‘Geçmiş Gelecektir’ bellek çalışması son gününde 2025-04-18 16:35:42        AMED – Amed’de düzenlenen “Geçmiş Gelecektir” adlı uluslararası bellek çalışmasında, kültürel hafızanın barış ve toplumsal dönüşümle ilişkisi tartışıldı. Kadın özgürlükçü paradigma, demokratik toplum ve kolektif belleğin önemi vurgulandı.   Amed Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde kültürel belleğin korunması amacıyla düzenlenen “Geçmiş Gelecektir” adlı uluslararası bellek çalışması, 3’üncü gününde devam etti. Çand Amed Kongre ve Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen çalışmaya, Amed Büyükşehir Belediye Eşbaşkanları Serra Bucak, Doğan Hatun, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri, ilçe belediye eşbaşkanlarının yanı sıra çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi, akademisyen, yazar, filozof, sanatçı ile siyasetçi katıldı.   DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları, Tuncer Bakırhan ile programa konuşmacı olarak katılması beklenen DEM Parti Milletvekili Cengiz Çandar, yerine kayyım atanan Mêrdîn Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Ahmet Türk, DEM Parti Meclis Başkanvekili ve İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, sağlık durumlarından kaynaklı olarak programa katılamadı.   ‘Geçmiş Gelecektir’ projesine dair   İlk olarak “Geçmiş Gelecektir” projesinin yürütücülerinden Ulaş Bager Aldemir, Avrupalı düşünürlerin hayat hikâyelerini anlık ve doğaçlama çizimlerin eşlik ettiği yüz yüze röportajlarla kayda geçirmeyi hedefleyen bu uluslararası kültürel bellek projesinin; sözlü tarihle yazılı tarihi bir araya getirerek görsel bir belleğe dönüştüren, hem doğulu hem batılı, hem romanesk hem poetik bir çalışma olduğunu söyledi. Yurtdışında yaptığı ziyaretlere dair aktarımlarda bulunan Ulaş Bager Aldemir, “Sevgili dostumuz Michael Löwy'nin de sık sık andığı Marc Auge, Unutma Biçimleri adlı eserinde şöyle der: ‘Faşist, bellekten yoksundur. Hiçbir şeyden ders almaz. Başka bir deyişle hiçbir şeyi unutmaz, kendi takıntılarının kesintisiz şimdiki zamanında yaşamaya devam eder.’ Bu bağlamda yeri gelmişken belirtmek gerekir ki; barış aynı zamanda hatırlamanın bize bahşettiği bir unutma özgürlüğüdür” dedi.   ‘Kadın özgürlükçü fikri buluşturmak çok önemli’   Devamında Amed Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Serra Bucak kısa bir açılış konuşması gerçekleştirdi. “Geçmiş Gelecektir” projesinin çok önemli olduğunu belirten Serra Bucak, “Sözlü tarih, dengbêjler bizim coğrafyamızda da çok önemli ve bize ışık tutuyor. Geçmişle geleceğin çok kıymetli bağlantısını kuruyor. Sadece geçmişle geleceğin bağlantısı değil, aynı zamanda geçmişle geleceği birleştiren nesiller arası bir bağ. Geçmişle geleceği buluşturmak, geçmişin devrimci, sosyalist fikirleriyle bugünün demokrasi ve sosyalizm fikirlerini buluşturmak, kadın özgürlükçü fikri buluşturmak çok önemli. Geçmişine sahip çıkan, geçmişinin izlerini bugünün siyasetinde, kültürel, toplumsal yaşamında canlı tutabilen toplumlar, aynı zamanda hem geçmişine sahip çıkmış hem de bugününü ve yarınını kurgulayabilmiş toplumlar olabilirler. Bu bellek çalışmaları bizim barış meselemiz içinde çok önemli. İçinden geçtiğimiz süreçte, Ortadoğu’nun ve Türkiye’nin barışı konuştuğu süreçte, felsefenin temelinde aynı zamanda barışın, diyaloğun, birbirini dinlemenin, birbiriyle özgürce tartışabilmenin olduğunun da altını çizmek istiyoruz” şeklinde konuştu.   Açılış konuşmalarının ardından, proje kapsamında yazar, akademisyen ve filozoflarla yapılan görüşmelerden kesitlerin yer aldığı sinevizyon gösterimi yapıldı. Sonrasında, “60’lardan 90’lara kültürel ve siyasal ortam” başlıklı birinci oturuma geçildi. Burada ilk olarak Filozof Eleni Varikas’ın eşi Sosyolog Michael Löwy, Eleni Varikas’ın Fransa’da Mayıs 1968 yılındaki olaylarla ilgili yazdığı makaleyi okudu.   ‘Temel kavramlara dahi yeni yollar bulmak zorundayız’   Ardından Yazar Ömer Laçiner sunum gerçekleştirdi. 1960-70’li yılların kendinden sonraki yıllara bayağı etkisi olduğunu söyleyen Ömer Laçiner, bu yılların modernizmin son çırpınış yılları olduğunu kaydetti. 1968 hareketlerinin neleri dillendirdiğine bakıldığı vakit, bütün insanlığa iki tane farklı varoluş biçimi gösterdiğine işaret eden Ömer Laçiner, “Biri kapitalizm, biri reel sosyalizm. 68 kuşağı bu ikisine de isyan etti” dedi. 1960’lı yıllarda rejime karşı duran hareketlerden genişçe bahseden Ömer Laçiner, “Şu andan itibaren bizim önümüzde duran şey… Tamam, geçmişe bakalım ama o günden bize kalan, öğretilen şey bir şeyleri denerken başka şeyleri hayal etmek. Şu anda gerek Türkiye gibi modernitenin belirli bir noktasına gelebilmiş toplumların, gerekse Batı Avrupa’nın bugün karşı karşıya kaldığı problemler, yeni bir zihniyeti gerektiriyor. Temel kavramlara dahi yeni yollar bulmak zorundayız” diye kaydetti.   ‘Bir tarafı barış, bir tarafı demokratik toplum’   Kürt siyasetçi Gültan Kışanak da toplumun, bireyin, köylülerin, gençlerin, kadınların, kentlilerin özne olup olmama noktasında kendini sorgulaması gerektiğini belirtti. Bu durumun güncel ile çok önemli bir bağı ve konumu olduğuna dikkat çeken Gültan Kışanak, “Bir barış çağrısı, demokratik toplum çağrısı var. Ne konuşuluyor, ne kazanacağız, ne olacak, yarın sabah barışa, demokratik yaşama nasıl uyanacağız diyor herkes. Oysa çağrının bir tarafı barış, bir tarafı demokratik toplum. Evet, silahları devre dışına bırakmak, Kürt sorununu hukuki, siyasi zeminde tartışma çabası var ama demokratik toplum çağrısı hepimize. Nasıl yaşamak istiyorum sorusuna cevap bulmak ve yaşamak istediğimiz geleceği kurabilmek için emek vermek gerekiyor. Özne olmak böyle bir şey. Temel sorunumuzun bu olduğunun altını çizmek istiyorum. Özne olabilmek, özne olmanın gereklerini yerine getirebilmek, kendi çözümünü yaratma iradesine sahip olmak son derece kıymetli” ifadelerini kullandı.   3 temel sorun   1968 yıllarda çocuk olduğunu dile getiren Gültan Kışanak, “Ama 68 kuşağının estirdiği rüzgârın, 78 kuşağında politikleşen ve o rüzgârla bugüne kadar gelen bir arkadaşınız olarak, o yılları hatırlatmak isterim” diyerek, çocukluk ve gençlik yıllarında yaşadığı politik sürece, mücadeleye dair aktarımlarda bulundu. 60’lı yıllardan sonraki hareketlerde toplumun özne olarak görülmemesinin, Kürt meselesinin ve kadın özgürlük meselesinin en önemli 3 problem olduğunu söyleyen Gültan Kışanak, “O zamanda Kürt meselesi vardı, bugün de var. Bu konuyu yeterince doğru temelde tartıştığımız, ortaklaştığımız kanaatinde değilim. Hâlâ aynı sıkıntılar devam ediyor” diye kaydetti.   ‘Kopuş teorisi çok önemli bir teoridir’   Kadınların mücadeleler içinde yer aldığını fakat görünür olmadığını dile getiren Gültan Kışanak, 1980 darbesinden sonra kaldıkları ve Kürt meselesinde önemli bir yeri olan Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’ndeki kadınların mücadelesine dikkat çekti. Gültan Kışanak, “Ağır işkenceler yaşandı ve buna karşı da çok güçlü direnişler vardı. Kadınlar açısından, kadınlar koğuşunda bu işkencelere karşı ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ sloganı o günlerin mirasıdır. Kadınların birbirine destek olmasının, mücadelesinin nasıl önemli olduğunu fark ettiğimiz bir merkez haline geldi. Ne yapacaksak kadınlar olarak yapmamız gerekiyordu, direnme yol ve yöntemine kendimiz karar vermemiz gerekiyordu. Kendi ayaklarımız üzerinde durmayı orada öğrendik. O nedenle şimdi Kürt kadın hareketinde bu erkekten kopuş teorisi çok önemli bir teoridir. Kadın kadına var olmak, kadınlar olarak özneleşmek, özgünlüklerine uygun çözüm üretmek, kötü yılların mirası da olsa, bence önemli bir konu olarak Kürt kadın hareketinin gelişmesinde çok ciddi rol oynadı” ifadelerini kullandı.   ‘Hayallerinin peşinden koşmak iyi bir şey’   Gültan Kışanak, konuşmasını şöyle tamamladı: “Hayal kurmazsak, imkânsız olanı talep etmezsek, ufkumuzu daha uzaklara koymazsak yol alamayız. İmkânsızı istemek bir ütopya değil, bize yol gösteren bir fener ışığı. Kürt hareketi olarak çok tartıştığımız Kapitalist Moderniteye karşı Demokratik Modernite ve kadın özgürlükçü ekolojik paradigma ütopik geliyor ama hiç değil, yeter ki isteyelim. Ulaşamayacağımız bir hedef olmadığını düşünüyorum. Bence her zaman hayallerinin peşinden koşmak çok iyi bir şey; hayallerimizin peşinden koşmaya devam edelim.”   Program, “Tarih, Nostalji ve Ütopya” başlıklı oturumla devam ediyor.