savaş politikasını her gün sıcağı sıcağına yaşıyoruz.
 
* Dünya hukuk ve ceza infaz sistemleri tarihinde İmralı sisteminin başka bir örneği var mı?
 
Biz bunu, yaptığımız uluslararası görüşmelerde, katıldığımız toplantılarda sıkça dile getiriyoruz. Sayın Öcalan, dünyadaki tek siyasi tutsak değil. Sayın Öcalan dünyada hapsedilmiş, halkından, siyasetten uzaklaştırılmış tek halk lideri değil ama hiçbir yerde, Sayın Öcalan’ın maruz kalmış olduğu tecrit koşullarının örneği yoktur. Aynı zamanda Sayın Öcalan’ın yakalanmasıyla sonuçlanan ve bugün bu röportajı yapmamıza neden olan uluslararası komplo sürecinin bir örneği de yok. ‘Uluslararası kaçırılma’ diye ifade edilen komplonun, hukukta da kabul edilen birçok örneği var. Fakat Sayın Öcalan üzerinde yürütülen komplo, yalnızca iki devlet arasında değildi. Birçok devlet, uluslararası komplonun içinde. Komplo sadece kaçıran, kaçırılan ve vatandaşı olduğu üçlü devlet ile ifade edilemez. Biz uluslararası komployu ifade ederken, Suriye, Yunanistan, İtalya, Rusya, Almanya, İngiltere ve Amerika’dan bahsedebiliriz. Aslında bir bütün dünya devletlerinin içinde bulunduğu bir süreçten bahsediyoruz. Bu nedenle bunun dünyada bir örneği yok. Var olan 22 yıllık tecridin de dünyada bir örneği yok. Uluslararası komplo, dünyada kabul edilen, kimi zaman ‘karadelik’ diye ifade edilen, kimi zaman insanlık onurunu rencide eden uygulamalarla ifade ediliyor.
 
"Bugün Sayın Abdullah Öcalan’ın hem hukuki süreci hem de mevcut 22 yıllık tecridine göz yumma haline bizlerde şahit oluyoruz."
 
Dünyada birçok tutsağın, siyasi ya da çok ağır suçluların tek başına tutulması ya da ‘beyaz oda, beyaz işkence’ dediğimiz hücre cezalarına çarptırılmasına birçok örnek verebiliriz ama bu örneklerin tümünü kendinde toplayan tek bir örnek var. O da İmralı Adası’dır. Bunun hukuksal ve siyasal olduğu kadar, uluslararası arenada da önemli olduğunu sıkça ifade ediyoruz. Çünkü yaratılan hukuksal göz yumma ve insan haklarının ihlaline göz yummanın uluslararası bir boyutta olduğunu ifade ediyoruz. Bazı süreçler ve bazı boyutlar aynı zamanda belirleyicidir. Bugün Sayın Abdullah Öcalan’ın hem hukuki süreci hem de mevcut 22 yıllık tecridine göz yumma haline bizlerde şahit oluyoruz. Bu sürecin dünyada bazı tutsaklar üzerindeki baskı rejimine birer örnek olarak alındığını biliyoruz. Benzer süreçlerin farklı devletler tarafından yakinen gözetildiğine tanıklık ettik.
 
* Uluslararası komplo sürüyor mu? Bunun üzerinden belirtmek istediğiniz husus var mıdır?
 
“Devam etmiyor” demek yanlış oluyor. Evet, devam ediyor. Peki, nasıl devam ediyor? Aynı gerekçeler ve aynı yöntemlerle mi ya da hangi araçlarla devam ediliyor? Sormamız ve sorgulamamız gereken bu.
 
Uluslararası komplonun tek amacı Sayın Öcalan’ın tutsak edilmesi değildi. Sayın Öcalan’ın da sıkça ifade ettiği gibi; onun şahsında değerlere yapılan bir saldırıydı ve bu saldırı yıllardır sistematik şekilde sürüyor. Demokratik ulus-devlet paradigmasına, ideolojiye, ortak yaşam perspektifine, insan olmaya, siyasal çözüm mücadelesine dönük bir saldırı var. Bugün uluslararası güçler tarafından hedef alınan ideolojik örgütlülüğün büyümesidir. Ve bugün bizler bugün hala bu saldırılara karşı mücadele ediyorsak, ağır askeri saldırılara, siyasi operasyonlara karşı direniyorsak, komplo devam ediyor demektir. Komplo Sayın Öcalan şahsında tecrit koşullarında hayat buluyor.
 
‘Çözüm olmazsa çatışmalar devam edecek’
 
Bugün yine aynı şekilde bir buçuk yıla yakın bir süredir avukat görüşmesi yapamıyoruz. En son haber aldığımız tarih 27 Nisan’da yapmış olduğumuz bir telefon görüşmesi. Sayın Öcalan’ın ailesinin yüz yüze yapabileceği ve yapabildiği en son görüşme 10 ay önce 3 Mart tarihinde yapılan bir görüşme. Bugün Sayın Öcalan’ın fikirleri, düşünceleri, siyasal çözüm önerilerinin hem Kürt halkına hem de Ortadoğu halklarına ulaşması engelleniyor. Gerçek anlamda bir çözüm gerçekleşmediği sürece, var olan uluslararası güçlerin Kürt sorununa yaklaşımı değişmediği sürece, bu halkların ve uluslararası güçlerin dayatmış olduğu çözümler çarpışmaya, çelişmeye devam edecektir. Çözüm olmadığı sürece tartışmalar, fikri çatışmalar sürecektir. 
 
Yarın: Abdullah Öcalan: Ben yaşayarak komployu boşa çıkardım