Cadılıktan direnişe bir tarih 2025-10-27 09:03:53   “Cadı olmak, korkulan değil; kendinden korkmamayı öğrenmiş ve direnmiş kadın olmaktır.”   Filiz Zeyrek   Çocukken teknoloji henüz hayatımıza girmemişti. Aile bireyleri ve arkadaşlarla daha çok vakit geçirir, sohbetlerimiz ve oyunlarımız günün en değerli anları olurdu. Büyükannelerimiz bize hemen her gece masallar anlatırdı. Bu masallarda kötü karakter genellikle cadı olurdu. Heyecanla ve korku dolu gözlerle, rengârenk yorganlarımıza sarılarak kötü cadılardan kurtulmayı beklerdik.   Oysa benim doğduğum, büyüdüğüm köyde yaşlı kadınlar bitkilerden ilaçlar yapar, hasta insanları iyileştirir, doğumlarda ebelik yapar ve birçok sağlık sorununa çözüm bulurlardı. Çok hamarat, zeki ve cesur kadınlardı. Ben çocukken hep merak ederdim: Bir ot, bir yaprak nasıl ilaç olabilir? diye; annemin ellerini izler, koklayıp hissederdim.   İşte Avrupa’da, Orta Doğu’da, Asya’da ve dünyanın her yerinde “cadı” dedikleri ve yakıldıkları kadınlar tam da bunlardı. Ben de tanıdığım birçok kadının, insanları bitkilerle ve bilgileriyle iyileştirdiklerine şahit olmuş biri olarak, onların bilgeliğinden ve cesaretinden onur duyuyorum.   Masallarda cadılar kötü ve korkutucu olarak anlatılırdı; gerçek hayatta ise cadılar, insanlara yardım eden, bilgeliğiyle toplumu ayakta tutan kadınlardı. Masallardaki korku aslında onların güçlü ve bağımsız varlıklarını susturma çabasıydı.   Şehir cadılarla dolarken…   31 Ekim’e günler kala şehir adeta bir cadılar diyarına dönüşüyor. Marketler, mağazalar, alışveriş merkezleri cadı kostümleri satma yarışına girmiş durumda. Boy boy afişler, parlak vitrinler, ışıklı billboardlar… Her yerde balkabakları, sivri şapkalar, süpürgeler, plastik dişler.   Bir yandan cadıların asla tarihe gömülmediğini, hâlâ yaşatıldıklarını görmekten tuhaf bir gurur duyuyorum. Diğer yandan kapitalizmin bu kadim ve acılı sembolü bir tüketim yarışına dönüştürmesinden derin bir hüzün hissediyorum.   Cadılar artık yakılmıyor belki ama hikâyeleri indirim etiketlerine sıkışmış, paraya çevrilmiş bir korkunun cilalanmış bir tarih parçası gibi duruyor.   Tarih: Din, egemen güç ve cadıların susturuluşu   Bir zamanlar “cadı” denilen kadınlar gerçekten vardı. Doğayı bilen, bitkilerle şifa dağıtan, ay döngülerini izleyen, doğumda yardımcı olan kadınlar…   Kısa süre sonra egemen erkek düzenin ve dinî otoritelerin hedefi oldular. 15. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar Avrupa’da on binlerce kadın “cadı avları” sırasında katledildi.   Bu kadınların ortak özelliği, toplumda söz sahibi olmaları, doğayı ve bedeni tanımalarıydı. Erkek egemen düzen, özellikle doğum, şifa ve doğa bilgisini elinde tutan kadınları “tehlikeli” olarak damgaladı. Bu süreçte kilise, krallıklar ve yerel otoriteler, kadının bilgeliğini “şeytani güçlerle iş birliği” gibi göstermek için el birliği yaptı.   Cadı avları yalnızca dinî bir histeri değil, toplum ve devlet eliyle kadının kontrol altına alınmasıydı.   Cadı avları: Kadının bilgisinin susturuluşu   Cadı avları sadece dinî bir saplantı değil, aynı zamanda kadınların kamusal ve ekonomik alandan dışlanmasının ideolojik bir aracına dönüştü. Tarihçi Silvia Federici bu dönemi “kadın emeğinin disiplin altına alınma süreci” olarak tanımlar; çünkü kadın bedeni, bilgisi ve emeği ataerkil düzenin kontrolüne alınmak istenmiştir.    Orta Çağ’da kadının bilgisi “şeytanla iş birliği”, sesi “fitne”, bedeni ise “günahın kaynağı” ile eşleştirildi. “Cadı avları”, kadınların bilgi ve özgürlük alanlarını sistematik biçimde daraltmanın en net örneğidir.   Cadı, bilinç ve feminist yeniden yorum   Günümüz feminist düşünürleri cadıyı korkutulmuş bir figür değil, susturulmuş bilincin simgesi olarak görüyor. “Cadıların yakılması, kadın bedeninin ve emeğinin disipline edilmesidir.” – Silvia Federici. Bu söz bana kadının tarih boyunca susturulma yöntemlerinin ne kadar derin olduğunu hatırlatıyor. Direniş ve sahipleniş   Bugün cadılar artık süpürgeye binmiyor; ama kadınlar kendi yollarını çiziyor, sözlerini söylüyor, güçlerini sahipleniyor. Sosyal medyada “cadı tarzı” akımlar, feminist kolektifler ve kültürel üretimler cadıyı direnişin ve özgürlüğün sembolü hâline getiriyor. “Cadı” artık korkutulmuş kadını değil, kendini savunan, kendi bilgisini ve bedenini sahiplenen kadın anlamına geliyor.   Küllerinden doğan cesur kadınlar   Cadılar Bayramı’nda bir çocuk süpürgeyle kapınızı çaldığında bunu sadece bir oyun olarak görmeyin. O kostümün ardında yüzyıllar önce susturulmuş binlerce kadının sesi yankılanıyor olabilir. Kadınların yeniden doğuşu ve direnişi masallardan çok daha güçlüdür.   Bugün biri bana “cadı gibi bir kadınsın” dese, alınmam; teşekkür ederim. Çünkü artık biliyorum: cadı olmak, korkulan değil, kendinden korkmamayı öğrenmiş ve direnmiş kadın olmaktır. Ve dünya, biraz daha cadı gibi kadınlara ihtiyaç duyuyor. Kadınların bilgeliği ve cesareti susturulamaz; cadıların ateşi özgürlük için yanmaya devam edecek.