İnternet, sokak, mahkeme: 11.Yargı paketiyle her alan kontrol altında 2025-12-08 09:04:02   ANKARA - Sürecin ruhuna uygun olarak “ikili hukuk” meselesinin bitmesi gerektiğini belirten DEM Parti Milletvekili Newroz Uysal Aslan, “Her yapılan değişiklik kendi içinde farklı bir eşitsizlik doğuruyor; bu ülkede gerçekten ceza ve infaz alanında ayrımcı bir mevzuat krizi var” dedi.     Meclis Adalet Komisyonu’ndan geçen 11. Yargı Paketi’nde yer alan Covid-19 düzenlemesine ilişkin 27. madde, ilk haliyle kadın ve çocuklara yönelik ağır suçlardan hükümlü failleri tahliye edilebilmesinin yolunu açıyordu. Kamuoyu baskısının giderek artması üzerine Komisyon, düzenlemede geri adım atmak zorunda kaldı. Yoğun tepkiler nedeniyle 27. madde daraltılarak, “kadın ve çocuklara yönelik kasten öldürme, cinsel saldırı ve çocuğa yönelik tecavüz” suçlarını işleyenlerin kapsama alınmayacağı açık şekilde belirtildi. Yargı paketinde cezaevlerinde özellikle siyasi tutsaklar üzerinden yaşanan hak ihlallerine dair düzenleme yapılmadı.     Hakların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Şirnex Milletvekili Newroz Uysal Aslan 11. Yargı paketine dair değerlendirmelerde bulundu.   Örtülü af vurgusu    Türkiye'nin kuruluşundan bugüne kadar adalet sisteminin hiçbir zaman eşit yurttaşlık, suçun ağırlığına ve topluma karşı işlenen suçlar üzerinden yönetilmediğine dikkat çeken Newroz Uysal Aslan, “Bilhassa 2003-4 ceza yasaları değişikliğinden sonra ‘seçici suçluluk’ ya da literatürde kullanılan adıyla ‘hedefli baskı’ dediğimiz, belli kesimlere dönük; Kürtlere, Alevilere, kadınlara, çocuklara yönelik cezalandırma ve suçlayıcı yöntem uzun yıllardır devam ediyor. Sürekli adalet ve reform beklentisi, yargı stratejileriyle içinde bulunulan hukuk ve yargı krizinden bir çıkış arayışı kendini gösteriyor. Bilhassa AKP iktidarı tarafından artık bu, beklentileri yönetme taktiğine dönüştü. O nedenle 11. Yargı Paketinin gerçekten ne cezada adalete ne de infazda eşitliğe karşılık bulunmayacağı söz konusu. Toplumun beklentisine, uzun yargılamalara, uzun tutukluluğa ve cezaevi kapasitesine gibi genel geçer sorunlara geçici çözümler bulmaya çalışıyor ve örtülü af niteliğinde karşımıza çıkıyor” dedi.   ‘Bir baskı aracına dönüşme riski var’   Mevcut sistemin en önemli yapısal sorunlarından bir tanesinin, örgütlenme ve ifade özgürlüğü kapsamında hak savunucularının baskı altında tutulması olduğunu söyleyen Newroz Uysal Aslan, “Burada doğrudan ifade özgürlüğü ile ilgili bir düzenleme yoksa bile 20., 23. ve 30. maddelerin devamını bu bağlamda ele alabiliriz. Çünkü bu maddelerde toplumsal eylemlerde, toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkı kapsamında oluşabilecek eylemler sırasındaki trafik engellemesi bir suç sayılıyor. Örgütlü suçlar bağlamında zaten belli suçları dışarı bırakacak; aynı zamanda düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında dediğimiz propaganda ve hakaret gibi meseleleri dışında bırakarak aslında bu suçlar üzerindeki baskıyı ve cezalandırmayı devam ettireceğinin iradesini gösteriyor. Yine bazı internet alanlarında sitelerin kapatılması, geçici dondurma, erişim ile ilgili özellikle 30 ve devamındaki maddelerde verilen geniş yetkilerin, şu an içinde bulunduğumuz internet ortamında onların deyimiyle ‘internet ortamındaki suçlar’, ama aslında muhalefetin sözünün ve düşüncesinin yayıldığı alanlar bir baskı aracına dönüşme riskleri var” diye konuştu.   ‘Tutsaklar ölüme terk edildi’   Her gün en az üç kadının katledildiğine ve şüpheli ölümlerin gittikçe arttığına dikkat çeken Newroz Uysal Aslan, buna dönük iktidarın erkek egemen dili ve hukuk politikalarının toplumsal olarak bu katliamları engelleyebilecek mekanizmaları kurmamasıyla bağlantılı olduğunu söyledi. Newroz Uysal Aslan, “En büyük etkilerden bir tanesi cezasızlık politikasının bir yansımasıdır. Bir yönü bu işin soruşturulması, failin bulunması, yargılanması ise bir yönü de bunun infaz boyutuyla hangi aşamaya geldiğidir. Bugün de Covid-19 çıktığı atmosferde, o dönemi düşünürsek aslında o zaman hapishanelerde oluşabilecek ölüm riskini azaltmaya dönük bir hususta çıkmıştı. O dönemde bile iktidar, daha doğrusu siyasi tutsakları dışarıda bırakma konusunda kararlı bir şekilde hatırlarsanız; onları ölüme terk etti” sözlerini kullandı.     ‘Yasa yapımına ideolojik saiklerle yön veriliyor’   Newroz Uysal Aslan şöyle devam etti: “Kadına karşı işlenen suçlarda, yani kadın cinayetlerinde; kadına karşı şiddet vakalarında, psikolojik ve ekonomik şiddetin her türlüsünü yapan faillerde ya da çocuklara yönelik istismar olaylarındaki failler bakımından bu hassasiyeti göstermedi. O dönemde de bunu çokça eleştirmiştik. Bugün getirilen paketin 27. maddesi dediğimiz Covid-19 maddesindeki düzenleme de aynı şekilde. Covid-19 maddesi toplumda tartışılırken yöntem şuydu: Kararın kesinleşme konusundaki tarih sınırı, usul olarak olmaması gereken, eşitliğe ve Anayasa’ya, yasa yapım tekniğine aykırı olarak tartışılmıştı. Bugün toplumda bu adaletsizlik gideriliyor deniliyor. Biz tabii ki infazda eşitliği savunan bir parti olarak bu konudaki eşitliği savunuyoruz. Burada seçici cezalandırılma devam ediyor. Yasa yapımına politik ve ideolojik saiklerle yön veriliyor” ifadelerini kullandı.   ‘Risk potansiyeli yaratan bir yöne doğru gidiyor’   İktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasını ve 6284’ü şu an bile uygulamamasını anımsatan Newroz Uysal Aslan, “Kadın katliamlarını yok sayan ve önümüzdeki 10 yılı ‘aile yılı’ ilan eden iktidarın infaz meselesindeki bu tutumunda yaratılabilecek en büyük risk tabii ki kadınların kendini güvende hissetmemesidir. Cezasızlık politikası konusunda devletin yaklaşımı, kadının korunmamasına dönük var olan mekanizmalardaki güvensizliğin de erkeklere bu konuda sırtlarını sıvazlayacak, bu suçlarda onları daha da cesaretlendirecek bir adım olacaktır açıkçası. Bu kadınlar açısından, toplum açısından büyük bir risk. Bugün kaç kişi çıkacak? Bunların kaçı hangi suçtan? Bunların kaçı kategorize olarak ne kadar kalacak? Kaçı kapalıda, kaçı açık cezaevinde, kaçı daha teslim olmadı? Bunlarla ilgili net bir rakam ve veri sunulmalı, kamuoyuyla da paylaşılmalı. Sadece Covid-19 mağdurlarının mağduriyetlerini giderecek bir yönden, iktidarın toplumsal açıklaması eşitlik ve adalet; ama bu eşitlik ve adalet sağlanırken çok daha büyük bir eşitsizlik ve çok daha büyük bir adaletsizlik, risk potansiyeli yaratan bir yöne doğru gidiyor. Bu, on yıllardır devam eden ceza ve infazdaki Türkiye yasa yapım aklının bir sürdürücüsü pozisyonunda olacak. O nedenle risklerin takibi, en aza indirilmesi nasıl olacak? Bu konuda bir hazırlıkları var mı? Bunlarla ilgili kamuoyuna herhangi bir açıklama yapmadıkları için biz olmadığını varsayıyoruz. Kadınların yaşam hakkının, kadınların adalete erişiminin, çocukların adalet ihtiyacının Meclis tarafından, bizler tarafından gözetilmesi gerekir” şeklinde konuştu.    ‘Kürtleri inkâr etme üzerine kurulu hukuk’   Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısıyla başlayan sürecin ruhunun yasal değişiklikleri gerektirdiğine vurgu yapan Newroz Uysal Aslan, devletin birçok yasa başlığında değişiklik yapması gerektiğini belirtti. Newroz Uysal Aslan, “Bu süreç, Kürt sorununun çözümünü, barışı hedefleyen bir süreç. Ve Kürt sorununun çözümü yalnızca toplumsal, siyasal sorunlar yaratmadı. Bugün hukuk sorunlarının büyük bir kısmı, Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklanıyor. Bugün yargı tarafsız ve bağımsız değilse, Kürtlere dönük yapılan yok saymayı, hukuk dışılığı meşrulaştırmak için eğittikleri hâkim savcıların iktidara angaje olarak siyasileşmesinin bir sonucudur. Eğer bugün uzun tutukluluk gibi bir sorun varsa, Kürtler, Kürt siyasiler tahliye olmasın diye getirilen uzun tutukluluk sorunudur. Bugün eğer AYM’nin, AİHM kararlarına uymama gibi bir sorun bu ülkede varsa; 90'lı yıllardaki köy yakmalardan faili meçhullere, 2014’te Sayın Öcalan’ın umut hakkına, Selahattin Demirtaş kararlarına kadar Kürtlere dönük yapılan suçları örtme adına uluslararası mekanizmaları ve mahkeme kararlarını yok sayan bir hukuk yargısı vardır. Ve bu hukukun karakteri zaten Kürtleri inkâr etme, yok sayma üzerine kurulu bir karakterdir” diye kaydetti.   ‘Yasalar sürecin hukuk kodlarına uygun olmalı’   Süreçten dönük olarak özel bir yasa değişikliği istemediklerinin altını çizen Newroz Uysal Aslan, ilkesel olarak Anayasa’daki eşitliği istediklerini belirtti. Newroz Uysal Aslan, “Biz ilkesel olarak cezada adaleti istiyoruz. Biz ilkesel olarak infazda eşitliği istiyoruz. İnsan onuruna uygun bir infaz sistemi diyor infaz yasası. Biz aslında ikili olarak kendi yasalarına ayrımcı uygulama diyoruz. Zaten ayrımcı yaptığın yasaları eşitliğe revize et diyoruz. Aslında burada Kürt mahpuslar tahliye olacak veya özel yasa çıkacak yönündeki tartışmaların birçoğunun iyi niyetli olmadığını söylüyoruz. Sürecin ruhu neyi gerektirir? Sürecin ruhu; barıştığın, çözüm için masaya oturduğun, müzakere etmeyi düşündüğün ve ‘ayrımcı uygulamalar, inkâr ve asimilasyon ettiğini kabul ettiğin’ kesimlerin bu inkârını, asimilasyonunu, ayrımcılığını sonlandırmayı gerektirir. Bunun bir yönü de hukuktur. Bu yönüyle bunun bir pazarlık konusu yapılmasının kendisi bile siyasi etik olarak olmaması gereken bir şeydir. O nedenle bugün getirilen bu yasada bunların tamamen devre dışı bırakılması sürece uygun olmadığı gibi; eşitlik, Kürtlerin inkârında, hukuk dışı bırakılmasında, seçici cezalandırma dediğimiz, literatürde ‘ikili hukuk’ dediğimiz meselenin bitmesi gerekirken bu aşamada devam ettiği için biz bunu bu şekilde tarifliyoruz. Yoksa sürece uygun yasa derken sadece siyasi mahpuslara, PKK'li mahpuslara dönük bir imtiyaz tanınsın ama diğer mahkûmlara bu imtiyaz tanınmasın demiyoruz. Tam tersine, eşit infaz uygulanacaksa bugüne kadar eşit uygulanmadığını zaten düşündüğünüz için süreçte konuşma gereği duyduğunuz Kürtlerle ilgili de bu eşitliğin sağlanmasını istiyoruz. Tam da bu nedenle hukuka, eşitliğe, adalete uygun olmalı; bu sürecin hukuk kodlarına uygun olmalı diyoruz” şeklinde konuştu.   ‘Her yapılan değişiklik farklı bir eşitsizliği doğuruyor’   Toplumun adaletin geleceğine inanmadığını belirten Newroz Uysal Aslan, “Adil yasaların uygulanacağına inanmıyor. Zaten büyük bir yargıya güven ve hukuk krizi bu ülkede var. Ve bu krizlerin paketlerle, ara ara reformlarla, değişikliklerle  şu ana kadar ki belki bu 11. Yargı Paketi dediğimiz  öncekilerle düzelmeyeceği açığa çıktı. Her yapılan değişiklik kendi içinde farklı bir eşitsizliği doğuruyor. Bir şeyi düzeltelim derken ki bu düzeltilen meselelerin çoğu seçim tartışmalarına heba ediliyor çoğu zaman belli bir kesime özel af gibi yansıtılabiliyor. Çoğu zaman palyatif çözümler deniliyor. Küçük küçük reformlarla geçiştiriliyor ama özü itibarıyla bu ülkede gerçekten ceza ve infaz alanında ayrımcı bir düzenleme, mevzuat krizi var. Bu mevzuat krizi düzeltilmediğinde, diğer yasalarda yapılan değişiklikler  bugün mesela 17 farklı yasada değişiklik yapılacak; dijital meselelerden ceza kanununa, avukatlık kanunundan iletişim meselelerine kadar birçok değişiklik yapılacak  köklü bir çözüm olmayacak. Çünkü sorun var. ‘Sorunu nasıl gideririz?’ üzerinden düşünmeyen bir iktidar aklı gerçekten eşit bir mevzuat düzenlemesine bakmadığı için bunu gözetiyor” dedi.   Hasta tutsakların yaşam hakkı, siyasi tutsakların özgürlükleri gasp ediliyor   Yasalarla eşitliğin gözetilmediğine vurgu yapan Newroz Uysal Aslan, hasta tutsakların durumuna dikkat çekerek hapishanelerde her gün en az iki kişinin yaşamını yitirdiğini hatırlattı. Hapishanelerde şüpheli ölümlerin “doğal ölüm” adı altında gösterilmeye çalışıldığını belirten Newroz Uysal Aslan, hasta tutsakların ölüme terk edildiğini ifade etti. İHD ve ÖHD’nin cezaevleri raporlarına değinen Newroz Uysal Aslan, bakanlığın resmi verileriyle cezaevlerinde yaşananların ortada olduğunun altını çizdi.   ‘AKP iktidarının bir yönetim taktiği’   Cezaevlerinde yaşam hakkı ihlallerine dair bir giderimin olmadığını söyleyen Newroz Uysal Aslan şöyle devam etti: “Bu ülkede yeni modern cezaevi adı altında tecrit sistemi kalıcılaştırıldı. Buna dönük bir değişim görüyor muyuz bu infaz paketinde? Hayır. 30 yıllık mahpusların kurullar eliyle özgürlüklerinin gasp edilmesi krizi var. Bu düzenlemelerde bunlara hiçbir şekilde dokunulmuyor. Ya da hastalığa erişim, sağlığa erişim, tedavi hakkı, ATK’nin vermiş olduğu hukuka aykırı ve çelişkili raporlar, hapishane sorunları; infaz sorununun kendisi bir bütünen ayrımcıyken bunların hiçbirine dokunmayıp sadece kapasite sorunu üzerinden bir meseleyi tartışmak AKP iktidarının bir yönetim taktiğidir. Bu yönetim taktiğinin muhalefet, toplum, hukukçular tarafından görülüp eleştirilmesi ve buna karşı gerçekten kökten yapısal çözümlerin, yapısal değişikliklerin getirilmesi konusunda ısrarcı olunması gerekir. Komisyonun yapacağı bu yasanın buna kısmen etki edeceğini kesinlikle düşünmüyoruz. Getirilen her yargı paketinde ve yapılacak her reform stratejisinde, cezada ve infazda; çocuk ve kadın alanında gerçekten adaleti, eşitliği ve hukukun üstünlüğünü gözetebilecek yapısal bir mevzuat düzeni oluşturulması konusunda ısrarcıyız. Bu nedenle konuyu reform meseleleri üzerinden değil, gerçekten yapısal bir değişiklikle bir bütün olarak ele alıp mevzuatın gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.”