Nagihan’ın ardından: Hakikat arayışı bitmezdi

  • 09:06 13 Ekim 2022
  • Portre
Dilan Babat
 
KONYA - Hakikat arayışına hiçbir zaman son vermeyen Nagihan Akarsel, onlarca insana dokunur. İranlı Şair Füruğ Ferruhzad’ın ve Sakine Cansız’ın yaşamından etkilenen Nagihan, hakikat arayışı, yaşamıyla kavga etme, kadın sorunlarının yanı sıra yoldaşlığı, dostluğu, yaşama olan özeni ve sevgisiyle ardında soluksuz bir mücadele bıraktı. 
 
“Ağaçlarının soyundanım ben, ben çıplağım çıplağım çıplak, sevgi sözleri arasındaki sessizlikler gibi çıplak ve bütün yaralarım aşktandır” diyordu, ünlü İranlı şair Füruğ Ferruhzad.
 
Yaşamda kalemin ve okuduğu şiirlerin bütün sistemi yıkacağına inanan Nagihan Akarsel, “Füruğ’un yaşamında hep kendimden bir şeyler buluyorum” diyerek onun kitabını başucundan eksik etmez… 
 
Sakine Cansız’ın “Hep kavgaydı yaşamım” sözünü kendi yaşamı içinde benimseyen Nagihan, 24 Haziran 1977’de Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Gölyazı köyünde doğar. Köydeki erkeklerin Avrupa’ya gidip çalışmasından kaynaklı sadece kadınların ve çocukların olduğu köyde Nagihan, kadın bilinciyle küçük yaşta tanışır. Abisinin okula başlamasıyla kendisinin de ısrarı sonucu erken yaşta okula başlar. Yaşamında “ısrarcı, kavgacı ama bir o kadar da bilinçli” olarak tanınan Nagihan, okuldan çıktıktan sonra eve gelip ekmek, peynir alarak kadınların toplandığı alanlara giderek, kadınların sorunlarına, neden yalnız bırakıldıklarına dair onları bilinçlendirir. Lise son sınıfa kadar Gölyazı’da okuyan Nagihan, abisinin Konya’ya gitmesinden kaynaklı Konya’ya geçerek burada üniversite sınavına hazırlanır.
 
Hakikat arayışı
 
 
1993 yılında girdiği sınavda iyi bir puan alan Nagihan, Ankara Gazi Üniversitesi gazetecilik bölümünü tercih eder. Çocukluğundan bu yana hakikat arayışı olan Nagihan, bir yıl sonra 1994 yılında Avrupa’ya giden babasını kaybeder… Henüz 10 yaşındayken ayrıldığı babasıyla iletişimini hiç koparmayan Nagihan, bu acıyı da kendi içinde yaşamayı tercih eder. Yeniden Ankara’ya giden Nagihan 1997’de 6 arkadaşı ile birlikte kadın özgürlük mücadelesini sürdürür. Bundan ise ailesine hiç söz etmez, yalnızca kardeşine, “Bana bir şey olursa evin sorumluluğu sendedir. Herkesi çok kolay etkiliyorum ama seni etkileyemiyorum” der. Ailesi ise Nagihan’ın güçlü duruşuyla her sorunun üstesinde gelebileceği inancı ile teselli bulur.
 
Cezaevi süreci
 
Türkiye’ye yeniden geldikten sonra 2001 yılında Ankara’da gözaltına alınır. 14 gün boyunca gözaltında kalan Nagihan, Ankara Ulucanlar Cezaevi’ne gönderilir. Pratik zekası, insanları anlama şekli ile herkesi kendisine hayran bırakan Nagihan, bu süreçte aynı cezaevinde kaldığı Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle, Selim Sadak gibi siyasetçilerle tanışır. Nagihan, görülen 2 duruşmanın ardından Amasya Cezaevi’ne gönderilir ve 5 yıl  sonra tahliye edilir. Nagihan cezaevinde derinleştirdiği okuma ve yazma yönünü dışarı çıktığında da sürdürür. Önce bitiremediği üniversitesini tamamlamaya karar verir. Bir yılın ardından okulunu bitiren Nagihan, Hacettepe Üniversitesi’nde akademik çalışmalar yapar. Bununla da yetinmeyen Nagihan, 2008 yılında Dicle Haber Ajansı’nda (DİHA) gazeteciliğe adım atar.
 
Varoluş mücadelesi
 
Gazeteciliğe Ankara’da başlayan Nagihan, nerede ihtiyaç varsa oraya koşturur. Ancak bu koşturmaca içerisinde dahi yaşamında okumayı, anlamayı, anlamlandırmayı eksik etmez. Mütevaziliği, insanlara yaklaşımı ile herkesi “özel” hissettiren, kimseyi kırmamaya çalışan ve büyük bir disiplinle işine sarılan Nagihan, her hareketiyle bu sisteme tepki gösterir. Nagihan’ın en belirgin özelliği ise kendisiyle sorununu paylaşan arkadaşının, çözüm gücü olarak kendini görmesinde yol gösterici olmasıdır. Hakikat arayışından hiçbir zaman vazgeçmeyen Nagihan, “Ben çok genç yaşta öleceğim, çünkü beni bu yoğun düşünce öldürecek” diyerek, sistemin kadınlara dayattığı normlara karşı yoğunlaşmasına dikkat çeker.
 
'Yazılmamış tek bir kadının hikayesi kalmayacak'
 
2013’te kadın çalışmalarına yoğunlaşmak için DİHA’dan ayrılan Nagihan, 2014-2015 süreçlerinde Rojava’ya yüzünü çevirir. Hayatın tüm alanlarında açığa çıkamamış kadın hikayeleri arayışında olan Nagihan, “Ortadoğu kadın ülkesi. Bize dayatılanların yanında bir de bu toprakların altında binlerce kadın var” diyerek, bilinmeyeni, görülmeyeni gösterir. Rojava’da kadın hikayelerine yoğunlaşan Nagihan, ayrıca Rojava Üniversitesi Jineoloji bölümünde akademisyen olarak görev alır. Türkiye’de İmralı görüşmelerinin hükümet tarafından sonlandırıldığı sürecin ardından hakkında çıkan arama kararı nedeniyle Türkiye’ye gelemez Nagihan. DAİŞ’in kadınlar üzerindeki karanlığına karşı kadın direnişine tanıklık etmek isteyen ve DAİŞ’in elinden kurtarılan kadınların hikayelerini bütün dünyaya duyurmak isteyen Nagihan, yüzünü Şengal’e ve Êzidî kadınlarına çevirir. Kurtarılan bütün kadınlarla görüşmeye çalışan Nagihan, “Yazılamamış tek bir kadının hikayesi kalmayacak” diyerek, kadınların sesine ses olma sorumluluğunu üstlenir.
 
Kadın köyü hayali
 
Sonrasında Şengal’den çıkan Nagihan, Federe Kürdistan Bölgesi’nin Süleymaniye kentine giderek, orada Özgür Gündem gazetesine yazılar yazmaya başlar. Nagihan’ın çalışması sadece gazeteye yazmak değildir, aynı zamanda Süleymaniye’de de Jineolojî araştırmalarında yer alır. “Büyük bir kadın köyü” hayali olan Nagihan hem bunun hem de Ortadoğu’nun en büyük kadın kütüphanesi için çalışmalara başlar. Her yerden kitap ister bu amaçla. Bu kütüphanenin, Kürt kadın tarihine büyük bir ışık tutacağının inancını taşır.
 
Ankara’da Gazi Üniversitesi’nde okuduğu dönemlerde birlikte kaldığı ve Nagihan’ın “manevi ailem” dediği Reyhan Yıldırımcı’dan dinliyoruz Nagihan’ı.
 
‘Sorunlara çözüm odaklı bakardı’
 
Üniversiteyi kazanan Nagihan’ın zaman zaman evlerine geldiğini söyleyen Reyhan, ardından Nagihan’ın kendileriyle yaşama kararı verdiğini paylaşıyor. Nagihan için, “Naif, kibar, kimseyi kırmayan” ifadelerini kullanan Reyhan, “Herkesle ayrı ayrı iletişim kurarak, onların gönlünde taht kurdu. Çok iyi bir dinleyiciydi. Gözlemler, o sorun kendi sorunuymuş gibi davranır ve sonuç almak isterdi. Sonuçlar başarılı olunca mütevaziliğinden asla ödün vermezdi ama sorunlar sonuçsuz kalınca kendini çok fazla eleştirirdi. Çok kısa bir süre içerisinde Nagihan ile çok fazla zaman geçirmek için kavgalar ederdik” diyor.
 
‘Ütopyalarını geliştirmek için çok çabalıyordu’
 
Nagihan’ın insanlarda güven hissi oluşturduğunu da ekliyor Reyhan. Nagihan’ın kendisinin olmadığı süreçlerde, “Aya, kuşa, ağaca, yıldızlara bak ve dilek tut. O zaman ben de onlara bakacağım ve hissedeceğim” dediğini anımsatan Reyhan, onun, çevresindeki bütün arkadaşlarına bir isim verdiğini dile getiriyor. Reyhan, “Herkese bir misyon biçiyor, kendisine bir güven olgusu oluşturuyor. Yanında olmadığı zamanlarda bile onu yanında hissediyorsun. Ankara’ya geldiğinde çok iyi bir gazeteci olmak için çabalıyordu. Gecenin bir yarısına kadar on parmak çalışıyordu. Zaman zaman başına gider bakardım, beni mi kandırıyor diye. Yazılar yazıyordu, araştırmalar yapıyordu. Ütopyalarını geliştirmek için çok çabalıyordu. Ütopyaları gide gide büyümeye başladı. Kadın köyü kurmak istiyordu, muhtemelen kaldığı köyden kaynaklı. Lise dönemlerinde çok uğraşmış, kadınlarla sohbetler etmişler, kadınlar için alternatif bir yaşamın olduğunu söylemiş” diye devam ediyor. 
 
‘Ne istiyorsa hayata geçirdi’
 
Nagihan’ın kuracağı kadın köyünde en sevdiklerine de yer verdiğine değinen Reyhan, kadınların üretiminden yaşamına kadar tüm ayrıntılarıyla bu hayalini güçlendirdiğini belirtiyor. Reyhan, Nagihan için şu sözleri dile getiriyor: “Bence kendine kızıyordur bu hayalini gerçekleştirmediği için. Hep şey derdi, ‘Ben yaşlanmayacağım, öylesine de ölmeyeceğim.’ Kendine bu hayalini gerçekleştirmediği için çok kızıyordur. Umarım ardılları bu hayalini gerçekleştirir. Nagihan’ın ilk önceliği basındır, sonra kadın çalışmaları. Ne istediyse onları hayata geçirdi.”