Sömürü, ağır çalışma, kötü barınma ve ırkçılıkla mücadele ediyorlar

  • 09:05 11 Ağustos 2022
  • Emek/Ekonomi
Melike Aydın 
 
MANİSA - Mardin’den Turgutlu’ya 20 yıldır mevsimlik işçi olarak ailesi birlikte gelen Hatun Aysel, kötü ve ağır çalışma koşulların yanı sıra ırkçılığa maruz kaldıklarını belirterek, “Geçen sene Salihli’de abilerimin çadırlarını yaktılar. 4 çadır içinde eşyalarla beraber yakıldı. Güçleri yetse yine yaparlar ama güçleri yetmiyor, çünkü kalabalığız” dedi. 
 
En korunmasız ve emek sömürüsünün yoğun olarak yaşandığı sektörlerin başında tarım alanı geliyor. Türkiye’de sayıları bir milyonu aşan mevsimlik tarım işçisi, gezici olma, ağır çalışma ve kötü barınma koşulları gibi nedenlerden dolayı 'en kırılgan'  kesimlerden. Son dönemde koronavirüs salgınının mevcut koşulları daha da zorlaştırdığı görülüyor. 
 
Özellikle Kürt illerinden metropol kentlerine giden mevsimlik tarım işçileri tüm bu koşulların yanı sıra ırkçılıkla da mücadele ediyor. Hatun Aysel ve ailesi ile 20 yıldır Mardin’den mevsimlik tarım işçiliği için Manisa’nın Turgutlu ilçesine geliyor. Naylon barakada kötü koşullarda yaşayan Hatun ve ailesi, çalışma yaşamları boyunca pek çok ırkçı muameleye ve saldırıya maruz kaldı. 
 
Yılın yarısını naylon barakada geçiriyorlar
 
Kaldıkları yerde naylon bir baraka, banyo ve tuvalet için ayrıca bir naylon baraka bulunuyor.  Yaz koşullarında 35 derece sıcaklıkta buzdolabı ve çamaşır makinesi olmadan yaşamlarını sürdüren Hatun “Burada yaşamımız yok.  Halimiz ortada, çamaşırı elde yıkıyoruz. Mutfak tezgahı yok. Çadıra rüzgar yağmur giriyor, yılan bile giriyor. Geçen gün çocuklardan birinin döşeğinin altına yılan girmişti. Çocuklar buradan gidelim diyor ama nereye gidelim?” şeklinde konuştu.
 
Köy yakmaları, mevsimlik göç ve ırkçılık
 
Kürtlerin gittikleri her yerde dışlandığını ifade eden Hatun, Mardin Kızıltepe’deki köyünün 1993’de yakılmasıyla birlikte batıya göç ettiklerini söyledi. İlk olarak Kızıltepe merkezine taşındıklarını söyleyen Hatun burada iş bulamayınca İzmir’in Menemen ilçesine mevsimlik tarım işçiliği için geldiklerini belirtti. Hatun “Mardin’de ceviz, nar, kayısı toplardık, pamuk toplardık. Ama devlet her şeyimizi yaktı. Kızıltepe’den İzmir Menemen’e gittiğimizde çok az yevmiye veriyorlardı. Dayıbaşı  (işçi başına komisyon alan aracı) ile kavga oldu. Eşimin ve kardeşimin kafasını kırdılar. Dayıbaşını nezarete attılar. Biz kadınlar erkekleri üzeri kanlı görünce onlara saldırdık ama dayıbaşı ertesi gün serbest bırakıldı” şeklinde belirtti.
 
Nefret söylemleri 
 
İzmir’e ilk geldiklerinde nefret söylemlerine maruz kaldıklarını anımsatan Hatun, “Siz televizyon nedir biliyor musunuz, Mardin’de elektrik var mı, üzüm nedir biliyor musunuz? diyorlardı. Oysa bizim bağlarımız vardı. Bize nasıl kullanılır diye bıçağı tanıtıyorlardı ” dedi. 
 
‘4 çadırımızı yaktılar güçleri yetse yine yakarlar’
 
Kürtlere yönelik ırkçılığın büyüyerek sistematikleştiğine dikkat çeken Hatun, “Bayramda yanımızdan geçiyorlar bayramımızı bile kutlamıyorlar. Bizi düşman olarak görüyorlar. Biz onlara çalışmasak merhamet etmezler. Geçen senelerde Salihli’de abilerimin çadırlarını yaktılar. 4 çadır yaktılar içinde eşyalarla beraber. Güçleri yetse yine yaparlar ama güçleri yetmiyor, çünkü kalabalığız” diye belirtti.
 
‘Kendi yurdumuzun topraklarını ekmek isterdik’
 
“İş yok gelmesek aç kalırız” diyen Hatun “İsteriz ki yurdumuzda olalım, kendi vatanımızda, kendi topraklarımızı ekelim” şeklinde konuştu.
 
‘Bu yıl kazanamadık’
 
Dört çocuğundan birinin lise diğerinin üniversite okuduğunu, birinin sara hastası olduğu için çalışamadığını lise çağındaki oğullarının ise okula devam etmeyerek kendileriyle çalıştığını belirten Hatun “Ne çalışsak onu çocuklara verdik, şimdi yarım insan olduk. Salatalık bu yıl kurumuş bu nedenle kazanamadık. Hasta olan oğlumun sürekli burnundan kan akıyor. Bir oğlum çalışıyor o da yanımızda olan. İş yaptığım için bir omuzun şişti su tuttu. Sigortamız yok yeşil kartımızla idare ediyoruz” diyerek koşullarına dikkat çekti.