‘Tutsaklarla dayanışma suç sayılamaz’ 2024-11-28 09:02:26   Rozerin Gültekin    İSTANBUL - İHD İstanbul Şubesi, cezaevlerinde hasta tutsaklara yönelik hukuksuz uygulamalara dikkat çekmek ve dayanışmayı büyütmek için bir kampanya başlattı. “Tutsaklara para göndermek suç değildir” diyen İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, hasta tutsak Hatice Onaran üzerinden kamuoyuna duyarlılık çağrısı yaptı.   Cezaevlerinde ve dışarıda tutsak yakınlarına yönelik tecrit ve baskılar her geçen gün artıyor. Tutsaklar, ailelerinden uzak cezaevlerine sevk edilerek ve yakınlarının maddi dayanışması engellenerek tecrit ediliyor. Son olarak, 75 yaşındaki hasta tutuklu Hatice Yıldız, cezaevindeki kızına para gönderdiği gerekçesiyle "örgüte finansman sağladığı" iddiasıyla tutuklandı. Yıldız’ın ardından bir hasta tutuklu daha hukuksuz bir şekilde cezaevine konuldu. Kanser hastası Hatice Onaran, cezaevindeki tutsaklara para gönderdiği için tutuklanarak Gebze Kadın Kapalı Hapishanesi'ne sevk edildi.   Tutsaklarla dayanışmanın suç haline getirilmesine tepki gösteren İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi üyeleri ve aktivistleri, İHD Yönetim Kurulu Üyesi olan Hatice Onaran için bir dayanışma kampanyası başlattı. Kampanya kapsamında İHD’liler, her ay Onaran’a para göndererek dayanışmalarını sürdüreceklerini duyurdu.   Başlatılan kampanya ve tutsaklarla dayanışmaya yönelik baskılara ilişkin, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri değerlendirmelerde bulundu.   Tutsak görmediği para ile nasıl ‘teröre’ finansman sağlıyor?   Cezaevlerine ilişkin yaptıkları çalışmalarda tutsaklara yönelik hak ihlallerinin giderek arttığını belirten Gülseren Yoleri, bu sorunların çözümsüz bırakılarak aileler ve tutsaklar üzerinde baskı oluşturulmaya çalışıldığını ifade etti. Gülseren Yoleri, “Baskı yöntemlerinin bir kısmı süreklilik gösteriyor, tedavi hakkının, temiz suya erişimin ya da beslenme gibi temel ihtiyaçların engellenmesinin süreklilik gösterdiğini tespit ediyoruz. Bazen belli sürelerle uygulanan baskılara da tanıklık ediyoruz. Mesela ‘terörün finansmanı’ nedeniyle mahpusların, ailelerinin ve dayanışma göstermek isteyen insanların suçlanması bu dönemde özellikle yoğun bir şekilde karşımıza çıkıyor. Biz, yasanın mahpuslarla ekonomik dayanışma gösterenlere uygulanmasının tamamen hukuk dışı olduğunun altını ısrarla çiziyoruz çünkü bu yasanın çıkarılma amacı bu değil. Yasanın çıkarılma amacı, adından da anlaşılacağı üzere, terörün finansmanına ilişkin tedbir almak ya da bu tür faaliyetleri cezalandırmak. Ancak mahpuslara para gönderilmesi yasal düzenlemelere uygun bir faaliyet olarak gerçekleşiyor ki bunun tersi mümkün değil.   Para cezaevi hesabına gidiyor   Mahpuslara ne şekilde para gönderileceği yönetmeliklerle düzenlenmiş durumda. Hapishane idaresinden size verilen IBAN numarası üzerinden bu ödemeyi gerçekleştirmek zorundasınız. Bu para, cezaevi idaresinin hesabına gidiyor ve buradan da yine cezaevi idaresinin uygun gördüğü kişiler tarafından harcaması sağlanıyor. Yani, mahpusun eline hiçbir şekilde değmeyen bir para harcamasından söz ediyoruz. Eğer terörle ilişkili bir faaliyet varsa ve bu para terörün finansmanına harcanıyor deniliyorsa, bunu gerçekleştiren cezaevi idaresidir; üstelik de devletin kontrolünde ve onun öngördüğü usullerle gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla birisi suçlanacaksa ya cezaevi idaresinin ya görevlendirilen memurların ya da sistemin suçlandırılması gerekiyor.   Geçen hafta sağlık durumuna dikkat çektiğimiz Hatice Yıldız’ın, evladına para yatırdığı için suçlanması, hukuksuzluğun en açık halini oluşturuyor ki Hapishane Komisyonu üyemiz Hatice Onaran da bu nedenle tutuklu bulunuyor. Buradaki baskının amacı toplumun susturulması. Yaptığımız pek çok görüşmede, bu tür uygulamaların mahpuslarla dayanışmayı zorlaştırdığını; aileler üzerinde kurulan baskılar nedeniyle birçok insanın artık aile sorumluluklarını bile yerine getirirken sorun yaşadığını ve bu baskı ortamında pek çok kişinin tutuklanma korkusuyla dayanışmaktan geri durduğunu görüyoruz.”   Tutsaklar üzerinden ‘terörle’ mücadele ediyor algısı yaratılıyor   Devletin, siyasi tutsaklarla dayanışmayı engelleyerek “terörle” mücadele ettiği algısını yaratmaya çalışırken diğer yandan çeteleri besleyerek terörü derinleştirmesine dair konuşan Gülseren Yoleri, “90'lardan beri devlet güçlerinin uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı ya da benzer olaylarla ilişkili bir takım faaliyetlere katıldıklarını, devletin kendi içinden yapılan itiraflarla ve açıklamalarla biliyoruz. Bu ilişkiler, 90’lardan çok daha gelişmiş durumda. Bugün Türkiye, uyuşturucu ticareti ve organ ticareti açısından ciddi bir pozisyonda bulunuyor. Uyuşturucu ticareti konusunda Türkiye’nin kilit bir rolü var ama Türkiye, uyuşturucu ticaretiyle mücadele ettiğini gösterebilmek için sadece kullanıcı olan ya da ‘torbacı’ diyebileceğimiz kişilere çok ağır cezalar vererek, uyuşturucu ticaretini onlar yapıyormuş gibi gösteren bir tablo oluşturuyor.   Hangi uyuşturucu baronuna ya da gerçekten bu ticareti yapanlara ceza verdiniz sorusuna baktığımızda, buna karşılık olmayan bir cezalandırmanın olduğunu görüyoruz. Gerçekten terörün finansmanıyla ilişkili olanlara değil, politik mahpusları cezalandırma ve topluma korku salma amacıyla bu yasa kullanılıyor. Türkiye, Mali Eylem Görev Gücü gri listesinden, teröre karşı mücadele etme ve demokratikleşmede belli bir aşamaya gelerek çıkmıştı. Kredi notunun yükselmesini de maalesef böyle sağlıyor” dedi.   ‘Uygulamayı boşa çıkarmak adına kampanyayı başlattık’   Hatice Onaran’ın, hasta tutsaklarla ilgili çalışma yürütürken şimdi kendisinin hasta tutsak listesinde yer almasına dikkat çeken Gülseren Yoleri, cezaevindeki eşine para gönderdiği için tutuklanmasının hukuksuzluk olduğunu vurguladı. Gülseren Yoleri, “Yasanın kendisi, hapishaneye para yatırmak ya da şu kişilere para yatırmak suçtur demiyor. Burada bir mantık aramaya kalktığınızda bir mantık bulamıyorsunuz. Çünkü ‘terörist’ diye ifade ettikleri kişilerin iaşe bedellerini devlet ödüyor. Yani, o zaman devlet birebir o kişilerin iaşe bedelleri üzerinden terörü finanse etmiş oluyor. İdare tarafından kantin harcamaları için ödenen paraların nasıl terör örgütlerine gittiği iddia ediliyor, bunun hesabını devletin vermesi lazım.    Dayanışma vurgusu    Hem toplumda yanlış bilginin yayılmaması adına hem de suç olmayan bu dayanışma eyleminin altını çizmek için biz, Hatice Onaran arkadaşımız şahsında, derneğimizin üyeleri ve aktivistleri olarak her birimiz her ay onun ihtiyaç duyabileceği kadar bir miktar para kendisine göndermeye karar verdik ve bu yönde bir kampanya başlattık. Maalesef herkese bir çağrıda bulunamıyoruz, çünkü bu, yasal olarak ciddi bir baskıya neden oluyor. Bu yüzden insanlar belki de çekinebilirler. Ancak herkes en azından kendi yakınına, örneğin aileler evlatlarına ya da yakınlarına, arkadaşlar dostlarına—para göndererek bu uygulamayı boşa çıkarabilir. Biz de aslında bu uygulamayı boşa çıkarmak ve teşhir etmek adına böyle bir çalışma başlattık ve bunu Hatice arkadaşımız serbest bırakılana kadar sürdüreceğiz.   Çağrı olarak ele alınabilir    Hukuksuzlukların önlenebilmesi için mutlaka tepki göstermek gerekiyor. Hukuksuzlukları boşa çıkaracak bir harekete ihtiyacımız var. Bir yerdeki hukuksuzluk, mutlaka hayatın diğer alanlarındaki başka hukuksuzlukları da besliyor. Bu yüzden, en azından gördüğümüz ve canımızı yakan bu tür durumlara karşı aktif mücadele etmek lazım. Bu, bir çağrı olarak ele alınabilir” dedi.   Ring araçlarında saatlerce bekletildi    Hatice Onaran’ın sağlık durumuna değinen Gülseren Yoleri, şöyle konuştu: “Hatice Onaran arkadaşımızın en önemli sorunu, bir kanser hastası olmasıdır. Dolayısıyla düzenli olarak takip edilmesi ve tedavisinin aksatılmadan sağlanması gerekiyor. Hapishane koşulları, hiçbir hastalığın düzenli tedavisinin veya bakımının tam anlamıyla sağlanabileceği yerler değildir. Hapishanede kendisine ihtiyacı olan bazı şeylerin sağlandığını ve bu konuda çok özel bir sorun yaşanmadığını söylemekle birlikte, hastaneye sevkler sırasında ya da muayenelerde Hatice Onaran arkadaşımızın kelepçeli muayeneye zorlandığını, sevk sırasında kullanılan ring araçlarında ise havasız yerlerde saatlerce bekletildiğini biliyoruz.    Duyarlılık çağrısı    Bu nedenle Hatice arkadaşımız, ‘Hastaneye gitmek istemiyorum çünkü bu muameleye maruz kalmak istemiyorum’ diyor. İnsan hakları açısından sorunlu olan bu uygulamaların son bulmasını istiyoruz. Yetkililere yalnızca sesimizi duyurmaya çalışmıyoruz; onlara, sorumluluklarına uygun davranmaları gerektiğini söylüyoruz. Yasaların ve uluslararası sözleşmelerin yüklediği pek çok sorumluluk yetkililerin üzerindedir. Ancak kamuoyunun duyarlılığına da ihtiyacımız var. Yetkililerin göz ardı ettiği bu sorumlulukları onlara hatırlatacak, unutturmayacak ve takipçisi olacak bir duyarlılığa ihtiyacımız var.”