Yalan haberin ideolojisi: Ya öl ya terk et 2023-02-19 10:00:14   Melike Aydın   HABER MERKEZİ - Depremin boyutlarından daha ilk saatlerde haberdar olan devlet arama kurtarma çalışmalarına kasta varan nitelikte geç kalırken, yaşayanlara da yaşadıkları toprağı terk etmeyi işaret ediyor. Bu konuda kamuyu ikna etmenin aracı da dijital medya ve ana akım medyaya düşürülen yalan haberler oluyor.   Merkez üssü Mereş olarak açıklanan 7.7ve 7.6 büyüklüğünde iki depremin açtığı yaralar hala sıcaklığını koruyor, daha acısını yaşayamadık. İlk günkü gibi olmasa da enkazlar önünde bekleyişler devam ediyor. Hem artık enkazdan yaşam ümidi kalmadığından hem de yıkıma uğrayan şehirlerin büyük oranda boşalmasından. Dumanlı havaları sevenlerin çıkardığı sis ortadan kalkınca manzara da netleşiyor. Nasıl ki evleri yıkanın deprem değil, inşasına bile bile müsaade edilmesiyse, şehirlerin bu denli boşalmasının da sebebi daha ilk saatlerinden itibaren uygulanan politika ile ilgili olduğu birçok gelişme ile ortaya konuyor. İşte bu politikanın bir tarafında da dijital medya, yalan haberler ve OHAL ilanı duruyor.   Bilinen depreme önlem yok!   Yaklaşık olarak ne zaman ve ne şiddette yaşanacağı aslında önceden de tahmin edilen deprem için hiçbir önlem alınma ihtiyacı duyulmadığı daha ilk günden ortaya kondu. İlk iki gün havanın eksi derecelerde gezdiği sıcaklıkta birçok yere yardım ekipleri ulaşmadı, daha ilk saatlerde NATO’nun ikinci büyük ordusu olarak övünülen ordu sahaya sürecek asker bulamadı. Herkesin “devlet nerede” diye sorduğu depremde enkaz altında kalanların enkaz altında ölmeleri beklendiğini düşündürecek durumlar yaşandı. Oysa daha depremin yaşandığı 04.17 üzerinden bir saat bile geçmeden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu uluslararası yardımı da içeren dördüncü seviye alarmı ortaya koyduklarını açıklamıştı.   Toplumsal irade açığa çıktı   Enkazdan kurtulanlar için gıda, barınak sağlanamazken göçük altında sağ kalanlar ise donarak hayatını kaybetti. Elektrik, gaz, su kesik ve enkaz yolları kapatmıştı ama yine de birçok ilde dayanışma kampanyaları örüldü. Şimdiye kadar devlet olmadan başının çaresine bakmayı imkânsız sanan sivil toplum her ne kadar farklı çevrelerin dayanışmasını ören topyekun bir organizasyonu başaramasa da hızı ve çatışmadan iş çıkarmayı başarabildiğini kanıtladı. Bu durumun bir nedeni felaketlere alışık olmak iken diğer tarafı uzun süredir halkın iktidardan da, iktidara angaje olan muhalefetten de pek bir beklentisi olmadığının göstergesiydi.   OHAL ilan edildi, hemen ardından mülteciler hedef gösterildi   Elbette ki bu durum devleti rahatsız etti. Depremden iki gün sonra “yağmalamalara karşı önlem almak” gerekçesiyle 10 ilde OHAL ilan edildi. OHAL halkın dayanışmasının önüne geçerken deprem bölgesinde eli silahlı gruplar belirmeye başladı. Faşizmin ideologlarından Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan aynı gün mültecilerin yoğun olduğu Kilis, Hatay, Adana, Riha, Dîlok gibi kentlerde “Ulusal Güvenlik sorunu” doğduğunu söyleyerek “Hatay dışına göçler başlayınca, Hatay, Kilis’te Suriyeliler bu kentlerin egemeni olacaktır” diyerek arama kurtarma çalışmalarına getirilmeyen orduyu böyle bir göreve çağırdı. Bir profesör mültecileri nefretle yad ederken ülkenin siyasetçileri ise hedef gösterdi. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ da “Telefon çalan Suriyeli” diyerek yalan bir bilgiyle bir deprem gönüllüsünü hedef gösterdi ayrıca mültecilerin de yağma ve hırsızlığa karıştığı yalanını söyledi.   Saldırılar ve medya   Politikacının bizzat kendisi dezenformasyonu yayarken dijital medya bu yanlış ve kirli bilgiyi dalgalar halinde topluma yayılması işlevini görüyordu. Bu tarihten sonra binlerce kez görülen nefret içerikli ırkçı paylaşımlardan sadece bir kaçı:   “Deprem bölgesinde gönüllü çalışan Afgan ya da Suriyeli gördünüz mü? Milyonlarca mülteci yıllardır bu ülkenin ekmeğini yiyor.. Neredeler?”   “Biz ırkçı değiliz ama bu misafirlik fazla uzadı ülkemde mülteci istemiyorum”   Halk TV Şirin Payzın “Burada çok mülteci var, ölülerin kollarından ziynet eşyalarını alıyorlar.”   “Hatay’da Suriyeli yağmacılar askerimize ateş açtı. Benim askerime, polisime kurşun sıkan herkes haindir. Ülkemde sığınmacı ve mülteci istemiyorum.”   ‘Şiddet ortamı oluşturuldu’   Bir kısmı troller bir kısmı da bu akıldan etkilenenlerden oluşan bir kesimin mültecileri hedef göstermesi bir iki gün sonra meyvesini vermeye başladı. Hedef gösterilen mülteciler, mülteciye benzetilenler saldırıya uğradı. Polisi ve jandarma silah zoruyla çocuk, kadın, yaşlı ayrımı yapmadan Suriyelilere işkence yaptı, çadır verilmedi, enkaz altındayken bile kurtarılmak için kendi dilinde yardım isteyemedi. Enkaz altındaki iki çocuğu için enkaz başında bekleyen Suriyeli mülteci Ömer Hassun saldırıya uğradı. Şiddet sadece mültecilerle sınırlı değildi, yardımın ulaşmadığı halk marketlerden eşya alırken hırsızlıkla suçlandı. Kar maskeli trafik polislerinin ne zaman çekildiği belli olmayan ve üç kişiye yaptığı işkence görüntüleri herkesi olumsuz etkiledi. Herkesi bu şiddetten nasibini almış oldu.   ‘Türkleştirme çalışmasına işaret etti’   Peki bütün bunlar neye hizmet ediyordu? İsmail Saymaz 13 Şubat’ta Halk TV internet sitesinde yazdığı yazı ile tüm bunların amacını yansıtıyordu: “Vatandaşından boşalan Hatay yasal olarak ayrılmaları mümkün olmayan Suriyelilerin çoğunluğu oluşturduğu bir şehre dönüşebilir. O gün Suriye sınırında bir iç Suriye kurulmuş olur” diyerek ileride başlayacak Türkleştirme politikasına da işaret etmiş oldu.   Şehirler boşalsın isteniyor’   Binlerce bina yıkıldı, en tarihi binalar harabeye döndü. Tarihin en eski şehirleri büyük oranda boşaldı ve diğer şehirlere göçler başladı. Ancak bunun en temel nedeni oraya arama kurtarma ekiplerinin zamanında ulaşmaması değil, depremden sonra devam eden hizmetsizlik hali. Devam eden bu darbe hali oranın sakinlerine “buraları terk edin” demek gibi. Dijital medyada hedef göstermeler mülteciler üzerinden çıkarılan yaygarada korku iklimi yaratmak ve insanları göçe zorlamak gibi görünüyor.   Tabi bunca yalan habere, dijital medya paylaşımına karşı çıkarılan dezenformasyon yasası ise bu tür konularda ya işlevsiz ya da sembolik. Ancak gerçek görüntüleri çeken ve halka mikrofon tutan gazeteciler ise cezaya tabi.