Kıyafetin kimlikle bağı ve varlık mücadelesindeki yeri
- 09:01 5 Temmuz 2024
- Jıneolojî Tartışmaları
“Kılık-kıyafetin bir parçası olmasa da varlığımızı bir bütünsellik içinde ele aldığımızda dövme de hem Kürt kadınlarının kimliğinin bir parçası hem de kıyafeti tamamlayan simgeler olarak yaygın kullanılır. Kürt kadınları istek, arzu, inanç, acı ve umutlarını dövmelerle vücuduna işlemiş, bu anlamları bir ömür boyu bedeninde taşımışlardır.”
Elif Kaya
“Kıyafetin varlığımızın önemli bir parçası olduğunu, şehirde okula başladığım yani devletin tekçi politikaları ile yüz yüze kaldığım dönemde fark ettim. Kuşkusuz o dönemde çocukluk bilinciyle, bu politikanın amacını bilecek durumda değildim. Ama çocuk sezgim varlığımın değersizleştirdiğini bana söylüyordu. Bu konuda güç verecek, destek sunacak birileri de yoktu. Aile, bu desteği sunabilecek ne politik bilince sahipti ne de karşı karşıya kaldığım şeyleri anlatabileceğim rahat ilişkilere sahiptim. Üstelik aile artık bana dar gelmeye başlayan bir kabuk gibiydi, ondan çıkıp, dünyayı tanımak istiyordum. Ama bunu olduğum haliyle yapabilme şansım yoktu. Bu nedenle kendimi değerli hissetmenin yolu onların kıyafetlerini giyerek, onlar gibi olmaya çalışarak aşmaya çalıştım. Kürt kadınlarının elbise altında giydiği ve aynı zamanda gecelik olarak da kullanılan küçük desenli- beyaz kumaştan kırası o günden sonra bir daha giymedim.”
Bu anlatımın altındaki ismi değiştirdiğimizde küçük farklılıklar dışında, köyden şehre gelen ve şehrin modernleşme adı altında yerel tüm zenginlikleri yok eden, tekleştiren politikalarıyla karşı karşıya kalan binlerce Kürt kadının öyküsünü buluruz. Anlatıcının ismi önemini yitirir, anlatılan binlerce, milyonlarca Kürdün asimilasyon politikaları karşısında yaşadıklarına dönüşür. Kimliklerin inkâr edilmesiyle birlikte toplumun-topluluğun giydiği kıyafetler değersizleştirilip ya modern olmamamın/gericiliğin simgesine dönüştürüldü, itibarsızlaştırıldı ya da suç kapsamına alınıp, cezai yaptırımlara tabi tutuldu.
Peki, kılık-kıyafet nedir, kimliğimizin tanımlanmasında kıyafet neyi ifade eder, kıyafet varlığımızın tanımlanmasında neden önemli yer edinir? Bu yazıda kıyafetin varlığımız ve kimliğimizin şekillenmesindeki yeri, önemi, kimlik mücadelesinin gelişimiyle kıyafetin direnişin parçası haline gelme biçimini ve bu kapsamda özelde Kürt kadınlarının geliştirdiği eylem ve etkinlikler üzerinde durmaya çalışacağım.
Kimlikle kıyafetin oluş hikayesi
İnsanlar ne zamandan beri giyinme alışkanlığı edindi? Doğadaki diğer canlılardan farklı olarak neden giyinme ihtiyacı duydu, sorularına cevaplar arayarak konuya başlamak, kılık-kıyafet ile kimlik arasındaki bağı görmemize yardımcı olacaktır. Kuşkusuz giyimin tarihi çok eskilere uzanır. Daha ilk cümlenin kurulmadığı, ilk sözün söylenmediği, aşkların dile gelmediği dönemlere kadar uzanır dersek abartı olmaz. Tevrat, bunu Adem ile Havva öyküsüyle başlatır. Bilmek ile giyinmenin tarihinin zamandaş olduğuna işaret eder. İnsanın kim olduğunu bilmediği dönemlerde giyinme olgusunun da olmadığını söyler.
Diğer bir ifadeyle insanın giyinmeyi bilmediği dönemi, insanın kim olduğunun bilincinde olmadığı dönem olarak tanımlar. Havva’nın cesareti ve girişkenliğiyle bilgi ağacından meyve koparılıp, yenildikten sonra, çıplak olduklarının farkına varan Adem ve Havva, örtünme ihtiyacı duyarlar. Öncelikle mahrem yerlerini asma -kimi anlatımlarda incir- yaprakları ile örttükleri ifade edilir. Bu söylenceyi başka bir açıdan da okuyabiliriz: bilmek aynı zamanda yaşamı savunma bilgisini edinmeyi de ifade eder.
Sadece mahrem bölgeleri örtmek amacıyla değil soğuğa, sıcaklara karşı bedenin korunmasını sağlamak amacıyla insanlar bedenlerini örtme ihtiyacı duymuşlardır. Örtünmek amacıyla bazen bitki yapraklarını bazen avladıkları hayvanların postlarını kullanmışlar. Yapılan tarihsel araştırmalardan açığa çıkan bulgular kılık-kıyafetin insanlık tarihi boyunca toplumsallaşma ile birlikte geliştiğini bu temelde ortaya koyuyor.
Başlangıçta korunma amacıyla gelişen giyinme ihtiyacı zamanla çeşitlenerek, toplumsal statüyü, inancı, ait olunan aşireti ve toplumsallığı ifade eden bir karakter kazanır. İşte kıyafetin kimlikle özdeşleşmesi dediğimiz durum bu aşamayla başlar. Yani giyim tarzı artık topluluğun kimliğini taşıyan bir niteliğe bürünür. Renkler, biçim, kullanılan malzeme, süsleme şekli topluluğun kimliğini yansıtan bir özellik kazanır.
Kıyafetler aynı zamanda topluluğun üzerinde yaşadığı coğrafyadan da derin izler taşır. Çevremize dönüp baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliriz. Çölün giyim tarzı ile dağların, denizlerin, ekvatorların, kutupların giyim tarzları birbirinden farklıdır. İçinde bulunulan coğrafik yapının gerekliklerine, baskın olan renklerine göre şekil almışlardır. Yakıcı güneşin, bunaltıcı sıcakların etkisinden kurtulmak için çölde yaşayanlar beyaz uzun entariler, kafayı koruyacak uzun agallar örtünmüşlerdir. Dağların soğuk havasından korunmak ve hareket kolaylığı sağlamak için Kürtler şalûşepik, geniş etekli elbiseler giymişlerdir. Ekvator bölgesinin yazı ve kışı birbirine yakın bir iklim olduğu için burada yaşanan topluluklar çok fazla örtünme gerekliliği duymamışlardır. İbn-i Haldun’un “coğrafya kaderdir” sözü burada da kıllık-kıyafetin şekillenmesinde coğrafyanın belirleyici rolüne işaret eder gibidir.
Bu nedenle bir toplumun kimlik kazanması ve giyim tarzı birbiriyle bağlantılı şekillenir. Biraz derinlikli baktığımızda kıyafetin renklerini coğrafyadan ve toplumsal inançlarından aldığını rahatlıkla görebiliriz. Bir anlamda toplumsal yaşanmışlıkların öyküsünü, toplumun sağlık ve güzellik anlayışını, tarih boyunca ufak değişikliklerle birbirine ekleyerek, giydiğimiz kıyafetlerle günümüze kadar taşımışız. Bazen tülbendin altından yanağa dökülen bir tutam saç, bazen başa bağlanan yazmanın rengi ve şekli hangi bölgeye, aşirete mensup olduğumuzu deklare eden bir simgeye dönüşüp, kim olduğumuzu anlatan bir ifadeye kavuşur.
Sözün özü diyebiliriz ki kıyafetler öncelikle yaşamsal ihtiyaçlara cevap vermek üzerinden biçim kazanmıştır. Üzerinde yaşanılan coğrafyanın renklerini almışlardır. Ama toplumun inançları ve estetik anlayışıyla buluşup, topluluğun kimliğini oluşturan bir tarza dönüşmüşlerdir. Kuşkusuz bu öyle sabit, aynı coğrafik koşullarda bulunanların aynı tarzda giyindiği anlamına gelmez. Kürt kıyafetleri açısından bölgelere, aşiretlere göre bile değişikliklerin yaşandığını rahatlıkla görebiliriz. Riha’nın sıcak havası ile Serhat’ın soğuk havası farklı giyinme şekillerinin gelişmesine yol açmıştır. Serhat kat kat elbiseler, uzun yün çoraplar giyerken, Riha uzun ve geniş entarileri giyer. Hata aynı bölgede yaşayan aşiretlerin bile giyimde bazı farklılıklar vardır.
Bu farklılıklarla birlikte “giyim ile maddi kültür arasında doğrudan bir bağ mevcuttur. (Nevin Reşan Güngör, Geleneksel Kürt Kadın Kıyafetleri)” Yani bir toplumun giyim tarzı kültürüne, ekonomik yapısına, tarihsel yaşanmışlıklarına, toplumsal statüsünü göre de şekillenir. Hatta yaşa, cinsiyete, bazen evli olup olmamasına göre farklılıklar gösterir. Ekonomik durumu daha iyi olan kesimler daha kaliteli kumaşlar ve daha albenili kıyafetler giyerken, ekonomik durumu kötü olan kesimler daha düşük kaliteli ve çalışırken kolaylık sağlayacak biçimde giyinir. Bir kişinin giyiminden yoksul mu, yoksa varlıklı mı olduğunu rahatlıkla ayırt edebiliriz. Toplumsal statü kılık kıyafette kendini dışa vurur.
Kılık-kıyafet toplumun ve bireyin inançlarını, estetik değerlerini, yaşam biçimini ortaya koyduğu gibi mutluluk veya yas döneminde olup olmadığını da gösterir. Yasta olanların kara giyinmesi, yeni evli olanların daha renkli giyinmesi ve renkli başörtüler takması, Êzidîlerin mavi renk giyinmemesi, ağırlıkta beyaz renkleri tercih etmesi bunun bir ifadesidir. Cizreli kadınlar yüzyıllardır giydikleri kara çarşafla Mem û Zîn’in yasını tutuklarını ifade ederler. Ya da Enfal katliamından sonra Güneyli kadınların hala ağırlıkta siyah giysiler giymesi de yas tutmanın bir ifadesidir. Yasta olan kadınlar yaşadığı bu ruh halini giydiği kıyafetle dışa vurur. Yoğun acıların yaşandığını, yasının bitmediğini bu şekilde dile getirirler. Yani bir anlamda kıyafetin kendisi de karşıdaki ile iletişimde bir dile dönüşür. Sözü olmayan, renklerden, şekillerden ibaret bir dil oluşturur kıyafetler. Üzüntü ve yas gibi mutluluk ve sevinç de kıyafetle dile gelir. Düğünlerde, bayramlarda, ziyaretlerde en sıcak renklerin olduğu kıyafetler taşınırken yasta, savaşta siyah ya da koyu renkler giyilir. Yani kıyafetler kimliğimizin bir parçası olduğu gibi aynı zamanda ruhsal durumumuzu yansıtan, değişken olabilen özellikler de taşır.
Kıyafetler aynı zamanda toplumsal statünün dışa vurumu görevini de üstlenir. Bir kadının evli mi, bekar mı, eşinden ayrı mı olduğunu geleneksel Kürt kıyafetleri ve baş bağlama biçiminden bilebiliriz. Kuşkusuz kadın özgürlük perspektifiyle bu konuyu ele aldığımızda, bunun cinsiyetçi bir yaklaşım ifade ettiğini belirtmek gerekir. Kadınların kıyafetinde medeni durumunu ifade eden simge ve değişiklikler, erkek kıyafetlerinde söz konusu değil. Ya da bu çok öne çıkmaz. Bir erkeğin evli olup-olmadığını parmağında taşıdığı yüzükle ancak anlamak mümkünken, eşinden ayrı mı, eşi ölmüş mü, yaşıyor mu anlamak mümkün değildir. Ama kadınların kıyafetinde bu rahatlıkla anlaşılır. Hata yeni evli veya uzun süre evli olup olmadığı bile kıyafet ve baş bağlama biçiminden beli olur.
Bu anlamda giysilerin biçimleri ve renkleri bir topluluğun, ulusun karakterini temsil eder. Giyim tarzı ve kullanılan renklerle inançlar, yaşam felsefesi, tarih ve kültür dile gelir. Etimoloji ile kelimenin tarihsel manasına ulaşma arayışına benzer bir ilişkiyi giysilerin tarihsel süreç içinde yüklendikleri anlamlar ve taşınan simgeler arasında da kurabiliriz. Çünkü kılık-kıyafet kullanılan kumaştan, seçilen renklere ve biçimine kadar topluluğun değer yapısıyla ilgili olarak şekillenir. Kılık-kıyafetteki biriken manaları çözümlemek, toplumsal tarihi ve kimliği anlamamızı kolaylaştıracaktır.
Kürt kıyafetlerinde taşınan anlamlar
Kıyafetler, bölgelere, aşiretlere, inançlara, toplumsal statüye göre çeşitlilik göstermekle birlikte iç mekânda ya da dış mekânda kullanıp, kullanmamaya göre de değişiklik gösterir. Günlük ev içinde, çalışma ortamlarında kullanılan kıyafetler daha rahat ve pratik tarzda tasarlanmıştır. Dış mekânda giyilenler daha fazla gösterişli ve dikkat çekecek tarzda tasarlanmıştır.
“Elbise altına giyilen iç giysiler, pamuktan dokunma ve beyaz renkten oluşmaktadır. Bunlar çoğunlukla gece yatak kıyafeti olarak da kullanılmıştır. Tercihen yumuşak, ince ve ter çeken kumaş türleri kullanılmıştır. Bu beyaz iç giysi Zerdüşt inancında, İslam’da ve Êzidî inançlarında halen yaygın olarak kullanılmakta, temizliği, saflığı ve berraklığı simgelemektedir. Hac gibi kutsal mekanların ziyaretinde öne çıkan renk bu nedenle beyazdır. (Nevin Reşan Güngör, Geleneksel Kürt Kadın Kıyafetleri)”
Kıyafetlerde renklerin taşıdığı anlamlar vardır. Beyaz saflığı, berraklığı ifade ederken, kırmızı ateşi, yaşamı simgelemektedir. Bu nedenle özellikle Kürt kadınların kıyafetleri çok renkli olsa da kırmızı genelde hâkim renktir. Kıyafetin tamamlayıcı unsurlarından biri de baş bağlamadır. Baş bağlama bir süs olmanın ötesinde kıyafeti tamamlayan önemli bir parçadır. Baş bağlama biçimi, kullanılan renkler, tülbendin uzunluğu vb. durumlardan yola çıkarak, kadınların hangi aşiret ya da bölgeden olduğuna dair fikir edinebiliriz.
Takılar, Kürt kadınlarının kıyafetlerini tamamlayan önemli aksesuarlardır. Bölgelere göre bazı farklılıklar içerse de alından yanaklara dökülen altın ya da gümüş pullar, bilezik, küpe, hızma, kolye, yüzük, toka, bele takılan kemer kıyafetlerin önemli bir parçasını oluşturur. Takılarda kullanılan madenler toplumsal statüye göre daha çok belirginlik kazanır. Toplumsal statüsü iyi olanlar altın, gümüş taşırken, maddi koşulları kötü olanlar daha fazla tunç, bronz olanları taşır.
Kılık-kıyafetin bir parçası olmasa da varlığımızı bir bütünsellik içinde ele aldığımızda dövme de hem Kürt kadınlarının kimliğinin bir parçası hem de kıyafeti tamamlayan simgeler olarak yaygın kullanılır. Kürt kadınları istek, arzu, inanç, acı ve umutlarını dövmelerle vücuduna işlemiş, bu anlamları bir ömür boyu bedeninde taşımışlardır. Bir anlamda bedenlerinde tarihle günümüz arasında köprü kurmuş, kadınların yarattığı anlamların günümüze ulaşmasını sağlamışlardır. Tanrıçalık döneminden günümüze sırlar, anlamlar bu dövmelerle taşınmıştır. Alnın ortasına yapılan yıldız işareti, İştar’ın gücünün temsil etmiş, boyuna yapılan Şahmeran dövmesi sağlıklı yaşamın anlamını taşımış, güneş şekli aydınlığı, yaşamı simgelemiştir. Kürt kadınları sadece yüze, boyuna değil el ve ayaklarına da dövme yaptırmaktadırlar.
Not: Yazının devamı “Varlık Mücadelesinde Kıyafetin Direnişi” başlığıyla haftaya yayınlanacaktır.
*Bu yazı, Jineolojî Dergisinin “BAKUR” dosya konulu 29. sayısından kısaltılarak alınmıştır.
*Bir araştırma kapsamında H.A ile yapılan bir röportajdan alınmıştır.