Stranlarıyla dil ve kültürler arasında köprü kuruyor
- 09:02 8 Temmuz 2023
- Kültür Sanat
Marta Sömek
İSTANBUL - Stranlarında baş eğmeyen Kürt kadınların hikayesini işleyen sanatçı Suna Alan’ın, Kürtçe ve Yunanca arasında kültürel bir köprü kuran üç stranı büyük bir ilgi topladı. Tek amacı Kürtçe’yi yaşatmak ve halklara duyurmak olan Suna, “Anadilimizi kullanmalı, çocuklarımıza Kürtçe öğretmeli ve dilimizi günlük hayatta aktif olarak kullanmalıyız. Bunun yanı sıra, toplumsal düzeyde de harekete geçmemiz gerekiyor” çağrısını yapıyor.
Henüz çocukken anadili Kürtçe'ye büyük bir merak salan sanatçı Suna Alan, Kürt Alevi kültürünü yaşatmaya çalışıyor. Yaşadığı göç ve tüm zorluklara rağmen Kürtçe müziği farklı halklara duyurmaya devam eden Suna, çalışmalarında yalnızca anadili ve kültür değil, tüm acılarıyla diz çökmeyerek umudu daima diri olan Kürt kadın hikayelerini de konu alıyor.
‘Kültürel kodları iliklerimize kadar yaşadık’
Çewlîg’in (Bingöl) Kanîreş (Karlıova) ilçesine bağlı bir dağ köyünde doğan Suna, henüz 2 yaşındayken ailesi ile birlikte İzmir’e göç etmek zorunda kalır. Çok kültürlü bir şehirde yaşamaya başlayan Suna, “Kürt-Alevi aile üyeleri olarak bizler de, geldiğimiz yerin kültürel kodlarını iliklerimize kadar yaşıyorduk. Evde Kürtçe konuşulur, kadın-erkek evde toplanılır, bağlamalar çalınır, klamlar, türküler, deyişler söylenirdi, hep beraber halay çekilirdi. Sanırım kim olduğunu bilmenin verdiği bir mutluluk ortamı idi bu” diye anlatıyor. Ortaokulu 3 yıl üst üste birincilikle tamamlayan Suna, eğitim hayatı boyunca başarılı bir öğrenci olur. Aynı zamanda Kürt kurumlarında politik aktivitelerin yanı sıra sanatsal çalışmalarda da yer alan Suna, üniversitede “İngilizce öğretmenliği” bölümünden mezun olur. Ardından Londra’ya yerleşen Suna, burada müzikle daha yakından ilgilenerek stranlar söylemeye başlar.
Klamlar ve dengbêjlerle büyüdü
Çocukluğundan itibaren Kürt kültürü ile yetişen Suna, bunu “Yaşamının büyük bölümünü köyde geçirmiş benden büyük abla ve abilerim, anne ve babam, nene-dede, teyze ve dayılar ile iç içe geçen çocukluk, bir bellek ve zengin bir duygu dünyası yaratmıştı. Dedem geceleri bize masallar anlatır, yerel ve Serhad dengbêjlerini dinler, abla ve abilerim, dayı ve teyzelerim saz çalar, kilamlar söyler, köye ve güzelliğine dair anılar dillendirirlerdi. Bu yönüyle aslında ben bu çok kültürlü şehirde doğalında memleketimi yaşadım. Oranın kadınları, doğası, yaşamı ve yaşanmışlıklarını müzikal çalışmalara aktarmayı da esas aldım” sözleriyle anlatıyor.
‘Barış dili’
Anadili ve kültürlerinin ötekileştirildiği, özgür olmadıkları bir ortamda yaşam sürdüren Suna, Kürt halkı gibi Rum, Roman, Arnavut, Boşnak, Pomak, Çerkes, Gürcü, Yahudi, Hıristiyan, Alevi ve birçok halkın maruz kaldıklarına karşı da empati geliştirir. Bu empati ile etnik ve dini kimliklerin hikayelerini öğrenmeye merak salan Suna, halklar ile ortak sorunlarını keşfettikten sonra kendisinde bir “barış dilinin” oluştuğunu keşfeder. Suna bu dili, “Bundandır ki genelde Kürtçe (Kurmancî, Zazaki, Sorani) şarkılar söylememe rağmen, yanı sıra mutlaka Ermenice, Seferad, Rumca, Arapça gibi komşu halkların dillerinden de yer yer seslendiriyorum” sözleriyle açıklıyor.
Tek mutluluğu Kürtçe’yi halklara ulaştırmak
Kürtçe’yi farklı halklara duyurmayı hedef edinen Suna, “Benim açımdan en büyük mutluluk, Kürtler ya da Türkiyeliler dışında İngiltere’de diğer halklara da Kürtçe müziği ulaştırabilme ve anlatabilme konusundaki çabalarımız. ‘Bu vatansız halkın şarkıları da, hikayesi de oldukça büyüleyici’ demelerindeki içtenliği duymak en büyük hazdır” vurgusunu yapıyor. Bu hedefle çok sayıda çalışma yapan ve konserler veren Suna, DAİŞ’in gerçekleştirdiği katliamların ardından Êzidî kadınlar için de ezgiler seslendiriyor. 2016 yılında İngiliz parlamenterler ve insan hakları kuruluşları ile gerçekleştirdiği bir dizi görüşme kapsamında İngiltere’ye ziyarette bulunan, DAİŞ’in elinden kurtarılan Êzidî aktivist Nadia Murad ile gazeteci olarak görüşme gerçekleştiren Suna, bu görüşmeden çok etkileniyor. Bunun üzerine aynı yıl içerisinde DAİŞ tarafından esir alınan Êzidî Kürt kadınlar için iki ayrı destek konseri gerçekleştiren Suna, daha fazla farkındalık yaratmak için de “Nadia” isimli stranını besteliyor.
Diz çökmeyen Kürt kadının hikayesi…
Suna, “Nadia”yı besteleme hikayesi ve “diz çökmeyen kadınlara” dair şunları dile getiriyor: “Nadia Murad ile yaklaşık bir saatlik görüşmemiz ardından ciddi bir sarsılma yaşadım. Gencecik bedenine bu kadar acıyı sığdırabilmiş bu kadının kırılgan sesinde ve buz kesen gözlerinde barbarlar tarafından esir edilmiş tüm Kürt kadınlarının çığlığı vardı. Dini, ırkı, sınıfı ve cinsiyeti her ne olursa olsun herkesin desteğini bekliyordu. O konuştukça omuzlarımdaki ağırlığı daha çok hissettim. Dinlediklerim sonrası uzun bir süre kendimi çok huzursuz hissettim. Ardından aynı yıl içerisinde barbarlar tarafından esir edilen Êzidî Kürt kadınlara yönelik çalışma yürüten Êzidî ve kadın kurumlarına destek amacıyla iki konser organize ettim. Sonrasında bu beste şekillenmeye başladı. Nadia şahsında Kürt kadın ve Kürdün hikayesidir bu aslında. Tüm acılarına rağmen diz çökmeyen, aksine umudu hep diri olanların hikayesi...”
Kürt sanatçı olmak…
İngiltere merkezli Brush&Bow isimli Yaratıcı Gazetecilik Platformu da 2018’de, “Kadın Rol Modelleri Projesi” kapsamında Suna’nın portresine yer vererek Nadia Murad şahsında DAİŞ tarafından esir alınan Êzidî kadınlar için bestelediği şarkısını yayınlıyor. Üzerinde büyük bir etki bırakan Nadia’yı bir daha unutamayacak olan Suna, “Uzun bir süre Nadia'nın kırılgan sesini ve havada asılı bakışlarını unutamadım” diyor. Suna, ayrıca Kurmancî stran seslendirdiği için 22 Nisan 2015 tarihinden bu yana cezaevinde tutulan ve 19 yıl hapis cezası verilen Nûdem Durak için de 2021 yılında “Dargerînok” (Sarmaşık) isimli bir şarkı besteliyor. Suna, Nûdem şahsında Kürtçe stran söyleyen bir kadının tutsak edilmesine dair şunları söylüyor: “Kürtçe kaset dinlemenin suç sayıldığı, ‘suç unsuru’ kasetlerin toprağa gömüldüğü Kenan Evren faşizmini yaşamış bir coğrafyanın çocuklarıyız. Kürtçe şarkı söylediği ve bağlama çaldığı için tırnakları çekilen, işkence gören ve katledilen sanatçıları olan bir halkız. Bu nedenle ‘Kürtçe şarkılar söylediği için bir sanatçı hiç 19 yıl ceza alır mı’ şaşkınlığını yaşayanlar kendi tarihlerinden bihaberdirler.
Nûdem için bestelediği ‘Dargerînok’
Kürtçe şarkılar söylediğim için benzer bir durumu yaşıyor olabilirdim. Ayrıca Nûdem'in yaşadıkları Kürtlerin sanatına, diline ve kimliğine yönelik yeni bir durum değil. Kürt aydını, Kürt sanatçısı bu ve benzeri durumları deneyimleyerek bugünlere geldi. Eğer Nûdem'e ben sessiz kalırsam, yarın da bana sessiz kalınacaktır. Nûdem için bestelediğim ‘Dargerînok’ isimli beste, dört duvar arasına hapsedilen Nûdem Durak şahsında sesi soluğu kesilmeye çalışılan Kürt sanatçısının direngen, inatçı yönünü anlatır. Benim açımdan bu beste hem tarihi hem de vicdani bir sorumluluğun ürünüdür.”
Kültürel miras aktarılmalı
Yeni nesillere, sahip oldukları kültürel kimlikler ile anadillerinin eşsiz olduğunun anlatılması gerektiğini vurgulayan Suna, “Kültürel miras, sanat ve edebiyat yoluyla aktarılmalı. Kendi kimliği ile barışık ve aynı zamanda diğer halkların kimliğini, kültürel değerlerini saygı ve hoşgörü ile karşılayan bir çocuk ‘toplumsal barış’tır” ifadeleriyle herkese kültürünü ve anadilini yaşatması için çağrı yapıyor.
Son çalışması Kürtçe ve Yunanca stranlar
Suna’nın son çalışmasından biri de, Yunan müzisyenlerle birlikte Kürtçe ve Yunanca’dan oluşan “To Gefiri Tis Dramas / Çavên Mecnûn”, “Nekî Nekî / Sala Sala”, “Were Qurban / Ti Ta Theleis Ta Lefta” isimli üç stranı müzikseverlerle buluşturması oldu. “Suna ve arkadaşlarının” çalışmalarının üçü de hem Kürtçe hem de Yunanca seslendirilen akustik canlı performans. Yunan müzisyenlerle Suna’nın ortaklaşa hazırladığı Kürtçe ve Yunanca şarkılar, hem anadilleri hem de müzikal formları harmanlıyor. Kürtçe ve Yunanca arasında kültürel bir köprü kuran Suna ve arkadaşlarının stranlarındaki performanslar, dijital platformlarda paylaşıldıktan kısa bir süre içerisinde büyük bir ilgi topladı.
Suna, Yunan müzisyenlerle birlikte hazırladığı son çalışmasına ilişkin JINNEWS’in sorularını yanıtladı.
*Öncelikle yeni çalışmanızdan bahsedebilir misiniz? 3 eserlik ortak Kürtçe ve Yunanca eserleri Yunan müzisyenler ile seslendirdiniz. Bu çalışmayı yapmanızın amacı ve anlamı neydi?
Bu projenin fikri, Kürtçe ve Yunanca kültürlerin müzikal ifadelerini bir araya getirmek ve bir köprü kurmak üzerine yoğunlaştı. Ben Türkiyeli bir Kürt’üm. Rumlar ve diğer halkların geçmişte iç içe çok kültürlü bir ortamda yaşadığı İzmir'de büyüdüm. Burada büyümüş olmam, Rebetiko müziğine karşı ilgimi ve sevgimi geliştirdi. Türkçe ve Yunanca ortak eserlerin hep farkındaydım. Ancak müzikle ilgilenmeye başladıktan sonra Kürtçe ve Yunanca ortak eserlerin de olduğunu fark ettim. Daha önce böyle bir projenin yapıldığına da hiç denk gelmedim. O nedenle Yunan müzisyen arkadaşlarımla bir araya gelerek Kürtçe ve Yunanca şarkıları birleştirmek istedim. Bu çalışma, kültürel çeşitliliği kutlamayı ve farklı dillerin etkileşimini yansıtmayı hedefliyor. Kürtçe ve Yunanca, hem dil hem de müzikal kültür açısından derin bir geçmişe sahip olan iki zengin dildir. Bu iki kültür arasındaki müzikal benzerlikleri keşfetmek ve farklılıkları bir araya getirmek beni heyecanlandırdı. Bu proje, farklı dilleri ve kültürleri anlamak, saygı duymak ve bir araya getirmek amacıyla yapılan bir müzikal deneyimdir.
*Stranlarınız hem Kürt halkı hem de diğer halklar tarafından nasıl karşılandı?
Müziğimiz, farklı dilleri ve kültürleri birleştiren evrensel bir dil olduğu için geniş bir dinleyici kitlesiyle buluştu. Hem Kürt toplumu hem de diğer toplumlar, müziğimizi ve ortak Kürtçe & Yunanca şarkılarımızı takdir ettiler. Aldığımız geri bildirimler oldukça olumlu oldu. İnsanların müziğimizi beğenmeleri ve farklı kültürler arasında bir bağlantı hissetmeleri bizi çok mutlu ediyor. Bu projenin, kültürel anlayışı ve birlikte çalışmayı teşvik ettiğine inanıyorum.
*Uzun zamandır müzikle ilgileniyorsunuz. Avrupa’da Kürtçe’yi yaşatma çabanız da sürüyor. Kürtçe stranlar seslendirmenizin anlam ve önemi nedir?
Kürtçe şarkılar, benim için büyük bir anlam taşıyor. Kürtçe, Kürt toplumunun dili ve kültürünün bir ifadesi olarak benim için çok değerlidir. Avrupa'da yaşayan bir Kürt olarak, anadilimi ve kültürümü yaşatma çabamı sürdürüyorum. Müzik, insanlar arasında bağ kurmanın ve duyguları ifade etmenin güçlü bir aracıdır. Kürtçe şarkıları seslendirerek, anadilimi ve kültürümü daha geniş bir kitleye ulaştırmayı amaçlıyorum. Kürtçe'nin evrenselliğini ve müziğin sınırları aşabilme gücünü göstermek istiyorum. Kürtçe stranlar, benim kimliğimi ve köklerimi ifade etme yoludur. Bu şarkıları seslendirirken, Kürt kültürünün derinliklerine inmek ve Kürt halkının duygularını ifade etmek için çaba gösteriyorum. Müziğin dil sınırlarını aşarak insanları bir araya getirdiğine inanıyorum. Kürtçe şarkıları seslendirerek, Kürt kültürünü ve dilini daha geniş bir kitleyle paylaşmak, anadilimizin yaşamasını ve güçlenmesini sağlamak istiyorum.
*Son yıllarda Kürtçe ve Kürt kültürüne dönük asimilasyon politikaları oldukça arttı. Sokaklarda söylenen Kürtçe müzikler bile engelleniyor, sanatçılar tutuklanıyor. Siz de anadilinize sahip çıkan bir sanatçısınız. Anadilin önemi sizin için nedir?
Bu durum, Kürt toplumunun anadilini ve kültürünü koruma mücadelesinin daha da önem kazandığı anlamına gelmektedir. Anadilin korunması, bir toplumun kimliğinin ve kültürel zenginliğinin temel taşıdır. Dil, bir halkın tarihini, anlatılarını, duygularını ve düşüncelerini ifade etme aracıdır. Kürtçe, Kürt halkının ortak hafızasıdır ve bu dili yaşatmak, toplumun geçmişine ve kimliğine sahip çıkmak anlamına gelir. Anadilin önemi benim için de büyük bir öneme sahiptir. Kürtçe, benim kimliğimin bir parçasıdır ve bu dili kullanarak duygularımı, düşüncelerimi ve hikayelerimi ifade etmek istiyorum. Anadilimin yaşaması ve güçlenmesi, Kürt toplumunun da yaşaması ve güçlenmesi anlamına gelir. Bu nedenle, anadilimize sahip çıkmak ve onu yaygınlaştırmak için mücadele etmek önemlidir.
*Kürtçe’ yaşatılması için Kürt toplumuna bir çağrınız var mı?
Kürtçe, Kürt halkının anadili ve ortak bir değeridir. Bu noktada, Kürt toplumunun her bir ferdi olarak Kürtçe'nin korunması ve yaygınlaştırılması için sorumluluklarımız olduğunu düşünüyorum. İlk olarak, Kürtçe dilini korumak ve güçlendirmek için bireysel olarak çaba göstermeliyiz. Anadilimizi kullanmalı, çocuklarımıza Kürtçe öğretmeli ve dilimizi günlük hayatta aktif olarak kullanmalıyız. Bunun yanı sıra, toplumsal düzeyde de harekete geçmemiz gerekiyor. Kürtçe'nin eğitim sisteminde ve resmi kurumlarda kullanımı teşvik edilmeli, Kürtçe dil kursları ve kültürel etkinlikler desteklenmelidir. Ayrıca, Kürtçe müzik, edebiyat ve sanat eserlerinin yaratılması ve yaygınlaştırılması da dilin yaşamasına katkı sağlar.
‘Kültürel ve tarihsel önemi vurgulanmalı’
Kürtçe'nin yaşatılması için aynı zamanda toplumsal farkındalık oluşturulması gerekmektedir. Kürtçe'nin önemi ve değeri hakkında kamuoyunu bilgilendirmek, Kürtçe'nin kültürel ve tarihsel önemini vurgulamak önemlidir. İnsanlara Kürtçe'nin zenginliğini ve evrenselliğini göstererek, dilin korunmasının sadece Kürt toplumunun değil, tüm insanlık için önemli olduğunu anlatmalıyız. Kürtçe müziğin, edebiyatın ve sanatın gücünü kullanarak dilimizi güçlendirebilir ve Kürt kültürünü dünya çapında tanıtabiliriz.
*Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Son olarak, müziğin birleştirici gücünün önemine vurgu yapmak istiyorum. Farklı dilleri ve kültürleri bir araya getirerek, anlayışı artırabilir ve ortak bir dilde buluşabiliriz. Kültürler arasındaki etkileşimi ve müzikal birlikteliği kutlayalım. Herkesi, farklılıklarımızı kucaklamaya ve kültürel çeşitliliği desteklemeye davet ediyorum.