‘İklim krizine karşı mücadele feminist mücadeleden ayrı düşünülemez’
- 09:02 27 Ekim 2019
- Ekoloji
Gülistan Azak
MERSİN - Ataerkil kapitalist sistemin yarattığı iklim krizinin feminist bir mesele olduğuna dikkat çeken Kadın Savunma Ağı’ndan İlknur Çiçek, “İklim yıkımı insanlık tarihinin en büyük cinsiyet eşitsizliğini barındırıyor. Gelin kadın savunma ağımızı genişleterek, hayatlarımıza ve haklarımıza sahip çıkalım. Kentlerimizi, doğamızı ve birbirimizi savunalım” çağrısında bulundu.
Savaşlar, baskıcı rejimler, demokratik hakların kısıtlanması, iklim inkârcısı liderlerin aynı zamanda kadın haklarına karşıt söylemleri, kadınlar üzerindeki her türlü ayrımcılığın, eşitsizliğin ve şiddetin artmasına neden oluyor. İklim değişikliği insanlık tarihinin en büyük eşitsizliğini barındırıyor. İklim değişikliğinin yarattığı doğal afetleri ve sosyo-ekonomik koşulları toplumsal cinsiyet ilişkisi açısından inceleyen tüm araştırmaların sonucu, yoksulların ve özellikle yoksul kadınların daha fazla etkilendiğini gösteriyor. 1990’ların başında Bangladeş’teki kasırgada ölenlerin yüzde 90’ı kadındı. Çocukların ve ve kadınların yüzme bilmemeleri, sellerde en fazla onların yaşamına yitirmesine neden oluyor. Kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizlik, toplumsal cinsiyet rolleri yani kadınlara sadece annelik ve eşlik rolünün uygun görülmesi, kültürel ve dini kurallar ise kadınların yüzme öğrenip öğrenmemelerini belirleyen koşullar.
İklim yıkımı kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesini de yıkıma uğratıyor. Sıcaklık artışı, uzun kuraklık dönemleri, ani şiddetli yağışlar ve kıtlık… Yiyecek bulmakta zorlanan, gelirleri düşen ailelerin hayatta kalmak için buldukları ‘çözüm’ ise çocuk yaşta evlilikler. BM Nüfus Fonu verilerine göre 2015’de yaklaşık 4 buçuk milyon çocuk 15 yaşından önce evlendirilmiş. BM Çocuk Fonu UNICEF, 2015’te mevcut halin devam etmesi durumunda sadece Afrika’da çocuk yaşta evlendirilenlerin sayısının 2050’ye kadar en az ikiye katlanacağını, 310 milyona ulaşabileceğini duyurmuştu. UNICEF’in 2018 raporu ise durumun daha vahim olduğunu gösterdi. Önümüzdeki 12 yıl içinde 18’inden önce evlendirilmiş çocukların sayısının yaklaşık 1 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor.
İklim Krizi haftasında kampanya başlatıldı
İklim krizi meselesinin aynı zamanda bir kadın meselesi olduğunun altını çizen Kadın Savunma Ağı’ndan İlknur Çiçek, ekolojik çalışma grubu içinde çalışmalarını sürdürdüklerini ifade etti. Türkiye genelinde 15 Eylül’de startını verdikleri ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne kadar sürdürecekleri “Yaşamak İstiyoruz “kampanya çalışmalarının aktif bir şekilde devam ettiğini belirten İlknur, kampanyanın yalnızca erkek şiddetini değil erkek iktidarın kadın yaşamına yönelik tüm saldırılarını kapsadığını vurguladı. Kampanyanın startının 20-27 Eylül İklim Krizi haftasına denk geldiğini anımsatan İlknur, kampanya kapsamında Kadın Savunma Ağı olarak, Mersin’de Nükleer Karşıtı Platformun düzenlediği iklim krizi etkinliğine ‘İklim krizi ve kadın’ konulu sunuşla katıldıklarını ifade etti.
‘Kadınlar felaketlerden kaçamıyor’
İklim krizinin toplumları çevresel felaketlere, krize sürüklerken, bundan en fazla etkilenenin kadınlar olduğunu belirten İlknur, şöyle konuştu: “Çünkü iklim krizinden en çok sorumlular değil aksine en az sorumlu olan etkileniyor. Yani yoksulları vuruyor. Yoksulların en yoksulunu ise kadınlar oluşturuyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini bu felaketler daha da arttırıyor. Kadınlar kendilerine yüklenen toplumsal cinsiyet rollerinin dayattığı çocuk bakımı, yaşlı bakımından sorumluluğundan kaynaklı kendilerini önceleyemiyorlar. İklim felaketlerinde kadınların erkeklere oranla çok daha fazla öldüğünü görüyoruz. Çünkü felaketlerden kaçma imkanları çok daha düşük. Yaptığımız araştırmalarda çok çarpıcı verilerle karşılaştık. 1990’ların başında Bangladeş’te yaşanan tufanda kadınların ölüm oranları erkeklere göre çok daha yüksek. Araştırmalar neden olarak ise, oradaki ataerkil ve dini inançlardan dolayı kadınlara yüzme öğretilmediğini ortaya koyuyor. Kadınlar yüzme bilmedikleri için sele kapılarak ölüyorlar. Yine kadınlara dayatılan cinsiyet rollerinden dolayı özellikle Afrika ülkelerinde kadınlar uzun eteklerinden dolayı felaketlerden kaçamıyorlar.”
‘İklim kriziyle mücadele feminist mücadeleden ayrı düşünülemez’
Erkek egemen politikalara ve kapitalizme karşı yıllardır mücadelenin başını kadınların çektiğine dikkat çeken İlknur, “Doğanın talanına karşı mücadele kadınlar için yaşamı savunmak anlamı taşıyor. Kadınların kent, doğa mücadelesinde verdikleri tepkiler feminist öz savunma biçimi olarak kendini gösteriyor. Çünkü yok edilen kadınların kendi yaşam alanları ve bu yok ediliş beraberinde erkek şiddetini getiriyor. Kadınlar doğal yaşamlarına yönelik saldırılara ses çıkararak aslında erkek şiddetine ve yaşam alanlarının yok edilişine ses çıkarıyor. Çünkü kadınlar daha çok yaşamlarını doğal kaynaklardan sağlıyor. Yaşam alanlarına saldırı ekonomik özgürlüklerini ellerinden alarak eşitsizliği derinleştiriyor. Rize’nin Çamlıhemşin ilçesindeki Yeşil Yol projesinde, Kaz Dağları’nda, Salihli’de kadın direnişleri ön plana çıkıyor. İklim krizi ataerkil kapitalist sistemden, kapitalist sistem de en çok da kendini kadın emeğinden besliyorsa iklim krizi beraberinde feminist mücadeleyi de gerektirecektir” diyen İlknur, İklim krizini feminist mücadeleden ayrı düşünmek imkansız” diye konuştu.
‘Kendimizi, doğamızı ve birbirimizi savunalım’
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin iklim krizinden kadınların daha fazla etkilenmesine neden olduğunun altını çizen İlknur, tersinden çevresel felaketlerin de toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirdiğine dikkat çekti. Yaşamı ve ekolojiyi savunmanın bu nedenle kadın mücadelesinin bir parçası olduğunu vurgulayan İlknur, “Bu nedenle biz kadınlar mücadelemizi mahalleden, ekolojik mücadele alanlarına kadar büyütmemiz, genişletmemiz ve yaşamı birlikte savunmamız gerekir. Gelin kadın savunma ağımızı genişleterek, hayatlarımıza ve haklarımıza sahip çıkalım. Kentlerimizi, doğamızı ve birbirimizi savunalım” çağrısında bulundu.