Roboskî’nin ardından 10 yıl: Biz Kürt'üz katledilmekle bitmeyiz!
- 09:02 26 Aralık 2021
- Dosya
Habibe Eren-Rojda Aydın
ŞIRNAK - “Arkadaşım gibiydi” dediği oğlu Şervan Encü’yü sağ görme umuduyla sınıra yalın ayak koşan Leyla Encü, “Roboskî’de ki katliam yanlışlıkla olduysa, Ankara, Cizre, Silopi, Şırnak ve Diyarbakır’da ki katliamlarda mı yanlışlıkla oldu? Neden ölümü Kürde reva görüyorlar. Biz Kürt’üz ve bizler hiçbir zaman katledilmekle bitmeyeceğiz” dedi.
Bundan tam 10 yıl önce 28 Aralık 2011’de Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Gülyazı (Bêjûh) ve Ortasu (Roboskî) köyü sınır hattında günlük tabirle “kaçağa” giden 34 kişi her şeyden habersiz eşyalarını katıra yükleyip bir kez daha sınırı geçip Federe Kürdistan Bölgesi’ne gidip mazot, çay, şeker, pirinç alıp en fazla 50 TL kazanacaktı. Sınırı geçen 34 kişi akşam saatlerinde dönüş yolunda havalanan savaş uçakları tarafından yapılan bombardıman sonucu katledildi. Çoğunluğu çocuk olan kafilenin içinde, kimi el ele tutuşmuştu, kimi yaşamını yitirmeden önce belki kurtulacağını düşünerek işaret parmağını kaldırıp kelime-i şehadet getirmişti. Bazılarının cenazesi teşhis edilemedi; kıyafetlerinden ya da eldivenlerinden tanındı. Paramparça olan bedenleri toplayan aileler, öfkeleri ve acıları diriyken adalet mücadelesini yürütmeye girişti.
Roboskîli ailelerin çoğu sınırın sıfır noktasında olan Zeviya Köyü’nden. “Koruculuk dayatmasına” karşı aileler köylerini terk etmek zorunda kalmış. Köyler boşaltılınca her şeylerini bırakıp Ortasu ve Bêjûh köyüne yerleşmiş. Burada coğrafi koşullar nedeniyle yapacak hiçbir şeyleri olmadığından uzun yıllardır sınır ticareti yaparak geçimlerini sağlıyorlardı ta ki; katliam gerçekleşene kadar. 28 Aralık gecesi yağan karın getirdiği sessizlik içinde havalanan savaş uçaklarının sesinin kulakları yırttığı o anda 34 eve birden aynı haber geldi. Aileler sınıra akın etti. Gençler el fenerleri, battaniye ve ilk yardım malzemeleri alıp arkadaşlarını kurtarma ümidi ile yola koyuldu. Kimi kadınlar yalın ayak ağıtlarla koştu, kimileri de bekledikleri manzaranın gerçekleşmemesi umuduyla evinde dua ederek bekledi.
“Arkadaşım gibiydi” dediği oğlunu sağ görme umuduyla sınıra yalın ayak koşan annelerden biri de Leyla Encü’ydü. Leyla, o günü ve adalet mücadelesini anlatmadan önce Roboskî’ye gelmeyen adaletin, Türkiye'de birçok katliamın yaşanmasına neden olduğundan söz ediyor. Roboskî Katliamı sonrasında Sur, Cizre, Nusaybin, Şırnak, Yüksekova, Suruç, Diyarbakır ve birçok Kürt kentinde sayısız katliamların gerçekleştirildiğini hatırlatan Leyla, her yaşanan katliamda akıllarına Roboskî’nin geldiğini belirterek Kürtlere dayatılan makus tarihin değişmesi ümidini yeniliyordu.
‘Oğlumun sohbeti çok güzeldi’
Şervan’ın annesi Leyla Encü’nün evlendikten sonra 4 yıla yakın çocuğu olmaz, birçok kente gider, hastane hastane gezerler. Birkaç yıl sonra oğlu Şervan dünyaya gelir.19 yaşındaki Şervan dokuz kardeşin ikincisi. Liseyi ikiye kadar okumuş. Hayali babası gibi şoför olmakmış. Şervan’ı “çok akıllı ve cesur bir çocuktu” sözleriyle anlatan Leyla, “Arkadaşlarını çok severdi. Sanki arkadaşlarının komutanı gibiydi. Arkadaşları onsuz bir yere gitmezdi. Arkadaşları kapıya gelir, Şervan’ı çağırır öyle bir yere giderlerdi. Oğlumun sohbeti çok güzeldi” diyor.
‘Anne oğuldan çok arkadaş gibiydik’
Şervan’ın Lise ikide okulu bıraktığını ve bir katır aldığını dile getiren Leyla, “Şervan’a neden okulu bıraktın, derslerin çok iyiydi dedim. Bana ‘Ben okusam da ne zaman görevimi elime alacağımı bilmiyorum. Ama sınır işi daha iyi. Ben burada çalışacağım’ derdi. Şervan, bana hep ‘ben okumayacağım, ben kardeşlerimi okutacağım’ derdi. Beraber çok güzel hayaller kurmuştuk ve onları gerçekleştirecektik. Biz anne oğuldan çok arkadaş gibiydik. Çalışmaya gidip geldiğinde parasını bana getirir, ‘bu kardeşlerim için’ derdi. Şervan o kadar emek vermişti, ben parasını harcayamıyordum. Getirdiği parayla ona 13 tane altın yaptım ve sakladım, ileride evlendiririm diye. Baharda yeni bir katır daha aldı. Oğlum çalışıp ayaklarının üzerinde durduğunda ben çok mutlu oluyordum” ifadelerini kullandı.
Katliam gecesi
Katliamdan önce Şervan ile akşam beraber oturup yemek yediklerini ve sohbet ettiklerini anımsatan Leyla, şöyle devam etti: “Oğlum Cemil daha bebekti. Şervan onu çok severdi. Çocuklarıma eğer Cemil’e bir şey olursa Şervan bize çok kızar derdim. Ben o gün annemin evine uğrayacaktım, Cemil’i de kendimle götüreyim dedim. Şervan izin vermedi ‘yanımda kalsın’ dedi. Ben gidip geldiğimde, evde hiç kimse yoktu. Kızımı gördüm Şervan nerede diye sordum, ‘senden sonra o da çıktı, sınıra gitti’ dedi. Ben oğlumun sınıra gideceğini bilmiyordum. Ona bugün gitmeyeceğini ve neden gittiğini sordum. Kızım da arkadaşları gidiyordu o da onlarla gitti dedi. O gün akşam oldu biz saat 20.00’de yemek yedik ve çay içtik, oğlum Şervan gelene kadar biraz dinleneyim, sonra uyanıp onun yüklerine yardım ederim diye düşündüm. Eşim dışarı çıktı ve daha sonra içeri geldi. Bana uyan dedi. Ben de ne olduğunu sorarken, ‘çocukların önünü kapatmışlar’ dedi. Katledildiklerini söylemedi. Bunu söylerken elimde olmadan elim ve ayağım titremeye başladı. Daha sonra eltim Nahide’nin evine gittim. Onunda çocuğu Şervan’la beraber gitmişti. Çocukların yolunu kesmişler doğru mu dedim. ‘evet, askerler yolu kesmiş ve uçaklar havada uçuyor’ dedi. Ayakkabısız bir şekilde sınıra koşmaya başladım. Biz sınıra giderken havada uçakların olduğunu görünce bir anda çığlık atıp ‘kimseyi sağ bırakmadılar’ diye haykırdım. Biz daha önce hiç böyle bir şey görmemiştik.”
‘Roboskî’nin katilleri yargılandı diye gelecek haberleri bekliyoruz’
Katliamın üzerinden 10 yıl geçtiğini ancak acılarının dinmediğini vurgulayan Leyla, “Acımız hiçbir zaman iyileşmeyecek. Biz adaletin geleceği günü bekliyoruz. Her gün televizyonların karşısında ‘Roboskî katilleri yargılandı’ diye gelecek haberleri bekliyoruz. Çocuklarımızı katledenler yargılanmadı ve adalet sağlanmadı. Roboskî Katliamı karanlığa gömüldü. 10 yıldır gözüm adaletin geleceği yollarda.”
‘Roboskî’nin fermanı kesilmişti’
Katliamdan sonra hayatlarının değiştiğini ve acılarının ilk günkü gibi devam ettiğini söyleyen Leyla, “Burada yıllardır düğün olmuyordu. Biz annelerin acısı derin ve bu acı bizi kahrediyor. Acımız hiçbir zaman geçmedi ve geçmeyecek. Katiller yargılanacağı gün ancak bizim içimiz rahatlayacak. Çocuklarımızı AKP öldürdü. Yüzyılı aşkındır dedelerimiz ve babalarımız bu işi yapıyor. Ancak 2011’de bilinçli bir şekilde çocuklarımızı katlettiler. Devlet hata yaptıklarını söyledi. İlk bombardıman da birinci grubu, ikinci bombardımanda ise ikinci grubu bir kayanın altında kendilerini korumak için saklanırken katlettiler. O dönem onlardan sadece 3 kişi sağ kurtuldu ve onlarda o dönemden bahsettiklerinde bilinçli bir şekilde katlettiklerini söylemişlerdi. Yani Roboskî’nin fermanı kesilmişti” dedi.
‘Biz Kürt’üz katledilmekle bitmeyiz’
“Devlet bombalarını Roboskî’de çocuklarımız üzerine yağdırdı. Ancak bitmedi her gün yeni bir Roboskî yaşanıyor” diyen Leyla, tek isteklerinin adaletin sağlanması olduğunu belirtti. Leyla, Roboskî’de adalet sağlanırsa diğer katliamlar için de devletin hesap vereceğine işaret ederek, katliamdan sonra devletin, “kazayla oldu” açıklamasına şu sözlerle tepki gösterdi: “Roboskî’de ki katliam yanlışlıkla olduysa, Ankara, Cizre, Silopi, Şırnak ve Diyarbakır’da ki katliamlarda mı yanlışlıkla oldu? Neden ölümü Kürde reva görüyorlar. Biz Kürt’üz ve bizler hiçbir zaman katledilmekle bitmeyeceğiz. Bizler var olduğumuz sürece direneceğiz ve adaleti isteyeceğiz” şeklinde konuştu.
Roboskîli aileler olarak yaşamlarının sonuna kadar AKP’nin yargılanması için ellerinden geleni yapacaklarını vurgulayan Leyla, “Biz hiçbir zaman sessiz kalmayacağız” diye sözlerini noktaladı.