8 Mart’a doğru kadınlar anlatıyor… (5)
- 09:01 4 Mart 2021
- Dosya
‘Roboskî ilk isyanım, Gezi ise itirazım oldu’
Nişmiye Güler- Sena Dolar
İSTANBUL - Oğlu Berkin için gözpınarları kurumayan, meydanlarda yuhalatılan, hedef gösterilen bir isim Gülsüm Elvan… Oğlunu kaybetse de mücadele kararlılığı, adaletteki ısrarı örnek oldu Gülsüm’ün.
Birçoğumuz onun adını, polisin attığı gaz fişeğiyle yaralanan ve 269 gün yaşam mücadelesi verdikten sonra kaybettiği oğlu Berkin Elvan’ın cenazesinde döktüğü gözyaşı ve ağıtlarıyla ilk defa duyduk. Hayatını adadığı çocuklarından en küçüğü olan Berkin’i kaybeden Gülsüm Elvan, evlat acısını ve anneliği her cümlesinde iliğine kadar hissetti, hissettirdi. Kimilerinin Gülsüm annesi, kimisinin Gülsüm ablası oldu. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan tarafından meydanlarda halka “yuhalatıldı” da direniş ve adalet talebinden bir an olsun geri adım atmadı.
Yüzünde, gözünde yaşanmışlıkların verdiği öfkenin izleri, yüreğinde oğlu için sağlanmayan adaletin burukluğu… Gülsüm’ün yaşanmışlığı ülkenin adalet gerçekliği… “Coğrafya kader midir?” gerçekten bilinmez ama Gülsüm, katliam tarihi olan Dersim’den.
Ovacık ilçesine bağlı Çöğürlük köyünde 1972 yılında doğan Gülsüm, katliam gerçekliğiyle 42 yıl sonra bir kez daha yüzleşti. Berkin’i uyanamadı belki ama başka çocuklar katledilmesin diye yıllardır sesini yükselten Gülsüm’ün yaşam öyküsünü kendisinden dinliyoruz.
“Dersim’in Ovacık ilçesine bağlı Çöğürlük köyünde doğup büyüdüm. İlkokul 5’inci sınıfa kadar gidebildim. 9 kardeş olduğumuz için babam hepimizin ihtiyaçlarını karşılayamıyordu. Ortaokul ve lise de ilçede olduğundan kaynaklı okulu bırakmak zorunda kaldım. Devletin zoru ile ilk defa köydeyken karşı karşıya kaldım. Babam hem muhtar hem de köyde hocalık ediyordu. İşkence ile katledilen Behzat Fırik’in cenazesini o dönem babam yıkadı. Vahşice öldürmüşlerdi. Diri diri yakmışlardı. Babam da onu defnettiği için babamı şahit olarak yazmışlardı. Babam gerçekleri söylediği için 3 gün gözaltında tuttular. Yine abim birçok kez gözaltına alındı. 15 gün gözaltında tutuluyordu. Birçok işkenceden geçirildi. Halen o yaşadıklarımız hafızamızda. Küçüklüğümüzde tanıştık devletin şiddeti ve zoruyla. “
Köyleri yakılan ve boşaltılan Gülsüm daha sonra 1996 yılında göçe maruz kalarak ailesiyle İstanbul’a taşınıyor ve çalışmaya başlıyor. Göç etmenin verdiği zorlanmaları herkes gibi Gülsüm de yaşıyor. Kendi anadilinde konuşamıyor ve yabancı bir şehirde yaşadığı hissiyatını uzun süre üzerinden atamıyor. Aklında hiç yokken ve karşı durduğu evliliğin içinde kendini buluyor Gülsüm.
“İş yerinde çalışırken Sami ile tanıştım ve evlendik. 3 çocuğum oldu. Hayatımı çocuklarımın düzeni üzerine kurdum. Bir ara eşim rahatsızlandı. Gündüz konveksiyona akşamları da düğün salonlarına gidip çalışırdım. Yorulup eve geliyorsun. İçinden bağırmak geliyor ama çocuklarıma bakıyordum cıvıl cıvıl, benim yorgunluğum bitiyordu. İlk itirazım Gezi’de oldu. Mahkemelere gidiyoruz, kendimizi savunuyoruz, isyan ediyoruz. Çünkü haklıyız. Karşındaki senin haklı olduğunu görüyor ama o haklılığına bir karşılık vermiyorlar. Ben artık acı yaşamıyorum öfkeliyim. Öfkem acımı bastırdı. Haksız yere benim oğlumu benden aldılar.”
Gülsüm’ün hayattaki ilk isyanı ise Roboskî Katliamı’na oluyor. Bu isyan ve itirazları ise mücadele ile buluşuyor.
“Ben o çocukları gördüğümde yok ya değil bu dedim. Yani orda isyan ettim resmen. Orda daha büyük bir isyanım oldu. Gezi’den sonra tamamen değiştik hepimiz. Herkes sokaklardaydı çünkü. Orada üç beş ağaç için değil gerçekten halkta bir birikim patlaması vardı. Geçinemiyorsun, çalışıyorsun olmuyor, her şey pahalı. Aslında orada bir birikimdi boşaldı. Zaten sonrasında da kendimi başka bir mücadele içerisinde gördüm.”
Mücadelesini “Çok güzel teröristiz” diyerek tanımlayan Gülsüm, kendi ve çocuğuyla gurur duyuyor.
“Onlar bizi zorluyorsa biz de onları zorluyoruz. Zorlayacağız da vazgeçmeyeceğiz. Eninde sonunda illaki kazanan biz olacağız. Bundan eminim. Haksızlığa uğradıysan haksızlığın karşısında öfkeleniyorsun. Kendimi savunmaktan ben haklıyım deyip daha da çok mücadele ediyorsun.”
Gülsüm, mücadelesini bırakmayı, vazgeçmeyi de hiç düşünmüyor. Kendisini mücadelesinden alıkoyan pek çok durum ile karşılaşan Gülsüm, AKP’liler tarafından da davasından vazgeçmesi için para teklifi alıyor.
“Eşimle telefonla konuşup başkanla yalnız konuşacaksınız, sülaleniz kurtulur deniliyor. Eşim telefondan bağırıyor; ben sülalemin kurtulmasını istemiyorum ben oğlumu istiyorum. Bunu reddettik. Bundan sonra da mitinglerde yuhalattı beni.”
Gülsüm’ün her sabah hazırladığı kahvaltı o sabah yenilmemişti. Ekmek olmadığı için değil o kahvaltı da Berkin eksikti. Ekmek de Berkin de yoktu, eksikti…
“Kahvaltı için ekmek alınması gerekiyordu. Bana ‘bekle ben giderim. Topal topal nereye gidiyorsun’ dedi. Aradan bir yarım saat geçti gelmedi. Sokaktan bağırıp çağırdılar ‘Berkin’in kafası kırılmış’ dediler. Hiç aklıma gelmedi çünkü bir yürüyüş yoktu. Durup dururken herhalde vurmazlar dedim. Bir komşumuz sarıldı bana ağladı. Ne olduğunu algılamaya çalışıyorum. Sonra hastaneye gittik. Birisi bizi kamyonla götürdü. Ameliyata alındığı söylendi bize. Onu yaşatacağım, onu yaşatacağım sesi vardı içimde. Onun için ben dinç durayım ki kendine geldiğinde ona iyi bakayım. Hep bu umutla yaşadım.
İnancım yok, adalet gelmiyor. Er ya da geç mücadele ile kazanacağız, adalet gelecek. Mahkemelerde katili keşke getirseler karşıma. O kadar söyledik ki silahlar sussun. Ben kimseyi öldürmem. Her ne kadar suçsuz olduğunu iddia etseler karşımıza gelmediğine göre yüzümüze bakacak yüzü yok. Madem suçsuzsa gelsin buraya gözümün içine baka baka desin ki ‘senin çocuğunu ben vurmadım.’ Suçlular, korkaklar daha da saldırgan oluyorlar. Sana bir cevap veremiyorlar. Onlar da biliyor ben haklıyım. Bu devran böyle dönmez.”
Bir sitemi var Gülsüm’ün, anne olanlara onu yadırgayanlara belki de acısını paylaşamayanlara…
“Dışarıda pırıl pırıl çocuklarımız var. Şu an Boğaziçi. O çocuklara bakınca eğer bir mücadele veriyorsam, pırıl pırıl gençlerimiz varken o beni daha diri tutuyor. En kötüsü ben anneler tarafından yuhalandım. En ağırı da bu. Ne yazık ki beni yuhalayanlar da anneydi, kadındı. Onlar gerçekten anne ise çocuklarına bir baksınlar beni gözlerinin önüne getirsinler. O daha acı. Annelerin acılarını yürekten taşıyorum. Ancak acıyı yaşayan bilir. Evlat acısının nasıl olduğunu evladını kaybeden bilir.”
O an’dan sonra hiçbir şeyi biriktirmiyor Gülsüm. Ne geçmiş ne geleceği… Öyle ki bir fotoğraf albümü dahi raflarda görünmüyor.
“ Berkin’den sonra anı biriktirmemeye başladım. Hafızamdaki güzel anılardan biri de çocuklarımın hep beraber evde olduğu zaman. Kendim için bir şey hayal edemiyorum. İnsanların özgürce, kardeşçe, hep birlikte bir arada yaşamalarını ve özgür bir şekilde isteklerini dile getirmelerini ve barışçıl bir biçimde yaşamalarını istiyorum. Boğaziçi direnişi bana umut veriyor. Daha çok güç geliyor. O gençleri gördüğümde beni evladımmış ve dokunmuşum gibi hissediyorum. Umarım kazanacaklar. Dirensinler kazanacaklar. Direnin çocuklar güneşli günleri göreceğiz. Onları seviyorum ve yanlarındayım.”
Yarın:62 yıllık yaşamını Havva Ana’dan dinlemek…