AHİM’e ihlal prosedürü başlatması çağrısı 2025-10-01 09:01:22   Büşra Turan    WAN - AKBK’ye ihlal prosedürünü başlatması çağrısında bulunan ÖHD Wan Şube Eşbaşkanı Hatice Bağcı, “Sayın Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü aynı zamanda toplumsal barışın ve demokratik siyasetinin önünü açan en önemli adımlardan biri olacaktır. Bu sürecin hukuki güvencesi, yasal ve anayasal düzenlemelerin yapılmasıyla mümkündür” dedi.   Uluslararası komployla 15 Şubat 1999 tarihinden bu yana İmralı cezaevinde ağır tecrit koşulları altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatları, müvekkilleri hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına karşı 2003’te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. Başvuruda, cezanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3’üncü maddesine aykırı olduğunu belirtti. AİHM, 18 Mart 2014'te verdiği kararla Abdullah Öcalan'ın şartlı salıverilme hakkına sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmesini AİHS’ye aykırı buldu.    Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AKBK), AİHM’in Abdullah Öcalan'ın "umut hakkının" ihlal edildiğine ilişkin verdiği kararın Türkiye tarafından uygulanmaması nedeniyle son toplantısını 15-17 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirdi. Komite, Türkiye'nin tahliye imkanı olmayan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına ilişkin düzenleme planını Komite'ye sunması için Türkiye’ye 2026’ın Haziran ayı sonuna kadar süre verdi. Ayrıca alınan kararda Kürt sorununun çözümü amacıyla Meclis'te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun yasal düzenleme için Meclis'e öneri sunma rolünü üstlenmesini istedi.   Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şube Eşbaşkanı Hatice Bağcı, umut hakkına ve sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   ‘Umut hakkı’ için hukuksal mekanizma yok’    “Umut hakkı”nın amacını değerlendiren Hatice Bağcı, AİHM’in 18 Mart 2014’te verdiği kararla Abdullah Öcalan’ın şartlı salıverilme hakkına sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmesini AİHS’ye aykırı bulduğunu ve alınan kararı hatırlattı. Hatice Bağcı, “Türkiye’de, başta Sayın Abdullah Öcalan olmak üzere binlerce tutsağın, koşullu salıverilme hakkı olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet cezası aldığı bir gerçektir. Bu durum, umut hakkını doğuracak herhangi bir hukuksal mekanizmanın olmadığını gösteriyor” dedi.   ‘Umut hakkını sağlayacak düzenleme yapılmadı’   Hatice Bağcı, AİHM kararlarının uygulanması konusunda Türkiye’de ciddi eksiklikler bulunduğunu belirterek, mevcut düzenlemelerin “umut hakkı”nı hayata geçirmek için yeterli olmadığını ifade etti. “Türkiye, Avrupa Konseyi (AK) üyesi ve AİHS’ye taraf bir devlet olarak bu kararları uygulamakla yükümlüdür. Ancak 2014’ten bu yana, koşullu salıverilme hakkına sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet cezası alan binlerce tutsak için  özellikle Sayın Abdullah Öcalan özelinde  umut hakkını sağlayacak bir düzenleme yapılmadı. AİHM’in verdiği karar olmasına rağmen, bu konuda herhangi bir adım atılmadı” sözlerine yer verdi.   Türkiye’ye verilen ek süre   AK Bakanlar Komitesi’ne yapılan başvurulara ve sürecin seyrine dikkat çeken Hatice Bağcı, Türkiye’nin gerekli düzenlemeleri yapmadığını belirtti. Hatice Bağcı, “Türkiye’de sivil toplum kuruluşları ve barolarla birlikte 9/2 başvurusu yapıldı. Bakanlar Komitesi, en son 2024 yılında Türkiye’nin ihlal prosedürlerini durdurması ve gerekli düzenlemeleri yapması yönünde karar aldı. 2025 yılına kadar Türkiye’nin iç hukukunda ‘umut hakkı’nı sağlayacak düzenlemeleri hayata geçirmesi için süre verildi. Türkiye’deki hukuk örgütleri olarak beklentimiz, 18 Eylül 2025 tarihli toplantıda Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’ye karşı ihlal prosedürü başlatmasıydı” diye konuştu.   ‘AKBK’nin kararı Türkiye’ye cesaret vermiştir’   AKBK’nin Meclis’te kurulan komisyon ve tekliflere yönelik atıflarına değinen Hatice Bağcı, bunun iç hukukla çözülebilecek bir mesele olduğunu belirtti. Hatice Bağcı, “AKBK, Türkiye’yi AİHM kararlarına aykırı davranan bir devlet olarak değerlendirmeli ve AİHS gereği ihlal prosedürünü uygulamalıdır. Komitenin Türkiye’ye yaptığı iç hukuk atfı ihmal edilmiştir ve Türkiye’ye, 11 yıldır süregelen politikalarını devam ettirme konusunda adeta cesaret vermiştir” diye kaydetti.   ‘Meclis'in bütün mekanizmalarını harekete geçmeye çağırıyoruz’   Hatice Bağcı, Abdullah Öcalan’ın mevcut koşullarının AİHM kararları ve “umut hakkı”yla uyumlu olmadığını vurgulayarak, “Umut hakkı”nın uygulanmasının temelde bir insan hakkı olarak zorunlu olduğunu belirterek, “Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü yalnızca bireysel bir özgürlük değil, aynı zamanda toplumsal barışın ve demokratik siyasetin önünü açacak kritik bir adımdır. Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü yalnızca bir bireyin özgürlüğü olarak ele alınmamalıdır. Aynı zamanda toplumsal barışın ve demokratik siyasetin önünü açan en önemli adımlardan biri olacaktır. Bu sürecin hukuki güvencesi, yasal ve anayasal düzenlemelerin yapılmasıyla mümkündür. AKBK’nin kararları dikkate alınarak umut hakkının uygulanması, Sayın Abdullah Öcalan başta olmak üzere, binlerce ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan hükümlünün de bu haktan yararlanabilmesi için gerekli hukuki zemini yaratacaktır. ÖHD olarak tüm hukuk örgütlerini, baroları ve STK’ları; barışın inşası, demokratik toplumun hayata geçmesi ve hukukta toplumsallaşmanın sağlanması için Meclis’i ve ilgili mekanizmaları harekete geçirmeye çağırıyoruz” diye kaydetti.   ‘İhlal prosedürünü başlatmalıdır’   Türkiye’nin 11 yıldır uygulamakta olduğu politikayı ve “umut hakkı”nı sürüncemede bırakan tutumu değerlendiren Hatice Bağcı, son olarak şunları söyledi: “Bakanlar Komitesi’nin, Meclis komisyonuna sunulan başvuruları ve teklifleri dikkate alması kıymetli ve önemlidir. Ancak biz, Türkiye’nin AKBK karşısında bir devlet olarak hukuki yükümlülüğünün bulunduğunu düşünüyoruz. AKBK, AİHS ve AİHM kararlarına uymayan bir devlete ilişkin ihlal prosedürünü başlatmalıdır. Meclis çatısı altındaki komisyonun çalışmaları bir iç hukuk düzenlemesi niteliği taşır. Fakat uluslararası hukuk açısından Türkiye'nin ihlal prosedürüne tabi tutulmaması, 11 yıldır süren sürüncemede bırakma politikasını sürdürmesine cesaret vermiştir. Bu durum, AİHS gereği Komite’nin yerine getirmesi gereken yükümlülüğü yerine getirmediği anlamına gelmektedir.”