Çeyrek asırlık direniş ve evrenselleşen düşünce (5)

  • 09:01 18 Aralık 2023
  • Dosya
Demokratik Uygarlık Manifestosu
 
HABER MERKEZİ - PKK Lideri Abdullah Öcalan, “Demokratik Uygarlık Manifestosu” adıyla kaleme aldığı savunmasında tarihsel süreç içerisinde yaşanan kriz ve kaosun çözümünde izlenebilecek yol ve yöntemi ortaya koyuyor. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan, İmralı Adası’nda ağır tecrit koşulları ve özel bir sistemle tutulurken, burada değerlendirdiği konular, kaleme aldığı kitaplar dünyanın birçok yerinde ilgi ile karşılanırken, çağın yaşanan sorunlarına çözüm olacak kaynaklar olarak ele alınıyor. 
 
İmralı’da Abdullah Öcalan’ın kaleme aldığı en kapsamlı değerlendirmeler de 2010 yılında yazdığı 5 ciltlik savunmalar. Bu savunmalarından Demokratik Uygarlık Manifestosu’nun ilk kitabı “Uygarlık-Maskeli Tanrılar Örtük Krallar Çağı” ismi ile kaleme alındı. 
 
Neden ‘Yöntem ve Hakikat Rejimi’
 
Abdullah Öcalan, ilk olarak neden yöntem ve hakikati ele aldığını “Bilindiği gibi yöntem alışılagelen inceleme-araştırma yoludur. Tarihte ve günümüzde denenen bu yöntemleri tanımlamak aydınlatıcı olacaktır. Olumlu ve sakıncalı yönleriyle yöntemcilik anlayışlarının temel nedenlerini açıklamak çözümlememize kolaylık sağlayacaktır. Yöntem hastası olmasak da, takip edilecek bir yol her zaman gereklidir. Hakikat rejimiyle kastettiğimiz husus, ‘yaşamın’ anlamına en iyi nasıl ulaşabileceğimizdir. İnsan düşüncesini çok meşgul etmiş olan ‘hakikat, gerçeklik’ nedir, nasıl ulaşılabilir veya ulaşılabilir mi sorunsalına cevap aramak, her ciddi araştırma için çözülmesi gereken hususların başında gelir. Bu bölümde bütün insanlık muhayyilesini, zihniyetini âdeta tutsak eden ‘nesnellik’ ve ‘öznellik’ kavramlarıyla birlikte bazı ana düşünce kuramları deşifre edilmeye çalışılacaktır” sözleri ile ifade ediyor. 
 
Mekan ve zaman…
 
“Toplumsal Gelişmede Anlamlı Bir Mekân ve Zaman Ayrımı” bölümünde Abdullah Öcalan esas olarak inşa edilen temel toplumsal kategorilere ilişkin sorunların zaman ve mekandan kopuk ele alınamayacağını vurgulayarak şunları belirtiyor: “Gerek toplum biçimlenmelerini gerekse özselliklerini ya kuru ‘tarihsel olaylar’ biçiminde ele alış, ya da bu konularda sanki hiç mekânsal kayıtlar yokmuş gibi yapılan soyut anlatımlar toplumsal algılamalarımızı tam bir keşmekeşliğe sürüklemekte, en rezil çıkarlara alet etmeye götürmekte ve sonuçta ‘gerçek’ adı altında toplumun tam bir yalana dayalı retoriğine, demagojisine yol açmaktadır. Toplumsal gerçeklikler inşa edilirken, özselliklerin zaman ve mekân boyutları olanca açıklığıyla esas alındığında, ‘insan yaşamı’nı anlamlı kılmanın olanakları da artacaktır. Bu durumda birçok kavram ve kuramın büyük safsatalar, aldatmacalar ve yanılgılar içerdiği ve ‘klişe sözlerden’ ibaret olduğu anlaşılabilecektir.”
 
Kanserleşen kapitalizm
 
“Çıplak Krallar ve Maskesiz Tanrılar Çağı” bölümünde, kapitalizmin bir üretim biçimi olarak doğuşu ve toplumda yol açtığı kanserleşmeyi ele alıyor. Bu konuya ilişkin de Abdullah Öcalan, şu ifadeleri kullanıyor: “Görünüşte çok açık olan, özde ise kapitalizmin kendisine bağladığı siyasi iktidar ve bilimle inşa ettiği herkesin herkesle savaşının anlamı ortaya konulmaya, bilimcilik yöntemiyle yürütülen bu savaşta kapitalizmin zihnî alanda egemenliğine yol açan bilimin kavram ve kuramlarının içyüzü deşifre edilmeye çalışılmaktadır. Yine kapitalist sistemin Marksizm, anarşizm, ulusal kurtuluş ve hatta sosyal-demokrasi akımları başta olmak üzere, kendisine karşı savaşan tüm akımları kendi hizmetinde kullanılacak elverişli bir alete dönüştürme yeteneği açıklanmaya çalışılmaktadır. Başlangıçta tüm toplumların hor gördüğü metalaşma ve değişim değeri nasıl oldu da topluma hükmeden yeni tanrılar haline geldiler? Eskinin rengârenk kıyafetlere bürünen, kendilerini kale ve saraylarda apayrı yaşamlar halinde konumlandıran çok az sayıdaki kralları, nasıl oldu da aşırı çoğaldılar ve çıplak halleriyle tebaalarından ayırt edilemez hale geldiler? Çok bilimcil, çok iktidarlı ve maddiyatlı olan bu sistemin çevresinde ve içyapısında neden en cahil kimselerin bile yol açamayacağı hastalıklar ve ölümler sonucunda tükenen topluluklara dönüşülüyor? (…)” 
 
Zihinsel ve ruhsal anlam bütünlüğü
 
Savunmada kapitalist modernitenin kaos ve krizli yaşamından tekrar özgürlük ütopyalarına kavuşmuş yaşam tarzına ulaşılabileceğini irdeleyen Abdullah Öcalan, zihinsel ve ruhsal anlam bütünlüğünün önemini vurgulayarak, “özgür yaşam” denilen evrene doğru yol almaya dikkat çekiyor. 
 
Orta Doğu’yu ayakta tutan temel etken
 
Orta Doğu’nun durumunu da irdeleyen Abdullah Öcalan, şu soruların yanıtını aramanın önemini ele alıyor: “Kapitalizmin iki Dünya Savaşıyla düşüremediği Orta Doğu’yu ayakta tutan temel etkenler nelerdir? Orta Doğu neden dünyanın en sorunlu ve sorunların içinden çıkılmaz hal aldığı bölgesi haline gelmiştir? Bir anlamda günümüzde yaşanan ‘Üçüncü Dünya Savaşı’nın temel alanı ve zamanı olarak, içinde hangi olasılıkları barındırmaktadır? Orta Doğu’nun kapitalist moderniteye karşı direnişini nasıl anlamlandırmalıyız? Uygarlığın beşiği olan bu alan, tersinden onun mezarına dönüşüp, özgür yaşam ütopyaları çağına geçişin alanı haline gelebilir mi? Kutsalların en çok çamura bulandığı, dolayısıyla yaşamın ayağa düşürüldüğü bu alan yeniden kendi kutsallarını inşa ederek, anlam yüklü, büyüleyici, şiirsel ve müzikli ‘özgür yaşam tarzları’nı doğurabilecek mi? Bunun için kapitalist modernitenin maddi ve bilimcil kalıplarını, putlarını kırıp, daha özgür bir yaşamı olanaklı kılan demokratik yönetim biçimlerini, çevreyle bütünleşmiş üretme gruplarını ve anlam yüklü bilgelik meclislerini oluşturabilecek mi?” 
 
‘Halk olmayan halk’
 
Savunmada Kürtlere ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Abdullah Öcalan,  Kürtler için “bir anlamda halk olmayan halk” tespiti yaparken, bunu şöyle açıklıyor: “Çünkü kendi özsel değerlerinden bu kadar kaçan ve kaçırtılan başka bir halka, farklılaşmış bir insan topluluğuna rastlamak mümkün değildir. Kürtlerin çok güçsüz ve savaş yeteneği olmayan bir halk oldukları söylenemez. Stratejik coğrafyaları ve antropolojik karakterleriyle savaşı en çok verebilecek ve kazanabilecek insan topluluğunu oluşturmaktadırlar. Kadınları ve gençlerindeki cesaret potansiyeli çok yüksektir. Fakat gölgelerinden bile korkacak kadar ödlek de kılınmışlardır. ABD Orta Doğu’da bu topluluğu yeni temel müttefik olarak seçmek durumundadır. İsrail’in apayrı bir Kürt projesi vardır. İslâm’ın unutulur, inkâr edilir kıldığı bu halk, tüm tarikatçı yapılanmalara karşı Armageddon’da ağırlıklı olarak Hıristiyanlar ve Musevilerin yanında yer alacaktır. Zaten Alevilik ve Êzidilik ile kendi yoksullarında anlamını çoktan yitirmiş diğer mezheplerin laikleri bu topluluğun ezici çoğunluğunu oluşturmaktadır. Az sayıdaki üst tabaka, geleneksel ve modern İslâmî tarikat ve grup elebaşları hızla Arap, Fars ve Türk işbirlikçiliği rollerini terk edip, emperyalist metropollerde kendilerine yeni efendiler aramaktadırlar. Bunlar en kolay tasfiye edilecek kişi ve grupçuklar durumundadırlar.
 
Kürtlerin rolü
 
Fakat Kürtlerin Orta Doğu’daki bu yeni çatışma ve kaos dönemindeki rollerini sadece işbirlikçilikten ibaret görmek büyük bir eksikliktir. ‘Özgür yaşam’ felsefesine en çok susamış bir halk olan Kürtlerin ezici çoğunluğu, hep bu susuzluğu giderecek anlamlı öncülerini bekleyecektir. Bu çoğunluk çoktan kendini tüketen ortaçağ yaşam kalıplarını hızla terk edebilecek iken, kendisine sunulan ve hiçbir halka özgür yaşam şansı vermeyen kapitalist modernitenin güçlü sacayağı olan ulus-devletçik kalıbına da fazla takılmayacaktır. Eşitlik ve özgürlük ideallerine en çok kavuşma şansı verebilecek olan demokratik konfederal yönetim biçimi hem tarihsel ve coğrafi, hem de karakteristik özellikleri açısından Kürtler için en uygun politik biçimlenmedir. (…)
 
Özgür yaşam formuna dönmek…
 
Orta Doğu halklar mozaiğine dayatılan kapitalist moderniteden kaynaklanan ulus-devlet savaşlarında imha edilen, soykırıma uğratılan, maruz kaldıkları baskı ve istismardan ötürü bütün özgür yaşam ütopyaları yok edilen tüm Arap, Türk, Kürt, Ermeni, Rum ve Yahudi toplumları, İranî ve Kafkas kökenli toplumlar, etnisiteler, tüm mezhepler ve dinlerle birlikte Avrupa kaynaklı demokrasi ve insan haklarını yaşamayan toplulukları yeniden kendi kutsallıklarına, özgür yaşam ifadelerine ve maddi kazanımlarına kavuşturacak temel form olan Orta Doğu Demokratik Konfederalizmi için de bir öncü model durumundadır. Eğer Irak kaos’undan demokratik bir Federal Cumhuriyet doğarsa, bu yönlü bir gelişme de öncü bir rol oynayabilir.
 
PKK’nin rolü
 
Kapitalist modernitenin ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ açık uçlu olup, Orta Doğu’nun özsel mekân ve zaman boyutu içinde en olumlusundan en olumsuzuna birçok gelişmeye gebedir. Bu savaşta sonucu anlam yüklü grupların inisiyatif ve çabaları belirleyecektir. PKK kendini sürekli geliştiren bu özgür yaşam idealli, anlam yüklü ve öncülük iddiası taşıyan gruplardan sadece biridir. (…)
 
Özgürlük ütopyalarına sarılmak
 
Toplum içinde ve dışında sürekli savaşla beslenen bir sistemi ancak özgürlük ütopyalarımıza sarılarak, her yerde bulunan istismar ve iktidara karşı yine her yerde anlamlı direniş ve adalet odakları oluşturmakla aşabiliriz. Diğer tüm yolların yaşam için bir kısırdöngüde ömür tüketmekten öte bir sonucu, hedefi yok gibidir."
  
 

Etiketler:

Abdullah Öcalan