Dayanışma ile direnmek: Kadınlar adalete değil birbirine sığınıyor
- 09:05 1 Kasım 2024
- Güncel
Gülistan Gülmüş
AMED - Kürdistan ve Türkiye kentlerinde günden güne artan kadın şiddetinin nedenini sorduğumuz her kadın aynı cevabı veriyor: cezasızlık politikaları. Kadınlar kendini güvende hissetmiyor ve yanlarında mutlaka savunmaya geçecekleri bir alet bulunduruyor. Kadınlar yargıdan sonuç çıkmayacağı noktalarda ise çıkış yolu olarak bilinçli, örgütlü bir dayanışmayı işaret ediyor.
Kürdistan ve Türkiye kentlerinde gündemin ayrılmaz bir parçası haline gelen kadın ve çocuk katliamlarına her gün yeni isimler ekleniyor. Ajansımızın, her ay düzenli olarak hazırladığı şiddet çetelelerine baktığımızda en az 30 kadın ve çocuk ya katlediliyor, ya tacize maruz kalıyor ya da tecavüze uğruyor. Peki nedeni nedir bu artışların? Bu artışın merakını yenmeye çalışan kitlelerin adresi ilk olarak ya bakanlıklara ve ideolojik olarak kendilerine daha yakın gördükleri siyasiler oluyor ya da yargı işleriyle daha yakın görülen hukukçuların yorumlarını merak ediyorlar.
Peki ne diyorlar bu saydığımız isimler? Hepsinin ağzında benzer ifadelere şahit oluyoruz. Hepsi cezasızlık politikası, 6284 sayılı kanunun etkin yürütülmemesi ve İstanbul Sözleşmesinin “Bir gecede feshedilmesi” kaynaklı kadın kırımı olduğunu söylüyor. Akıllarda son derece merak uyandıran şeylerden biri de kadınlar kendini güvende hissediyor mu ya da daha güvende hissetmek için neler yapıyor? Kadınlar öz savunmayı ne kadar biliyor, biz ne kadar biliyoruz? Kadınlar güvenliklerini sağlamak için neler yapıyor?
Toplumsal çürümenin temel ayakları…
Yönümüzü biraz sokaklara, öğrencilere, herhangi bir meslek grubuna mensup kadınlara çevirerek, ezberlenen kalıplar dışında ne düşünüyor? Kadınlar artan kadın kırımını nasıl yorumluyor? Bunun son bulması için ne olması gerektiğine inanıyor? Zaman zaman çıktığımız rutin haberlerde Barış Anneleri ile karşılaşıyoruz. Onlarla konuşuyoruz, tartışıyoruz. Bu kırımın temel sebebi nedir, ne yapılmalı diye soruyoruz. Anneler, ülke siyasetindeki yanlış politikaların refah düzeyini düşürdüğünü sık sık söylüyor. Ekonomik krizin derin bir şekilde hissedildiği dönemde hazinede halka ayrılan bütçenin savaşa ayrıldığına dikkat çekiyorlar. Dolayısıyla birçok sorunun da beraberinde doğduğunu söylüyorlar. Gençler ekonomik krizden bunalıma girip “çare” olarak uyuşturucu kullanımını ya da satımını referans alıyor. Kadınlar parası biraz daha “fazla” diyerek fuhuşa ya sürükleniyor ya da zorlanıyor. Bazı anneler pazara çıkıyor bir şeyler alıyor ama çocukları yemek yesin diye kendini aç bırakıyor. Bazı babalar yine keza eve bir şey götüremezsem diyerek yaşamına son veriyor. Anneler aynı zamanda yaşanan tüm bu sorunların tek sebebinin ise siyasetin kirlileşmesinin en büyük nedenlerinden birinin de PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan mutlak tecrit halinin sürüyor olmasından kaynaklı olduğunu söylüyor. Anneler bu toplumsal çürüme krizine çözüm olarak, “Orta Doğu’nun tamamına barışı getirebilecek biri” dedikleri PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı işaret ediyor.
Sokaktaki kadınlar dayanışma grubu oluşturmak istiyor
Sokakta farklı inanca mensup bir çok kadınla karşı karşıya geliyoruz. Böyle bir giriş yaptık çünkü inanç kadınların yaşamının büyük bir kısmında etkin rol oynuyor. Mesela ilk kez oturduğumuz ve tanıştığımız bir kadına, “Artan kadın katliamları hakkında ne düşünüyorsunuz” diye sorduğumuzda yüksek bir tepkiyle, “Ne oluyorsa kadınların suçu, başka suçlu aramaya gerek yok diyor, eşleri onları ‘besliyor’ daha ne istiyorlar, onlara kurban olsunlar, dinimizde de bu böyle” diyor. Bu ifade karşısında şaşkınlığımızı gizleyemedik. Onun hemen yanında başka bir kadın müdahale ediyor ve “Hayır ben neden ona kurban olayım, ona muhtaç değilim, ben dışarıda bulunup sahiplenilmiş bir şey de değilim” diyor. Daha sonra mikrofonu sohbetimize dahil olan Remziye Özkaya’ya yöneltiyoruz. Aynı soruları ona da soruyoruz.
‘Birbirimize destek olalım, bunlara müsaade etmeyelim’
Remziye başlıyor anlatmaya: “Narin meselesinden çok üzgünüz, hala o şoku atlatabilmiş değiliz. Nasıl kıyabiliyorlar. Biz çocuklarımızı okula getirirken tedirginiz. Devlet bir şey yapamıyor mu? Devlet cezayı az veriyor, ben olsam bütün kadınlarla birlik olup bunu susturmalıyız. Bir gün başkası yarın da bizim başımıza gelebilir. Bizler bir şeyler yapsak daha iyi. Küçük çocukları rahat bıraksınlar. O gün çocuğumu okula getiriyordum. Sapık biri arabadan el kol hareketi yapıyordu. Birkaç defa yaptı ve ben rahatsız oldum. Parkın içindeki diğer kadınlar da rahatsız oldu. Sonra ben karakola gidip şikayetçi oldum. Geçen gün arkadaşlarıma da söyledim. Birbirimize destek olalım, bunlara müsaade etmeyelim diye. Cesaretli olmak lazım, korkunun üzerinden giderim.”
Üniversitelerde durum ne?
Kadın katliamlarının ve taciz meselelerinin en yaygın olduğu yerlerden biri de üniversiteler. Öğrenciler şu ana kadar yüzlerce tacize maruz kaldı. Kürdistan ve Türkiye’de taciz meselesi denince akla ilk gelen kentlerden biri Dersim. Çünkü Dersim özel savaş politikalarının en yaygın olarak uygulandığı kentlerin de başında geliyor. Gülistan Doku da Dersim’de Munzur Üniversite’sinde öğrenim gördüğü dönemlerde kayboldu ve her nasılsa 5 yıldır bulunamadı. Bir kadın 5 yıldır nasıl bulunamaz dedik durduk. Bulunamadı mı yoksa aranılmadı mı? Yine Dersim’de özel savaş yöntemi aynı yolla devam ediyor. Üniversiteli öğrenciler tacize maruz kalıyor, taciz faili derslere girmeye devam ediyor. Bu defa yönümüzü Dersim’de Munzur Üniversitesi öğrencilerine çevirdik. Onlara direkt taciz meselesini soramıyoruz. Çünkü bütün kadınlar bu meselelerden kaynaklı çok ürkmüş ve “Ya bana da bir şey yaparlarsa, nereye gitsem arkama bakıyorum” diyor. Öğrencilere de artan kadın şiddeti doğrultusunda, “Kendinizi güvende hissediyor musunuz” diye soruyoruz.
‘Sadece kadınların değil tüm toplumun dayanışma içerisinde olması gerekiyor’
İlk olarak mikrofonu uzattığımız Çilek Emektar, kendilerine yönelttiğimiz, “Güvende hissediyor musunuz?“ sorusuna şu yanıtları veriyor: “Gündemi takip etmemeye çalışıyorum. Çünkü psikolojimi kötü etkilediğini düşünüyorum. Kadın cinayetlerine dair ise çok kötü bir durum olduğunu söyleyebilirim. Hepimizin başına gelebilir. Güvende hissetmiyoruz. Burada otururken bile güvende hissetmiyorum. Sürekli etrafıma bakmak zorunda kalıyorum. Söylenecek çok şey var ama söyleyemiyoruz . Verilen cezaları ceza olarak değerlendirmiyorum, yeteri kadar ceza aldıklarını düşünmüyorum” derken kadınların bir arada dayanışma içerisinde olması gerektiğine dair ise, “Sadece kadınlar değil, tüm insanlığın arasından bir dayanışma içerisinde olması gerekiyor” ifadelerine yer verdi. Çilek son olarak katliamlara nasıl ses çıkarılması gerektiği sorusuna ise, “Hükümetin düşünmesi gerekiyor” diyor.
‘Asla serbest bırakılmalarını istemiyoruz’
Ardından söz alan Evin Karayel ise verilen cezaların az olduğunu belirtiyor. Evin, kadınların bir kadın katledildiğinde neden katledildiğini sorgulamak yerine dayanışma oluşturmak gerektiğine dair, “Kürdistan’da kadınlar üzerinde çok fazla saldırı var. Yakın zamanda gerçekleşen saldırılara Narin, Rojin üzerinden örnek verebiliriz. Rojin kayboldu ve neden kaybolduğunu bilmiyoruz. Bunun altında birçok şey var ama ortaya çıkarmıyorlar. Mahkeme birini tutuyor, diğer gün tekrar bırakıyor. Çünkü mahkemenin karşısına özenli geliyor. ‘Bize saygı duymuş’ dedikleri için az ceza veriyorlar. Bizler kadınları katleden faillerin tutuklanmasını ve cezaları ne ise verilsin istiyoruz. Asla serbest bırakılmalarını istemiyoruz. Kadınların birbirlerinde destek olmaları gerekiyor. Bir kadın katledildiğinde , ‘Orada o saatte ne işin vardı, orada ne yapıyordun’ diyorlar. Bu tür durumlarda birbirimizin sesi olmalıyız” diyor.
Kürdistan’da gezdiğimiz birçok kentte kadınlar güvende hissetmiyor. Kadınlar güvenliğini sağlamak için ya yanında biber gazı taşıyor, ya da kesici alet. Aynı zamanda kadınlar evlerine olabildiğince erken gitmeye çalışıyor. Tek başlarına evlerine gittiklerinde sürekli olarak arkalarında biri var mı diye bakıyorlar.
Geçtiğimiz Eylül ayında 30 kadın katledildi
Semsur’da 2, Kayseri’de 1, Konya’da 2, Ankara’da 1, Aksaray’da 1, Meletî’de 1, Afyon’da 1, Hatay’da 2, Kocaeli’de 1, İstanbul’da 4, Qers’te 1, Samsun’da 1, Mersin’de 1, Dîlok’ta 1, Aydın’da 2, Sakarya’da 1, Amed’de 1, İzmir’de 2, Karabük’te 1, Antalya’da 1, Mereş’te 1, Manisa’da 1 kadın katledildi. Ekim ayı da bitmek üzere ve ne yazık ki Ekim ayında da hem Kurdistan’da hem Türkiye çok sayıda kadın katledildi.