Güney Kurdistan temasları: Kadınlar öncülüğünde ulusal birlik
- 09:03 7 Ağustos 2024
- Siyaset
Dilan Babat
HABER MERKEZİ - Güney Kurdistan’a dönük ziyaretlerde yer alan HDP eski Milletvekili Ayşe Acar Başaran, görüşmelerde PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecridin yanı sıra kadınlar öncülüğünde ulusal birlik çalışmalarına hız verilmesi ihtiyacının öne çıktığını belirtti.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri Newroz Uysal Aslan, Gülcan Kaçmaz Sayyiğit, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski milletvekili Ayşe Acar Başaran ve Tevgera Jinên Azad (TJA), 25-31 Temmuz tarihleri arasında Güney Kurdistan’a ziyaretler gerçekleştirdi. Ziyaretlerde, Türkiye’nin sorunları ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecrit ve ulusal birlik, kadın mücadelesi gibi birçok konu başlığı tartışıldı.
HDP eski Milletvekili Ayşe Acar Başaran, ziyaretlerinin içeriğine dair değerlendirmelerde bulundu.
İmralı tecridi
Uzun süredir kamuoyunda tecridin daha fazla gündemleşmesi için mücadele ettiklerini söyleyen Ayşe, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin tarihte eşi benzerine rastlanmadığını belirtti. Ayşe, “Sayın Öcalan’ı 99 yılında Türkiye teslim aldı. O dönemden bu yana arkadaşlarıyla beraber İmralı cezaevinde tutuluyor. Sadece İmralı Cezaevi’nde tutulmakla kalmıyor, 25 yıldır sistematik bir biçimde tecrit rejimi uygulandı. Ailesi, avukatları, siyasi heyetler kendisiyle görüştürülmüyor. Dış dünyadan izole edilmiş durumda. 25 yıl içerisinde dönem dönem ziyaretler oldu ama bu ziyaretlerin hiçbiri ne Türkiye’nin ne de uluslararası hukuka göre sistematik bir görüşme silsilesi olmadı. Daha öncesinde ‘koster bozuk’ gibi türlü bahanelerle görüşmeler engelleniyordu. Son 41 aydır Sayın Öcalan’dan hiçbir haber alınamıyor. AKP ve MHP ittifakı bahanelere sığınmaksızın ‘disiplin cezaları’ adı altında görüşmeleri engelliyor. 41 ay içerisinde Sayın Öcalan’dan hiçbir haber alınamamasından büyük endişe duyuluyor” dedi.
‘Güney’de de tecride karşı bir çalışma var’
Son 5 aydır “Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” kampanyasının devam ettiğini hatırlatan Ayşe, 185 merkezde kampanya komitelerinin kurulduğunu ve kampanyanın farklı desteklerle devam ettiğini kaydetti. Ayşe, “En son 69 Nobel ödülü alan isimler Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılarak fiziki özgürlüğünün sağlanması ve Kürt sorununun demokratik çözümü için çağrıda bulunmuşlardı. Uzun yürüyüşten, imza kampanyalarından CPT’ye mektuplar… çok farklı eylemsellik ve tepkiselliğin ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Güney Kurdistan’a yaptığımız ziyaretlerde de, bu kampanyayı kendilerine anlattık. Bırakın bir halkın liderine yapılanı, bir Kürt’ün bu süre içerisinde herhangi bir görüşme yapmaması en temel insan hakları hukukuna aykırı. Bunu kendileriyle konuştuk. Güney’de bu konuda yürüyen bir çalışma var. Bir taraftan bu desteklerin artacağını, herkesin kendi cephesinde bu kampanyaya bir ses vermesi gerektiğini ifade ettik. Kendileri de bu konuda destek verdiler. ‘Herkes ne yapabilir’ üzerinden bir tartışma yürüttük” şeklinde konuştu.
‘Saldırıların geçici olmadığının farkındalar’
Gündemlerinden bir tanesinin de Güney Kurdistan’a yönelik saldırılar olduğuna vurgu yapan Ayşe, PKK Lideri’ne dönük tecrit ve dört parça Kurdistan’a dönük saldırıların birbirinden bağımsız ele alınmayacağını dile getirdi. Ayşe, “Rojava’ya gerçekleştiren saldırılar, Türkiye’de demokratik siyasete ve topluma karşı yürütülen saldırılar birbirinden bağımsız değil. Ziyareti yaptığımız an bir kırılma anı olarak karşımızda duruyor. Sadece Kürtlerin değil, uluslararası Orta Doğu’daki güçlerin yüzyıllık anlaşmaların yenilediği bu süreçte kendileri açısından bir ajandaları olduğunu biliyoruz. Türkiye’nin bir ajandası var, ajandasını her platformda pervasızca dile getiriyor. Misak-ı Milli sınırlarını genişletmek istediğini, yeni Osmanlıcılık hayallerini 21’inci yüzyılda tekrar gerçekleştirmek istediğini ve bunu Kurdistan bölgesinde yapmak istediğini Türkiye saklamıyor. Yaptığımız tüm görüşmelerde, Türkiye’nin esas amacının ne olduğunu esas bir şekilde ifade ediyorlardı. Bu seferki saldırıların geçici olmadığını, Türkiye’nin bu saldırıları kalıcılaştırılmak istediğini ve bu konuda ortak bir tutumun ortaya çıkmamasının hem eleştiri hem de özeleştirisi konusu olduğunu ifade ettiler. Kürtlerin ortak bir sesle tepki gösterdiği tüm süreçlerde kazanım elde ettiğini altını çizdiler. Buna Kobanê’yi örnek verebiliriz. Kürtlerin ortak tepkisiyle Kobanê IŞİD’in saldırısından kurtarıldı ve Kürtlerin ortak yaklaşımında Kobanê’de yeni bir inşa sürecini görüyoruz” sözlerini kullandı.
‘Somut adımlara ihtiyaç var’
“Kürtlerin bu süreçte neden bir araya gelmediğini de konuştuk” diyen Ayşe, şunları ekledi: “Bu süreçlerde birlik ruhunu gerçekleştiremediklerini ifade ettiler. Bizlerin de yaklaşımı bu şekildeydi. Bir ulusal birlik çalışması vardı, ulusal kongre toplanma kararı vardı, 2016 yılına kadar. 2017 yılında Güney’de toplanılacaktı ama maalesef KDP’nin bu sürece yaklaşımı nedeniyle ulusal kongre toplanamadı. Bugün bunun ceremesini dört parçadaki tüm Kürtler olarak çekiyoruz. Hepsinin altını çizdiği temel nokta buydu. Amed’den Mahabad’a, Kobanê’den Hewler’e tüm Kurdistan’ın, Türkiye’nin eliyle uluslararası güçlerin saldırısında birbirinden bağımsız olmadığını ifade ettiler. En yakın zamanda tüm Kürtlerin bu konuda refleks göstermesi gerektiğini söylüyorlardı. Bu konuda herkesin temennileri vardı ama bu konuda somut adım atmaya ihtiyaç var. Kimin bozduğunu, niye bozduğunu açık bir şekilde işaret etmeye ihtiyaç var. Bu satır aralarında değil, açık bir şekilde ifade edildi ama en nihayetinde bir tarafta bu saldırıların işbirlikçi bir yanında olduğunu bilmek lazım. Sadece siyasi partilerde değil halkta da bir ortaklaşmada ihtiyaç olduğunu gördük. Bu saldırılara karşı olan herkesin bir araya gelme isteği ve yaklaşımı söz konusu olmalıdır. Bu ziyaretlerin elzem olduğunu ve herkesin sorumluluk alması gerektiğini ifade ettiler. İtiraz var ama daha net bir tutuma ve öncülüğe büyük ihtiyaç olduğunu gözlemledik.”
Kadın mücadelesi deneyiminin aktarımı vurgusu
Ayşe, Hewler ve Silêmanî’de kadın mücadelesi yürütenlerle bir araya geldiklerini paylaşırken, görüşmelerde tecridin dört parçaya nasıl yansıdığını da gördüklerini kaydetti. Bu dönem Güney’deki atmosferin farklı olduğuna dikkat çeken Ayşe, “Kürt sorununun çözümsüzlüğünün sadece bir parçayı değil tüm parçaları nasıl bağladığını net gördük. Kadınların özellikle savaş politikaları sonucunda şiddetin artığı, ekonomik krizin en fazla kadınları vurduğu konusunda temel söylemleri vardı. Bunlarla beraber bir ulusal birliğin kadınlar öncülüğünde gerçekleştirmesi konusunda temel bir vurgu vardı. Kadınların öncülük yaptığı tüm eylemler ve etkinliklerin bizi temel kazanıma götürdüğünü biliyoruz. Oradaki kadınlardan edindiğimiz izlenim şuydu; bu parçalı hal kadınlarda yaşamsal açıdan büyük bir etki yaratıyor. Kadınların bu konuda en temel yaklaşımı Kürt kadın ulusal birlik çalışmalarını hızlandırmak. Ulusal birliğin yanında kadınların dayanışmasının da ne kadar önemli olduğunu ifade ettiler. Kadın mücadelesi konusunda Kürt kadın özgürlük mücadelesinin deneyimleri var. Elde ettiğimiz kazanımlar var, Güney’de yapılan çalışmalarda kadınların kazanımları var. Irak’ta merkezi hükümetin kadın kazanımlarına yönelik saldırıları mevcut, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi. Deneyim aktarımının temel ihtiyaç olduğunu ifade ettiler” vurgusunu yaptı.
Süreç nasıl işleyecek?
Yapılan ziyaretlerde dört parça Kurdistan’a yönelik önerinin çıktığını ekleyen Ayşe, önümüzdeki dönemlerde bu önerilerin somutlaşma ihtiyacı olduğuna değindi. Ayşe, “Bizim yaptığımız diplomasi görüşmeleri değildi, biz birbirinden farklı olmayan bir halkız ve bu yaklaşımla karşılaştık. Sınırlarla bölünmüş olabiliriz ama aynı halkın mensubuyuz. Gittiğimiz hiçbir yerde farklı yerden gelmişiz gibi bir yaklaşımla karşılaşmadık. Tam da bu perspektifle eylem ve etkinlikleri, devam ettirmek lazım. Bu temasların devam etmesi önemli, somut planların çıkması açısından. İşgalin sadece Türkiye’nin politikası olduğu konusunda ne bizden ne de yaptığımız görüşmede böyle bir yaklaşım yoktu. Uluslararası güçlerin denetimiyle yapılan saldırıların gerçekleştiğini görmek lazım. Türkiye savaş suçu işliyor ve yüzlerce köy boşaltılmış. Uluslararası güçlerin bu konudaki sessizliği kabul edilemez. Diasporada da uluslararası kurumlar nezdinde çalışmaların devam etmesi ve Irak açısından da bu temasların devam etmesi lazım. Bu durum Irak hükümetinden de bağımsız bir süreç olarak ele alınamaz. Her ne kadar Federal bir bölge de olsa başka bir ülke gelip topraklarınıza konumlandırıyor. Irak nezdinde bu görüşmelerin devam etmesi lazım ama bir yanda Kürtlerin olduğu her yerde eylemselliklere devam etmesi gerekiyor” ifadelerine yer verdi.