Helin hep kalacak...

  • 09:03 3 Nisan 2022
  • Portre
 
Marta Sömek
 
ÇANAKKALE - Şarkılarını özgürce söyleyebilmek için başlattığı ölüm orucu eyleminde yaşamını yitiren Grup Yorum üyesi Helin Bölek’in  annesi kızının sanat ve müzik için canını verdiğini belirterek, “Bir Helin gitti, bin Helin geldi. Şimdiki dönem, erkler, hepsi gidecek ama Helin hep kalacak” diyor.
 
Türkiye’nin özgün müzik yapan devrimci müzik gruplarından Grup Yorum, kuruldukları 1985 yılından bu yana sık sık tutuklama, gözaltı ve yasaklamalarla karşı karşıya kaldı. Grubun çalışmalarını yaptığı İdil Kültür Merkezi ise defalarca basıldı ve konserleri yasaklandı. Yürütülen kampanyalara, basın açıklamalarına ve tepkilere rağmen taleplerine ilişkin herhangi bir adım atılmaması üzerine grup üyeleri Helin Bölek ile İbrahim Gökçek ölüm orucuna başladı. Sık sık tutuklanan Helin ve İbrahim, taleplerinin karşılanmaması nedeniyle tahliyelerinin ardından da eylemlerini Küçük Armutlu’daki Direniş Evi’nde sürdürmeye devam etti. Helin daha sonra 213 gün boyunca sürdürdüğü açlık grevini, 19 Ocak 2020 günü ölüm orucuna dönüştürdü. Takvim 3 Nisan 2020’yi gösterdiğinde ise Helin, ölüm orucu direnişinin 288’inci gününde yaşamını yitirerek kendi deyimiyle “uçtu”.
 
288 gün direnen ve mücadelesi ise iz bırakan Helin Bölek’i annesi Aygül Bilgi’den dinledik. 
 
‘Doğumu benim miladım oldu’
 
İsmi Kürtçede “kuş yuvası” anlamına gelen Helin, 5 Haziran 1991’de Diyarbakır’da doğdu. Bir kızının olmasını çok istediğini söyleyen Aygül, “Helin harika bir çocuktu, doğumu benim miladım oldu, benim için dünyada varsa yoksa Helin’di, başka da bir şey çok fazla önemli değildi” diyor. Helin’in sakin bir çocuk olduğunu paylaşan Aygül, kendisine çok düşkün olduğunu ve yaptığı her şeyi de izlediğini ifade ediyor. Aygül, Helin’in çok güzel yemekler yaptığını söylerken, bunun küçücükken imrenerek kendisini izlemesinden kaynaklı olduğunu belirtiyor. Helin’le çok iyi anlaştıklarını anlatan Aygül, “Çok esprili, gırgır bir kızdı, annem ve babam bakıyordu Helin’e ve tek eğlenceleriydi” diyor.
 
İstanbul’a göç
 
Ardından Helin ve ailesi 2004 yılında İstanbul’a yerleşir. Başarı düzeyi çok yüksek ve oldukça becerikli bir çocuk olan Helin, Diyarbakır’da yaşadığı dönemde hem basket oynar hem de resim yapar. Sanatsal gelişimi oldukça ilerleyen Helin, burada kurslara giderek eğitimler alır.
 
İlk eylemi
 
“Çok iyi kalpliydi, öğretmenlerinin gözdesiydi ve başarı seviyesi yüksekti” diyen Aygül, her yaştan kesimle diyaloğunun çok iyi olduğunu ve çok sevildiğini anlatıyor. Daha sonra liseyi İstanbul’da okuyan Helin, annesinin tabiriyle gençliğinde de “kanı deli deli akan, yerinde duramayan” bir genç olur. Aygül, black metal hayranı olan Helin’i, “Tam da onun kişiliğine uyan, özgür ruhlu, hiçbir şeyden çekinmeyen, korkmayan, tuttuğunu koparan bir tarzdı” sözlerini kullanıyor. Helin, hayali olan Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık yerine Çanakkale’de babasının istemi üzerine yazdığı Maliye Bölümüne yerleşir. İstanbul’u çok seven Helin, üniversite döneminde Biga’da yaşarken ailesi de Çanakkale’ye yerleşir. Aygül üniversite döneminde Helin’in ilk eylemini şöyle anlatıyor: “İlk eylemi üniversitedeyken yemekhanedeki yemek fiyatlarıyla olmuştu, daha sonra Biga ile kampüs arasındaki minibüs fiyatlarının artmasıyla kampüsten Biga’ya kadar yürüyüş eylemi yaparak minibüs fiyatını düşürdüler.”
 
‘Newroz’a beni sen götürmüştün’
 
Kendisiyle birlikte aynı üniversitede okuyan Fırat Kıl ile birlikte İstanbul’a giden Helin, Grup Yorum’la tanışmasının ve solist olmasının ilk adımlarını bu süreçte atar. Helin’le aralarındaki ilişkinin çok özenilesi ve imrenilesi olduğunu söyleyen Aygül, “Helin, Grup Yorum’la halkı etkileyecek müzik yapmak, basın açıklamalarına katılmak, devrimcilik yapmak istediğini söyledi bana. Bu senin kararın, hayat senin kararın ama sana bir şey olmasın, benim içimi acıtacak bir şey olmasın dedim. Eylem sonrası sert bir şekilde gözaltına alınışlarını görmüştüm ve üzülmüştüm. Ben sana bir fiske dahi vurmaya kıyamazken elin adamı nasıl seni döver, yerde sürükler diye çok üzülmüştüm. O da bana, ‘Niye şimdi üzülüyorsun ki, ben daha küçük bir çocukken elimden tutup da Newroz’a beni sen götürmüştün. O zaman buna da hazırlıklı olmalısın’ demişti. Çocuklukta atılan zeminle, özgür, asi ruhuyla olgunlaşıp da bu hale geldi. Aklına bir şeyi koyduğunda onu sonuna kadar yapan bir insandı, onu hiçbir şey korkutmaz, yıldırmazdı. Çok güçlü ve iradeli bir insandı” sözleriyle kızını anlatıyor.
 
Ölüm orucu: Ölmek için bu kararı almadım
 
Aygül, Helin’in etrafında daima bir sevgi yumağı olduğunu aktarıyor. “Helin’in kahkahası meşhurdu” diyen Aygül, onu anlatmak için kelimelerin yetersiz kaldığını dile getiriyor. Helin’in yaşamı boyunca daima güleç ve insanlığa birçok şey katan biri olduğunu paylaşan Aygül, “Bazen diyorum ki bu kadar mükemmel olduğu için ömrü bu kadar az oldu. Böyle bir insan yaşamalıydı, insanlığa o kadar çok şey verecekti ki. Herkesin anlattığı bir şey vardı, Helin’in neşesi, sevgisi ve kahkahaları” ifadelerini kullanıyor. İdil Kültür Merkezi’ne yapılan bir baskınla Helin’in de tutuklandığını belirten Aygül yaşananları şu cümlelerle anlatıyor: “7 Grup Yorum üyesi tutuklanmıştı, Kandıra Cezaevi’ndelerdi. İlk duruşmalarında tahliyelerine karar verildi, tahliye eğlencesi yaptık onlara. Pencere açıktı ve Helin’in kahkaha sesi geliyordu, orada oturan insanlar dedi ki ‘pencerelerden sokağa taşıp gelen bu Helin’in kahkahalarını özlemişiz.’ Sürekli gülen bir insandı, hayatı seviyordu. Ölüm orucu kararı aldığında, ‘Ben hayatı seviyorum, ölmek için bu kararı almadım, insanların daha güzel yaşayabilmesi için bu kararı aldım’ demişti.”
 
‘Halkın derdini dile getiren müzikler yapıyorlar’
 
İdil Kültür Merkezi’nin Grup Yorum’un çalışma alanı olduğunu söyleyen Aygül, amaçlarının halkı uyandıran, halkın derdini dile getiren müzikler yapmak olduğunu vurguluyor. Defalarca kez baskın yapıldığını, gözaltına alındıkların, şiddet gördüklerini, enstrümanların kırıldığının altını çizen Aygül, tutuklamalardan sonra da saldırıların sürdüğünü ifade ediyor. Aygül, Helin’in tutuklanma ve grup üyeleriyle açlık grevi eylemine başlama sürecini şöyle anlatıyor: “Geniş bir operasyon başlatıldı, Helin spor merkezinden alındı. Daha sonra tam tahliye edilirken kapıdan tekrar aldılar Helin’i, gerekçe de ‘gizli tanık’ ifadesiymiş. Helin tekrar tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne konuldu, üç yıl boyunca her hafta görüşüne gidiyordum. Daha sonra Gebze’ye sevk ettiler. Haklarında o kadar çok dava vardı ki her birinin, Helin, İbrahim, Ali, Barış ve Bahar beş taleple açlık grevine başladılar.”
 
Direniş Evi…
 
Helin’in tahliye olmaması nedeniyle kızını yalnız bırakmak istemeyen Aygül, Gebze’ye yerleşir ve burada cezaevi yönetiminin keyfi görüş yasaklarına maruz kalır. Tüm yasak ve engellemelere rağmen her hafta cezaevine görüşe giden Aygül, “Kızımın benim orada olmamı bilmesini, gücümü hissetmesini istedim. Dünyaya geldiğinde elimi tuttuğu ilk günden beridir onun elini bırakmam demiştim” diyor. “Bundan sonra benim sürecim başladı” diyen Aygül, Helin’in açlık grevindeyken sesi duyulsun, talepleri kabul edilsin diye her dakika mücadele eder. 20 Kasım 2019’da Grup Yorum üyeleriyle birlikte tahliye olan Helin’in eylemini sürdürmesinin ardından Aygül için daha “zor” bir süreç başlar. Küçükarmutlu’da bir ev tuttuklarını ve halkın el birliğiyle evi düzenlediklerini anlatan Aygül, “Çünkü talepler kabul edilmemişti, açlık grevine devam ettiler. ‘Direniş Evi’ adını verdik oraya, o kadar yoğun ziyaret vardı ki, neden açlık grevinde olduklarını anlatıyorduk gelenlere” ifadelerini kullanıyor.
 
‘Dokunmaya bile kıyamıyorduk…’
 
Helin’in açlık grevinin 213’üncü gününde akşam bir eğlence yapılacağını öğrenen Aygül, “Meğer Helin açlık grevi eylemini ölüm orucuna çevirecekmiş. Aldığı karar karşısında çok üzüldüm, neden böyle bir karar aldın dediğimde, ‘Benim irademi mi sorguluyorsun’ dedi. Eğlencede herkes dağıldı, birbirimize baktık, daha sonra Helin gelip bana dakikalarca sarıldı. Ölüm orucunun dönüşünün olmadığını biliyorum, kolay bir şey değil, bir anne içinse hiç hiç kolay değil. O süreçte bir kez olsun yanından ayrılmadım, ona hep güç verdim” sözleriyle kızını yalnız bırakmadığını söylüyor. Helin’in ağrılarının çok erken başladığını paylaşan Aygül, buzlu suların içinde ayaklarının ağrısını dindirmeye çalıştıklarını ve birçok zorluklarla mücadele ettiklerini dile getiriyor. Yaşadıklarının kolay olmadığını ancak kızının her zaman yanında olup ona güç verdiğini vurgulayan Aygül, “Ona dokunmaya bile kıyamıyorduk” diye konuşuyor.
 
‘Sağır sultan duydu kararı verecek olanlar duymadı!’
 
İlerleyen zamanlarda Helin’in sesi ve gürültüyü kaldıramaz, insanların karşısına çıkamaz hale geldiğini aktaran Aygül, “Çok yoruluyordu. Biz Helin’e bebek gibi bakarken, birçok mahrumu yaşayan İbrahim de tahliye olup Direniş Evi’ne gelip kalacaktı. Helin çok mutlu ve heyecanlıydı, karanfillerle karşıladı İbrahim’i. Ben haftada bir gün Bakırköy Meydanı’nda bir gün de Çağlayan Adliyesi’ne çıkıyordum kızımın sesi duyulsun diye. Sağır sultan duydu da kararı verecek olan insanlar duymadı. Defalarca gözaltına alındım, davalar açıldı ama yine de gittim. Bütün dünyada duyuldu da bir tek erk duymadı. Talepleri kabul etmediler” diyerek yaşadıklarını anlatıyor.
 
‘74 kilodan 30 kiloya düştü’
 
Yine eylemlerini sürdürdükleri bir gün Direniş Evi’ne baskın yapıldığını belirten Aygül, bu süreçte yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor: “Helin’le İbrahim kaçırıldı, bizi ters kelepçeyle evde beklettiler, daha sonra sabah 5’te bıraktılar. Hastane hastane aradık, en son Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bulduk Helin’le İbrahim’i. Her kesimden insan oraya akın etti. Zorla müdahale etmek istediler orada, burada çok ağır psikolojik işkence gördüler. Avukatlar ve milletvekillerinin çabasıyla taburcu olma kararı aldık. Bu travma onlara yetti, o kadar çok sarstı ki onları. Adli Tıp Uzmanı Şebnem hoca dedi ki, ‘hastaneye kaçırılmaları onları bir ay ileri götürdü, hızlandırdı, bir ay daha dayanırlardı’. Ağır bir travmaydı, bu işkencenin başka bir boyutu, çok yıprandılar. İlerleyen zamanlarda artık Helin 30 kiloya düştü, açlık grevine başladığında 74 kilo olan kız 30 kiloya düştü.”
 
Son günleri…
 
3 Nisan 2020 günü Helin’in ellerinden kayıp gittiğini söyleyen Aygül, o zamana dek Helin’in böbreklerinin iflas ettiğini ve çoklu organ yetmezliğinin başladığını aktarıyor. Aygül, Helin’in son günlerini şu sözlerle anlatıyor: “Bir yudum su içip, iki yudumunu kusuyordu, şekerini de alamıyordu, tamamen kesilmişti. Bir yudum su içmesi için yalvarıyordum, B12 hapı midesinde erimeden yuttuğu gibi geri çıkarıyordu. 3 Nisan günü durumu kötüydü. Tavana sabit bakıyordu. Helin bana ‘bir şey yok’ dedi. Doktor ve avukat geldi, bunlar benim bilmediğim ama arkadaşlarının bildiği şeylermiş. Kaşık kaşık su verdim Helin’e, bilinci yerindeydi, saatler geçti sesler çıkarmaya başladı. Beni öpmek istedi, eğildim yanağımı öptü, sonra bir daha diğer yanağımı öptü, ben de dedim ki fırsat bu fırsatken ben de öpeyim seni, öptüm, kokusunu içime çektim. ‘Uçucam, uçucam’ dedi, son konuşmasıydı o artık. Helin uçup gitti, ellerimden kayıp gitti ama uçup giden sadece onun bedeniydi. Onunla ilgili anılar, yaşanmışlıklar, mücadelesi, iradesi Helin’den sonrakilere miras kaldı. Şimdi doğan çocukların hepsinin adı Helin, bir sürü Helin bebekler var.”
 
‘Helin hep kalacak’ 
 
Helin’in ve mücadelesinin yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada tanındığını vurgulayan Aygül, “Onun adına yapılan şarkılar, şiirler, çizilen resimler, besteler var ve herkesin dilindeki bir şey, ‘Bir Helin gitti, bin Helin geldi’. Şimdiki dönem, erkler, hepsi gidecek ama Helin hep kalacak” diyerek anımsıyor onu. Kızıyla gurur duyduğunu söyleyen Aygül, “Helin dünyada sanatı için, müzik için canını ortaya koyup da şehit düşen ilk kadın sanatçı, dünyada bir ilk. Ben kızımla gurur duyuyorum, hiçbir zaman yüzümü yere indirecek bir şey yapmadı. Her zaman harika bir insan, evlattı, ben ondan çok çok razıyım” sözlerini kullanıyor. Helin’in isteğinin, insanların kendilerine yapılan haksızlıkları görmeleri, kabul etmemeleri ve direnmeleri olduğuna değinen Aygül, Helin’in bir insanın canı pahasına olsa dahi inandığı değerler üzerine mücadele verebileceğini kanıtladığına ışık tutuyor.
 
‘Yalnız benim değil herkesin Helin’i’
 
Helin’in halkını türkülerle uyandırmak istediğine vurgu yapan Aygül, “Uyanan uyansın artık, herkes kendi özgürlüğü için yapabileceği bir şey varken yapsın, herkes kendi mücadelesini versin” çağrısını yapıyor. Helin’in yaşamını yitirişinin ikinci yılında herkesi Feriköy Mezarlığı’na davet eden Aygül, “Helin canını boşuna ortaya koymadı. Helin’in bizim aramızdan ayrılışı, onun deyimiyle ‘uçuşu’nun ikinci yıl dönümü olacak. Ben orada olacağım, hep olacağım, gelebilen gelir, gelemeyenlerin de yürekleriyle orada olacağından eminim. Helin yalnız benim değil, herkesin ‘Helin’i. Helin’in bastığı ayak izlerinden takip ederek gelin” sözleriyle sesleniyor.