‘Ben engelli değilim, toplum beni engelliyor’ 2025-10-04 09:05:20   Büşra Turan   WAN - UNICEF’e göre Türkiye’de 3–17 yaş aralığında 422 bin engelli çocuk yaşıyor. Özel eğitim öğretmeni Zuzan Seven, “Müfredat çocuklara uygun değil, çoğu bu yüzden köreliyor” diyerek özel gereksinimli çocukların eğitim, sağlık ve sosyal yaşamda dışlandığını vurguladı.  Zuzan Seven’in öğrencisinin “Ben engelli değilim, toplum beni engelliyor” sözleri ise yaşanan ayrımcılığı özetliyor.   Türkiye ve Kürdistan genelinde engellilik tablosu, çocukları da yakından etkiliyor. Ulusal Engelli Veri Sistemi’ne (UEVS) göre Kasım 2023 itibarıyla kayıtlı engelli sayısı 2 milyon 511 bin 950; bunun yüzde 56’sı erkek (1 milyon 414 bin 643), yüzde 44’ü kadın (1 milyon 97 bin 307) ve ağır engelli kaydı 775 bin 12. Aynı veriler ışığında 0–14 yaş grubunun toplamı en az 247 bin 51 çocuğa denk geliyor. UNICEF’in 2023 raporuna göre ise 3–17 yaş aralığında 422 bin engelli çocuk var. Bu tablo, eğitim, sağlık ve istihdamda çocuklar için kapsayıcı politikalara duyulan aciliyeti ortaya koyuyor.   İnsan Hakları Derneği (İHD) Wan Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu yöneticisi ve özel eğitim öğretmeni Zuzan Seven, engelli bireylerin durumuna dair değerlendirmede bulundu.   ‘Engelli bireylerin sayısında ciddi bir artış gözlemleniyor’   Engelliliğin doğum öncesi ve sonrası çeşitli nedenlerle ortaya çıkabildiğini belirten Zuzan Seven, bu durumun bireylerde bedensel, zihinsel ya da sosyal yetersizliklere yol açabildiğini ifade etti. Zuzan Seven, “Özel eğitim öğretmenleri olarak bu bireylere ‘engelli’ demiyoruz. Özel çocuklar, ya da özel bireyler olarak hitap ediyoruz. Ancak toplumda geçmişte ‘özürlü’, hatta daha öncesinde ‘geri zekalı’ gibi ifadeler kullanılıyordu. Zamanla bu kavramlar değişti ve günümüzde en yaygın kullanılan ifade ‘engelli’ oldu. Son zamanlarda engelli bireylerin sayısında ciddi bir artış gözlemleniyor. Dünya genelinde yaşanan Covid-19 pandemisi sürecinin yarattığı hasarlar nedeniyle istatistiksel olarak büyük bir artış gözlendi. Bu çok ciddi bir rakam. Bunun belirli nedenleri var. Yediğimiz, içtiğimiz, aldığımız hava, geçirilen hastalıklar ve enfeksiyonlar insanlarda kalıcı hasarlara yol açabiliyor. Ayrıca travmatik olaylar ve kazalar da bu artışta önemli bir etken”  dedi.   ‘Pandemiden sonra otizm arttı’   Kimyasal maddelere ve teknolojik etkilere sürekli maruz kalındığını ifade eden Zuzan Seven, otizmin başlıca sebeplerine değindi. Zuzan Seven, “‘Teknoloji gelişti’ diye sevinirken, daha kötü bir duruma düştük. Pandemiden sonra otizm arttı. İşin kolayına kaçmayı seviyoruz ve çocuklar ağlamasın, üzülmesin diye her şeyi ellerine veriyoruz. Artık normal bir çocukluktan bahsedemiyoruz ve çocuklar teknoloji ile yaşıyor. Telefon ve teknoloji, otizmin belli başlı nedenlerinden sadece bir tanesi. Otizmin tek bir nedeni yok, birden fazla nedeni var ve halen araştırılıyor. Kimisi hamilelikten kaynaklı olduğunu söylüyor, kimisi bağırsaklarla ilgili olduğunu, kimisi teknolojiyle alakalı olduğunu ifade ediyor” şeklinde konuştu.   ‘Hepimiz birer engelli adayıyız’   Zuzan Seven, toplumun engellilere bakış açısının çoğu zaman yanlış olduğunu belirterek, “Engelli bireyleri gördüklerinde bazı insanlar üzülerek, bazıları acıyarak, bazıları ise kendi haline şükrederek tepki veriyor. Oysa bu, farkında olmadan onların kendilerini daha kötü hissetmelerine neden oluyor. Hepimiz birer engelli adayıyız, yarın başımıza ne geleceği belli değil. Size yapılmasını istemediğiniz bir şeyi başkasına yapmamalısınız. Bazen de aşırı ilgi göstermek, onların durumunu sürekli hatırlatmak anlamına geliyor ve bu da onları olumsuz etkiliyor. Ailenin, çevrenin ve toplumun tutumunun ciddi şekilde değişmesi gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütü, engelli bireyleri ‘ötekileştirilmiş grup’ olarak tanımlıyor. O kadar ihmal edilmiş ve arka planda bırakılmış bir grup ki, bu aslında bizim gerçeğimiz. Üstelik ilerleyen zamanlarda bu durumun daha da artma ihtimali var” sözlerine yer verdi.   ‘Engellilere ait yaşam alanları işgal ediliyor’   Engelli bireylerin iş, eğitim ve sağlık alanlarında ciddi sorunlar yaşadığını dile getiren Zuzan Seven, her yerde özel eğitim okullarının açıldığını, ancak içeriğinin doyurucu olmadığını vurguladı. Zuzan Seven, “Müfredat çocuklara uygun değil. Kaynaştırma okulları açılıyor, bu güzel bir adım ama o çocukların eğitim düzeylerine uygun bir program sağlanmıyor, çoğu bu yüzden köreliyor. İş olanaklarında da benzer bir durum var. Devlet kurumlarında alımlar yapılıyor ama özel sektör işverenleri engelli bireyleri işe almak istemiyor. Onların yaşam koşullarına uygun düzenleme yapmak işlerine gelmiyor. Oysa onların da çalışmaya hakkı var. Sağlık alanında raporlaştırma konusunda ilerleme sağlandı ama hâlâ eksiklikler var. Bir engelli bireyin randevu alması, kontrollerini yaptırması hâlâ zor. Dışarı çıktığımızda bile engellilere ait yaşam alanlarının işgal edildiğini görüyoruz. Örneğin yürüme yollarına araçlar park ediliyor, bu alanlar yok sayılıyor” ifadelerini kullandı.   ‘Hocam, ben engelli değilim, toplum beni engelliyor’   Engelli bireylerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi için en temel adımın eğitim, sağlık ve istihdam alanlarında daha kapsayıcı politikalar olduğunu vurgulayan Zuzan Seven, sözlerini şöyle sürdürdü: “Özellikle aile eğitimlerinin artırılması gerekiyor. Bu konuda herkesin gereken özveriyi göstermesi gerekiyor. Özel bir öğrencim bana, ‘Hocam, ben engelli değilim, toplum beni engelliyor’ dedi. Bu söz beni çok etkiledi. Bu yüzden onlara ait alanlara saygı gösterilmeli, farkındalık artırılmalı. Anne babalara psikolojik destek sağlanmalı. Çünkü tüm gün engelli bireyle yaşamak kolay değil. Onların ruh hallerine yönelik çalışmalar yapılmalı. Eğitim verecek kişilerin de bu işi severek yapması şart. Severek yapılmazsa çocuklar ticari bir meta gibi görülmeye başlanıyor. Oysa onlar birer ruh, birer beden; gereken hassasiyetin mutlaka gösterilmesi gerekiyor.”