KCKD-E Eşbaşkanı Zübeyde Zümrüt: İmralı artık kırmızı alarm
- 09:01 9 Eylül 2023
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - KCDK-E Eşbaşkanı Zübeyde Zümrüt, derinleşen tecride karşı çalışmaların yoğunlaşacağını belirterek, “Bizim için İmralı artık kırmızı bir alarmdır, çünkü haber alınamıyorsa tehlike var. Haber alınamıyorsa kırmızı alarmdır, ciddi bir mesele ve sorundur. Devlet alıştırmaya çalışıyor ama biz alışmayacağız” dedi.
1 Eylül Dünya Barış günü dolayısıyla KCDK-E, TJK-E, TCŞ ve Avrupa Demokratik Güç Birliği’nin (ADGB) ortak çağrısıyla Avrupa Konseyi (AK), Avrupa Parlamentosu (AP) ve İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) binalarının bulunduğu Fransa’nın Strasbourg kentinde yürüyüş ve miting düzenlemiş, Kurdistanlılar ve dostları, burada “Öcalan’a Özgürlük, Kürdistan’a statü” sloganıyla tecride vurgu yapmıştı.
Derinleşen tecride ve mücadelenin Avrupa ayağına ilişkin KCDK-E Eşbaşkanı Zübeyde Zümrüt değerlendirmelerde bulundu.
“25 yıldır Önderliğin orada rehin alınması, tecridin gittikçe ağırlaşmasının hiçbir hukuki kaynağı yok. Hem insan haklarına aykırı hem de insani olarak toplumsal vicdana da aykırı. Sadece Kürtlerin değil, kadınların, gençlerin halkların Önderlikle bağını kopartarak Kürtleri yok etmeye çalışan bir politika söz konusu. Tecridi böyle okumak gerekir.”
* Türkiye'nin yıllardır PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde yürüttüğü bir tecrit politikası söz konusu, ne avukatlar ne aile görüşü sağlanamıyor mutlak bir iletişimsizlik hali var. Bu konuyu hukuki ve insan hakları bazında nasıl değerlendiriyorsunuz?
25 yıl önce uluslararası bir komployla Kürt halk önderi getirilip Türkiye’ye teslim edildi. Önderliği alma-getirme konusunda Türkiye’nin bir gücü yoktu. Önderliği ve Kürt siyasal hareketini tasfiye etme hedefiyle Türk devletinin yıllarca Kürtlerle bir savaşı vardı Kürtleri yok etmeye dair. Ama hem teknik olarak hem siyasal ve asgari güç olarak Önderliği Türkiye’ye getirecek gücünün olmadığını hepimiz biliyoruz. Uluslararası komployla birlikte Türkiye’ye teslim ettiler. Türkiye devleti 25 yıldır İmralı Adası’nda bir gardiyanlık görevi görüyor. İmralı’da oluşturulan sistem ve alt yapısını uluslararası güçler oluşturdu, gardiyanlığı da Türkiye’ye verdiler. Yıllardır düşman hukukunu Kürtlere, Önderliğe ve Kürt siyasal hareketine karşı uygulayan bir devlettir. 25 yıldır Önderliğin orada rehin alınması, tecridin gittikçe ağırlaşmasının hiçbir hukuki kaynağı yok. Hem insan haklarına aykırı hem de insani olarak toplumsal vicdana da aykırı. Ne yazık ki burada mesele Kürtler, Kürt meselesi ve Kürtlerin iradesidir. Tarih boyunca kimliği tanınmayan, kabullenilmeyen bir toplum ama son 50 yıllık mücadeleyle birlikte Kürt halk önderinin çıkışıyla toplum olma, kendini yeniden tanıma, kültürüne sahip çıkma, dil mücadelesini vermeyle halklar kendini Önderlikle ifade etmeye çalıştı ve tanıdı. Uluslararası devletler de biliyor, Türkiye’de biliyor. Bu nedenle gittikçe ağırlaştı, İmralı sistemi bir işkence haline getirildi. 2 buçuk senedir haber alınamıyor, haberin alınmaması ne kadar hukuki, aile görüşü yok, avukat görüşü yok bu özel bir uygulama. Hukuki değil, ideolojiktir, politiktir. Burada yapılmak istenilen Önderliğin sesini ve toplum arasındaki bağını koparmaktır. Sadece Kürtlerin değil, kadınların, gençlerin halkların Önderlikle bağını kopartarak Kürtleri yok etmeye çalışan bir politika söz konusu. Tecridi böyle okumak gerekir.
“1 Eylül Dünya Barış Günü denildiğinde birçok dostlar da halklar da Önderliğin barış için ne kadar mücadele ettiğini ve barışın mimarının İmralı’da tecritte olduğunu biliyorlar. Herkes şu konuda hem fikir, 25 yıl geçti ama bu barışın kalıcı mimarı tecrit altında olamaz.”
*1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Fransa'da bir tecrit yürüyüşü ve miting yapıldı. Burada temel mesaj neydi, kimler katıldı ve miting nasıl geçti?
Avrupa geneli olarak daha önceden de bir hamle vardı, “Dem dema azadîya Avrupâ”, Önderliğin özgürlüğüne ilişkin bu da dostların öncülüğünde yapılan bir kampanyaydı. Bizim dışımızda özellikle Avrupa’da Kürtlerin dostları olan hukukçular, yazarlar, siyasetçiler Kürt meselesine kafa yoran, Önderliğin paradigmasına inan kesimlerdi. Bunların öncülüğünde başlatılmıştı bu kampanya ama öyle bir aşamaya geldik ki bırakın tecridi halkların talepleri Önderliğin fiziki özgürlük koşullarını oluşturma baskısı var. Bizler Avrupa Kürt kurumları, diasporadaki halklar buna dair yeni bir hamle başlatacağız. Önderliğin özgürlüğüne dair yeni bir mücadele ve toplumsal hat öreceğiz. İki ayak üzerinden örgütlenme yaparak alanlara çıkacağız. Bir ayak toplumsal olarak diplomasi yürütmek diğer bir ayak ise Kürtler dışındaki dostları, gerçekten Kürt halk Önderinin ortaya koyduğu paradigmasal düşüncesi, felsefesi hem de Ortadoğu sorunun demokratik bir zeminde çözülmesi ve Kürt sorunun çözümüne inanan ciddi kesimlerle hareket etmek. Biz bunu başlattık, bu yürüyüşler de bunlardan. Önümüzdeki dönem çok yoğun bir süreç geçecek. 1 Eylül Dünya Barış Günü denildiğinde birçok dostlar da halklar da Önderliğin barış için ne kadar mücadele ettiğini ve barışın mimarının İmralı’da tecritte olduğunu biliyorlar. Onun içini barış gününde Önderliğin özgürlüğü ve kalıcı bir barışın gerçekleşmesi için birçok ülkede yürüyüş yapıldı. Ciddi bir ilgi ve katılım vardı. Herkes şu konuda hem fikir, 25 yıl geçti ama bu barışın kalıcı mimarı tecrit altında olamaz, özgürlüğüne kavuşması gerekir ki Ortadoğu’da kalıcı bir barış gerçekleşsin. Kürt meselesinin de demokratik bir zeminde çözülmesi için herkesin işaret ettiği ve gösterdiği adresin İmralı olduğu bu 1 Eylül’de bir kez daha açığa çıktı. Barış tecrit edilemez noktasında toplumun halkların, kadınların, gençlerin mesajı vardı.
Tek gündem Önderliğin özgürlüğü olacak
Önümüzdeki dönemde biz bununla yetinmeyeceğiz çünkü bağ kopartılmış. İmralı ve halklar, kadınlar, gençler arasında o iradenin bağını koparmaya çalışıyorlar ama biz bunu kabul etmeyeceğiz. Kimse kabul etmiyor. Diasporadaki Kürtler ve Kürt kurumları buna dair önümüzdeki dönem ciddi planlama ve hareketimiz olacak. Neden diaspora? Çünkü Avrupa bu işe müdahale merkezidir, Avrupa Konseyi olsun, CPT olsun. CPT bağımsız bir kurum ama ne yazık ki son 2 buçuk yıldır CPT bağımsız hareket etmiyor. Normalde CPT’nin bu meseleye çoktan müdahale etmesi gerekiyordu. İmralı’da işkence sistemi kurulmuş ve uygulanıyor dolayısıyla hiçbir iletişim yok, ne aile, ne avukatlar ne toplum bir bilgi alamıyor. İrademdir diyen milyonlar, bir toplum söz konusu. Milyonların iradesi gasp edilmiş, tecrit altında, sadece Önderlik tecritte değil milyonların üzerinde bir tecrit bu. Bu nedenle CPT rolünü oynamıyor tam bir siyaset denetimine girmiş bir kurum haline gelmiş ve buna dair çağrılar yapıldı. Çokça da çağrılar ve görüşmeler yapılacak. Burası açısında söyleyeyim tek gündemimiz Önderliğin özgürlüğü olacaktır.
“Bizim için İmralı artık kırmızı bir alarmdır çünkü haber alınamıyorsa tehlike var. Haber alınamıyorsa kırmızı alarmdır, ciddi bir mesele ve sorundur. Devlet alıştırmaya çalışıyor ama biz alışmayacağız çünkü toplumu yeniden var eden yeniden inşa eden Rojava’daki demokratik sistemin devrimin inşasının mimarı olan Önderliktir.”
* Kürt meselesinin çözümünde Abdullah Öcalan’ın “kilit önemde” olduğu uluslararası avukatlar ve heyetler tarafından sıkça dile getirildi. “Abdullah Öcalan’a ne oldu?” sorusu soruldu. Uluslararası kurumlardan harekete geçmelerini bekliyor musunuz ve sizce geçecekler mi?
Elbette Kürdistan’ın 4 parçası ki Avrupa da 5’inci parçadır, her yerden saldırı var, 4 parçadan Kürtleri nasıl yok edecekler, soykırımdan nasıl geçirecekler noktasında ciddi saldırılar ve tehlikeler var. Rojava şu anda tehlikede. Hakan Fidan’ın son dönemlerde Güney’de bu kadar yaptığı görüşmeler, Başur’da Irak hükümetinden tutalım Barzani ailesine kadar Hakan Fidan resmen çadır kurmuş. PKK’yi Kurdistan’da nasıl yok edeceklerini, Kürtlerin eliyle Kürtleri nasıl katledecekleri noktasında da içişleri Bakanı Başur’da neredeyse çadır kuracak. KDP eliyle Kürtler yok edilmeye çalışılıyor. Dolayısıyla bu süreci iyi okumak gerekiyor. Tüm bu savaş, Ortadoğu’daki çatışma tecritle bağlantılıdır, tecrit kırılmadan toplumsal uzlaşı, barış hayat bulmayacak. Kalıcı bir barış için tüm halkların harekete geçmesi gerekiyor. Bizim için İmralı artık kırmızı bir alarmdır, çünkü haber alınamıyorsa tehlike var. Haber alınamıyorsa kırmızı alarmdır, ciddi bir mesele ve sorundur. Devlet alıştırmaya çalışıyor ama biz alışmayacağız. Çünkü toplumu yeniden var eden yeniden inşa eden Rojava’daki demokratik sistemin devrimin inşasının mimarı olan Önderliktir, biz de bu konuda ciddi mücadele vereceğiz. Biz tecrit uygulayanların merkezinde kalıyoruz.
Bütün kurumlar Avrupa’da. Bugün bir çağrı yapılırsa Türkiye İmralı’nın kapılarını sonuna kadar açar. Türkiye direniyor, nasıl; Kürt meselesini çözmemek için direniyor, iradeyi gasp etmek için direniyor, bütün imkânlarını seferber eden bir devlet yapısı. Ama uluslararası devletler ve kurumlar mesele Kürt meselesi olunca buna sessiz kalıyor. Kaç milyon bir halk ve hala da uluslararası arenada statüsü tanınmayan, kabul edilmeyen bir halk ama bu halk fiili olarak kendi statüsünü oluşturan bir halk bunun çokça da örneği var; 40-50 yıllık mücadele ve kazanımlara açısından fiilen Kürtler kendi statüsünü oluşturmuş ama bu statüsünün uluslararası arenada resmi olarak kabul edilmesi gerekir. Kabul edilmesi için de Önderliğin özgürleştirilmesi gerekir. Bu devletler neden sessiz? Çünkü hepsinin Kürt halk Önderinin ve paradigmasının dünyaya yetebilecek bir felsefe ve düşüncesi olduğunu biliyor. İyi de tanıyorlar ve takip de ediyorlar. Dolayısıyla hiçbir devlet kendi sisteminin dışına çıkıp demokratikleşmek istemez, çünkü devletler belli bir otoriter yapı üzerine kurulan sistemlerdir. Önderlik bu otoriter sistemleri reddeder. Ortaya koyduğu tez ve paradigma dünyayı yönetebilecek, demokratikleştirebilecek bir felsefedir. Bu hayata geçip yaşam bulursa dünya devletlerinin demokratikleşme noktasında ciddi anlamda kişisel kaygıları ve çıkarları var. Bu sessiz kalan kurumların kişisel kaygıları ve siyasi, ekonomik çıkarları söz konusu. Bu kurumların da Türkiye ile çıkar ilişkisi var.
Avrupa kurumları Erdoğan’ın politikasına karşı çıkar sessizliğinde
Örneğin Avrupa’nın birçok ülkesi bu savaştan dolayı silah satıyor, bu sadece bir örnek. Silahı kime karşı kullanıyor? Kürtlere karşı kullanıyor. Kimyasal silahlar kullanıldı sessiz kalındı, son iki yıldır yoğun şekilde bu yasaklı kimyasal silahlar kullanıldı. Kürt Özgürlük Hareketi ve bu halkın evlatlarına karşı kullanıldı. Bu yasaklanan silahları kim sattı? Avrupa’daki devletler sattı. Birçok neden var, göç politikası, mülteci meselesi, yapılan anlaşmalardır. Almanya gibi bir yerde PKK’nin yasaklanmasıyla birlikte yıllardır çok sert bir tutum uygulandığını biz kendimiz gördük. Kürtlere dahil Almanya’nın çok sert tutumu var ve bu bir devlet politikasıdır. 33 yıldır PKK’nin yasağını kaldırmıyor, halkı katleden birçok terör örgütünü kabul eden devletler, insanlık mücadelesi verdiğini bildikleri ve kime karşı savaştıklarını da bildiği PKK’yi listeden çıkarmıyor. DAİŞ’e karşı savaşan bir hareket. Tüm Avrupa ülkelerini DAİŞ’ten koruyan bir hareket. PKK olmasaydı şimdi DAİŞ tüm dünya ülkelerinin başına bela olmuş barbar bir örgüt olmuştu. Türkiye politikası ve şu anda Erdoğan ve oluşturduğu o faşizm çetesi direkt o çetenin sözcülüğünü yapan bir yapıdır. Tanıdık olduk, AKP’nin DAİŞ’i nasıl koruduğuna, Erdoğan bizzat sözcülüğünü yaptı. Bugün ne yazık ki Avrupa devletleri ve kurumları Erdoğan politikasına karşı sessiz kalıyor, Türkiye’nin Kürtlere, insanlığa karşı vahşetine sessiz kalınıyor. Ne yazık ki tüm halklar için, Kürtler ve insanlık için mücadele veren ve Kürtlerin irademdir dediği Önderlik 25 yıldır İmralı sisteminde rehin alınmıştır. Bu da yetmiyor tecrit ağırlaşıyor. Çok kaygılıyız en azından eskiden devletin yaptığı görüşmeler basına sızıyordu, kendileri de duyuruyordu şu an hiçbir haber yok görüşme var mı yok mu muamma.
“CPT Türkiye’ye gitti ve İmralı’da neler olup bittiğini açıklamak istedi ama bir yerlerde müdahale geldi. CPT’ye müdahale edildi. Başta CPT ve diğer Avrupa kurumları derhal harekete geçmeli, bizim yaşadığımız kaygıları gidermeleri gerekir.”
*Son olarak CPT İmralı'yı ziyaret etti ve raporu Türkiye'ye gönderdi ama yayınlamadı. Bu tutuma ilişkin ne söylersiniz? CPT ve diğer kurumlar sessizliğini korursa ve harekete geçilmezse bundan sonra nasıl hareket edeceksiniz, ne yapmayı hedefliyorsunuz?
Ne yazık ki tüm halklar için, Kürtler ve insanlık için mücadele veren ve Kürtlerin irademdir dediği Önderlik 25 yıldır İmralı sisteminde rehin alınmıştır. Bu da yetmiyor tecrit ağırlaşıyor. Çok kaygılıyız en azından eskiden devletin yaptığı görüşmeler basına sızıyordu, kendileri de duyuruyordu şu an hiçbir haber yok görüşme var mı yok mu muamma. CPT Türkiye’ye gitti ve İmralı’da neler olup bittiğini açıklamak istedi ama bir yerlerden müdahale geldi. CPT de bağımsız bir kurum ama kendi bağımsız rolünü oynamıyor, oynamadı. Açıklamanın üstü kapatıldı. Bunun açıklanması, CPT’nin yeniden İmralı’ya gitmesi, kamuoyuyla açık görüşme yapması için biz bu süreci dayatacağız. Bunu kabul etmiyoruz. Bir taraftan görüşmeler talep edeceğiz diğer yandan zaten yıllardır Önderliğin özgürlüğüne, tecride dair dosyalar veriliyor ama yine bu süreçte bunun çalışmasını yürüteceğiz. Verilen ve verilmeyen cevapları da halkla paylaşacağız çünkü bu konuda halkın çok ciddi bir beklentisi var. Başta CPT ve diğer Avrupa kurumları derhal harekete geçmeli, bizim yaşadığımız kaygıları gidermeleri gerekir
“Önderliğin özgürleşmesi kadının özgürleşmesi anlamına gelir” inancı konusunda hemfikiriz. Kadınlar bu konuda bizimle hareket etmek istiyor ve hem genel, hem kadın hem de gençliğin ciddi kampanyaları olacak.