Uluslararası medya raporu: Kürt gazeteciler hüküm giymeden cezalandırıldı
- 12:38 29 Nisan 2024
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - ECPMF’nin yayınladığı medya raporunda Türkiye’nin Kürt gazetecilere yönelik baskıları yer alırken, “Zayıf iddianamelere dayanan uzun tutukluluk süreleri, ilk duruşmaya kadar devam eden gözaltı hali ve dava süreci boyunca devam eden tutukluluk hali, son birkaç yıldır sistematik olarak Kürt medyasına karşı kullanılan yöntemlerdir” denildi.
Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF) -Medya Özgürlüğü Acil Müdahale (MFRR) parçasının “Medya ve Basın Özgürlüğü İhlalleri İzleme Raporu 2023 Türkiye Raporu” açıklandı. Daha geniş ve Avrupa Birliği (AB) ve aday ülkeleri kapsayan raporun bir parçası olarak hazırlanan rapor “Deprem ve genel seçimlerin ortasında basın özgürlüğü krizi derinleşiyor” başlığıyla yayımlandı. Beş uluslararası medya özgürlüğü ve gazetecilik örgütünden oluşan bir heyet, ülke genelinde bağımsız haberciliğe yönelik tehditleri araştırmak üzere 2-5 Ekim 2023 tarihleri arasında Türkiye’ye düzenlenen uluslararası bir misyona katıldı. Misyon kapsamında editörler, gazeteciler, yerel sivil toplum örgütleri, Anayasa Mahkemesi yetkilileri, yayın düzenleyicisi Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyeleri ve muhalif siyasi parti temsilcileriyle görüşmeler yapıldı. Heyet; RTÜK Başkanı, TBMM Dijital Platformlar Komisyonu Başkanı, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı ve iktidardaki siyasi partiler AKP ve MHP temsilcileriyle görüşme talebinde bulunsa da bu görüşmeleri reddettikleri rapora yansıdı. Heyetin incelemeleri, İstanbul ve Amed’de düzenlenen iki basın toplantısıyla sona erdi.
İki temel gündem esas alındı
Raporda, Şubat ayında yaşanan deprem ve genel seçimlerin hükümetin söylemi kontrol etme çabaları ile gazetecilerin haber yapma ve kamuoyunu bilgilendirme girişimleri ile karşı karşıya getirerek gazeteciliğin sınava tabi tutulduğu belirtildi. Özellikle dezenformasyon iddiasının deprem sürecinde X/Twitter’ın erişim engeli, genel seçimler döneminde ise muhalefet partileri ve cumhurbaşkanı adayları, seçim zamanında tüm siyasi partilere dengeli ve eşit erişim sağlamak gibi yasal bir yükümlülüğü olan kamu yayını TRT’nin eşit bir yayın yapmadığı değerlendirmesi yer aldı.
30’dan fazla gazeteci gözaltı ve dava süreçleri gördü
Bununla birlikte seçim sürecinde gazetecilerin darp edilmesinden, televizyonlara yönelik para cezaları, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecride değinen Merdan Yanardağ’ın tutuklanması ihlal olarak yer aldı. Raporun devamında şunlar belirtildi: “IPI’ın gözlemlerine ve CHP Milletvekili Utku Çakırözer’in raporlarına göre RTÜK, 2023 yılının ilk 11 ayında Halk TV, FOX, TELE1, Habertürk, Flash Haber, KRT ve TV5 kanallarına 22 milyon TL’nin üzerinde ceza kesti. Ekim 2022’de kabul edilen Dezenformasyon Yasası kapsamında 30’dan fazla gazeteci sorgulama, gözaltı ve dava gibi işlemler gördü. En az beş gazeteci tutuklandı. Birçok kişinin korktuğu gibi, seçim kampanyası sırasında basını susturmak için genel bir araç olarak kullanılmamış olsa da, yetkililer yine de bu yasayı bağımsız gazeteciliğe karşı yeni ve baskıcı bir araç olarak giderek daha fazla kullanıyor.
Türkiye’de 42 gazeteci parmaklıklar ardında
‘Terör örgütü üyeliğiyle’ suçlanan Kürt gazetecilere karşı açılan davalar 2023 yılı boyunca devam etti. Bir yıla kadar tutuklu yargılanan 16 gazeteci iki ayrı davanın ilk duruşmalarında tahliye edilirken gazeteciler halen 15 yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya. Evrensel gazetesinin Basın İlan Kurumu’na (BİK) karşı resmi ilan yayınlama hakkını iptal ettiği gerekçesiyle açtığı davanın ilk duruşması 28 Kasım günü İstanbul 2. İdare Mahkemesi’nde görüldü. Mahkemenin ikinci duruşmada kararını açıklaması bekleniyor. Ekim 2022’de Türkiye’de 42 gazeteci parmaklıklar ardında bulunurken 1 Aralık 2023 itibarıyla IPI’ın gözlemlerine göre 14 gazeteci cezaevinde bulunuyor.
Hukukun üstünlüğü krizinin medyaya etkisi
Türkiye’de 12 Ekim 2022 ve 2 Ekim 2023 tarihlerinde gerçekleştirilen basın özgürlüğü misyonları arasında Mapping Media Freedom (MapMF) veri tabanında en az 304 gazeteci, medya çalışanı veya kuruluşunu etkileyen en az 223 uyarı rapor edilmiştir. Birçok gazeteci maruz kaldıkları ihlallerin veri tabanına dahil edilmemesini talep ettiği için bu liste eksiksiz değildir. Bildirilen ihlallerden 29’u fiziksel saldırı içerirken, uyarıların neredeyse yarısı tutuklama, hapis, gözaltı ve soruşturma yasalarla ilgili ihlallerdi. Çoğu vakada ihlallerin kaynağı güvenlik görevlileri ve polis olurken, bunu mahkemeler ve ardından özel şahıslar takip etmiş, bu da ülkedeki hukukun üstünlüğü krizinin ve bunun medya özgürlüğü üzerindeki etkilerini göstermektedir.
Hükümetin gazetecileri hedef göstermeleri
Bu dönemde en göze çarpan olaylar, hükümet yetkililerinin gazetecileri hedef göstermesinin ardından öfkeli kalabalıkların gazeteciler Rabia Çetin ve Yağmur Kaya’ya yönelik şiddetli saldırı girişimleri olmuştur. Depremlerle ilgili olarak 65 gazeteciyi veya yayın organını etkileyen en az 60 ihlal rapor edilmiştir. Seçim döneminde ve seçimlerin hemen ardından, gazeteciler Ömer Akın ve Fatoş Erdoğan’a yönelik iki fiziksel saldırı da dahil olmak üzere 28 gazeteciyi veya mecrayı etkileyen 13 ihlal vakası da kayıtlarımıza girdi. Bu dönemde, Temmuz ayında Muğla’daki Akbelen protestosunda en az 14 gazeteciye yönelik jandarma müdahalesi sonucu 11 gazeteci fiziksel saldırı sonucu yaralandı. Bir diğer rahatsız edici olay ise İranlı muhalif gazeteci Mohammad Bagher Moradi’nin sığınma hakkı tanınmasına rağmen Türkiye’nin istihbarat teşkilatı tarafından işkenceye maruz bırakılması ve ardından İran’a geri gönderilmesi.
‘Terör kanunuyla’ gazetecileri hapse atmak kolaylaştı
Son on yılda Türkiye’de hapse giren gazetecilerin neredeyse tamamı “terör suçlarıyla” itham edilmiştir. “Terör örgütü üyeliği ve propagandası” en yaygın suçlamalar olmakla birlikte, gazeteciler “örgüt yöneticiliği, terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek veya anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” etmekten de hüküm giymişlerdir. Türkiye’deki siyasi iklim, siyasallaşmış yargı ve muğlak ifadelerle dolu “terörle mücadele kanunu” altında, mesleğini icra eden gazetecileri yargılamak ve hapse atmak kolaylaştı. Diğer ülkelerle kıyaslandığında, son on yılda Türkiye gazetecileri hapsetme konusunda en vahim sicillerden birine sahip. 2016 yılında meydana gelen darbe girişiminin ardından 160’tan fazla gazeteci hapse atıldı. O tarihten bu yana hapisteki gazeteci sayısı azalmış olsa da gazetecilerin kovuşturulması eleştirileri susturmak için önemli bir araç olma niteliğini koruyor.
Sistematik olarak Kürt medyasına karşı kullanılan yöntemler
Gazetecilere yönelik uzun süreli tutuklama ve gözaltı tedbirlerinin kullanılması, mahkumiyetten önce cezalandırmanın sağlanması önemli bir yargı stratejisi olarak kalmaya devam ediyor. Zayıf iddianamelere dayanan uzun tutukluluk süreleri, ilk duruşmaya kadar devam eden gözaltı hali ve dava süreci boyunca devam eden tutukluluk hali, son birkaç yıldır sistematik olarak Kürt medyasına karşı kullanılan yöntemlerdir. Uzun süre tutukluluk, gazeteciler hüküm giymeden onları cezalandırmak amacıyla giderek daha fazla kullanılmaktadır. Diyarbakır ve Ankara’da 2022 yılında gerçekleşen iki ayrı ev baskını olayında onlarca Kürt gazeteci tutuklandı ve iddianame hazırlanmadan aylarca parmaklıklar ardında tutuldu. Ankara’daki davada tutuklu bulunan dokuz gazeteci Ekim 2022’de tutuklandı, Şubat 2023’te haklarında iddianame düzenlendi ve Mayıs 2023’te serbest bırakıldı. Diyarbakır’daki toplu davada yargılanan 15 gazeteci ise Haziran 2022’de tutuklandı, Nisan 2023’te haklarında iddianame düzenlendi ve 13 ay tutuklu kaldıktan sonra 12 Temmuz 2023’te tahliye edildi.
Zayıf iddianameler somut olmayan deliller
Her iki davada da “terörizm suçlamalarını” destekleyecek hiçbir somut delil sunulmazken, bunun yerine, mesleklerine, haber yazılarına, birbirleriyle ve haber kaynaklarıyla iletişimlerine dayanan kanıtlar, “terörü destekleyen eylemler” olarak gösterildi. İddianameler genel olarak zayıf olup suçlanan gazetecilerin yasadışı bir örgütle bağları olduğuna dair somut kanıtlardan yoksundur. Ancak, ceza mahkumiyetten önce geldiği durumlarda bu ayrıntıların önemi azalıyor. Mezopotamya Haber Ajansı editörleri Abdurrahman Gök, Dicle Müftüoğlu ve Sedat Yılmaz’ın Diyarbakır’daki bireysel davaları da benzer bir seyir izledi. Gök davanın 5 Aralık’taki ikinci duruşmasında tahliye edilirken, Müftüoğlu’nun 7 Aralık’taki ilk duruşmasında tahliye talebi reddedildi. Hatta mahkeme, avukatlar savunma yaparken Yılmaz’ın tutukluluğunun devam edeceğini açıkladı. Diyarbakır grubuyla birlikte tutuklanan ancak ayrı yargılanan bir diğer gazeteci Safiye Alagaş ise hayatının bir yılını demir parmaklıklar ardında geçirdi ve 15 Haziran 2023’teki ilk duruşmasında tahliye edildi.”
‘Gazetecilerin sistematik bir şekilde tutuklu yargılanması artık bir norm haline gelmiştir’
Raporun sonuç kısmında da “Bu yılki meclis ve cumhurbaşkanlığı seçimleri basın özgürlüğü açısından hiçbir rahatlama getirmedi” ifadesi oldu. Basın özgürlüğü krizinin daha da derinleştiği özet olarak raporda yer alırken, “Gazeteciler, keyfi hapis cezaları ve kovuşturmalar da dahil olmak üzere, çalışmaları nedeniyle yoğun taciz ve gözdağı ile karşı karşıya kaldılar. Basına yönelik saldırı ve tehditlerden sorumlu olanlar, endişe verici düzeyde cezasızlıktan yararlanmaktadır. Geçen yıl, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun AKP’li başkanı, dezenformasyon yasasının gazetecileri cezalandırmak için kullanılmayacağı konusunda heyetimize güvence vermişti. Ancak geçtiğimiz yıl en az 33 gazeteci, özellikle deprem haberleriyle ilgili olarak, dezenformasyon yasası temelinde yasal sonuçlarla karşı karşıya kaldı beşi tutuklandı. Hukuki tacizin hedefi olan gazeteciler, hukukun üstünlüğü güvencelerinin ağır ihlalleriyle karşı karşıya kalmaya devam etmektedir. Gazetecilerin sistematik bir şekilde tutuklu yargılanması artık bir norm haline gelmiştir ve bu durum mahkumiyet kararı olmaksızın cezalandırma ile sonuçlanmaktadır. Son davalarda, Kürt gazeteciler toplu tutuklamaların ardından bir yıldan fazla bir süre tutuklu kalmışlardır” denildi.