HDK'den konferans: Toplumsal müzakere hareketi başlatmak gerek 2025-02-09 13:02:11   İSTANBUL - HDK’nin düzenlediği "Halkların eşit ve özgür yaşamı yolunda çözüm barışta" konferansında,  geçmişten günümüze Kürt sorununa dair sorunların giderilmesi ve barışın yaşamsallaştırılmasına dair yapılan değerlendirmelerde, “Kürt sorununu gören bir hakikat yaratmak ve toplumsal müzakere hareketi başlatmak gerek” denildi.   Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Florya’da bulunan bir otelde "Halkların eşit ve özgür yaşamı yolunda çözüm barışta" konulu uluslararası konferans 2'nci günün 4'üncü oturumunda devam etti. Üç oturumdan oluşan konferansa HDK bileşenleri, kadın örgütleri,  sivil toplum örgütü ve siyasi parti temsilcisinin yanı sıra çok sayıda kişi katıldı.Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik’in moderatörlüğünü yaptığı konferansın dördüncü oturumunda “Türkiye’de barışın toplumsal zeminini nasıl inşa edeceğiz?” konu alan başlıkta, “Barışın Toplumsallaştırılması Ve Çözümün Paydaşları: Toplumsal ve siyasal öznelerin dahiliyeti ile katılımcı bir barış nasıl mümkün?”  başlığında Gültan Kışanak, “Halklar ve inançlar açısından barışın yaşamsallığı: Egemenlikçi politikaların yarattığı algı ve tutumları aşmak; barışın ortak dilini inşa etmek” başlığını  Erdoğan Aydın, “Geçmişle yüzleşme ve hakikatlerin ortaya çıkarılmasının toplumsal barışa katkısı: Toplumsal adalet ve güven inşasında kolektif hafızanın rolü” başlığında ise  Dr. Noemi Levy-Aksu konuşma gerçekleştirdi.   Dr. Noemi Levy-Aksu “Olası bir barış sürecinde hangi şekilde geçmişle yüzleşmeliyiz?  Bu noktada belgeleme ve ağır basan geçiş dönemi paradigması. Hangi yönteme başvurulacak. Önceki barış sürecinin son bulmasıyla mevcut pratikler, bu çabalar da sorgulanmaya başladı.Yeni yaklaşımların ortaya çıktığını görüyoruz. Geçmişle yüzleşmenin öneminden çok bir süreçten bağımsız olarak da nasıl oluru düşünmeliyiz. Savaş döneminden çıkmak için savaş boyutundan bahsediyoruz o dönemi kapatmak için o dönemi adlandırmak lazım ve kronolojik bir şey lazım. Hakikat ve hafıza komisyonu bir hafıza politikasını buna göre inşa etmek. Süreklilikler de önemli bir ateşkesle bir barışla biten şeyler değil, son bulacak şeyler değil. Uzun vadeli yaklaşımların önemini vurguluyorlar. Geçiş döneminde buna odaklanmak lazım. Uzun vadeli derken iki şey kast ediyorum. Yüzleşilecek dönemin bu kadar katı şekilde ele alınmaması ve daha geniş ele alınması. Toplumsal eşitsizlikler ırkçılık sömürgecilik uygulamaları gibi. Bunun da önemli deneyimleri de var. Artık iç savaşı ve onun yol açtığı şeyi konuşmayalım bir arada yaşamanın ve eşitsizlikleri konuşalım yaklaşımları var. Mesela Kolombiya’daki komisyonlarda sadece çatışma değil, yoksulluk şiddet toplumsal şiddet daha geniş şekilde ele alındığını görüyoruz” şeklinde konuştu.    Geçmişle yüzleşmek derken katliamlar, soykırımlar özellikle Kürtlere karşı işlenen suçlar var. Hakikatin ortaya çıkması için bu suçların gerçek boyutları ortaya çıkması için ancak bu çabaların barış için neden önemli ne için önemliye daha fazla eğilmek gerekiyor. Farklı dönemlerle aralarındaki ilişkileri de ele almak lazım. Türkiye den bahsedersek geçmişle yüzleşmekten çok kolay vazgeçebilecek bir ülke. Bu sebeple toplumsal mutabakatı güçlendirmek için yüzleşmek gerek” şeklinde konuştu.   ‘Kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite vurgusu gerek’   Ardından konuşan Tarihçi Erdoğan Aydın, “Türkiye toplumunda barışın dostlarının sayısı olması gerekenin aksine artmadığı bir gerçeklikte yaşıyoruz. Egemen ideoloji,  gerek milliyetçiliği gerek İslamcıyı gerekse de bunların farklı düzeylerdeki bileşimleri toplum içinde bu denli büyük bir hakimiyet hegemonyasını kurdu. Ne yazık ki sistemin sorumlusu oldu. Sorunların karşısında bile barıştan,  çözümden yana bir irade koymak yerine hak talep edenleri eşit yurttaşlık isteyenleri,  barışı telaffuz edenleri, geçmişle birleşmeyi güncellemeye çalışanları düşmanlaştıran bir çoğunluk ile karşı karşıyayız. Hala örneğini yaşadığımız Suriye iç Savaşı’nın neden olduğu Türkiye’ye yoğun Arap göçüne karşı Türkiye toplumu bu politikanın Türkiye’deki müsriflerini sorgulamak yerine tepkilerini Arap göçmenlere yönelttiği gibi,  bugünkü yakıcı sorunumuz olan Kürt sorunu açısından da ne yazık ki benzer refleksler gösteriliyor. Hak istemeyi ötekileştiren hak istemeyi bir sorun haline getiren bir toplumsal bilincin bu denli yaygın olması barış için mücadele eden güçlerin de bu konuda şu ana kadar koydukları performanstan geliştirdikleri yol ve yöntemlerden mutlaka daha ötesini başarmayı zorunlu kılmaktadır. Bu açıdan stratejik vizyonu aslında büyük imkanlar barındıran Türkiye Kürt hareketinin ortak vatanda kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite vurgusu gerek” dedi.   ‘Bugün el sıkışanlar pervasızca saldırıyorlar’   Kürt sorunun  doğrudan tüm toplumu etkilediğini söyleyen Erdoğan Aydın, “ Barış isteyenlerin sadece kendi sorunlarını çözmek açısından değil bir bütün olarak içinde yaşadıkları ülkeyi ve bölgeyi düzeltmek açısından da çok önemli teorik, perspektifler ve  stratejikler gelişiyor. Ancak ne yazık ki savaşın mevcut tablosu savaşın bitirilmesi ve gerçek bir barışın gerçekleştirilmesi konusunda şu anda içinde bulunduğumuz toplumsal gerçeklik bu stratejik imkanın toplumu dönüştürmekte henüz oldukça yetersiz kaldığını gösteriyor. Dolayısıyla stratejik imkanı taktikle bugüne kadar kullandığımız kullanılan ezberlerimiz cümlelerimiz yaklaşım biçimlerimizin yeniden sorgulanması da gerektirdiği kanaatindeyim. Geçen son on yılda bize çok net bir şekilde gösterdi ki savaşın taraflarından sorunlarını çözmeye yönelik olmasına rağmen bu vizyonun toplumu dönüştürme iş yerinin başaramadığı adeta duvara çarpıp geri döndüğü bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Bu gün  el sıkışanlar bir yandan kayyım atıyor bir yandan da Rojava’ya, halklara, kadınlara yönelik pervasız bir şekilde saldırı gerçekleştiriyor. Bu süreçte dostlarımızı artırmak ve barıştan kaçınamayacağımız bir basınç yaratmak gerek. Bu dönemi ya iktidarı barışa razı edecek ve barışın kalıcı olacak şekilde zemin hazırlayacağız ya da bölgelerden kaynaklı Kürtlere ihtiyaçları var yeniden Kürtlere  yönelecek bir dönebiliriz” şeklinde ifade etti.   ‘Kürt sorunu sadece Kürtlerin sorunu değil’   Daha sonra söz alan Siyasetçi Gültan Kışanak , “Öncelikle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum” diyerek sözlerine başladı. Gültan Kışanak, “Son derece kritik bir konuyu konuşuyoruz. Aslında senelerdir konuştuğumuz ve bir türlü çözemediğimiz Kürt sorunun barışçıl ve demokratik çözüm talebi. Bu sorun sadece Kürtlerin talebi olarak kalıyor. Bu konuda güçlü bir toplumsal talep neden açığa çıkartılamıyor ve çatışan taraflar devlet iktidar neden hakiki kalıcı bir barış için ciddi bir müzakere sürecini başlatamıyor ya da başarıya ulaştıramıyor.  93’te de bu konuyu az çok konuştuk. 2009 Ağustos sürecinde de bu konuyu az çok konuştuk.  2013- 2015 sürecinde de bu konuyu konuştuk şimdi yeniden bir şekilde konuşmaya başladık.  On yıllık sürede barış politikalarını ve barış talebine toplumsal bir destek arayışı  neden ötelendi? Bu bizler açısından muhalifler mağdurlar ve demokratik olarak ilkesel ve etik olarak barışı savunanlar açısından bence bir eksikliktir. İktidar masayı devirdikten sonra o defteri kapatıp buzdolabına koyduğu günden itibaren bugünlere hazırlık yaptı. Biz ama bu geçen süre içerisinde sadece acılarımız travmalarımız ve maruz kaldığımı baskıyla birlikte ihlallerle bir şekilde başa çıkmaya çalıştık.  Ama barış politikaları üretme konusunda bu konuda neler yapabiliriz konusunu birazcık erteledik diye düşünüyorum. O nedenle şimdi biz böyle yeni bir tartışma süreci başlayınca herkes bir şekilde bu işin bir ucundan tutmaya başladı” sözlerine yer verdi.   ‘Nasıl bir barışı konuşmamız lazım’   Gültan Kışanak şöyle konuştu:  “Yeni süreç aslında geçmişte alışkın olduğumuz süreçlerden çok farklı bir süreç olarak gelişecek. Herkesin İmralı’dan  bir mesaj bekleyip sihirli bir şekilde sorunların çözüleceğini umut ettiği bir yerden. Biz demokrasiyi hakları özgürlükleri kalıcı bir çözümü ve barışı nasıl konuşacağız. Bu konuda aslında çok açık ve net çıkan iki görüşmeden sonra kamuoyuna yansıyan metnin tartışmaların açıklamalarını açığa vurduğu şey demokratik dönüşüm sürecini başlatması. Biz bunu nasıl başaracağız. Onun için ben böyle bir öneriyle başlamak istiyorum gerçekten bu konuyu kendine dert eden kurumların kişilerin yapıların hareketlerin bir araya gelip bir kamuoyuna konuştuğumuz değil ama ne yapacağımızı beraber konuşup bir demokratik dönüşüm sürecini nasıl ilerletebiliriz ve kalıcı hakiki bir barışa nasıl ulaşabilirizi konuşmamız gerekiyor. Bu konuda barış politikalarını ve stratejilerini biraz daha örgütlü ve planlı yürütecek bir sürece hazırlanmamız gerektiğini ifade etmek istiyorum. Bu konu şu nedenle önemli aslında yıllardır konuştuğumuz bu konuda hâlâ bizim barıştan ne anlıyoruz sorusuna verdiğimiz ortak bir cevabımız yok. Bu yolu bence sağlıklı bir yere götüremeyiz onun için birazcık daha barıştan ne anlıyoruz nasıl bir barış yapmalıyız sorusunu sormamız lazım.   ‘Yeniden silahların devreye gireceği bir ara dönem gibidir’   Barış stratejisi konusunda biraz birlikte çalışma imkânlarını güçlendirecek bir organizasyona yan yana gelmeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Çünkü meselenin asıl nedeninin bence bu ülkede biz barışı biraz daha çok çatışmaların durması ve silahların susması ekseninde tartıştık. Ama aslında biz biliyoruz ki bütün herkesin üzerinde ortaklaştığı şey silahların susması bir negatif barış dönemidir. Yeniden silahların devreye gireceği bir ara dönem gibidir. Asıl sorunlar konuşulmadı ve buna dair nasıl çözümler üreteceğimiz konusu gündeme gelmediği zaman oradan yol almanın mümkün olmadığını geçmiş deneyimlerimizden çok iyi biliyoruz. Pozitif barış ya da kalıcı barış dediğimiz mesele sorunlarımızla yüzleşerek çözüm bulmak ben asıl temel sorunumuzun Türkiye’nin bir bütün olarak Kürt sorunuyla yüzleşmediğini düşünüyorum.  Çatışma sorunuyla yüzleşti fakat Kürt sorunuyla yüzleşmedi eğer demokratik dönüşüm ve bir kalıcı barış konusunu konuşacaksak hakikat ve yüzleşme meselesine Kürt sorunuyla yüzleşme perspektifinden bakmalıyız. Hakikatle yüzleşmeyi konuştuk ama inkar asimilasyon ve imha ile biz yüzleşmedik. Kobanê Kumpas Davası’nda yargılandığımız davadan biliyoruz ki komedi davasında savcı mütalaasını çok açık net bir şekilde etnik terörün tanımını şöyle yaptı farklı bir halk olduğunu iddia etmek farklı bir dili olduğunu iddia etmek farklı bir tarihi olduğunu iddia etmek bunlar ‘etnik terör’ olarak mütalaa da bizim önümüze konuldu.  Kürt sorunu bir kimliğini kabul etmeme eşit olmayı kabul etmeme asimilasyona uğramasını normalleştirme sorunu. Yani bu hakikatle yüzleşmemiz gerekiyor ve ben barışın toplumsallaşbilmesi için Türkiye toplumunun gerçek manada Kürt sorunuyla yüzleşmeye ihtiyacı var.   ‘Toplumsal bir harekete ihtiyaç var’   Farklı kimliklerin,  kültürlerin, inançlarını yan yana gelip birbirini kırmadan incitmeden ama kendi hakikatini konuştuğu buluşmalara ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Onun için belki de bir diyalog ve toplumsal diyalog ve müzakere hareketi başlatmalıyız.  Kürt sorunun bir bölünme sorunu olarak görüldüğü bir hakikat yani bu senelerdir bazı şeyleri konuşuyoruz ama Kürtler ana dilinde kamusal alanda konuşursa biz bölünürüz diye düşünen çok büyük bir toplumsal yapı var.  Bunu  iktidar ve egemenler yukarıdan inşa ettiler. Ama biz bu hakikatin aslında hakikat olmadığını yalan üzerinde kurulu inşa edilmiş bir politikleşme olduğunu görüp gerçeklik Kürtlük haliyle karşılaşıp bunun bir bölümü olup olmayacağını konuşacağımız tartışacağımız birbirimize hikayelerimizi anlatacağımız mecralara ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. O bir toplumsal diyalog ve müzakere hareketi başlatmak birbirimizle konuşalım biz iktidarla konuşarak bu sorunu çözemiyoruz bu çok açık ve bu ayrıca geçmiş deneyimlerimizden gördük. Kürt sorunu bu ülkede siyasal alanda araçsallaşmıştır o nedenle siyasete bakarak orayı seyrederek oradan medet bekleyerek oradan çözüm bekleyerek bu işi çözemeyeceğiz. Türkiye’de Kürt sorunu bir siyasi kara dönüşmüş bunu siyasi bir kar olmaktan çıkartıp politik olarak bir çözüm politikası üretmeye siyasete zorlayan bir toplumsal harekete ihtiyacımız var”.   İkinci gününde devam eden konferans beşinci ve altıncı oturumla devam edecek.