‘Kürt ve Ortadoğu halkları için Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü önemli’

  • 09:01 7 Ekim 2023
  • Güncel
 
Marta Sömek
 
İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik gerçekleştirilen komployu, İmralı işkence sistemini değerlendiren, avukatlarından Raziye Öztürk, aradan geçen 25 yılda onun fikirlerinin yayıldığına  dikkat çekerek “Kürt halkı için de Ortadoğu halkları için de Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü çok önemli. Ne kadar bu paradigmayı inşa edebilir, hayata geçirebilirsek İmralı Adası’ndaki işkence sisteminin de lağvedilmesi, Kürtlerin özgürlüğü de bu paradigmaya bağlı olacaktır” dedi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik gerçekleştirilen 9 Ekim 1998’de gerçekleştirilen uluslararası komplo, 25’inci yılını geride bıraktı. Komplonun başladığı ve 15 Şubat 1999 tarihinde Türkiye’ye kaçırılmasına kadar geçen 4 aylık süre içerisinden komploya karşı 63 kişi, “Güneşimizi karartamazsınız” diyerek bedenini ateşe verdi. Yine dünyanın her yerinden milyonlar alanlara çıkarak günlerce sayısız eylem, yürüyüş ve açlık grevleri gerçekleştirdi. Bu süreçte komplo, Kürt halkının öncülüğü ile başlayıp diğer halklar tarafından da siyah giyilerek protesto edilen bir ritüel haline geldi. Bu ritüel, her yıl 15 Şubat’ta siyah giyilerek, Kürtçe’de “Roja Reş” anlamına gelen “Kara gün” olarak adlandırılmaya devam ediliyor. Fakat halklar “Roja Reş” günü, bulundukları her yerde hem mutlak tecride karşı taleplerini haykırmayı hem de Abdullah Öcalan’ın fikirleri, paradigması ve felsefesini yaşatmayı büyük bir kararlılıkla sürdürüyor.
 
Afrika’dan Kurdistan’a yayılan PKK Lideri’nin fikriyatı…
 
25 yıldır, İmralı Adası’nda ağırlaştırılmış tecrit uygulanan Abdullah Öcalan’dan 30 ayı aşkın süredir hiçbir haber alınamıyor. Bu durumu “incommunicado” yani mutlak iletişimsizlik olarak tanımlayan uluslararası mekanizmalar da komplo sürecinde olduğu gibi 30 aydır da hiçbir girişimde bulunmuyor, adeta hukuku çiğniyor. Ancak PKK Lideri, o günden bu yana kesintisiz bir üretim, çalışma, perspektif ve birçok konuda çözüm önerileri ortaya koydu. Fikirleri ve değerlendirmeleri, başta Kürt sorununun demokratik çözümü olmak üzere Ortadoğu, dünya halkları ve “azınlık” halklar için de çözümün anahtarı olarak görülüyor. Bugün Afrika’dan Kurdistan’a, Avusturya’dan Mısır’a kadar her kesimden halklar, “Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü Paradigma” etrafında kenetlenerek mücadeleyi yükseltiyor. Öte yandan tüm girişim ve haftada üç kez sistematik olarak yaptıkları başvuruları yanıtsız bırakılan Abdullah Öcalan’ın müdafiliğini yapan Asrın Hukuk Bürosu avukatları, müvekkilleriyle görüşebilmek için tüm kararlılıklarıyla girişimlerde bulunmaya devam ediyor.
 
PKK Lideri’nin avukatlarından Raziye Öztürk, 9 Ekim komplosunun 25’inci yılında hukuki girişimlerine ilişkin JINNEWS’in sorularını yanıtladı.
 
“İlk etapta baktığımızda İmralı Cezaevi Sayın Öcalan’ın kaçırılma süreci içerisinde inşa edildi. Bu cezaevi yönetimi Başbakanlık Kriz Merkezi’ne bağlandı. Bu Başbakanlık Kriz Merkezi de yasal bir şeye dayanmak zorundaydı bunu bir yönetmeliğe dayandırdılar. Bu dayandırdıkları yönetmelikte meşruluğunu ne bir yasadan ne de bir anayasadan alıyordu”
 
 
* Öncelikle PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın  9 Ekim 1998’de başlayan ve 1999 yılında Türkiye’ye getirilmesi ile devam eden uluslararası komplonun ardından İmralı Adası’nda gelişen “yargılama” sürecinden bahsedebilir misiniz?
 
Komplo ile beraber gelişen bir süreç olduğu için “yargılama” denen sürecin adil olmayacağı aslında en başından beri çok açık bir şekilde görülebiliyordu. Devam eden süreçlerde de bunun bir yargılama olmadığı tamamen teatral, prosedür şekli bir durumdan ibaret olduğu da açığa çıkmış oldu. İlk etapta baktığımızda İmralı Cezaevi Sayın Öcalan’ın kaçırılma süreci içerisinde inşa edildi. Bu cezaevi yönetimi Başbakanlık Kriz Merkezi’ne bağlandı. Bu Başbakanlık Kriz Merkezi de yasal bir şeye dayanmak zorundaydı bunu bir yönetmeliğe dayandırdılar. Bu dayandırdıkları yönetmelikte meşruluğunu ne bir yasadan ne de bir anayasadan alıyordu. Tamamen olağanüstü kriz durumuna ilişkin olarak belirtilen durum aslında yasal bir yönetmeliğe de dayanmıyordu. Dolayısıyla Sayın Öcalan’a ilişkin tüm süreçler hazırlık ve sorgulama aşaması tek bir merkez üzerinden yürütüldü. Normalde süreç içerisinde baktığımızda o zaman Sayın Öcalan’ın Diyarbakır DGM’de bir yargılamasının söz konusu olması gerekiyorken İmralı Adası’na kurulan özel bir mahkemede bir yargılaması oldu.
 
Sayın Öcalan hukuk dışı yol ve yöntemlerle tutulmaya devam ediyor!
 
Yine Sayın Öcalan Adalet Bakanlığı’na bağlı bir cezaevinde kalması gerekiyorken kriz merkezi üzerinden kurulan bir cezaevi içerisine konuldu. Ve bura üzerinden bir yargılama durumu gelişti. Hala daha bu ada hapishanesinde hukuk dışı yol ve yöntemlerle tutulmaya devam ediyor Sayın Öcalan. Bu süreçte sorgulama aşaması da dahil olmak üzere ilk önce avukatları ile görüşme noktasında ciddi sıkıntılar oldu. Avukatları o süreçte şiddete uğradı, çok ciddi bir linç ortamı yaratıldı. Yüzlerce klasör olmasına rağmen bu yüzlerce klasörün Sayın Öcalan’a ulaşması da engellendi. Dolayısıyla Sayın Öcalan’ın bu klasörler üzerinde spesifik olarak yanıt verme durumu gelişemedi. Sadece demokratik çözüm ve barış üzerine bir savunması olmuştu bu süreçte Sayın Öcalan’ın. Bunun dışında o teatral süreç içerisinde Sayın Öcalan’ın uzun uzadıya bir yargılaması söz konusu olmadı. Çok sonrasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne verdiği savunmalardan biz Sayın Öcalan’ın savunmalarını okuyabildik. Geliştirdiği çözümlere dair yol ve yöntemleri çok açık ve net bir şekilde ifade etmişti. Ama oradaki durum çok daha özetle kısaydı çünkü orada sürdürülen yargılama bir aydan da kısa bir süreçti.
 
AİHM korsanca kaçırılma durumunu kabul etti
 
Sonrasında zaten idam cezasına çarptırıldı. Yüzlerce klasörden oluşan bir dosyanın bu kadar kısa sürede sonuçlanması zaten bunun ne kadar şekli olduğunu da ortaya koyuyor. Bugün baktığımızda Kobanê duruşması da belki şekli teatral ama 2016’dan beri devam eden bir yargılama söz konusu diğer politik dosyalarda olduğu gibi. Sayın Öcalan açısından da böyle bir durum söz konusuydu. Tabii sonrasında oradaki hukuksuzluklar, korsanca kaçırılma ile beraber adil yargılanmama yönünden dosyanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıma durumu söz konusu oldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde gerçekten fecaat olarak ifade edebileceğimiz bir karar verildi. Bu kararda bu korsanca kaçırılma durumu yorum yoluyla kabul edilmiş oldu. Bu yorumlama içerisinde Sayın Öcalan’ın ‘tehlikeli kişi’ olduğu belirtilerek aslında bu kaçırılmanın onaylanması durumu söz konusuydu. Aslında tehlikeli kişi olarak belirttikleri kişi 93 yılından bu yana demokratik müzakere yolunu arayan, bu amaçla 98 yılında Suriye’den çıkıp Avrupa’ya giden, İtalya’ya gittiğinde 7 maddelik deklarasyon yayınlayıp orda tüm devlet başkanlarına, dışişleri bakanlarına Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözümü için destek arayışında olan bir kişiden bahsediyoruz.
 
Sayın Öcalan’ın savunma yapma durumu gelişmedi
 
AİHM’in orada verdiği bir karar tamamen uluslararası çıkarlar doğrultusunda verilen politik bir karardı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kendini insan hakları lehine konumlandırıyor belki ama şöyle bir durum da var ortada, idam cezasına çarptırılacak, yaşam hakkı ihlaline sebebiyet verebilecek bir ülkeye gönderiyor. Dolayısıyla AİHM tarihinde bu karar gerçekten fecaat olarak ifade edebileceğimiz bir karar. Yine adil yargılanma yönünden bir karar verdi. Adil yargılanma yönünden ise o kadar kısa bir süre içerisinde savunma yapamaması, bulunduğu ortam nedeniyle adil yargılanmaması üzerinden birçok gerekçe ile adil yargılanmadığına hükmetti. Ancak adil yargılanmama üzerine dosyanın gelmesi sonrasında Türkiye’de dosya sadece açılıp kapandı. Yani orada bir yargılama, Sayın Öcalan’ın söz alıp durumunu açıklama durumu veya savunma yapma durumu gelişmedi. Dosya üzerinden kapatıldı tamamen şekli. Çünkü şöyle bir gerekçe sundular dediler ki ‘biz yargılama yapsak da aynı sonuca ulaşacağız, bu bir adil yargılanma değildir’. Ancak bu konuda da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi pasif bir tavır sergiledi ve oradaki yargılamayı yeterli gördü.
 
AİHM ve etkililiğini yitirdiği ilk an…
 
Türkiye tarihi açısından AİHM’in belki de şuan bu kadar etkisiz olmasındaki en temel etkisizliği o zaman aldığı karara dayandığını düşünüyorum. Türkiye’deki insan hakları tarihine baktığımızda, AİHM’in önüne giden dosyalar açısından baktığımızda AİHM’in ilk etkili olmama durumu kendi eliyle böyle bir şeye sebebiyet verme durumu söz konusu oldu. AİHM ilk o zaman hem kaçırılma hem de idam cezasıyla yargılanan Kürt Halk Önderi’nin oraya götürülmesi, kaçırılması durumunu onaylaması hem de adil yargılanma hakkının ihlaline karar verip de sadece dosyanın açılıp kapanması üzerinden bunu onaylamasıyla beraber aslında AİHM, Türkiye açısından ilk o zaman bu etkililiğini yitirdi. Çünkü insan hakları lehine bir karar vermemiş oldu.
 
“Tabii Sayın Öcalan’a yönelik uluslararası komplonun amaçları vardı. Bunlardan bir tanesi de Sayın Öcalan’ın 93’ten beri geliştirdiği demokratik çözüm amacını boşa çıkarmaktı. Bir diğeri de bu büyük Ortadoğu projesi kapsamında derinleştirilmek istenen savaşın Sayın Öcalan şahsında ve Kürt halkı ile derinleştirme çabası vardı.”
 
* Abdullah Öcalan, yargılanma süreci ve sonrasındaki süreçlerdeki tüm hukuksuzluklara rağmen “Ben komployu boşa çıkardım” demişti. Bu cümleleri nasıl yorumluyorsunuz?
 
Sayın Öcalan’ın Kürt halkı için felsefik hem de ideolojik anlamda bir önderliği söz konusu. Yaşamı boyunca Kürt halkının özgürlüğü için mücadele etti. Ve yine Kürt halkıyla beraber diğer halkların ortak birlikteliği, barışın sağlanması konusunda ciddi anlamda mücadeleler yürüttü. Bunu yürütürken Sayın Öcalan birçok sistemi, dünya sistemlerini, ulus devletleri inceledi. Ulus devlet sistemlerini tarihsel olarak da ele alarak çok derinlikli bir şekilde yaklaşımlarını, projelerini ortaya koydu. Dolayısıyla Sayın Öcalan’ın bu öncü kişiliği sebebiyle zaten sisteme dair ciddi bir bilinci söz konusuydu. Neyle karşılaştığını, nasıl bir güç ile karşı karşıya olduğunun farkındaydı. Komplonun gelişmesiyle beraber aslında Sayın Öcalan birçok tespiti en hızlı şekilde yapan kişi oldu. Birçok şey belki ileri aşamalarda bilgi ve belgeleriyle ortaya çıktı ancak Sayın Öcalan ilk tespitlerinde bu komploya dair ciddi anlamda belirlemeler yapmıştı. Tabii Sayın Öcalan’a yönelik uluslararası komplonun amaçları vardı. Bunlardan bir tanesi de Sayın Öcalan’ın 93’ten beri geliştirdiği demokratik çözüm amacını boşa çıkarmaktı. Bir diğeri de bu büyük Ortadoğu projesi kapsamında derinleştirilmek istenen savaşın Sayın Öcalan şahsında ve Kürt halkı ile derinleştirme çabası vardı. Sayın Öcalan bunun farkındaydı, bu sebeple daha temkinli ve tedbirli davrandı.
 
Savaşın derinleşmesinin önüne geçti
 
Sayın Öcalan Türkiye’ye bir şekilde kaçırıldı, getirildi. Ancak kendisi getirildikten sonra ilk avukat görüşmesinde, 98 yılında 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde ilan ettiği ateşkesin devam ettiğini belirtti. Böylece aslında bu süreç içerisinde gergin bir ortam söz konusu, Türk-Kürt çatışmasının, savaşın çok daha derinleşmesi durumu söz konusu iken Sayın Öcalan bunu boşa çıkardı ve bunun önüne geçti. İlk boşa çıkarması bununla beraber oldu komploya yönelik. Tabi komplo devam etti Sayın Öcalan açısından. Cezaevi içerisinde iken saç kazıtılması, yaşamına yönelik ciddi müdahaleler, zehirlenme durumları gerçekleşti. İradesini kırmaya yönelik ve etkisizleştirmeye yönelik ciddi müdahaleler oldu. Hem fiziki hem de ruhsal olarak ciddi müdahaleler oldu.
 
Paradigma komployu boşa düşüren en büyük cevaptı!
 
Ancak Sayın Öcalan, çok kısıtlı koşullarda olmasına rağmen bunlara cevap olarak demokratik çözüm amacını daha da geliştirdi, daha da derinleştirdi. Bir dönüşüm sağlayarak bir paradigma inşa etti. Bu da aslında onların bu müdahalesine yönelik en büyük cevaptı, boşa çıkarılmasına yönelik. Sonrasında gelişen görüşme durumlarında da yine bunların Türkiye’deki yansımaları itibariyle baktığımızda ciddi bir barış havasının estiği, demokratik çözüme yönelik ciddi adımlar konusunda Sayın Öcalan’ın etkililiği görüldü. Bunun farkında olunduğu için o tarihten bu yana Sayın Öcalan üzerinde ciddi bir tecrit durumu söz konusu. Ki biz 31 aydır da kendisinden haber alamıyoruz. Tamamen bu kendi şahsında komployu boşa çıkarmasıyla ilgili. Uluslararası komplo ile başlayıp devam eden İmralı sürecinde tüm bu komplo sürecini boşa çıkardığını söyleyebiliriz.
 
“İmralı Cezaevi’ndeki süreç her zaman giderek daha da derinleştirilmiş ve ağırlaştırılmış tam bir özel savaş yöntemi olarak farklı yol ve yöntemlerle derinleştirilip ağırlaştırıldı.”
 
*Komplo sürecinden bu yana 24 yılı aşkın süredir ağırlaşan tecritle birlikte mutlak iletişimsizlik de 31’inci ayına girdi. Son durumu değerlendirebilir misiniz?
 
Biz İmralı Ada Hapishanesi’ndeki durumu aşama aşama değerlendiriyoruz çoğunlukla. İmralı Cezaevi’ndeki süreç her zaman giderek daha da derinleştirilmiş ve ağırlaştırılmış tam bir özel savaş yöntemi olarak farklı yol ve yöntemlerle derinleştirilip ağırlaştırıldı. Bunları aşama aşama ifade ettiğimizde, mesela 99 yılından 2005 yılına kadar tek başına tutulma süreci söz konusu. Tabutluk olarak ifade ettiği bir yerde tutuluyor. 2005 yılından 2015 yılına kadar da artık adım adım mutlak tecride doğru giden bir süreç söz konusu. Orada da kötü cezaevi koşulları ile beraber sağlığını bozmaya yönelik onların tabiriyle ‘parça parça öldürmeye’ yönelik bir sistemi geliştirildiği bir zaman dilimi. 2015’ten 2021 yılına kadar olan süreçte de artık birkaç görüşme dışında yani 2019 yılında gerçekleşen avukat ve birkaç aile görüşmesi dışında geliştirilen mutlak tecrit koşulları söz konusu. Ki  2021 sonrası da ‘incommunicado’ dediğimiz mutlak iletişimsizlik durumu söz konusu. Yani ne bir avukat görüşü ne bir aile görüşü ne mektuplaşma, faks, hiçbir şekilde haber alamama durumu söz konusu.
 
Yapılması gereken fiziki özgürlüğü!
 
Dünyanın hiçbir yerinde böylesi tecrit altında tutulan hiçbir mahpus yok. Uzun zamandır kendilerinden haber alamıyoruz. Bu artık gelinen aşama itibariyle de bizi endişeye sevk ediyor. Biz bunlarla ilgili olarak başvurular yaptık. Birleşmiş Milletler’e tedbir talepli başvuru yaptık. Birleşmiş Milletler bu tedbir talebimizi kabul etti ve avukatların acil olarak mahpuslar ile görüşülmesi yönünde karar verdi. Bu tedbir kararına uygulamayan Türkiye hükümetine tekrardan bir tedbir kararını yineleyerek bu talebi yerine getirmesini söyledi. Ancak hala bu aşamaya kadar bu tedbir talebi yerine getirilmiş değil. Tabii bizim tüm taleplerimiz de bu tedbir taleplerinin bir önce yerine getirilip avukat görüşlerinin sağlanması yönünde. Tabii tek başına avukat görüşlerinin sağlanması da Sayın Öcalan açısından özellikle yeterli değil. Tüm haklarının yerine getirilmesi ve fiziki özgürlüğünün sağlanması lazım. Demokratik çözüm için Sayın Öcalan’ın rolünü oynayabilmesi için tüm koşul ve imkanların sağlanması gerekiyor.
 
“Yükümlülüğünü yerine getirmeyen devlete karşı zorlayıcı tedbirler alma bu durumu teşhir etme gibi yol ve yöntemleri var CPT’nin. Biz de bu yüzden CPT’nin bir an önce 2022 yılında gerçekleştirmiş olduğu raporun sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmasını talep ediyoruz”
 
* Şimdiye kadar ortalama kaç başvuru yaptınız? AYM ve AİHM süreçleri nasıl yürütüldü? Yine son ziyaretine dair Türkiye’nin raporunu açıklamadığı CPT’nin ziyaretleri ve bu ziyaretlere dönük kaç rapor açıklandığını paylaşabilir misiniz?
 
Bizim hem Anayasa Mahkemesi önünde hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde derdest olan dosyalarımız var. İmralı Ada Hapishanesi’ndeki avukat, aile yasaklarına yönelik tüm başvurularımız aslında Anayasa Mahkemesi önünde bekletilmiş durumda. En son bakanlık görüşmeye karşı yanıtlarımız talep edildi. Biz bunları sunduk ancak 2015 yılından bu yana sonuçlanmayan dosyalarımız Anayasa Mahkemesi önünde hala devam ediyor. CPT açısından da şunları söyleyebiliriz,  99’dan bu yana toplam 9 ziyareti gerçekleşti CPT’nin. İmralı Ada Hapishanesi açısından olumlu etkilerinin olduğu raporlar söz konusu oldu. Bu raporların kısmen de olsa yerine getirildiği durumlar söz konusu oldu. Tabii CPT’nin de çok politik ve prosedürel davrandığı durumlar söz konusu oldu. Örneğin 2016 döneminde darbe sürecinde hiçbir haber alınmamasına rağmen kendince prosedürleri işlettiği için 2018’de bir raporunu açıklamıştı.
 
CPT zorlayıcı tedbirleri bir an önce hayata geçirmeli
 
Yani 2 yıl boyunca raporunu açıklamamıştı. 2019’daki raporunu da 15 ay sonra açıklamıştı. Tabii Türkiye’nin onayına bağlıyor. Ancak Türkiye de bu onayı zaten Türkiye’deki siyasi atmosfere göre değerlendirip o zaman onaylıyor. Ancak gelinen aşamada CPT’nin artık o zorlayıcı tedbirleri bir an önce hayata geçirmesi gerekiyor. Çünkü Türkiye açısından bu durum çoktan oluşmuş durumda İmralı Ada Hapishanesi açısından baktığımızda. Çünkü 2019 yılında belirtilen hiçbir iyileşme sağlanmadı. Aksine ağırlaşan bir durumda. Dolayısıyla bu yükümlülüğünü yerine getirmeyen devlete karşı zorlayıcı tedbirler alma bu durumu teşhir etme gibi yol ve yöntemleri var CPT’nin. Biz de bu yüzden CPT’nin bir an önce 2022 yılında gerçekleştirmiş olduğu raporun sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmasını talep ediyoruz.
 
“ Kürt halkı açısından Sayın Öcalan’ın hem ideolojik hem teorik hem de felsefik anlamda bir lider vasfı var. Ve bu artık sadece Kürt halkı ile sınırlı kalan bir durumda değil. Arap halkı da böyle diyor. Benim Mısırlı bir meslektaşım ‘Kürtler Öcalan bizim liderimiz diyor ama biz kabul etmiyoruz biz Araplar olarak da Mısırlılar olarak da Sayın Öcalan’ı kendi liderimiz olarak görüyoruz’ diyor. Burada aslında Sayın Öcalan’ın felsefesinin onları ne kadar etkilediği ve karşılık bulduğunu biz çok açık bir şekilde görebiliyoruz.”
 
* Son olarak komplonun yıl dönümüne yaklaşırken Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü neden önemli sizce? Bu noktada kamuoyu ve dünyaya bir çağrınız var mı?
 
Sayın Öcalan’ın İmralı ile ilgili bir belirlemesiyle bu konuyu açmak istiyorum. Sayın Öcalan, İmralı Ada Hapishanesi’ndeki görüşmelerin olduğu süreç içerisinde şu ifadeleri kullanıyor: ‘Ben Kürt halkının özgürlüğü için burada tutuluyorum. Birçok liderler, siyasi kişilikler buraya ölmeleri için getirildi. Ben Kürt halkı için öle de bilirim. Ama ben Kürt halkının özgür iradesi için buradayım ve burayı bir barış adası haline getirme gayesiyle bu direnişimi sürdürüyorum’ diye belirtmişti.” Sayın Öcalan’ın burada o öncü kişiliği, Önderlik vasfı bir kez daha ortaya çıkmış oluyor. Ki Sayın Öcalan’ın bu sözlerindeki gerçekliği, ilerleyen süreçlerde her defasında daha da tüm çıplaklığıyla gözlemledik, gördük. Bu objektif bir gerçeklik. Kürt halkı açısından Sayın Öcalan’ın hem ideolojik hem teorik hem de felsefik anlamda bir lider vasfı var. Ve bu artık sadece Kürt halkı ile sınırlı kalan bir durumda değil. Arap halkı da böyle diyor. Benim Mısırlı bir meslektaşım ‘Kürtler Öcalan bizim liderimiz diyor ama biz kabul etmiyoruz biz Araplar olarak da Mısırlılar olarak da Sayın Öcalan’ı kendi liderimiz olarak görüyoruz’ diyor. Burada aslında Sayın Öcalan’ın felsefesinin onları ne kadar etkilediği ve karşılık bulduğunu biz çok açık bir şekilde görebiliyoruz.
 
Tecridin sürdürülebilirliğinin nedeni paradigması
 
Sayın Öcalan onca kısıtlı koşula rağmen İmralı Ada Hapishanesi’nde bulunduğu süreç içerisinde bir paradigma inşa etti. Ve bunu Kürt halkı özgürlüğü, tüm dünya halklarının özgürlüğü için özelde Ortadoğu halklarının, Kürt halkının özgürlüğü için bir paradigma inşa etti. Ve bu halkların birlikte barış içerisinde, demokratik bir birlikteliğini sağlamaya yönelik tüm çabası. Bu paradigmayı bu çerçevede hayata koymaya çalıştı, bunu geliştirdi. Tabii bu sistem karşıtı bir paradigmaydı. Sistem eril, ekolojiye karşı, antidemokratik, kapitalist bir sistem. Sayın Öcalan’ın buna karşı geliştirdiği sistem de demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir sistem. Bunların hepsi sisteme zarar verecek kavramlar, düşünceler. Teorinin kendisi buna karşı bir sistem. Dolayısıyla sistem aslında sarsıcı ama zarar verici. O yüzden tecridin bu kadar Sayın Öcalan şahsında sürdürülebilir olması, bu sistem karşıtlığına yönelik Sayın Öcalan’ın ideolojik ve felsefik düşüncelerinden kaynaklı oluyor. Bunu geliştirdiği, buna karşı olduğu için tecrit bu kadar sürdürülebilir oluyor.
 
Halklar için Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü çok önemli!
 
Tabii bunun sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’nun birçok yerinde de yansımalarını görebiliyoruz. Tecridin Kürt halk,  ezilen halklar üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu örnekleriyle de birçok kez ortaya koyuyoruz. Sayın Öcalan bu sorunu çözebilecek, Ortadoğu’ya yönelik özellikle projeleri yıkıma uğratacak önemli ve etkili bir lider. Birçok lider ya da kendini lider olarak atfeden birçok kişi fiziki özgürlüklerine, özgür ortamlarına rağmen kendi halkları için böyle bir sistem geliştirmiş durumda değiller. Tam tersine hepsi sistemin kurbanı olmuş durumda. Dolayısıyla gerçekten yeryüzü üzerinde şu an için söyleyebileceğimiz bir lider yok. Tek Sayın Öcalan bunu geliştirebildi. Dolayısıyla Kürt halkı için de Ortadoğu halkları için de Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü çok önemli. Hem çözümüyle hem ortaya koyduğu teori ve bunu hayata geçirmesiyle en etkili en güçlü isim. Biz bunu cezaevi sürecinde dolaylı da olsa diyalogların geliştiği ya da doğrudan diyalogların geliştiği süreç içerisinde de görebildik. Kendisi 2019 yılında ki ziyaretinde de bu savaşı bir hafta içinde çözebileceğini söyledi. Ki bunun bir karşılığı gerçekten var. Bunu çözebilecek gücü ve etkisi var.
 
İmralı tecridi her yerde…
 
Ancak tecridin bu şekilde devam etmesinin hepimiz için ciddi anlamda zararları söz konusu. Bugün biz Kürtler, ezilenler olarak hukuksuzlukları her zaman ifade ediyoruz. Türkiye açısından belki karşılık bulmuyor ama kendi mahallelerinden birilerinin bir şeyleri ifade etmesi durumunda ciddi anlamda bir saldırıya ve lince geçtiklerini görüyoruz. Merdan Yanardağ örneği de bu. Merdan Yanardağ’ın ifade ettiği hususlar, İmralı’da bir hukuksuzluğun olduğu, avukat görüşlerinin olmadığı bir gerçeklik olmasına rağmen bu gerçekliğin, bu hakikatin örtbas edilmeye çalışılması durumu söz konusu. Sezgin Tanrıkulu’nun ifade ettiği durumlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde dosya olmasına rağmen bu durum manipüle edilmeye çalışılıyor. Artık zaman geçtikçe, biz bir demokrasinin gelebileceği düşüncesine kapılırken, teknolojinin gelişmesiyle, zamanın ilerlemesiyle her şeyin çok daha geriye gittiğini, baskıcı bir rejim ile karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha görüyoruz. Bunların tümünün tecrit ile bağlantısı olan durumlar.
 
İmralı’daki işkencenin lağvedilmesi paradigmaya bağlı
 
Jîna Emînî’nin yıl dönümüydü, kendisini saygıyla anıyoruz. Saçı görünüyor diye katledilen Rojhilat’lı bir Kürt kadın. Bu kadın üzerinden Rojhilat’ta ciddi bir direniş gerçekleşti ve dünyadaki tüm kadınlar, gençler, herkes bu direnişe karşı büyük bir dayanışma sergiledi. Bu durum karşısında İran rejimi gibi baskıcı, antidemokratik bir rejim dahi sarsıldı. Çünkü bu bir kadın mücadelesini esas alıyordu ve bizim esas aldığımız paradigma da kadın özgürlükçü bir paradigma. İran sokaklarında, Rojhilat’ta, dünyanın birçok yerinde yankılanan slogan “Jin jiyan azadî” sloganı oldu. Bu slogan da Sayın Öcalan tarafından ifade edilmiş, derinliği anlatılmış, bağlantıları kurulmuş sözlerdir. İran’dan önce de Kürt kadınları eylemlerde, çeşitli yerlerde “Jin jiyan azadî” sloganını ifade ediyordu. Aslında bizim paradigmamızın gücü buradan geliyor. Ne kadar bu paradigmayı inşa edebilirsek, ne kadar hayata geçirebilirsek İmralı Adası’ndaki o işkence sisteminin de lağvedilmesi, Kürtlerin özgürlüğü de bu paradigmaya bağlı olacaktır.
 
 
 
 
 

Etiketler:

Okumadan geçme!