‘Sayın Öcalan Türkiye’nin demokratikleşmesi için proje sahibi olan tek kişidir’

  • 09:15 17 Kasım 2023
  • Siyaset
 
 
Şehriban Aslan-Rozerin Gültekin
 
AMED - DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecride vurgu yaparak, “Sayın Öcalan İmralı’da içinde bulunduğu koşullarda Türkiye’nin Kürt sorunu ve demokratikleşmesi için proje sahibi olan tek kişidir” dedi. 
 
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) 6’ncı Olağanüstü Kongresi’ni, 12 Kasım’da Ankara’da gerçekleştirirken, eş genel başkanlığa ise Çiğdem Kılıçgün Uçar ve Keskin Bayındır seçildi. Kongre süreci ve öncesinde Amed’de gerçekleştirilen konferansta toplumsal birçok sorun ele alınırken, tecrit bunların başında geldi. Çiğdem Kılıçgün Uçar tecrit başta olmak üzere DBP’nin yeni dönem çalışmaları ve ülkede yaşanan sorunlara ilişkin sorularımızı yanıtladı. 
 
 
“Demokratik siyaset dediğimiz hattın kurucu öznesi Kürt halkının kendi talepleriyle başlatmış olduğu mücadeleydi. Dolayısıyla Kürt halkının kurmuş olduğu siyasi partileri demokratik siyasetin de başlangıç tarihi olarak tarif etmek çok çok mümkündür.”
 
* Kürt siyaseti devletin ve iktidarın sayısız baskısına maruz kaldı. Bu yönüyle bir özet geçmenizi isteyeceğim. Nasıl bir yoldan bugüne geldi Kürt siyaseti?
 
Türkiye’de siyaseti belirleyen şey siyasetin üzerine kurulu tekçilikten çok da azade değil. Bugün toplumun en çok karşı karşıya olduğu üç önemli dinamik milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçiliğin siyasette çok güçlü bir yeri var. Kürt halkı uzun süredir yürüttüğü mücadelelerde o dönemde Türkiye’deki mevcut bu dinamikler üzerine varlığını sürdüren siyasi partilerde kendi taleplerini dile getirme yol ve yöntemlerini denedi ama 90’lı yıllara geldiğimizde Kürt halkı kendi diliyle, kimliğiyle, rengiyle, değeriyle yeni bir siyasi hat oluşturma kararlılığını gösterdi ve süreç başladı. HEP’ten bugüne, bugün de DBP, HEDEP’le devam eden uzun bir siyasi mücadelesi var. Hatta şöyle söylemek lazım; Türkiye’deki siyasetin bu kadar tekçi olmasına karşı bu ülkenin zenginliğini yansıtan aslında Kürt halkının kurmuş olduğu siyasi partilerde görmüş olduk. Alternatif siyaset yapmanın, Türkiye’deki bütün toplumsal kesimlere, halklara hitap edecek siyaset yapmanın zeminini yaratanlar da Kürt halkının haklı talepleri olmuş oldu. Belki de en doğru söylem şöyle olur, demokratik siyaset dediğimiz hattın kurucu öznesi Kürt halkının kendi talepleriyle başlatmış olduğu mücadeleydi. Dolayısıyla Kürt halkının kurmuş olduğu siyasi partileri demokratik siyasetin de başlangıç tarihi olarak tarif etmek çok çok mümkündür. 
 
Bugün geldiğimiz aşamada ne durumdayız dersek; ana muhalefet olmak ya da etkin muhalefet olmayı Meclis’teki sayısal çoğunlukla ifade edemeyiz. Tam tersine Türkiye’deki zenginliği ne kadar yansıtabildiğinizle alakalıdır. Ve bugün mevcut iktidar karşısındaki mevcut muhalefet partileriyle de bir karşılaştırma yaptığımızda Türkiye’deki en etkili muhalefeti yaratan hatta Türkiye’deki siyasi dengeleri değiştirmeyi zorlayan en güçlü siyasi temsiliyet elbette ki Kürt halkının mücadelesiyle kurulan siyasi partiler oldu ve olmaya devam ediyor. Ayrıca Kürt partileri kurulduğu ilk günden bu yana devletin yönelimi ve baskısından nasibini aldı. 90’lı yıllardan bugüne siyasi partiler her aşamada kapatıldı. Fakat parti meselesi Kürt halkının haklı talepleri kapsamında bir bina, bir anahtardan ibaret değil. Bir fikriyat aslında ve bu fikriyata sahip çıkıldığı sürece, devlet ne kadar kapatırsa kapatsın bunun akması gereken bir yere ihtiyacı var. Bunun adı da demokratik siyaset oldu. 
 
 
“Seçimden sonra kendisini bu kadar açık bir şekilde masaya yatıran, eleştiri ve özeleştiri sürecini yürüten tek parti HEDEP ve Kürdistan açısından DBP oldu.”
 
* 14 Mayıs seçimlerinden bu yana Kürt siyasetinde yoğun bir sürece girildi. Halk toplantıları olsun, eleştiri-özeleştiri süreçleri olsun, yeniden yapılanma süreci olsun… Bu dönem parti olarak sizin açınızdan nasıl ilerledi?
 
DBP, HEDEP’in en güçlü bileşenlerinden birisidir. Seçimde şöyle bir tablo ortaya çıktı. Kürdistan’da Kürt halkının talepleri, mevcut çizilen yol haritasında renk olarak tek renk çıktı. Bu iktidarın değişmesi yönünde çok ciddi bir sahiplenme olduğu açığa çıktı. Fakat diğer taraftan kendi çalışma mekanizmalarımız, halkla diyaloglarımız konusunda da ciddi eleştiriler vardı. Hatta seçimden sonra kendisini bu kadar açık bir şekilde masaya yatıran, eleştiri ve özeleştiri sürecini yürüten tek parti HEDEP ve Kürdistan açısından DBP oldu. Diğer siyasi partilerden şöyle bir farkımız var; Ankara’da belli başlı devlet ihtiyaçları üzerinden kurulan bir siyasi parti olmadığımız için halkın talepleriyle 90’larda bir siyasi partimizin olması gerekiyor dedirten şey bu halkın öz gücüydü. Halkın direnişi ve talepleriydi. Dolayısıyla bu partinin sahibi yine birlikte yürüdüğümüz halkımızdır. Halkımız bu seçim sonuçlarına demokratik anlamda bir müdahalede bulundu. Yani eleştirilerini ulaşabileceği bütün yollarla bize iletti. Bugün geldiğimiz aşamada yeniden yapılanma dedik, yeniden inşa dedik. En büyük eksikliğimiz de örgütsel gücümüzün zayıflığıydı. Buna dair bu süreci de halkımızla birlikte yürüttük. Bütün eleştirilerini aldık, kabul ettik. Özeleştirilerimi de verdik ve yeni dönemi de aslında bu eksikliklerimizi görerek tamamlamaya çalışacağız. 
 
 
“Sayın Öcalan İmralı’da içinde bulunduğu koşullarda Türkiye’nin Kürt sorunu ve demokratikleşmesi için proje sahibi olan tek kişidir. Bu ülke 100 yıllık cumhuriyet tarihinde bugüne kadar buna dönük hiçbir sorumluluk almadı.”
 
* Kürt siyaseti olarak özellikle ana gündemlerinizden biri de İmralı tecrit sistemi oldu. Tecridin kaldırılması siyaset için neden önemli?
 
Bu ülkede en çok tartışılan başlıklardan birisi demokrasi, özgürlükler ve eşitliklerdir. Geldiğimiz aşamada bütün bunların özgürlükten, adaletten, eşitlikten yoksunluk meselesi sadece devlet aklının ötekileştirdiği kesimlerle alakalı olmaktan çoktan çıktı. Yani her birimiz, Türkiye’de yaşadığımız bütün kesimler adaletsizlik konusunda, eşitsizlik konusunda, özgürlükler konusunda, kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla, Türk, Kürt, Alevi ve Çerkes’iyle devletin politikaları karşısında çok eşitlendik. Devlette rejimini inşa ederken, kurulduğu günden bu yana tekçilik meselesinde en çok da inkârla götürdü. İnkâr edilen en güçlü potansiyel Kürt halkının varlığı ve mücadelesiydi. Bizim açımızdan bugün tecrit bir rejim haline gelmiş ve tecritle Kürt sorunu, İmralı Ada Hapishanesi’ne hapsedilmek isteniyor. Fakat herkes şunda çok net; 2013-2015 yılları arasında hepimiz deneyimledik ve hepimiz hemfikiriz. Türkiye’nin en başat sorunlarından birisi Kürt sorunudur. Kürt sorununun çözülmesiyle birlikte savaş politikalarında geri duruş, savaş karşıtlığı, ekonomik anlamda bir refahın yaklaşması ve en önemlisi de toplumun bu kadar karşı karşıya getirildiği, birbirini devletten dolayı tanımak zorunda kaldığı ve kimliğini, varlığını, inancını inkâr ettiği bir süreçte 2013 ve 2015 yılında bir arınma yaşamıştık.  Dolayısıyla eğer demokratik bir ülke isteniyorsa bütün bu düzlemlerde devletin kendi kodlarından arınması gerekiyor. Kodlarında en çok derinleştiği yer tecrit politikasıdır. 
 
Sayın Öcalan İmralı’da içinde bulunduğu koşullarda Türkiye’nin Kürt sorunu ve demokratikleşmesi için proje sahibi olan tek kişidir. Bu ülke 100 yıllık cumhuriyet tarihinde bugüne kadar buna dönük hiçbir sorumluluk almadı. Bir ara bir dönem geçirdik, o ara dönemde toplumun çok ciddi bir kabulü, bu sorunun çözüleceği kanısı ortaya çıkmıştı. Fakat onun da yine Dolmabahçe mutabakatıyla devrilerek buzdolabına kaldırıldığı söylendi. Türkiye’de Kürt sorunu çözülürse bu devletin kendisini üstüne kurduğu en önemli dinamikler tek tek yıkılacak. En önemlisi ulus devletin duvarları parçalanmış olacak. Bunu deneyimledik mi evet. 2015 yılı seçimleri sürecinde şu açığa çıktı; Türkiye’de yaşayan halklar bir arada ortak yaşamın tadını görebildi. Ve AKP iktidarı tek başına iktidar olamayacağı bir süreci deneyimledi. Bu da şu demektir; bu toplum barışın mümkün olduğuna, farklı kimliklerin bir arada yaşayabileceğini ve Türkiye’de bu koşulların yaratılabileceğini gördü. O dönem siyasi tavrını, siyasi tercihini HDP’den yana gösterdi. O günden bu yana devlet konsept değiştirdi. Aslında Kürt mücadelesi karşısında var olan bir konsepti yani 100 yıllık izlediği bir haritası vardı ama 2015 yılından bu yana başka bir hat izlemeye başladı. Yalnızlaşan AKP ittifaklara ihtiyaç duydu. Aslında en büyük inkârı kendi içinde barındıran ve bugün Türkiye siyasetine bir katkısı olduğunu düşünmediğimiz MHP ile bir araya geldi. İttifak kurduğu güç, Kürt karşıtlığında, özgürlükler karşıtlığında, demokrasi karşıtlığında en derin güç olan MHP ile ortaklaştı.
 
Bütün bu olanlara baktığımızda Türkiye’de demokrasinin gerçekleşebilmesi için en azından adımların atılabilmesi için Türkiye’de en önemli sorun olan Kürt sorununda bir yol almak gerekiyor. Peki, çözüm projesi kimde var? Devlette yok, AKP-MHP iktidarında yok, herhangi bir siyasi partide yok. Biz bunun katkısını sunabileceğimiz bir sürecin içindeyiz. İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan’ın 2013 yılında sürdüğü ve eminiz ki mevcut koşullarda bunu daha da geliştirdiği bir projesi var. Bu proje sadece Türkiye’deki sorunlar açısından da değil, bugün bütün Orta Doğu bir savaş cenderesinde. Oraya dönük de çözüm önerileriyle katkı sunacağını, demokratik hattın oluşmasında önemli katkısının olabileceğini biliyoruz. Mesela dünyada yaklaşık üç aydır yürütülen bir kampanya var. Dünyanın birçok ülkesinden Sayın Öcalan’ın Orta Doğu ve Türkiye’deki sorunlar karşısında demokratik adil çözüm önerisinin bir karşılık bulması çok kıymetlidir. Buna kapısını, kulağını, gözünü, vicdanını kapatan Türkiye devletidir. Orada yaşanacak bir kırılma hem Orta Doğu hem de Türkiye açısından çok ciddi bir kırılma halklar nezdinde bir kırılma yaratacak. Bu yüzden devlet baskısını, zulmünü İmralı hattı üzerinden tüm ülkede etkili kılmaya çalışıyor. 
 
 
“Evet devlet bu işin bir parçası olmak zorunda ama olması için bizim zorlayıcı olmamız, bu konuda kapıları zorlamamız, akılları zorlamamız ve bu süreci başlatmamız gerekiyor. Bu dönem açısından aslında önemli olan şeylerden birisi toplumun kendi öz gücü ve öz direnişiyle bu meseleye dair sorumluluk almasıdır ve devlette bu konuda zorlanmalıdır.”
 
* Yakın zamanda sizin de imzacısı olduğunuz bir deklarasyonu duyurdunuz. 172 kurum ve örgüt tecride ve savaş politikalarına karşı “Şimdiden Geleceğe Doğru Özgürlüğün Somut Çağrısı”nı deklare etti. Çağrının amacını açar mısınız?
 
Hem Türkiye hem de Kürdistan’da bu süreci gerçekten demokrasi penceresinden görebilen herkesle bir araya gelmeye çalıştık. İki deklarasyon gerçekleşti. Türkiye’deki aydınların, çözüm sürecinde görev alan akil insanların, sendikaların, STÖ’lerin, toplumsal kesimlerin hepsinin bu konuya dair söz kurmasını çok önemsiyoruz. Çünkü Kürt meselesinin artık bu ülke için çok bağlayıcı bir hal aldığını düşünüyoruz. Sorunu çözmeyen aklın tüm topluma dayattığı şeyi söyleyelim. En demokratik hakkımızı kullanamaz durumdayız. Sokağa çıkan herkes iktidarın kolluk güçleri tarafından gözaltına alınıyor. Haksız mahkûmiyetlerle karşı karşıya bırakılıyor. Bu iktidar tarafından ötekileştirilip, yok sayılıyor. Bu üç mekanizmanın hepsinin içinde en çok kaynağını aldığı yer İmralı’da uygulanan tecrit koşullarıdır. Bütün bu konularda Türk olalım, Kürt olalım, kadın olalım, genç olalım aynı baskı ve zulümle karşı karşıyaysak aynı yerden ses vermemiz gerekiyor. Dolayısıyla bu meseleye dair herkesin söyleyeceği söz, herkesin atacağı adım çok kıymetlidir. 
 
Yapacağımız çalışmada tecridin kırılmasının sonuçlarının ne olacağı konusunda insanlar soru soracaksa 2013 ve 2015 yılını tekrar hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz. Bir araya gelebildik, birbirimizi birbirimizden dinledik. Evet, barış mümkün dedik ve herkes barış konusunda o dönem sorumluluk aldı. O dönem mevcut iktidarın ve devletin de kısmen içinde olmasının bir katkısı var ama bu sürecin de böyle bir özelliği vardı; devletten beklemeden, bu kadar zulüm görmüş bir halkın iktidarın değişmesine dönük bir araya gelmiş olan toplumsallığın neden öncülük etmesin sorusunu soruyoruz. Evet devlet bu işin bir parçası olmak zorunda ama olması için bizim zorlayıcı olmamız, bu konuda kapıları zorlamamız, akılları zorlamamız ve bu süreci başlatmamız gerekiyor. Bu dönem açısından aslında önemli olan şeylerden birisi toplumun kendi öz gücü ve öz direnişiyle bu meseleye dair sorumluluk almasıdır ve devlette bu konuda zorlanmalıdır. Meclis bunun ayaklarından birisidir. Sokak bunun ayaklarından birisidir ve Türkiye’de bütün sivil inisiyatifler, aydınlar, örgütler bir parçası olmak durumundadır. Çünkü geleceğimize dair iktidarın kurguladığı her şey Kürt meselesi etrafında şekilleniyor. Türkiye’de Kürt düşmanlığı ittifaklarını bitirdi, şimdi de bütün Orta Doğu’da tek tek kapı çalarak kendi savaşına ittifaklar yaratmaya çalışıyor. Dolayısıyla bunun karşısında birlikte mücadele etmek gerekiyor. 
 
 
“Yüz yıla sığdırdığımız bu zulmün ikinci bir yüzyılda devam etmesini karşılayabilecek bir toplumsallık yok. Devlet inşasını buradan götürecek, izleyeceği politikanın mesajını seçim sonuçlarında verdi ama toplum artık bunu istemiyor. Bu kadar emeğin, bedelin, kendisine ait olan değerlerin bir şekilde sonuçlanmasını istiyor.”
 
* Geçtiğimiz haftalarda konferansınız ve kongreniz gerçekleşti. Ana mesajlardan biri Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüydü. Sizlerin halkla teması oluyor. Bu temaslarınızda İmralı tecrit sistemine dönük nasıl tepkiler alıyorsunuz, halk nasıl bir çözüm öneriyor?
 
Toplantılar gerçekleştirdik. Bir araya geleceğimiz mekanizmaları çoğalttık. Hem konferansımız da hem de kongremizde açığa çıkan başlıklar yürütülen özel savaş politikalarına ve rejim haline getirilen tecrit politikalarına karşı Kürt halkının vazgeçmeden yürüttüğü bir mücadele hattı var. Bu mücadele hattı Türkiye’ye çok önemli değerler kazandırdı. Bu halkın taleplerini gören en önemli proje sahibi Sayın Öcalan’ın tecrit koşullarının kırılması değil özgürlüğünün gerçekleşmesi gerekiyor. Yüz yıla sığdırdığımız bu zulmün ikinci bir yüzyılda devam etmesini karşılayabilecek bir toplumsallık yok. Devlet inşasını buradan götürecek, izleyeceği politikanın mesajını seçim sonuçlarında verdi ama toplum artık bunu istemiyor. Bu kadar emeğin, bedelin, kendisine ait olan değerlerin bir şekilde sonuçlanmasını istiyor. Bu durum Türkiye’nin refahından çok bağımsız bir durum değil. Bize söylenen şey Kürt sorunun çözümü konusunda artık bir yerlerden bekleyen değil bu emeğin sahibi olan halkla birlikte yol alabilmek. Bunun ilk adımı olarak barış ve çözüm sürecine katkı konusunda en büyük emek sahibi olan Sayın Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanması gerekiyor. 
 
 
“Gemlik Yürüyüşü sadece barış konusunda çok önemli projeleri olan Sayın Öcalan özgürlüğü ile sınırlı değil. Bu yürüyüş hepimizin özgürlüğü, eşitliği ve demokrasi ile yeniden buluşması.”
 
* Fiziki özgürlük için 18 Kasım’da Gemlik’e doğru “Özgürlük Yürüyüşü” gerçekleştireceksiniz? Bu yürüyüşün amacı nedir? Halklar bu yürüyüşte neden yer almalı? 
 
18 Kasım Gemlik Yürüyüşü’nün bir Türkiye yürüyüşü olması gerekiyor. Kürdistan halkının talepleriyle açığa çıktı, Kürt sorunun çözümü konusunda önemli bir aşama olarak açığa çıktı ama Türkiye halklarının bunu karşılaması gerekiyor. Demokratik bir ülkenin, ortak bir arada yaşamın hayat bulabilmesi konusunda toplumun Kürt halkıyla ve Kürt halkının talepleriyle sorunu olduğunu düşünmüyorum. İktidara en meşruluk veren, rejim haline getirdiği tecridin kendisidir. Adaletsizlik, hukuksuzluk, eşitsizlik tecritten besleniyor. İşte bütün bunlardan her birimiz aynı derecede etkileniyorsak buna karşı çıkaracağımız seste ortak olmalı. Gemlik Yürüyüşü sadece barış konusunda çok önemli projeleri olan Sayın Öcalan özgürlüğü ile sınırlı değil. Bu yürüyüş hepimizin özgürlüğü, eşitliği ve demokrasi ile yeniden buluşması. Biz bu yürüyüşü sadece Kürt halkının bir yürüyüşü olarak değil hepimizin yürüyüşü olarak tarif ettik. Türkiye’de yaşayan bütün halkları demokratik bir ülke talebiyle ortak yaşamın mümkün olduğuna inanan bütün halklarımızı yürüyüşün bir parçası olmaya davet ediyorum. 
 
 
“Savaş politikaları üzerinden kendi iktidarını sürdüren AKP-MHP iktidarının savaştan vazgeçtiği andan itibaren topluma dönüp yüzyıla dair özeleştiri ve yüzleşmeyi gerçekleştirmesi gerekiyor ama devlet henüz bu formda değil. Dolayısıyla bu sadece Gemlik Yürüyüşü ve bugünle sınırlı bir süreç değil ısrarla devam ettirilmesi gereken bir süreç.”
 
* Kürt siyasetçiler, 2022 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşme talebiyle başvuruda bulunmuştu. Yeni dönemde sizin de aralarında olduğunuz HEDEP’li vekiller başvuru gerçekleştirdi. Başvuruların cevapsız bırakılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Önümüzdeki süreç için planlamanız var mıdır?
 
DBP’nin de içinde olduğu HEDEP grubu olarak 1 Ekim’de Meclis’te açıklama yaptık. Meclis açıldığında tek sözü kuran ülkenin cumhurbaşkanı. Bu cumhurbaşkanı Meclis açılışında Türkiye ile ilgili çok pembe bir tablo çizdi. Türkiye’nin Kürt sorunu başta olmak üzere ekonomik, ekolojik, sosyal, siyasal krize dair hiçbir cümle kurmadı. Buna alternatif bir Meclis açılışı yaptık. Hem Kürt sorununa hem ülkede yaşanan bütün krizlere dönük bir başlık tarif ettik. İkinci olarak Adalet Bakanlığı’na bir başvurumuz oldu. Bunlar yeni değil, bir önceki dönem de milletvekili arkadaşlarımızın başvurusu olmuştu. Tek tek bütün arkadaşlarımız Türkiye’de demokratik, adil çözüm ve barış konusunda proje sahibi olan Sayın Öcalan’ın bu sürece katkılarını sunabilmesi için görüşme talebimizi ilettik. Adalet Bakanlığı’ndan olumlu ya da olumsuz herhangi bir dönüş yok. Eğer olumlu bir dönüş olursa bu konuyla ilgili sorumluluk almalarının başlangıcı olarak tarif edilebilir ama yaşanan politik hatta baktığımızda böyle bir hazırlıklarının olduğunu düşünmüyoruz. Bu mesele sadece devlet boyutuyla ele alınabilecek bir mesele olmadığı için biz zorlamaya devam edeceğiz. 
 
Bütün sivil toplum örgütlerinin, insan hakları örgütlerinin, Türkiye’de anti-demokratik uygulamalara karşı söz kuran her bireyin ve kurumun bu konuyla ilgili sorumluluk almasını talep ediyoruz. Kendi iç hukukuna ve yasalarına uymuyor, imzacısı olduğu uluslararası hukuka uygun bir tutum değil farkındayız ama bu hukukun dışında politik bir tercih. Savaş politikaları üzerinden kendi iktidarını sürdüren AKP-MHP iktidarının savaştan vazgeçtiği andan itibaren topluma dönüp yüzyıla dair özeleştiri ve yüzleşmeyi gerçekleştirmesi gerekiyor ama devlet henüz bu formda değil. Dolayısıyla bu sadece Gemlik Yürüyüşü ve bugünle sınırlı bir süreç değil ısrarla devam ettirilmesi gereken bir süreç. Bizimde çalışmalarımızda devam edecek. 
 
 
“Toplumu örgütsüz bırakma durumu var. Örgütsüz bırakılan toplumun en çok yaşayacağı şey muhakeme gücünü kaybetmesidir. İyi ve kötünün, doğru ve yanlışın muhakemesini yapamayacak toplumsallık yaratmaya çalışılıyor. Cinsiyetçilik, dincilik, milliyetçilik ile toplum zehirleniyor. Bunun yerine çok ciddi ideolojik mücadele yürütmemiz gerekiyor.”
 
* “Yüz yıllık yalnızlık karşısında ördüğü yüzyıllık direniş var” dediniz. Peki, yeni süreçte nasıl bir örgütlülük, nasıl bir mücadele hattı açığa çıkacak?
 
Seçim sonuçları yeni bir döneme ve yeni bir hatta işaret etti. Türkiye’deki toplum üç şeyle zehirlenmeye devam ediyor. Toplumu örgütsüz bırakma durumu var. Örgütsüz bırakılan toplumun en çok yaşayacağı şey muhakeme gücünü kaybetmesidir. İyi ve kötünün, doğru ve yanlışın muhakemesini yapamayacak toplumsallık yaratmaya çalışılıyor. Cinsiyetçilik, dincilik, milliyetçilik ile toplum zehirleniyor. Bunun yerine çok ciddi ideolojik mücadele yürütmemiz gerekiyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabileceği mekanizmalar ve buluşmalar gerçekleştirmek gerekiyor. Irkçılık ve milliyetçilik konusunda demokratik ulus hattının genişletilmesi gerekiyor. Dincilik konusunda da özgürlükçü laiklik konusunda bir dizi çalışma yapmak gerekiyor. Özel savaş politikaları çok Kürdistan’da çok belirgin ama Kürdistan’ın sınırlarını çoktan aştı bütün Türkiye’ye yayıldı. Mevcut iktidar Kürdistan üzerinden Türkiye’yi yönetmeye çalışıyor. Buna karşı çok ciddi eğitim çalışmamıza ihtiyacımız var. 
 
Toplumu yeniden kendi öz değerleri ve mücadele hattı ile buluşturan kendi kazanımlarını hatırlatan eğitim ve farkındalık çalışmasına ihtiyacımız var. Uzun zamandır mevcut iktidarın sokaktan çıkan her sese yönelik çok ciddi baskısı var. Sokağı devlet karşı kalkış olarak ilan eden bir tutum var. Bundan dolayı demokratik eylemliklerimizi güçlendirmemiz gerekiyor. Sokakların halkın sesiyle buluşması gerekiyor bunun için demokratik eylemlilik hattı oluşturmaya çalışıyoruz. Yüzyıldır yüzleşilemeyen bütün meseleleri de birlikte ele alabileceğimiz bir demokratik ittifaka ihtiyaç var. Toplumun örgütlenmesi, kendi değerleri ile bütünleşmesi yeni yüz yılın en belirleyici hattı olacak.
 
 
 
 
 
 

Etiketler:

Okumadan geçme!