Beritan Sarya: Suriye halklarının gözü kulağı İmralı’da 2025-09-05 09:05:15   Derya Ren   HABER MERKEZİ - Kuzey ve Doğu Suriye ile Suriye’nin genelinde yaşanan gelişmeleri değerlendiren Gazeteci Beritan Sarya, “Şu an Kuzey ve Doğu Suriye, Eşrefiye ve Şex Maksut mahallelerinin gözü kulağı İmralı’da” dedi.   Suriye’de 8 Aralık 2024 tarihinde, 53 yıllık Baas rejimi emperyal güçlerin desteğiyle yıkılırken, iktidar aynı güçler tarafından Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) lideri Ahmed el Şara’nın öncülük ettiği yeni dinci, milliyetçi ve tekçi rejime teslim edildi. Değişen bu dengelerle, İsrail-Hamas, İran-İsrail savaşı ve bazı güçlerin müdahalesiyle Suriye başta olmak üzere tüm Orta Doğu yeniden dizayn edilmeye çalışılıyor. Bu dizayn etme çalışmaları sonucunda geçici Şam hükümeti, Alevilere ve Dürzilere yönelik katliam gerçekleştirdi.   Gerçekleşen bu katliamlarla birlikte Suriye’de yaşayan diğer halklar, tıpkı Kuzey ve Doğu Suriye gibi Özerk Yönetim talebini daha güçlü bir şekilde yükseltirken, Alevi ve Dürzi halkı Özerk Yönetim’in oluşturduğu özsavunma güçlerinden ilham alarak kendi örgütlenmelerini kuruyor.   Konuya dair Kuzey ve Doğu Suriye’de çalışma yürüten Gazeteci Beritan Sarya, ajansımızın sorularını yanıtladı.   “ Özerk Yönetim’in kastettiği ve taraf olmasının nedeni Suriye'de bir siyasi çözüm sürecine girilmesinin zorunluluğuydu. Çünkü 13-14 yıldır süren savaş, toplumun yorgunluğu, katliamlar bunu gerektiriyordu.”   *Suriye’de yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendirmek gerekiyor? Yaşananlar neyin habercisi?   8 Aralık'tan itibaren HTŞ Şam yönetimi Suriye'ye hükmetmeye çalışıyor. 27 Kasım'da bir hamle başlattılar. Bir taraftan HTŞ ve Türkiye güdümündeki SMO güçleri Şehba-Minbic Özerk Yönetim alanlarına ilerlemeye çalıştılar. Yapılan saldırılarla birlikte Minbic işgal edildi. Bu saldırılarla birlikte Tişrin-Qaraqozax’a saldırdılar. Ama orada YPJ ve QSD güçleri öncülüğünde muazzam bir direniş sergilendi.   Bu direnişe halk 8 Ocak’ta destek verdi ve nisan sonuna kadar fiili bir ateşkes devreye girdi. Önder Abdullah Öcalan'ın başlattığı çağrı ile ilgiliydi. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl temelde çözülmesi; Kürdistan, Orta Doğu ve Türkiye'nin demokratikleşmesi için bir çağrıydı. Tabii bu Suriye'yi de etkiledi.   Mart ayında QSD ve geçici Şam hükümeti arasında 8 maddelik bir anlaşma yapıldı. Ancak bu zamana kadar geçici Şam hükümeti tarafından anlaşmanın uygulanması sürüncemede bırakıldı. Ama bu anlaşma daha sonrasında kurulacak heyetlerle, komitelerle somutlaştırılması, altının doldurulması gerekiyordu.   Suriye'nin demokratikleşmesi, istikrar ve barışın gelişimi temelinde tartışılmıştı. Fakat süreç boyunca bu anlaşmalara uyulmama durumlarını gördük. Özellikle HTŞ ve Türkiye tarafından. Bu anlaşma yapıldığında aslında çok alelacele yapılmış bir anlaşma oldu. Daha öncesinde şeyler vardı ama o sürece denk gelmesi biraz aceleye geldi.   Fakat Özerk Yönetim’in kastettiği ve taraf olmasının nedeni Suriye'de bir siyasi çözüm sürecine girilmesinin zorunluluğuydu. Çünkü 13-14 yıldır süren savaş, toplumun yorgunluğu, katliamlar bunu gerektiriyordu.   “Buna rağmen halkın morali yüksek. Gelişebilecek her türlü saldırıya karşı güçlü bir şekilde cevap verebilme yeteneğine sahipler.”   *10 Mart Şam hükümeti ile Mazlum Ebdi arasında imzalanan mutabakatın uygulanmamasını nasıl değerlendirmek gerekiyor?   Mevcut hükümet başa gelir gelmez katliamlara başladı: Alevi, Dürzi katliamı… Anlaşma, bu katliamların durdurulması ve sorumluların yargılanmasını öncelikli kılıyordu. Anlaşmanın temelinde Suriye'nin demokratikleştirilmesi; başta Kürtler olmak üzere tüm halkların, etnik kesimlerin, toplulukların, kadınların haklarına ulaşması vardı. Bir diğer madde de Suriye'nin birliği ve bütünlüğü temelindeydi. Ancak 8 Aralık’ta başlayan Alevi katliamı 6-12 Mart arasında tam bir jenosite dönüştürüldü. Yani bu anlaşmanın etkisi, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin zorlamalarıyla diplomatik alanda katliamların dozajı hafifletildi. Anlaşma öncesinde Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik her gün saldırılar oluyordu, ancak o süreçte saldırılar durdu.   Eşrefiye ve Şex Maksut mahalleleri   Ama son süreçte, 15-20 günlük dönemde alanda önemli gelişmeler oldu. SİHA saldırıları artmış durumda; en az beş saldırı gerçekleşti. Türkiye, son günlerde Tişrin Barajı çevresine iki SİHA saldırısı düzenledi. Til Temir ve Til Leben’e ağır silahlarla saldırılar yapıldı. Öte yandan Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı Şex Maksut ve Eşrefiye şu an HTŞ kuşatması altında.    10 Mart anlaşmasından sonra, 1 Nisan'da Şex Maksut ve Eşrefiye Halk Meclisleri yönetimiyle Colani yönetimi arasında bir anlaşma yapılmıştı. Buna göre Colani güçleri mahallelere girmeyecek, YPG-YPJ güçleri bölgeden ayrılacak, savunma iç güvenlik güçlerinde olacak şeklindeydi. Ancak son süreçlerde bu anlaşma ihlal ediliyor. Her iki mahallenin çevresinde en az 60 nokta kurulmuş ve bölgeye güç yığılmış durumda. Tampon bölgelere girerek taciz atışları yapıyorlar. Esad döneminde olduğu gibi, her iki mahalleye akaryakıt ve gıda ambargosu uygulanmaya çalışılıyor.   Buna rağmen halkın morali yüksek. Gelişebilecek her türlü saldırıya karşı güçlü bir şekilde cevap verebilme yeteneğine sahipler. Şu anda Kuzey ve Doğu Suriye, Eşrefiye ve Şex Maksut mahallelerinin gözü kulağı İmralı’da. Çünkü Rojava Devrimi’nin mimarı Önder Abdullah Öcalan’dır; hem Rojava’ya hem Suriye’ye büyük emek vermiş bir insan. Başta Kürtler olmak üzere Süryaniler, Ermeniler, Araplar, Dürziler, Aleviler… Hepsiyle ilişkiler geliştirdi. Halklar Öcalan’ın fikirlerini benimsiyor ve onu kendi önderleri olarak görüyor.   Süveyda’ya yönelik gerçekleşen katliamlar devam ediyor. Bununla birlikte kent hâlâ kuşatma altında. Gıda, su, ilaç sıkıntısı yaşanıyor. Ancak sahada bir mücadele var. HTŞ Şam yönetimi Türkiye'nin de planlamasıyla, ittirmesiyle despotik bir yönetim kurmak istiyor. Kendilerine göre sözde bir parlamento oluşturdular. 10 Mart Anlaşması'ndan hemen sonra kendilerine göre bir anayasa taslağı oluşturdular ve akabinde geçici Şam hükümeti seçim kararı aldı. Ancak bu seçimlere Kuzey ve Doğu Suriye ile Dürzilerin dahil edilmeyeceği ifade edildi. Böylesi bir tiyatronun içerisinde halklar da hâliyle yer almak istemiyor. DAİŞ’in saldırıları devam ediyor. Son günlerde 140’ın üzerinde saldırı oldu. İç güvenlik güçleri ve QSD Haseke’de DAİŞ’e karşı bir operasyon düzenledi. Şu an sahada hem askeri hem de siyasi bir yoğunluk var. Aslında bu da savaşın ayak sesleridir ve bilinçli olarak savaş tamtamları çalınıyor ki direniş iradesi kırılsın. Yıllardır sürekli savaş halinde olan bir halk gerçekliği var ve büyük tecrübeler kazanmış, bedeller verilmiş, böylesi tehditlere meydan bırakmaz.   “Dürziler Suriye iç savaşı boyunca da kimsenin tarafı olmadılar. Suriye'de yaşayan Dürziler sadece kendi orduya katıldılar ama kendi bölgelerini korudular.”   *Dürzi ve Alevi topluluklarına yönelik gerçekleşen saldırılar henüz aydınlatılmadı, bu katliamların gölgesinde seçim hazırlıkları yapılıyor. Ancak bu seçimlerde Kuzey Doğu Suriye ve Dürzi halkın dahil edilmeyeceği belirtildi. Bu kararın demokrasiye etkisi nasıl olacaktır?   Türkiye ve Şam hükümeti, 10 Mart Anlaşması'nı Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin tasfiyesi olarak ele almak istiyor. Entegrasyon sağlanması için anayasal düzenlemenin olması gerekir. Yasaların oluşturulması gerekir. Entegrasyonun demokratik olması ve kadın özgürlüğünün olması gerekir. Kadın özgürlüğü ve demokrasi, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’nin temel iki ilkesidir. Kırmızı çizgidir. Entegrasyon teslim olmak değil, farklılıkların bütünleşmesi demektir. Özerk yönetimin, Suriye'nin birliği, bütünlüğü içerisinde ülkenin demokratikleşmesi için çok güçlü projeleri var. Ama geçici Şam hükümetine baktığımız zaman daha kendi güçleri üzerinde hâkimiyet kurabilmiş değil. Böylesi bir durumdayken nasıl oluyor da seçim kararı alabiliyor? Sandık da kurulmayacak, atamalar ile olacak.     Esad döneminde 250 olan milletvekili sayısı 210'a indiriliyor. Bu milletvekillerinin yüzde 70'i direkt Colani tarafından atanacak. Suriye'nin geleceğine, demokratikleştirilmesine kazandıracağı bir şey yok. Birleşmiş Milletler'in Suriye'de çözüm anlamında geliştirdiği 2254 sayılı kanuna da aykırı. Ama uluslararası güçlerin duruşları, ikiyüzlülükleri, çıkarları temelinde oluyor. Halklar hiçbir şekilde böylesi bir şeyi kabul etmiyor. Bu temelde oluşacak yeni bir parlamentoyu da kabul etmeyecekler. Ortada bir hükümetten bile söz edemiyoruz. Ordu diyorlar ancak ordu dedikleri birer çete grubudur. Kendileri de hâkim olamadıklarını ifade ediyorlar. Ben devletim, orduyum, şunu yaparım, bunu yaparım diyor. Kabul edilmeyince katlediyor. Bu politikaların gideceği nokta bellidir; yani savaş, çatışma, belki Suriye'nin bölünmesi, parçalanması demektir. Dürziler örneğinde gördük.   Dürziler Suriye iç savaşı boyunca da kimsenin tarafı olmadılar. Suriye'de yaşayan Dürziler sadece kendi orduya katıldılar ama kendi bölgelerini korudular. Esad yönetiminin antidemokratik yaklaşımlarını protesto ediyorlardı. 13 Temmuz’dan bu yana yaşamını yitirenlerin sayısı bin 990'a çıkmış. Bunların bin 490'ı Süveydalı, 765'i katledilmiş sivil insanlar, 293 kadın kaçırılmış, 14’ü katledilmiş, diğerlerinin akıbeti belli değil. Yani şimdi hangi ordudan, hangi devletten, hangi yönetimden bahsediyorlar.   “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim yetkilileri, QSD yetkilileri, geçici Şam hükümeti temsilcilerinin katılacağı Paris görüşmesi olacaktı, ancak Türkiye’nin Şam’a müdahalesiyle engellendi.”   *Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Daire Başkanı İlham Ehmed öncülüğünde bir heyet Şam’a gitti. Bu temaslarda neler konuşuldu, gözlemleriniz nelerdir?   Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Daire Başkanı İlham Ehmed öncülüğünde bir heyetin Şam'a gittiği ifade edildi. Zaten uzun süredir görüşmelerde bir tıkanma vardı. Bunları görüşmeleri tıkatan Şam ve Türkiye'dir. En son Paris'te gerçekleştirilmesi gereken müzakerelerde Fransa'nın garantörü olacağı, ABD'nin ve İngiltere'nin de gözlemci olarak katılacağı ve Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim yetkilileri, QSD yetkilileri, geçici Şam hükümeti temsilcilerinin katılacağı Paris görüşmesi olacaktı, ancak Türkiye’nin Şam’a müdahalesiyle engellendi. Yapılan görüşmelerde neler konuşuldu, buna dair basına yansıyan herhangi bir açıklama olmadı. Ama anlaşmanın uygulanması, görüşmelerin önünün açılması temelindedir diye düşünüyorum.   “ABD'nin de yaklaşımlarını, diğer güçlerin de yaklaşımlarını gördük. Böylesi suç işlemiş, DAİŞ zihniyetine sahip kişiler yönetime getirildi.”   *Özerk yönetim ve Dürzilerin Şam geçici hükümetinin almış olduğu karara karşı tepkileri nedir?   Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, Dürziler saldırılara rağmen direndiler. Dürziler kuşatma içerisinde olmalarına rağmen kendi meclislerini, komitelerini, siyasi yönetimlerini oluşturdular. Askeri güçleri birleşti, ulusal bir güç oluşturuyorlar.   Bunlar önemli gelişmeler, halklar teslim olmuyor. Bir yandan kendi sistemlerini oluşturuyorlar. Bir yandan da birbirleriyle ilişkileniyorlar. En son Aleviler Orta ve Batı Suriye Siyasi Konseyi’ni (PCCWS) kurdular. Ve bu oluşumda yer alanların bir kesimi yurt dışında ama bir kesimi Suriye içerisinde fakat mevcut katliam ve baskılardan dolayı belki isimlerini açıklamıyor. Onlar da Adem-i merkeziyetçilik istiyorlar. Şam ve Türkiye ne türlü tehditlerde bulunursa bulunsun teslim olmayacaklar. Mevcut dayatmalar sürerse mevcut durum savaşa, çatışmalara dönüşür yani. Kimse alternatifsiz, savunmasız da değil. Rojava devrimi gibi halklara, kadınlara umut olan, kendini kanıtlayan bir devrim gelişti.   ABD'nin de yaklaşımlarını, diğer güçlerin de yaklaşımlarını gördük. Böylesi suç işlemiş, DAİŞ zihniyetine sahip kişiler yönetime getirildi. Hemen ardından teker teker Şam'a koşmaya başladılar. Onu meşrulaştırmak için Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne dayatmalarda bulundular. Özellikle 27 Kasım'dan bu yana Suriye'de geliştirilen siyasi ve askeri süreç çok öğreticidir.   Ama tabii biz bu süreçte Önder Öcalan’ın muazzam öngörülerini, halkları ve kadınları savunmak ki hem kararlı, hem düşünsel hem de pratik yaratıcılığını da gördük. O anlamda onun moralini de taşıyoruz.