‘İktidar çözüm iradesini tutsaklara yaklaşımda göstermeli’ 2025-09-17 09:03:13   Azize Akoğlu   ANTALYA - Türkiye’nin içinde bulunduğu sürecin, yeniden bir inşa sürecini ortaya koyduğunu belirten Ezgi Aktı, “Siyasal iktidar gerçekten demokratikleşme, müzakere ve çözüm iradesi gösteriyorsa, bunu en net biçimde cezaevlerindeki siyasi tutsaklara olan yaklaşımıyla ortaya koyabilir.” dedi.   Antalya Manavgat S Tipi ve Alanya L Tipi cezaevlerinde tutsaklara yönelik insanlık dışı uygulamalar sistematik bir boyutta devam ediyor. Kadın tutsaklar, infazlarını tamamlamalarına rağmen İdare ve Gözlem Kurullarının (İGK) taraflı kararlarıyla tahliyeleri engellenirken, cezaevi yönetimi hasta tutsakların tedavi için hastaneye sevklerini gerçekleştirmiyor ya da bu sevklerde çift kelepçe dayatması yapıyor.   Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Cezaevi Komisyonu Eş Sözcüsü Ezgi Aktı, Antalya ve çevre bölgelerdeki cezaevlerinde kadın tutsakların yaşadığı hak ihlallerini aktarırken, ‘Barış ve Demokratik Toplum’ sürecinde cezaevlerinde bulunan tutsakların tahliyelerinin engellenmesini hukuki ve toplumsal vicdan açısından değerlendirdi.   Antalya ve çevresinde bulunan cezaevlerinde kadın tutsakların yaşadığı hak ihlallerinin sistematik bir hâl aldığını aktaran Ezgi Aktı, “Özellikle sağlık hakkına erişim, hijyen koşulları, tecrit uygulamaları ve keyfi infaz uzatmaları ciddi sorun olarak devam ediyor. Hasta kadın tutsakların durumu oldukça çarpıcıdır. Örneğin, Manavgat S Tipi hapishanesinde bulunan Neslihan Çetin düzenli fizyoterapi görmesi gerekirken, cezaevi hastaneye sevki zorlaştırmakta, hatta yapılmamakta; götürüldüğünde ise çift kelepçe dayatılmaktadır. Bu durum hem tedavi hakkını engellemekte hem de insan onurunu zedelemektedir. Tuba Sert, ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olarak Manavgat S Tipi hapishanesinde sosyal tecrit koşullarına mahkûm edilmiştir. Yine Laleş Çeliker, dosyası üç kez bozulmuş olmasına rağmen 28 yıldır cezaevinde tutulmaktadır. Bu durum, uluslararası sözleşmelerle korunmuş adil yargılanma hakkının bir unsuru olan ‘makul sürede yargılanma’ ilkesinin açık ihlalidir” şeklinde konuştu.   Üç kadının tahliyeleri keyfi gerekçelerle engelleniyor   Ezgi Aktı, Alanya L Tipi Cezaevi’nde tutulan Zozan Cimo’nun, İdare ve Gözlem Kurulu’nun keyfi kararlarıyla tahliyesinin engellendiğini; aynı cezaevinde bulunan Hatice Çakmak’ın ise aldığı disiplin cezaları gerekçe gösterilerek tahliye hakkının gasp edildiğini söyledi. Ezgi Aktı, “Yine Manavgat S Tipi’nde bulunan Nurşen Tekin’in yargılandığı bir dosyanın düşmesi ile müddetnamesi yeniden düzenlenmiş; koşullu salıverilme hakkı 2022 yılında doğmasına rağmen, bu hakkı temmuz ayında infazının 3 ay uzatılmasıyla engellendi. Bu ihlaller, İGK kararlarının ve ATK raporlarının tutsakların özgürlükleri üzerinde keyfi bir araç hâline getirildiğini göstermektedir” diye konuştu.   Antalya ve çevre cezaevlerinde çok boyutlu hak ihlalleri   Tutsakların cezaevlerinde sağlık haklarına erişimde yaşadıkları ihlallerin yanı sıra, günlük yaşam koşullarında da birçok sorunlar karşı karşıya olduklarını paylaşan Ezgi Aktı şöyle konuştu: “En temel ihtiyaçlardan biri olan ped ve hijyen malzemelerine erişimde ciddi sorun yaşanmaktadır. Cezaevi yönetimi bu ürünleri temin etmediği gibi kantinlerde de bulunmaması ciddi bir sorun hâline gelmektedir. Bu durum, kadın olmanın cezaevi koşullarında ikinci kez cezalandırılmasına yol açtığını göstermektedir. Antalya ve çevresindeki cezaevlerinde kadın tutsakların yaşadığı hak ihlalleri; sağlık hakkının engellenmesinden sosyal tecride, hijyen ürünlerine erişimden keyfi infaz uzatmalarına kadar çok boyutludur. Bu ihlaller yalnızca hukuk açısından değil, toplumsal vicdan açısından da kabul edilemez niteliğe varmış durumdadır.”   ‘Raporlarla tahliyelerin engellenmesi araçsallaştırılıyor’   İdare ve Gözlem Kurulu’nun, yasada öngörülen “iyi hâl değerlendirmesi” yetkisini çoğu kez keyfi biçimde kullandığını vurgulayan Ezgi Aktı, şunları dile getirdi: “Tutsakların tahliyelerini pişmanlık beyanına, düşüncelerinden vazgeçmeye ya da itirafa zorlamaya bağlamaktadır. Bu yaklaşım, hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmadığı gibi kişilerin düşünce ve ifade özgürlüğünün de cezalandırıldığı bir boyuta dönüşmektedir. Adli Tıp Kurumu raporları ise çoğu zaman bağımsız ve objektif olmaktan uzak biçimde düzenlenmekte; ağır hasta tutsaklar için dahi ‘cezaevinde kalabilir’ şeklinde raporlar verilmektedir. Ama bu raporlar, tahliyelerin engellenmesinde araçsallaştırılmaktadır. Bu raporların, insan yaşamını korumak yerine siyasi ve idari kaygılarla verilmesi hem tıp etiğine hem de yaşam hakkının kutsallığına açıkça aykırıdır. İGK ve ATK raporlarıyla kadın tutsakların tahliyelerinin engellenmesi, hukukun üstünlüğü ilkesini zedelemekte, infaz hukukunu cezalandırmanın ötesinde bir baskı aracına dönüştürmektedir. Bu keyfi uygulamalar, yalnızca ilgili tutsakların değil, toplumun tamamının adalet duygusunu yaralamaktadır.”   ‘Hasta tutsakların yaşam hakkı ihlal ediliyor’   İnfaz hukukunun temel amacının, cezanın yalnızca özgürlükten mahrum bırakma yönüyle sınırlı olmasına atıfta bulunan Ezgi Aktı, tahliyelerin keyfi biçimde engellenmesiyle bu sınırın aşıldığını söyledi. Ezgi Aktı devamında şunları kaydetti: “Hukuk sınırları dışında uygulanan keyfi uygulamalar ceza değil, zulüm niteliği taşımaktadır. Kişinin cezasını tamamlamış olmasına rağmen içeride tutulması, ‘kanunsuz ceza olmaz’ ilkesine ve Anayasa’nın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına aykırıdır. Hasta tutsakların tedavi haklarının engellenmesi, doğrudan yaşam hakkının ihlali anlamına gelmektedir. AİHM bu tür vakaları defalarca kez ağır hak ihlali olarak değerlendirmiştir. Cezasını tamamlamış, özgürlüğüne kavuşması gereken bir insanın idari kararlarla içeride tutulması ya da ağır hasta bir insanın tedavisiz bırakılması, toplumda adalet duygusunu derinden sarsmaktadır. Toplum, hukuku yalnızca bir cezalandırma aracı olarak değil, aynı zamanda adalet ve insani değerlerin güvencesi olarak görmek istiyor. Bu ihlaller, adalet sistemine olan güveni zayıflatıyor; devletin en temel görevi olan yaşamı koruma yükümlülüğünü yerine getirmediğini göstermektedir. Bu uygulamalar hem hukukun üstünlüğünü hem de toplumsal barış ve güven duygusunu zedelemekte, cezaevlerini adaletsizliğin derinleştiği mekânlar hâline getirmektedir.”   İGK ve ATK kararları sürecin inandırıcılığına zarar veriyor   Tutsakların tahliyelerinin engellenmesi ve tedavi haklarının gasp edilmesinin başlı başına ağır bir hak ihlali olduğunu belirten Ezgi Aktı, “Bugün ise yalnızca hukuki değil, aynı zamanda siyasal bir meseleyle karşı karşıyayız. Zira bu uygulamalar çoğu kez ‘siyasi tutsaklar’ üzerinde baskı kurmak için kullanılmakta, cezaevleri bir anlamda cezalandırmanın politik saiklerle uzatıldığı mekânlara dönüştürülmüş durumda. Müzakere sürecinin samimiyeti açısından; atılması gereken en temel adım, tutsakların özgürlüğünün önündeki keyfi engelleri ortadan kaldırmaktır. Bir yandan ‘barış ve çözüm’ söylemleri dillendirilirken, diğer yandan İGK’nin keyfi kararlarıyla tahliyelerin engellenmesi ya da ATK raporlarının siyasallaşarak hasta tutsakların içeride tutulmasına devam edilmesi, sürecin inandırıcılığına ve samimiyetine zarar veriyor. Eğer gerçekten samimi bir müzakere süreci yürütülmek isteniyorsa, bu sürecin ilk adımı siyasi tutsakların serbest bırakılması ve ağır hasta tutsakların tahliye edilmesi gerekiyor” diye kaydetti.   ‘Tahliyelerle ilgili kararlar yargısal denetime tabi olmalı’   İGK’nin “iyi hâl” değerlendirmelerinin keyfi kriterlerden uzak, objektif ve ölçülebilir göstergelere dayanması gerektiğinin altını çizen Ezgi Aktı, “Düşünce ve kimlik beyanlarının ‘pişmanlık’ ölçütü hâline getirilmesi gibi uygulamalara son verilmelidir. ATK’nin verdiği raporlar bağımsız ve bilimsel temellere dayalı olmalı, tek bir kurumun siyasi baskılara açık yapısı yerine, bağımsız hekim heyetleri tarafından düzenlenen raporlar verilmeli ve denetimi sağlanmalıdır. Tahliyelerle ilgili verilen tüm kararların infaz hâkimliği tarafından otomatik yargısal denetime tabi olması, hukuki güvenceyi güçlendirecektir” dedi.   ‘Hasta tutsaklar serbest bırakılmalı’   Türkiye’nin içinde bulunduğu sürecin yalnızca hukuki değil, toplumsal bir yeniden inşa ihtiyacını ortaya koyduğuna değinen Ezgi Aktı şunları belirtti: “Eğer siyasal iktidar gerçekten demokratikleşme, müzakere ve çözüm iradesi gösteriyorsa, bunu en net biçimde cezaevlerindeki siyasi tutsaklara olan yaklaşımıyla ortaya koyabilir. Tahliyelerin önündeki keyfi engellerin kaldırılması ve hasta tutsakların derhâl serbest bırakılması, hem toplumsal vicdanı rahatlatacak hem de müzakere sürecinin samimiyetine dair güçlü bir güvence sağlayacaktır.”