Asrın Hukuk Bürosu: İşkence koşulları muğlak ifadelerle görünmez kılınamaz
- 12:34 4 Mayıs 2024
- Güncel
İSTANBUL - Adalet Bakanlığı’nın, İmralı’da 38 aydır haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın haklarından faydalandığına ilişkin yanıtının izaha muhtaç ve yanlış tespitler içerdiğini belirten Asrın Hukuk Bürosu avukatları, “İmralı’da bütün hakların sistematik bir şekilde ihlal edildiği, aile ve avukatların hiçbir şekilde görüştürülmedikleri, kendilerine gönderilen çok sayıda mektuba tek bir cevabın geri gelmediği, telefon iletişiminin sağlanamadığı, sağlık ve koşulları hakkında hiçbir bilginin olmadığı, dış dünya ile tüm bağlarının kesildiği işkence koşulları bu türden muğlak ifadelerle görünmez kılınamaz, geçiştirilemez” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, aile ve avukat ziyaretlerinin yapılması için 7 Aralık 2023'te Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanlığı’na (İHİK) başvurdu. İmralı tecridine dair yapılan başvuruya yanıt veren Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, kendisinden 38 aydır haber alınamayan Abdullah Öcalan’ın haklarından faydalandığını iddia etti.
Bakanlığın söz konusu yanıtına ilişkin Asrın Hukuk Bürosu avukatları, yazılı açıklama yaptı. Avukatlar, bakanlığın tecride ilişkin yanıtının izaha muhtaç yanlış bilgi ve tespitler içerdiğini belirterek, asıl çabanın İmralı’daki tecrit ve insanlık dışı tutulma halini örtbas edilmesi olduğunu kaydetti.
‘Süreçlerin neden avukatlardan bilhassa gizlenerek yürütüldüğü anlatılmamaktadır’
Açıklamada, “Sayın milletvekillerinin başvurularında İmralı’da 2011 yılından bu yana yaşanan gelişmeler ve özellikle 38 ayı bulan haber alamama koşulları sorulmuş iken Bakanlık yanıtında değerlendirme süresinin 2023 yılı ile sınırlandırıldığı görülmektedir” diyen avukatlar, “2023 yılında verilmiş disiplin cezaları sayılmış, bu cezalar nedeniyle aile görüşmelerinin engellendiğinden bahsedilmekle yetinilmiştir. Fakat örneğin bu disiplin cezalarının hangi sebeplerle oluşturulduğu, neden üçer aylık periyotlar halinde (15 Mart 2023-26 Haziran 2023-27 Eylül 2023) verildiği ve disiplin yargılama süreçlerinin neden avukatlardan bilhassa gizlenerek yürütüldüğü anlatılmamaktadır” diye belirtti.
‘İmralı Cezaevi’nin sekiz yılı keyfi disiplin cezaları örülmüş durumda’
Avukatlar, söz konusu üç disiplin cezasının yanı sıra 28 Aralık 2023’te verilen bir diğer dördüncü disiplin cezasına ise bakanlık yanıtında yer verilmediğine işaret ederek, “İmralı 2023’de Bakanlığın bahsetmediği dördüncü disiplin cezasını da biz söylemiş olalım: İmralı Cezaevi Disiplin Kurulu’nun 28 Aralık 2023 tarih ve 2023/4 sayılı kararıyla üçer aylık sistematik disiplin cezalarının sonuncusu da ihmal edilmeksizin kurulmuştu 2023’te. Yine her zamanki gibi aile görüşleriyle hiçbir ilgisi olmayan bir konuda, tamamen dayanaksız ve keyfi bir biçimde ve yine her zamanki gibi avukatlardan gizlenerek gerçekleşen bir disiplin yargılamasıydı. Bakanlığın belirtmediği ve 2023 yılında da devam eden avukatları engelleyen infaz hakimliği kararları da gizli, keyfi ve hukuk dışı yürütülmektedir. İmralı Cezaevi’nin son sekiz yılı aralıksız kurulan bu sistematik ve keyfi disiplin cezaları ile avukat yasaklamalarıyla örülmüş durumdadır” dedi.
Açıklamanın devamı şu şekilde:
“Bakanlık yazısında ‘AİHM kararlarında da görüleceği üzere ‘tecrit’ kavramından bahsedebilmek için mahkumun avukatı, yakınları veya diğer mahkumlarla olan iletişiminin tamamen ortadan kaldırılması gerektiği’ savunulmuştur. Bakanlık adeta bir insanlık dışı muamele olan tecrit uygulamasının en son sınırlarını belirlemeye çalışmaktadır. Metnin devamında, ‘başvuranın avukatlarıyla ve yakınlarıyla görüşmelerinin engellenmediği’ ibaresinin gerçek dışılığı hakkında değerlendirmeyi kamuoyunun takdirine sunuyoruz. 2023 yılında İmralı’ya gidebilen tek bir avukat yoktur, tek bir aile üyesi yoktur. Tıpkı 2022’de olduğu gibi ve tıpkı 2024’de halen devam ettiği gibi. İmralı’da bütün hakların sistematik bir şekilde ihlal edildiği, aile ve avukatların hiçbir şekilde görüştürülmedikleri, kendilerine gönderilen çok sayıda mektuba tek bir cevabın geri gelmediği, telefon iletişiminin sağlanamadığı, sağlık ve koşulları hakkında hiçbir bilginin olmadığı, dış dünya ile tüm bağlarının kesildiği işkence koşulları bu türden muğlak ifadelerle görünmez kılınamaz, geçiştirilemez.
Tekrar belirtmek gerekirse;
* Sayın Öcalan ile 27 Temmuz 2011 yılından bu yana, 2019 yılındaki (2 Mayıs 2019, 22 Mayıs 2019, 12 Haziran 2019, 18 Haziran 2019 ve en son 7 Ağustos 2019) 5 avukat görüşü dışında yaklaşık 13 yıldır tek bir avukat görüşü gerçekleştirilememiştir. 6 Ekim 2014 tarihinden bu yana 5 aile görüşü (11 Eylül 2016, 12 Ocak 2019, 5 Haziran 2019, 12 Ağustos 2019 ve en son 3 Mart 2020) dışında bütün aile görüşmeleri engellenmiştir.
* Sayın Veysi Aktaş, Sn. Hamili Yıldırım ve Sn. Ömer Hayri Konar ile İmralı’ya götürüldükleri 9 yılı aşkın süre boyunca tek bir avukat görüşü gerçekleştirilememiştir. Sn. Aktaş ve Sn. Konar 2015’den bu yana aileleri ile yalnızca 3 defa, Sn. Yıldırım yalnızca 2 defa görüşebilmiştir. Diğer bütün görüşme talepleri ret edilmiştir.
* 27 Nisan 2020 ve 25 Mart 2021 tarihinde yapılan telefon görüşmeleri dışında başka telefon görüşmesi yapılamamıştır. İmralı’ya tarafımızdan düzenli olarak gönderilen mektuplara ise son 38 aydır tek bir yazılı cevap gelmemiştir.
* 25 Mart 2021 tarihinde kesilen telefondan bu yana da kendilerinden hiçbir şekilde haber alınamamıştır.
Veysi Aktaş’ın keyfi kararla serbest bırakılmadı
Daha önemlisi sayın Veysi Aktaş’ın 30 yıllık infaz süreci 28 Nisan 2024 tarihinde tamamlanmasına rağmen idari ve keyfi bir kararla serbest bırakılmadığı kamuoyuna açıklanmıştı. Veysi’nin tahliyesini bir yıl erteleyen İmralı İdare ve Gözlem Kurulu kararına yaptığımız itiraz 2 Mayıs 2024 tarihinde reddedilmiştir. Taleplerimiz içerisinde kararın bir örneğinin tarafımıza verilmesi istenmişse de bu talep, Bursa 3. İnfaz Hakimliği’nin 2024/3518 Esas sayılı kararında; ‘…Bursa 2. İnfaz Hakimliğinin 31 Ekim.2023 tarihli 2023/8937 Esas, 2023/8936 sayılı karar ile 5275 sayılı CGTİHK’nın 59. Maddesinin 8. Fıkrası uyarınca hükümlünün avukatları ile görüşmesine kısıtlama getirilmiş olduğundan hükümlü vekillerinin talebinin reddine karar vermek gerekmiştir’ şeklinde reddedilmiştir. Söz konusu karar ile Bakanlığın ‘görüşmeler engellenmiyor’ şeklindeki açıklamaları arasındaki çelişkileri kamuoyunun takdirine sunarız. Fakat bir başka önemli hususa da dikkat çekmek isteriz.
İmralı’da yeni anayasanın ruhunun patlak verdiğini görüyoruz
5275 sayılı yasanın 59. Maddesi, bir bütün olarak cezaevinde avukatın yaptığı ziyareti düzenlemektedir. Gerekçe yapılan infaz hakimliği kararı da avukat ile mahpusun cezaevinde görüşmesini yasaklarken, bu karara dayanarak mahkemeye taşınmış bir dosyadan örnek alınmasının engellenmesi mümkün değildir. Bu uygulamanın tek izahı Sn. Aktaş’ı ve İmralı’yı, adada olduğu gibi dış dünyada da avukatsız bırakmanın arayışından ibarettir. Böylelikle ‘yeni’ bir ‘yasa kuralı’ inşa edilirken yasama organı da devre dışı bırakılmaktadır. Bu İmralı yargı pratiğinin geldiği yeni bir seviyedir. Bugünlerde yeni bir anayasa tartışmaları yapılırken İmralı’da yeni anayasanın ruhunun patlak verdiğini görüyoruz. Ayrıca 5275 sayılı yasanın 59. Maddesi, avukat hakkını toptan yasaklamamakta, belli koşullarda yalnızca kısıtlama yapılabileceğini öngörmektedir. Fakat infaz hakimlikleri burada da yasal düzenlemenin dışına çıkarak Sayın Abdullah Öcalan ve diğer müvekkillerimizi avukattan tamamen mahrum bırakma şeklinde uygulamaktadır.
Uygulamaları dur demeye çağırıyoruz
İmralı’da 3 yılı aşkın haber alamama hali tecridin katmerleşmiş hali olarak insanlık dışı bir işkence biçimidir. İmralı’yı hukuksal bir karadeliğe dönüştürmek tecrit siyasetini, tecrit uygulamasına dair idari ve politik kararı görünmez kılmaya yetmemektedir. Artık İmralı’daki ağırlaştırılmış ve olağanüstü rejimin taşınamadığı, sürdürülemediği ve izah edilemediği ortadadır. Bakanlığı ve İmralı yargı çevresini, mevcut hukuk düzeninin dışında yürütülen mutlak iletişimsizlik koşullarına, özgürlüğü gasp eden kararlara son vermeye, Sayın TBMM Başkanlığı, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyelerini ve milletvekillerini, yine değerli kamuoyunu demokratik bir hukuk düzeni ile barışçıl bir gelecek için duyarlılığa ve söz konusu uygulamalara dur demeye çağırıyoruz.”