KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher: Krizde ilk kadınlar gözden çıkarılıyor
- 09:05 15 Temmuz 2023
- Emek/Ekonomi
Melek Avcı
ANKARA - KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher, mevcut ekonomik krizde yapılan zamların hiçbir anlam ifade etmediğini belirterek kadınların krizde ilk gözden çıkarılanlar olduğunu ve krizin kesişimsel etkilerini ciddi boyutlarda yaşadığını söyledi.
Ekonomik krizin derinleştiği Türkiye’de maaşlara yönelik yapılan zamlar açlık ve yoksulluk sınırına dahi yaklaşmazken 15 Temmuz itibariyle geçerli olacak maaş zamlarının daha cebe girmeden tüm yaşamsal ihtiyaçlara gelen zamlarla birlikte eridi. Art arda gelen zamlar, artırılan vergi ve harçlar en çok kadınları etkiliyor.
Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu (KESK) Kadın Sekreteri Döne Gevher, yapılan maaş artışlarını, art arta gelen zamları ve kadınların bu krizdeki durumuna ilişkin konuştu.
‘Maaşlar cebimize girmeden alınıyor’
Kamu emekçileri için yapılan zamların Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri baz alınarak yapıldığını söyleyen Döne, TÜİK verilerinin toplumsal karşılığının olmadığını ve inandırıcılığını kaybettiğini belirtti. Döne, “Bir taraftan TÜİK, bir taraftan ENAG bir taraftan da DİSK-AR’ın araştırmalarına bakıyoruz her biri arasında ciddi bir fark olduğunu görüyoruz. TÜİK ile ENAG’ın enflasyon oranı arasında 2 buçuk kat bir fark var. Bu da demek oluyor ki TÜİK verileri esas alınarak yapılan zamlar gerçek enflasyon rakamlarını vermiyor. Bu enflasyon rakamlarını vermediği için de bizim maaşlarımız her ne kadar artmış gibi görünse de alım gücümüz her geçen gün düşüyor. Bütün bu kurumları bırakalım, İTO’nun dönem itibariyle bir İstanbul için verdiği bir enflasyon rakamı vardı. Orada da TÜİK’in çok üstüne çıkan 55,2 diyor İstanbul gibi bir mega kentte. Yaşam koşullarının ne kadar zorlaştığı, kamu emekçileri ve tüm ücretli geçinenlerin yoksulluğu ne kadar derin yaşadığını görüyoruz. TÜİK verileriyle oluşturulan bu maaş artışları da tabi ki bizleri karşılamıyor. ‘Milli dayanışma’ adını koydukları bir süreç var ve bunun üzerinden oluşturdukları bir vergi artışı söz ediliyor. Yüzde 8 olan dilimlerin yüzde 10’a çıkarıldığı, yüzde 18 olan dilimlerin yüzde 20’ye çıkarıldığını görüyoruz. Baktığınızda yalnızca KDV’deki artış bile motorlu taşıt vergisini, harçları, ÖTV’yi bunların hepsini çıkarsak bile dolaylı yollardan alınan vergiler ile maaşlarımızın cebimize girmeden alındığını rahatlıkla görebiliriz” diye konuştu.
Açlık ve yoksulluk sınırına dahi ulaşamayan ücretler
Bu vergi artışlarının içinde en çarpıcı olanının kadının toplumsal cinsiyet rollerinden dolayı karşı karşıya kaldığı emek sürecinde hijyen ürünü zamları olduğunu belirten Döne şöyle konuştu: “Deterjanından, sabununa, şampuanından peçetesine birçok hijyen ürününün yüzde 8’lik olan KDV oranı yüzde 20’ye çıkarıldı. Bu da demektir ki çok ciddi fiyat artışlarıyla karşı karşıya kalacağız. Ücreti almadan yoksulluğun daha da derinleşeceği bir ekonomik krizle karşı karşıya kalacağımız bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor. Genel olarak baktığımızda son 1 yıl içerisinde asgari ücrette yüzde 86 oranında artış oldu ama asgari ücretlilerin maaşı açlık sınırının üstüne çıkabildi mi, hayır. Kamu emekçileri açısından da baktığımızda bizim için verilen oranlar açlık sınırına yaklaşırken yoksulluk sınırından gittikçe uzaklaşıyor. Biz emeğimizin karşılığı olan ve yaşamımızı idame ettirebileceğimiz insanca yaşayabileceğimiz bir ücret talebini ısrarla vurguluyoruz.”
Ekonomik krizin yanında zaman ve regl yoksulluğu
Bir yoksulluğu hep beraber yaşıyoruz ama kadınlar açısından düşündüğümüzde bu yoksulluğu evin kendisini döndürürken de çift gelirli bir haneyi bile düşündüğümüzde evin döngüsünü sürdürmek için de ekstra bir zaman yoksulluğunu yaşadığımızı da belki de ifade etmek gerekiyor” diyen Döne, “Kadınların belki de en çok yaşadığı ve kendinden sonraki kız çocuklarına aktardığı en ciddi yoksulluk. Yoksulluğun ekonomik boyutunu düşündüğümüz kadarıyla zaman boyutuyla da düşündüğümüzde zaman yoksulluğunu daha fazla yaşadığımız bir süreç. Alabileceğimiz mal ve hizmetleri artık kendimiz üretmeye başladık bu hizmetlerin evde üretimi kadın emeği üzerinden çıkıyor ve kadın emeğinin daha yoğun sömürüsü, sömürünün daha da katmerleşmesi anlamına geliyor. Ve yine dünyada birçok ülkede bizim de son dönemde dillendirdiğimiz regl yoksulluğu var. Regl için kullanılan hijyen ürünlerinin tamamının ücretsiz ve ulaşılabilir olması gerekiyor. Geçen senelerde kadın meclisimizde kız öğrencilerden bazılarının regl günlerinde okula gelmediğini söylediler. Çünkü bu ürünlerin pahalılığı ve ulaşmanın zorluğu öğrencinin o gün okula gelmesinin önüne de geçiyor. Bu belli hijyen koşullarını sürdürememek anlamına geliyor. 3 saat aralıklarla değiştirmesi gerekiyorken gün boyu kullanarak vajinal enfeksiyonları ve kadın hastalıklarıyla karşı karşıya kalabiliyor. Ücretsiz olmayacaksa bile KDV dilimi sıfırlanmalı” değerlendirmesi yaptı.
Kadın işsizliği, güvencesiz çalışma ve emeklilik gaspı
Bu ekonomik koşullarda işsizlik oranlarının da arttığını ve bunda en çok kadın işsizliğin öne çıktığını belirten Döne, kadın işsizliğinin yüzde 30’larda olduğunu söyledi. Döne, “Çalışan kadın emekçilerin büyük bir çoğunluğu da güvenceli ve emekliliği hak edebilecek uzun süreli işlerde çalışmıyor. Güvencesiz, yarı zamanlı işlerde, yoğun emek gerektiren işlerde çalışıyorlar. Bu yoğun emek gerektiren işlerde bulundukları koşullar da çalışmaları da insana yaraşır şekilde çalışma şeklinden de bir yoksunluk yaşıyorlar. Bunu aşmak için verili kodları değiştirmek gerekiyor. Geçimden erkeğin, bakımdan kadının sorumlu olduğu kodlar içerisinde eğer bir ekonomik kriz varsa ilk gözden çıkarılacaklar kadınlar oluyor. Bunu daha önceki ekonomik krizlerin tamamında da gördük. Dünya ölçeğinde de bakıldığında gözden çıkarılan kadın emeğidir. Bu patriarkal algı ile ilgili ve bu algıyı değiştirmek de çok da söz konusu olmayacak. Öncelikle eşitsizliğe karşı güçlü bir mücadele hattını kadınlar olarak örmeye ihtiyacımız var. Yine AKP iktidarı döneminde gördüğümüz, kadınların iş gücüne çekildiği süreçte bile şöyle bir şey ile karşı karşıyayız; kadınların iş ve aile yaşamının uyumlaştırılması. Bu ne demek, yarı zamanlı çalışma, esnek çalışma, evden çalışma gibi emek gücünün güvencesizleştirildiği koşulların oluşturulmasıdır. Yine baktığımızda emeklilik haklarını elde eden kadın oranının bu çalışma biçimiyle ne kadar azaldığını görüyoruz. Eğer iş ve aile yaşamını uyumlaştırma deniliyorsa bir bütün olarak değerlendirmek, kadınlar üzerinden tariflendirilen ev içi emeğin, bakım emeğinin her iki cinsin de kolektif emek sürecine dahil olduğu algısını oluşturarak kırabiliriz” ifadelerini kullandı.
‘Göçmen kadınların emeğine ‘şikayet ederiz’ tehdidiyle el konuluyor’
KESK olarak göçmen kadın emeği üzerine de çalışmalar gerçekleştirdiklerini söyleyen Döne, bu çalışmalarda emeğin ne kadar güvencesizleştirildiği, mobbinge ve şiddete maruz kalındığının bir kez daha açığa çıktığı belirtti. Döne, “Dönem dönem hiçbir ücret verilmeden, ‘şikayet ederiz’ tehditleriyle emeklerine el konulduğunu birebir anlatan ve tüm bu insanlık dışı çalışma koşulları içerisinde nasıl çalıştıklarını akademisyen arkadaşlardan dinledik ki bunlardan biri sunumu ağlayarak yaptı. Çünkü gerçekten yaşanan yoğun bir emek sömürüsü ve bu emek sömürüsü içerisinde insani anlamda ihtiyaçlarını gidermeye zaman tanımayan insanlık dışı muamelelere de değinilen süreçlerdi. KESK ortak örgütlenmeyi savunduğu gibi emekçilerin ortak örgütlenmesini de tartışıyoruz. Genel olarak emeğin bütünlüklü ve ağlarının oluşturulması ve bunun dışında göçmen emekçilerle de ortak konfederal örgütlenmelerde buluşarak bu hak mücadelesini birlikte yürütmenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Buna dair de sözümüzü kuruyoruz ama maalesef ne 4688 buna uygun ne de var olan haliyle kamu emekçilerini de karşılayan bir yasa olarak karşımızda değil. Anti-demokratik bir yasa olarak 4688 içerisinde göçmen emekçileri, güvencesiz çalışan işçileri de çıkardığımızda kamuda çalışan aynı işi yapan eşit değerde iş üreten emekçiler arasında bile örgütlenmenin önüne geçen bir 4688 ile karşı karşıyayız. Bunun ötesinde bir örgütlenme modeline ihtiyacımız var. Bu hatla ancak hem kadınların hem de genel olarak emeğin örgütlü mücadelesini yükseltebiliriz” dedi.
Mücadele hattı tüm toplumsal kesimlerle örülecek
KESK olarak maaş artışlarında toplu iş sözleşmelerinin de bir kenara atılarak iktidarın popülist bir yaklaşımla seçim meydanlarında verdiği vaatlere karşı bu tavrı değiştirmek için mücadele hattını gelecek dönemde örmek için mücadeleyi sürdüreceklerini belirten Döne, son olarak şunları belirtti: “İkinci olarak var olan haliyle baktığımızda bu zammın bir iki ay içerisinde KDV, ÖTV ve harçlara gelen zamlarla birlikte aslında hiçbir kıymetinin kalmayacağını kamuoyu nezdinde deşifre edecek yol ve yöntemi bulma peşindeyiz. Ama maalesef ki iktidarın ana akım medya üzerinden sesimizi sözümüzü kıstığı, çok da sözümüze yer vermediği bir süreci de yaşıyoruz. Var olan zamlar ve görüşülen torba yasa ile ilgili açıklamalar yaptık ama bu açıklamalara ana akım medya neredeyse hiç yer vermiyor. Bu da toplumun belli bir kesimine sesimizi duyurmamıza engel oluyor. Bunun kaynaklarını oluşturmak için de önümüzdeki dönemde yoğun bir şekilde iş yerlerinde çalışmalar yürütmeyi planlıyoruz ki baktığımız zaman konfederal örgütlenmeler içerisinde iş yeri çalışması emekçilerle buluşmayı en yoğun yaşayan örgütlerden biriyiz. Bu buluşmalar üzerinden kamu emekçilerine var olan ücretlerin kamu emekçilerinin emeğini karşılamadığını, kamu emekçileri içerisinde örgütlü olan yetkili ama etkisiz sendikayla birlikte iktidarın bir oyunu şeklinde sunulan orta oyunu olduğunu geniş kesimlere iletmeye ve duyurmaya çalışacağız. Tabi bunun içine sadece kamu emekçilerini değil bu durumdan etkilenen bütün toplumsal kesimleri de bu mücadele hattı içerisinde örgütlenmeye ve süreci tersine döndürmeye yönelik irademiz ve gücümüz olduğunu anlatacağız.”