‘İşçi sağlığı ve güvenliği için toplumsal cinsiyet politikasına ihtiyaç var’
- 09:05 4 Ekim 2022
- Emek/Ekonomi
İZMİR - Toplumsal adalette işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda en görünmez kesimin kadınlar olduğunu ifade eden İSİG Meclisi’nden akademisyen Aslı Odman, bu alanda toplumsal cinsiyet politikasına ihtiyaç olduğuna dikkat çekti.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin verilerine göre, günde en az 30 kişi iş cinayetinde yaşamını yitiriyor. Bunların neredeyse 5 katının ise meslek hastalığı nedeniyle yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. İş cinayetleri normalleştirilirken, bu tablonun her yerinde kadınların daha da görünmez olduğuna dikkat çekiliyor.
İSİG Meclisi’nden Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi Aslı Odman, çalışma alanlarında kadınların yaşadığı durumları değerlendirdi.
Aslı, çalışma alanlarındaki erilliklere dikkat çekerek, “İşçi sağlığı, iş güvenliğinin beden odaklı, yaşam odaklı, yeniden üretim ve üretim alanını yan yana düşünen eril dilden çıkarılması ve bu şekilde düşünen toplumsal cinsiyet gözlükleriyle takılmış bir cinsiyet politikasına ihtiyacı var” dedi.
‘İşçi katliamlarının savaşla bağlantısı var’
Toplumsal adaletin en önemli boyutlarından birinin işçi sağlığı ve iş güvenliği olduğunu kaydeden Aslı, “Günde en az 30 işçini çalışmaktan dolayı hayatını kaybederken, bu durumun olağanlaştırıldığına işaret etti. Aslı, “Çalışma barışı altında esasında her gün savaş koşulları yaşıyoruz. 1990’larda veya bugünkü savaşla ilişkileri de olduğunu düşünüyorum. Doğallaştırılmış olan kapitalist çalışmanın oluşturduğu şiddeti görünür kılmadığımız zaman, bu sermaye birikimiyle güçlenen devlet de bölgeselleştirilmiş ve etnikleştirilmiş bir savaşı çok daha kolay götürebiliyor. Bu şiddete alışmakla, alıştırılmakla ilgili bir şey” diye belirtti.
‘Kadının emeği görünmüyor’
Çalışma yaşamındaki bir diğer eşitsizliğin ise kadının görünmez kılınması olduğunu vurgulayan Aslı şu sözleri kullandı: “Türkiye’de kadınların resmi istihdama katılma oranı yüzde 30’larda. Çalışan 10 kadının 7’si çalışmıyor gözüken, resmi olarak işçi statüsünde olmayan ev kadını statüsünde çok daha fazla çalıştığını, yeniden üretim emeği içinde olduğunu biliyoruz. Ama herhangi bir sosyal güvencesi, herhangi bir sosyal tanınması ve ekonomik geliri olmuyor. Geride kalan üç kadının yarısı da sigortasız sektörde çalıştırılıyor.”
‘Meslek hastalığı’
İSİG Meclisi olarak 2011’den beri çoğu zaman ani kaza sonucu gerçekleşen iş cinayetlerini belgeleyebildiklerini dile getiren Aslı, “Yılda en az iki bin kaza sonucu gerçekleşen iş cinayeti var ve aslında bunun en az 5 ya da 6 katı kadar da meslek hastalıklarından kaynaklı iş cinayetleri var. Günde 30 insanın doğal kapitalist çalışma ilişkileri içerisinde ölmesine neden olan böyle bir görünmezlik varken, bunun içerisinde bir diğeri de kadınların görünmezliği. 2011’den beri kadın iş cinayetlerinin yüzde 6 ya da 7’yi geçmediğini görüyoruz. Ölümleri, çalışmayla ilişkilendirilmiyor, resmen çalışma hayatına katılmadıkları için çok daha görünmezliğe itilen, arım işçiliği gibi, evde çalışma gibi. Bizim bu veriye ulaşabilme ve ‘kadınlar bu yüzden ölüyor’ diyebilme imkanımız da olmuyor. Çalışmayı becermiş, kapitalist toplumda makbul olan resmi işçi statüsünü almış, ancak üç kadından bahsediyoruz ki bir kısmı da sigortasız” şeklinde konuştu.
‘İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanı eril standartlarla tanımlı’
İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanının kadınlara has bir şey olmadığını kaydeden Aslı, eril standartlarıyla tanımlanmış, beden odaklı olmayan teknik bir alan olarak geçtiğini ifade etti. Aslı şöyle devam etti: “Hâlbuki toplumsal adaleti korumak için kadınların yoğun çalıştığı iş kollarında sağlık ve eğitim gibi, apayrı mekanizmalar gerektiriyor. Kadınlara has şiddet formlarının çalışma hayatıyla ilişkisi de çalışma hiyerarşisiyle ataerki arasındaki ilişkinin kurulması gerekiyor. Cinsel taciz, bezdirmenin cinsiyet boyutu, bunların hepsi esasında kadınların işçi sağlığı, iş güvenliği ile ilgili. Dünyadaki bağışıklık sistemi ile ilgili hastalıkların yüzde 70’i kadınlarda bulunuyor. Belli toksik malzemelere, üretim süreci içerisindeki kimyasallara maruz kalma, kadınlarda çok başka etkiler yapıyor. Bununla ilgili bırakın çalışmaları bir bilinç bile yok. Kadınların gece çalışması onları farklı etkileyebiliyor.”
‘Kadın işçi sağlığı ve güvenliğini kurmak toplumsal adaleti sağlar’
İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin ruhsal durumla da ilgili olduğuna değinen Aslı, hem evde ve hem de iş yerinde çalışmanın annelik rolü ile de ilişkilendirilmesinin bir çalışma şiddeti ortaya çıkardığını sözlerine ekledi. Ülkenin yoğun gündemi altında kadın işçi sağlığını kurmanın lüks olarak görülebildiğini söyleyen Aslı, “Bu alana bakmadığınız zaman yapılan iş de yaşam odaklı bir adalet mücadelesi olmuyor. Ekonomik haklar eksenli işçiyi ve işçiliği doğallaştıran, bu yüzden ister istemez iş cinayetlerini, yol kazaları olarak tasvip eden bir bakış oluyor. İşçi sağlığı, iş güvenliğinin beden odaklı, yaşam odaklı, yeniden üretim ve üretim alanını yan yana düşünen eril dilden çıkarılması ve bu şekilde düşünen toplumsal cinsiyet gözlükleriyle takılmış bir cinsiyet politikasına ihtiyacı var. Alanın aslında yaşam odaklı kurulması demek, işçi sağlığı, iş güvenliğinin feminen ve feminist bir şekilde yeniden kurulması anlamına geliyor” diye konuştu.