Hakikate erişim engeli getirilebilir mi? 2025-01-12 09:06:05     Nazlıcan Nujin Yıldız   HABER MERKEZİ - Son süreçlerde Özgür Basın'a yönelik saldırıların artması elbette süreçten bağımsız değil. Yandaş medyanın inandırıcılığını çoktan kaybetmesi üzerine, canhıraş bir şekilde manipülasyonlarına devam etmesi, özgür basının engellenmesini de beraberinde getiriyor. Getirilen erişim engellerinin engelleyemediği bir şey var; hakikatin gücü ve özgür basının mücadelesi.   Özgür Basın geleneği ve Özgür Basın emekçileri, geçmişten günümüze her daim baskı ve sindirme politikalarının hedefi oldu. Kürt Özgürlük Hareketi’nin doğuşuyla birlikte gazeteciliğe yeni bir bakış açısı getiren Özgür Basın geleneği, karanlıkta bırakılmak istenen gerçekleri gün yüzüne çıkararak hakikatin yitimini örgütleyen iktidarlara ve yandaş medyaya karşı her daim yüzünü halklara dönerek mücadele etti. Geçmişten günümüze hakikatin görünmesini istemeyenler de bu geleneği çeşitli baskılara, işkencelere ve engellemelere maruz bıraktı. Fakat tarihin gösterdiği gibi özgür basın geleneği hiçbir baskıya, işkenceye ve engellemeye boyun eğmedi. İşte bu irade sayesinde özgür basın geleneği mücadele etmeye devam ediyor.   Özgür basının direnişi   90’lardan bu yana hakikatin halka ulaşması için mücadele eden özgür basın emekçileri, bu amaç doğrultusunda birçok zorlukla karşılaştı. Yazılı basın alanında da televizyonculukta da haber ajansı alanında da bu zorluklarla karşı karşıya kalan özgür basın geleneği, hem yeni bir gazeteciliği hem de bir direniş tarihini var etti. Birçok zorlukla karşılaşmasının yanında ilklere de imza atan özgür basın geleneği, gazetecilerin hakikat peşinde olması sayesinde halka “gösterilmek isteneni” değil “olanı” yansıttı. Toplumun hakikat anlayışını yerle bir eden, toplumu manipüle eden, ataerkil zihniyetini topluma empoze etmeye çalışan iktidarlara ve iktidarların maşası olan yandaş medyaya karşı direnen bu geleneğin, bu denli hedef alınmasının elbette bir nedeni var.   Türkiye sansürü eşittir Nazi sansürü   Türkiye’de basın özgürlüğünün vahim durumunu anlatmak için belki de çok benzer bir örnekten bahsetmemiz gerekir. Buna sansür, propaganda, düşünce ve ifade özgürlüğünün engellenmesi, gazetecilere yönelik baskılar ve hatta katliamları da dâhil edebiliriz. Bu örnek elbette propaganda ve sansürü en etkili şekilde kullanan Nazi yönetimidir. Naziler, Almanların Nazi diktatörlüğünü desteklemeleri ve bu düşüncelere inanmaları için kitle iletişim araçlarını oldukça etkili bir şekilde kullandılar. Bu hedefe ulaşabilmek için de iletişim kanallarını sansür ile kontrol ederek diğer yandan da aynı kanallarla propagandalarına devam ettiler. Naziler, 1933 yılında iktidara geldiklerinde Alman anayasasında, düşünce ve ifade özgürlüğü garanti altına alınmıştı diyebiliriz. Ancak Naziler, çeşitli kararnamelerle bu hak ve özgürlükleri kısıtlayarak basın özgürlüğüne büyük darbeler vurdu.  1934 yılından itibaren Nazi hükümetinin eleştirilmesi yasa dışı hale getirildi. Bu nedenle yazarlar, gazeteciler, hükümet hakkında haber yapamadı.   Naziler dönemindeki sansür uygulamaları içerisinde, hükümet karşıtı gazetelerin kapatılması, gazete, radyo ve haberlerde, hangi haberlerin yer alındığının kontrol edilmesi, kimi kitapların yasaklanması ve yakılması ve savaş esnasında yazılan mektupların kontrol edilmesi gibi birçok uygulama vardı. Sansür ve propagandayı birlikte yürüten bu diktatörlük, her diktatörlükte olduğu gibi medyanın gücünü yine medyaya ve topluma karşı kullanmıştır. Naziler sürecinde yer verdiğimiz uygulamalarda, Naziler yerine Türkiye yazarsak pek de değişen bir şey olmayacaktır. Nitekim Türkiye, geçmişten bu yana medyanın gücünü kullanarak propagandasını güçlü bir şekilde yapmış ve aynı zamanda sansür uygulamalarıyla hakikatin önüne duvarlar örmüştür. İşte bu duvarları yıkan özgür basın geleneği de baskılarla, engellemelerle ve katliamlara karşı karşıya gelmiştir.   Önemli süreçlerde özgür basının engellenmesi tesadüf değil   Kürt sorununun ülkedeki tüm krizlerin nedeni olduğu bu kadar açık bir şekilde ortadayken, iktidarın, Kürt sorununu inkâr etmesi ve yandaş medya tarafından da bunun propagandasının yapılması, büyük bir manipülasyonu ve yalan haberleri de beraberinde getiriyor. Özellikle son süreçte PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmelerin gerçekleşmesi, Suriye’de Baas rejiminin yıkılması, HTŞ’nin bölgedeki hakimiyeti ve Rojava’ya yönelik artan saldırılar, yandaş medyanın ekmeğine yağ sürdü diyebiliriz. Süreci iktidarın görünmesini istediği gibi aktaran ve çeşitli dezenformasyonlarla hakikati gizleyen yandaş medya, işlenen suçları aktarmıyor, Suriye’deki çeteleri masumlaştırıyor ve PKK Lideri Abdullah Öcalan ile gerçekleşen görüşmelerle ilgili verilen bilgileri de çarpıtıyor. Bunun karşısında hakikatleri halka olduğu gibi veren bu konularda oldukça hassas bir habercilik izleyen özgür basın da engelleniyor, baskılarla susturulmaya çalışılıyor.   Savaş suçunu gizlemeye çalışmanın verdiği çaresizlik      Bunun örneğini gazeteciler, Cihan Bilgin ve Nazım Daştan’ın Türkiye’nin SİHA saldırısı sonucu katledilmesi ile verebiliriz. Özgür basın emekçilerini, Rojava’da yaşananları olduğu gibi aktardığı için hedef alan ve katleden Türkiye, gerçekleri katliamlarla örtmeye çalışırken diğer yandan da yandaş medya üzerinden bir algı operasyonu gerçekleştiriliyor. Çok boyutlu bir saldırının olduğu bu süreçte, bu saldırılara en fazla maruz kalanlar da özgür basın emekçileri oluyor. Örneğin, Yeni Şafak gazetecilerin katledilmesi ile ilgili İstanbul Barosu’nun yaptığı açıklama sonucu, şu başlıkla bir haber servis etti: “İstanbul Barosu'ndan küstah açıklama: Türkiye'yi savaş suçu işlemekle suçladı”. Haberde gazetecileri “terörist” olarak nitelendiren Yeni Şafak, gazetecilerin operasyonla katledildiğini ve gazetecilerin hedef alınıp katledilmesine tepki göstermenin “suç” olduğunu yazdı. Rojava’ya yönelik saldırıların suç olduğunu tüm dünya kabul etse de iktidar güdümünde olan yandaş medya, savaş suçunun olmadığına kanaat getirmiş durumda.  Bunun karşısında Türkiye’nin savaş suçu işlediğini gösteren ve aktaran özgür basın da çeşitli engellemelerle susturulmaya çalışılıyor. Bu da aslında yandaş medyanın tüm yalanlarına rağmen gerçeğin görünmesinin engellenememesi nedeniyle yapılıyor.   Erişim engelleri, özgür basını engelleyebilir mi?   Önemli gelişmelerin yaşandığı bu süreçte, Mezopotamya Ajansı, JINNEWS ve Yeni Yaşam Gazetesi, birçok kez sansüre maruz bırakıldı. Ajansların ve gazetenin internet siteleri, erişime engellendi. Dijital medya hesapları erişime engellendi. Hatta Bitlis İl Jandarma Komutanlığı'nın talebi üzerine Mezopotamya Ajansı'nın alan adına erişim engeli kararı getirildi. Bu saldırılar elbette ki ilk değil. Fakat özellikle önemli gelişmeler yaşanırken başvurulan bu yöntemin, yandaş medyanın da iktidarın da korkusundan kaynaklandığı çok açık. Bu korkunun sahibi sadece Türkiye ve iktidarın maşası olan yandaş medya değil. Güney Kürdistan’ın Silemanî kentinde 31 Aralık günü, Jin TV’nin yayınlarını yapan Gizîngî Berbeyan’ın kapatılması da bu korkunun sonucu. Yani KDP de bu konuda Türkiye’den çok farklı bir konumda değil. KDP’nin bu saldırısında, Türkiye’nin işin içinde olduğunu söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Bunun yanı sıra bir diğer yandaş medya olan Rudaw’ın da tıpkı Türkiye’deki yandaş medya gibi yaptığı haberlerinin de sonucu nereye götürdüğü ortada. Yani, özgür basına yönelik örgütlü bir saldırı söz konusu.   Susturabilmeyi ummak ve iradeye yenilmek   Şunu unutmamak gerekir. İktidarın geçmişten bugüne özgür basını katliamlarla, baskılarla, kapatmalarla susturamadığı ve yandaş medyanın da manipülasyonlarla, çarpıtmalarla, yalan haberlerle halkı kandıramadığı, özgür basının güçlü iradesi ile kanıtlanıyor. Özgür basına erişim engeli getirilmesi bir sonuç almış olsaydı, bugün bu gelenekten bahsedemezdik. Halk, erişmek istediğine ve erişmesi gerekene elbette erişiyor. Bu engellemeler ne dijital ortamlarda ne de fiziki koşullarda özgür basın emekçilerine geri adım attırmıyor. Bunun farkında olan sadece halk ve özgür basın emekçileri değil. İktidar ve yandaş medya da bunun farkında. Fakat bir gün susturabileceklerini umarak saldırılarına ve manipülasyonlarına devam ediyorlar. Bir kez daha söylemek gerekir ki “özgür basının iradesine yenilecekler”.